YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/258
KARAR NO : 2014/349
KARAR TARİHİ : 02.07.2014
Mahkemesi : BİLECİK Ağır Ceza
Günü : 19.04.2013
Sayısı : 28-48
Tasarlayarak kasten öldürme suçundan sanık A.. C..’ın 5237 sayılı TCK’nun 37/1. maddesi delaletiyle 82/1-a, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis; sanık Ö.. A..’ın aynı kanununun 37/1. maddesi delaletiyle 82/1-a, 53 ve 63. maddeleri uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis; sanık K.. K..’un aynı kanununun 37/1. maddesi delaletiyle 82/1-a, 62, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca müebbet hapis; sanık A.. A..’ın aynı kanununun 38/1. maddesi delaletiyle 82/1-a, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis; sanık H.. T..’ın aynı kanununun 82/1-a, 39/1, 62, 53, 63 ve 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis; sanık H.. C..’ın ise aynı kanununun 82/1-a, 39/1, 62, 53, 63 ve 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddeleri uyarınca 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve sanıklar Ayhan ve Kenan’ın cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Bilecik Ağır Ceza Mahkemesince verilen 05.06.2011 gün ve 51-99 sayılı kısmen re’sen temyize tâbi olan hükmün sanık Kenan ve sanıklar müdafileri tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 21.01.2013 gün ve 5232-299 sayı ile;
“Yargılandığı suçtan Kocaeli 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan ve hükmün verildiği celsede sağlık sorunları nedeniyle raporlu olduğu için hazır edilemeyen sanık K.. K..’un duruşmada hazır bulundurularak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşüne karşı savunmasının alınması ve son sözünün sorulması gerektiği gözetilmeden, hazır bulunan sanık müdafiinin beyanı ile yetinilerek karar verilmesi suretiyle CMK’nun 193, 196. maddelerine aykırı davranılması
Usule aykırı olup, sanık Kenan ve sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, kısmen re’sen de temyize tabi hükümlerin bu nedenlerle ve irtibat nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına, sanıklar Kenan, Ali ve Özkan’a verilen cezanın miktarı ve tutuklulukta geçirdikleri süreler dikkate alınarak, sanık Kenan ile sanıklar Özkan ve Ali müdafiilerinin tahliye taleplerinin reddine” karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 19.04.2013 gün ve 28-48 sayı ile;
“…Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaa beyanını vermiş olduğu 22.06.2011 tarihli ilk bozmadan sonraki 7. celsede sanık K.. K..’un duruşmada hazır olduğu, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının sanığın yüzüne karşı okuduğu ve sanığın savunma için süre istediği, bundan sonraki 12. celseye kadar geçen karar oturumuna gelinceye kadar tüm celselerde sanığa ve müdafiine esas hakkındaki savunmasını hazırlamak ve sunmak üzere defaatlerce süre verildiği, yargılamanın kendisi ve diğer birçok sanık yönünden de tutuklu olarak yürütülmesine rağmen 22.06.2011 tarihli Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaa beyanının alındığı 7. celseden, 29.11.2011 tarihli hüküm verilen 12. celseye kadar sürekli esas hakkındaki Cumhuriyet savcısının mütalaasına yönelik olarak savunma imkanı tanındığı, sanığın ve müdafiinin savunma kapsamında zaman zaman beyanlarda bulunmasına rağmen her seferinde yeniden süre istediği ve en son 01.11.2011 tarihli oturumdan sonra sanık K.. K..’un sağlık mazeretini gerekçe göstererek duruşmaya katılmayarak yokluğunda ancak müdafiinin huzurunda ve son söz hakkı da müdafiine sorularak hüküm kurulduğu dikkate alındığında, sanığa Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına yönelik ve tüm esas hakkındaki savunması için yeterince süre tanınmış olup, sanık tarafından savunma yapılıp yapılmaması kendi tercihine kalmış bir husustur. Doğaldır ki, ceza yargılamasında sanık açısından suçlamayla ilgili savunma yapma hakkı, kullanılıp kullanılmayacağı kendi iradesi ve tercihine kalmış bir haktır. Yani ceza yargılamasında sanığın