Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/282 E. 2014/456 K. 30.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/282
KARAR NO : 2014/456
KARAR TARİHİ : 30.10.2014

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 16.04.2013
Sayısı : 32-212

Hırsızlık suçuna teşebbüs ve mala zarar verme suçundan sanıklar … ve …’un beraatlerine ilişkin, Karşıyaka 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 09.11.2007 gün ve 723-818 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 10.12.2012 gün ve 23857-26489 sayı ile;
“Sanıklar … ve …’un yüklenen suçu işlediğinin iddia, 16.03.2006 tarihli olay yeri inceleme tutanağı, 17.03.2006 günlü CD izleme tutanağı ve adli emanette kayıtlı güvenlik kamerası görüntülerinin kayıtlı olduğu CD’nin izlendiği 09.11.2007 tarihli duruşma zaptı ve tüm dosya içeriği ile kanıtlandığı gözetilmeden, sanıkların yüklenen suçtan mahkumiyetleri yerine, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı biçimde beraatlarına karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 16.04.2013 gün ve 32-212 sayı ile;
“Sanıkların tüm aşamalardaki savunmaları, incelenen CD, tutanak tanıklarının beyanları ve tüm dosya kapsamından her ne kadar sanıklar hakkında müştekinin dükkanına girmeye çalıştıkları, kapıya zarar verdikleri iddiasıyla hırsızlığa teşebbüsten ve mala zarar vermek suçundan kamu davası açılmış ise de, sanıkların savunmasının aksine bir delil mevcut olmadığı, sanıkların park yerinde yatar vaziyette iken yakalandıkları, CD görüntülerinde müştekinin dükkanına girmeye çalıştıkları ve zorladıkları yönünde bir görüntü olmadığı anlaşılmış olmakla sanıkların bu suçtan beraatlerine karar verilmesi sonuç ve kanaatine varılmıştır” gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 29.04.2014 gün ve 248023 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara yüklenen mala zarar verme ve teşebbüs aşamasında kalan hırsızlık suçlarının sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin olup, sanıklardan …’ın hükümden sonra temyiz aşamasında öldüğünün anlaşılması karşısında bu hususun öncelikle ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay yeri tespit tutanağında, 16.03.2006 günü saat 03.30 sıralarında müştekinin işyerinin bulunduğu sokak üzerinde şüpheli şahısların olduğunun ihbar edilmesi üzerine olay yerine gidildiği, yapılan kontrolde işyerinin kapısının kilit kısmının zorlanarak kırılmış olduğu ve kapının açık bulunduğu bilgilerine yer verildiği,
Sanıklar Faruk ve İlkay’ın ertesi gün 17.03.2006 tarihinde geceleyin saat 02.30 sıralarında bir aracı çalmaya teşebbüs ettikleri sırada mahalle sakinlerinin ihbarı üzerine kolluk görevlilerince yapılan takip sonucunda olay yerinden kaçmaya çalışırlarken, bir apartmanın bahçesinde bulunan kamelyada yerde yatar vaziyette yakalandıkları,
Kolluk görevlilerince müştekinin işyerinin bitişiğinde bulunan marketin güvenlik kamerasından olay anına ilişkin görüntülerin incelenmesinde, görüntülerdeki üç şahıstan ikisinin sanıklar Faruk ve İlkay olduğunun, görüntülerde üzerlerinde bulunan kıyafetler ile yakalandıklarında üzerlerinde bulunan kıyafetlerin aynı olduğunun, görüntülerde sanıklar dışında yanlarında üçüncü bir şahsın da bulunduğunun tespit edildiğinin belirtildiği,
Yerel mahkemece güvenlik kamerası kayıtlarının bulunduğu CD’nin duruşmada izlendiği ve görüntü içeriklerinin; “Sabit bir markete ait olduğu anlaşılan kamera görüntülerinde marketin dış kısmındaki kamelya bölümünde 20-25 yaşlarında görünen iki erkek şahsın şahıslardan birisinin üzerinde kahverengi mont, kot pantolon, boğazında beyaz kaşkol sarılı olduğu halde göz ve yukarısı görünür vaziyette olduğu halde, diğer sanığın da yine kısmen desenli kahverengi mont, yine kot pantolon, boğazında Karşıya Spor Kulübünün renklerini taşıyan kaşkol olduğu halde bu dükkânın önünden birkaç kez gidip geldikleri, dükkana doğru baktıkları, görüntüden bazen kayboldukları, bazen gidiş gelip yaptıkları, birisinin elinde bir ara demir türü bir alet görüldüğü, fakat bu şahısların görüntü çerçevesi içinde işyeri kapısını zorladıklarına ilişkin bir eylemlerine rastlanmadığı, CD görüntüsünün daha önce polis tarafından yapılan CD inceleme tutanağına uygun olduğu” şeklinde tutanağa aktarıldığı,
Müştekinin aşamalarda özetle; 15.03.2006 günü saat 19.00 sıralarında emlakçı dükkânı olan işyerini kapatarak evine gittiğini, 16.03.2006 günü saat 03.30 saralarında komşusunun telefonla kendisini arayarak “buralarda hırsız dolaşıyor senin işyerine de girmiş olabilir” dediğini, sabah saat 08.00 sıralarında işyerine geldiğinde, kilidin kırılarak kapıya zarar verildiğini, ancak bir şey çalınmadığını tespit ettiğini beyan ettiği,
Sanıkların tüm aşamalarda görüntülerdeki kişilerin kendileri olduğunu kabul ettikleri, yanlarında bulunan üçüncü şahsın arkadaşları olup ismini vermek istemediklerini, olay gecesi aşırı derecede alkollü olduklarından ne yaptıklarını bilmediklerini, ancak kesinlikle müştekinin işyerinin kapısına zarar verip içeri girmediklerini savundukları,
Yerel mahkemece gerekçeli kararın tebliği için çıkartılan tebligatın iade edilen parçasından ve UYAP üzerinden alınan nüfus kayıt örneğinden sanıklardan …’ın direnme kararından sonra temyiz aşamasında 12.05.2013 tarihinde öldüğü,
Anlaşılmaktadır.
