YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/203
KARAR NO : 2014/420
KARAR TARİHİ : 14.10.2014
Hükümlünün kaçması suçundan sanık İ.. A..’nun 5237 sayılı TCK’nun 292/1, 293/1, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin, Tokat 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 23.02.2012 gün ve 445-176 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 02.05.2013 gün ve 979-6871 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.07.2013 gün ve 219868 sayı ile;
“..Sanık ve tanık olarak dinlenilen iki hükümlünün beyanlarından, sanığın banyoda olduğu sırada, koğuşta yapılan saat 18.30’daki sayımda yok yazıldığı ve hakkında firar işlemleri yapılıp tutanak tutulduğu, saat 20.00’de yapılan sayımda koğuşunda bulunduğunun anlaşıldığı, bir an için sanığın banyoda değil de bir başka nedenden dolayı sayım sırasında koğuşunda bulunmadığı kabul edilecek olsa dahi, sanığın cezaevi sınırlarının dışına çıktığına dair iddia ve kabulün bulunmaması, atılı suçun ne şekilde oluştuğunun gerek iddianamede ve gerekse gerekçeli kararda açıklanmaması, sanığın elverişli hareketlerle yüklenen eylemin doğrudan doğruya icra hareketlerine başladığı yönünde de bir iddia ve kabulün bulunmaması nedeniyle, sanığın sayım sırasında koğuşunda bulunmamasından ibaret eyleminin disiplin cezasını gerektirebileceği, atılı suçun unsurlarının oluşmadığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat ederek, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 04.02.2014 gün ve 10256-1363 sayı ile, itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı hükümlünün kaçması suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın Tokat 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 06.12.2007 gün ve 298-541 sayılı mahkûmiyet hükmü uyarınca kasten yaralama ve direnme suçlarından aldığı toplam 6 yıl hapis cezasının infazına 29.04.2008 günü Tokat Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda başlandığı, Ayaş Açık Ceza İnfaz Kurumu’nda da cezanın bir bölümü infaz edildikten sonra 30.09.2010 tarihinden itibaren Tokat Açık Ceza İnfaz Kurumu’nda infaza devam edildiği ve sanığın suç tarihinde bu kurumda hükümlü olarak bulunduğu,
20.03.2011 günlü tutanağa göre; saat 08.00-20.00 nöbetinde akşam kapılar kilitlendikten sonra saat 18.30’da yapılan sayımda sanık İ.. A..’nun da aralarında olduğu dört hükümlünün eksik olduğunun belirlendiği ve haklarında Tokat Açık Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünce firar fişi düzenlendiği, 21.03.2011 günlü yazı ile de Cumhuriyet Başsavcılığına suç ihbarında bulunulduğu,
Tokat T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün 30.11.2011 gün ve 17248 sayılı yazısına göre; saat 18.30 da yapılan sayımda kurum mücavir alan sınırlarında olmadıkları tespit edilen dört kişiden biri olan İ.. A..’nun akşam saat 20.30’da vardiya değişiminde yapılan yoklamada odasına döndüğünün belirlendiği ve firar eylemi nedeniyle kapalı bölüme teslim edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Tokat T Tipi Açık Ceza İnfaz Kurumu’nda infaz koruma memuru olarak görev yapan ve suç tutanağını düzenleyen tanıklar Yahya Akça ve Ahmet Turan Akyüz; olay günü ziyaretçi görüşleri tamamlandıktan sonra yaptıkları sayımda sanığın cezaevinde olmadığını tespit ettiklerini, genel uygulamalarına göre cezaevinin odaları ile yemekhane, banyo ve kütüphane gibi bölümlerini kontrol ettikten ve diğer hükümlülerle konuştuktan sonra tutanak tuttuklarını beyan etmişler,
Tokat T Tipi Açık Ceza İnfaz Kurumu’nda hükümlü olarak bulunan tanıklar Semih ve Emre olay günü sayımdan yarım saat önce sanığın bulunduğu koğuşa çay içmek için gittiklerini, ancak sanığın banyoya gideceğini söyleyerek yanlarından ayrıldığını, bir süre sonra görevlilerce yapılan sayım sırasında sanığın da aralarında olduğu dört hükümlünün cezaevinde bulunmadığının belirlendiğini ifade etmişler,
Sanık İ.. A.. ise aşamalarda; 20.03.2011 tarihinde sayım yapıldığı sırada odada bulunmadığını, banyoda olup yaklaşık 45 dakika sonra çıktığını, arkadaşının kendisini aradıklarını söylemesi üzerine de cezaevi idaresine giderek banyoda olduğunu ve firar etmediğini açıkladığını savunmuştur.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 3. maddesinde; ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen temel amacın öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak olduğu belirtilmiştir.