savunma yapmaya zorlanamayacağı açıktır. Yargılama mercii için dikkat edilmesi gereken husus yargılanan sanığa kendisini savunması için hakkaniyete uygun, makul süre ve imkan tanınmasıdır. Bu süre ve imkan tanınmasına rağmen sanığın bu süreci hiçbir şey yapmayarak, sadece susarak veya sürekli zamana oynamak suretiyle savunma hakkının kullanımını öteleyerek geçirmesi dahi sanığın kendi tercihine kalmış bir husustur. Yeterli olan ve makul süre ile imkanın tanınmasından sonra yargılama mercii olan mahkemeye düşen görev ve sorumluluk Anayasa’nın 141. maddesinde de açıkça emredici hüküm niteliğinde belirtildiği üzere mümkün olan en kısa sürede yargılamayı bitirmektir. Kaldı ki, yargılamanın diğer bir kısım sanıklar yönünden de tutuklu olarak yürütüldüğü ve bu sanıkların, yargılamanın bir sanık yönünden sürekli savunma için süreye matuf taleplerle uzamasının ciddi derecede mağduriyetlerine neden olacağı ve hatta hakkın kötüye kullanımı boyutuna varacağı açıktır…
CMK’nun 226/4 maddesi gereğince sanığa tanınan tüm haklardan müdafiinin sanık gibi yararlanabileceği dikkate alındığında sanığın hazır bulunmadığı oturumda bu hakkın müdafiiye verilerek müdafii tarafından kullanılması karşısında sanığın savunmaya ilişkin hakkının gereğinin yerine getirildiği, yukarıda açıklandığı üzere kendi iradesi ile duruşmaya katılmayan ve katılmak zorunda da olmayan sanığın yokluğunda müdafiine son söz hakkı verilerek ayrıca defalarca değişik celselerde Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına yönelik savunması sorularak ayrıca sanık müdafiinden de bu yöndeki savunmalar defalarca süre verilmek suretiyle sorularak sanığa yönelik savunma hakkının kullanımına ilişkin CMK’nun 193, 196. maddelerinde öngörülen hususlara riayet edilmek suretiyle hüküm kurulduğu” gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Kısmen re’sen temyize tâbi olan bu hükmün sanıklar müdafileri tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 17.04.2014 gün ve 264551 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yargılandığı suçtan başka yer cezaevinde tutuklu bulunan sanığın sağlık mazereti nedeniyle katılamadığı duruşmada müdafiin beyanı ile yetinilerek yokluğunda hüküm kurulmasının savunma hakkının sınırlanması niteliğinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca yerel mahkeme kararının “eylemli uyma sonucu verilen yeni hüküm” niteliğinde olup olmadığının öncelikle belirlenmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi;
a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
) Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak,
c) Bozma sonrasında yapılan araştırma, inceleme ya da toplanan yeni delillere dayanmak,
d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak,
Suretiyle verilen hüküm, özde direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde ise incelemenin Yargıtay’ın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekmektedir.
İnceleme konusu olayda, Özel Dairece hükmün, yargılandığı suçtan başka yer cezaevinde tutuklu bulunan ve hükmün verildiği celsede sağlık sorunları nedeniyle raporlu olduğu için hazır edilemeyen sanık K.. K..’un duruşmada hazır bulundurulmaması nedeniyle tüm sanıklar yönünden bozulduğu, yerel mahkemece bozmadan sonra adı geçen sanığın da hazır bulunduğu oturumda hüküm kurulmak suretiyle Özel Daire bozma kararında belirtilen aykırılıkların ortadan kaldırıldığı, böylelikle de bozma kararı doğrultusunda işlem yapıldığı anlaşıldığından, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, yeni hüküm niteliğindedir.
Özel Daire denetiminden geçmemiş bulunan bu yeni hükmün doğrudan ve ilk kez Ceza Genel Kurulunca incelenmesi mümkün görülmediğinden, hükmün Özel Dairece incelenmesi gerekmektedir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Bilecik Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.04.2013 gün ve 28-48 sayılı karar yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.07.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.