Sanık …’ın hükümden sonra temyiz aşamasında öldüğünün anlaşılması karşısında, yapılması gereken işlemlerin belirlenmesinde:
5237 sayılı TCK’nun 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam olunacağı, hükümlünün ölümü halinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte müsadere ve yargılama giderine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
Buna göre; kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkanının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi halinde ise yerel mahkemece düşme kararı verilecektir. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirmesi nedeniyle iştirak halinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak ölümden önce tahsil edilmiş olan para cezaları mirasçılara iade edilmeyecek buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) vasıtasıyla alınan nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması veya sanık adına tebliğnamenin tebliğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi durumlarda, ölümün kamu davasının düşürülmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz merciince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilerek, yerel mahkemelerce mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 05.03.2013 gün ve 131-75, 13.03.2012 gün ve 360-95 ile 06.05.2008 gün ve 97–101 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece gerekçeli kararın tebliği için çıkartılan tebligatın iade edilen parçasından ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak alınan nüfus kayıt örneğinden sanık …’ın hükümden sonra 12.05.2013 tarihinde öldüğü anlaşılmakla, 5237 sayılı TCK’nun 64. maddesi uyarınca ölümle ilgili mahallinde araştırma yapılarak karar verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, sanık … hakkındaki direnme hükmünün, gerekli araştırmanın mahallinde yapılıp ölümün yerel mahkemece tespiti ile sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK’nun 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün verilmesinin temini için bozulmasına karar verilmelidir.
Sanık …’ın hükümden sonra öldüğü kanaatı hasıl olup, yalnızca sanık … yönüyle mala zarar verme ve teşebbüs aşamasında kalan hırsızlık eylemlerinin sabit olup olmadığının tespitine gelince:
Sanık …’un hükümden sonra temyiz aşamasında öldüğü anlaşılan sanık … ile birlikte gece saat 03.30 sıralarında gerçekleşen olay anında yüzünü kapatmaya çalışırken ve elinde demir çubuk gibi bir cisimle olay yerinde olduğunun, müştekinin iş yerinin bitişiğinde bulunan marketin güvenlik kamerası kayıtlarından anlaşılması, kamera kaydındaki görüntülerde olay anında olay yerinden geçen veya bulunan başka birilerinin olmaması, ihbardan hemen sonra olay yerine giden kolluk görevlilerince suça konu işyerinin kapısının açık olduğunun ve kilit kısmının kırıldığının belirlenmesi, sanığın görüntülerdeki kişilerin kendisi ve sanık … olduğunu kabul edip, üçüncü kişinin de arkadaşı olduğunu ancak ismini vermek istemediğini beyan etmesi, suçtan ve cezadan kurtulmaya yönelik olarak olay sırasında alkollü olup ne yaptığını bilmediği şeklinde savunmada bulunması ve ertesi gün üzerlerinde aynı kıyafetlerle başka bir hırsızlık eylemini gerçekleştirirken yakalanmaları hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanık …’un üzerine atılı hırsızlık suçuna teşebbüs ve mala zarar verme eylemlerini gerçekleştirdiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu nedenle, sanığın yüklenen suçlardan mahkumiyeti yerine beraatına ilişkin yerel mahkeme direnme kararı isabetli olmayıp bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi; “sanığın beraatına ilişkin yerel mahkeme direnme kararının isabetli olduğu ve onanması gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Sonuç olarak, yerel mahkeme direnme kararının, hükümden sonra öldüğü belirtilen sanık … hakkında gerekli araştırmanın yapılarak sonucuna göre hüküm kurulması ve sanık …’ın yüklenen suçlardan mahkumiyeti yerine, delillere ve dosya kapsamına uygun olmayan gerekçeyle beraatına karar verilmesi isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Karşıyaka 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.04.2013 gün ve 32-212 sayılı direnme kararının, hükümden sonra öldüğü belirtilen sanık … hakkında gerekli araştırmanın yapılarak hüküm kurulması ve sanık …’ın yüklenen suçlardan mahkumiyeti yerine, delillere ve dosya kapsamına uygun olmayan gerekçeyle beraatına karar verilmesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.10.2014 tarihinde yapılan müzakerede birinci uyuşmazlık yönünden oybirliğiyle, ikinci uyuşmazlık yönünden ise oyçokluğuyla karar verildi.