Aynı kanunun ceza infaz kurumlarının türlerine ilişkin bölümünde yer alan “Açık ceza infaz kurumları” başlıklı 14. maddesinde de; “(1) Açık ceza infaz kurumları, hükümlülerin iyileştirilmelerinde, çalıştırılmaları ve meslek edindirilmelerine öncelik verilen, firara karşı engelleri ve dış güvenlik görevlisi bulunmayan, güvenlik bakımından kurum görevlilerinin gözetim ve denetimi ile yetinilen kurumlardır. Açık ceza infaz kurumları ihtiyaca göre ayrıca;
a) Kadın açık ceza infaz kurumları,
b) Gençlik açık ceza infaz kurumları,
Şeklinde kurulabilir.
(2) Hükümlülerin açık cezaevlerine ayrılmalarına ilişkin esas ve usûller yönetmelikte gösterilir.
(3) İlk kez suç işleyen ve iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına hükümlü bulunanların cezaları doğrudan açık ceza infaz kurumlarında yerine getirilebilir.
(4) Açık ceza infaz kurumunda bulunan hükümlülerden kınamadan başka bir disiplin cezası alanlar ve hükümlü oldukları suçtan başka bir fiilden dolayı haklarında tutuklama kararı olanlar ile yaş, sağlık durumu, bedensel veya zihinsel yetenekleri bakımından çalışma koşullarına uyum sağlayamayacakları saptananlar, kurum yönetim kurulunun kararı ile kapalı ceza infaz kurumlarına geri gönderilirler. Bu karar, infaz hâkiminin onayına sunulur” hükmü öngörülmüştür.
Güvenliğin ön planda tutulduğu, disiplin kuralları ile idare edilen ve infaz sistemlerinin vazgeçilmez unsurları olan ceza infaz kurumları, bulundukları toplumun şartları doğrultusunda, güvenlik standartları, hükümlülük ve tutukluluk durumu, mimari tipleri ve uyguladıkları infaz rejimi gibi nedenlerle, çeşitli şekillerde biçimlenmiştir. Güvenlik standardı bakımından yüksek güvenlikli, normal güvenlikli ve az güvenlikli cezaevleri olarak üç grupta incelendiğinde, hükümlülerin firar eylemlerine karşı güvenlik tedbirleri ve engelleri bulunmayan sadece kurum görevlilerinin gözetim ve denetimi ile güvenliğin sağlandığı açık ceza infaz kurumlarının az güvenlikli cezaevleri kategorisinde olduğu anlaşılmaktadır.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 14. maddesinin 2. fıkrasına dayanılarak Hükümlülerin Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılmaları Hakkında Yönetmelik hazırlanmış ve 17.06.2005 tarih ve 25848 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişken, suç tarihinden sonra, 5275 sayılı Kanunun 14. maddesi ile 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun Geçici 3. maddesinin 2. fıkrasına dayanılarak hazırlanan ve 02.09.2012 tarih ve 28399 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği ile 17.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır. Her iki yönetmelikte de açık ceza infaz kurumuna alınma, kapalı ceza infaz kurumundan açık ceza infaz kurumuna ayrılma, açık ceza infaz kurumları arası nakil ve açık ceza infaz kurumundan kapalı ceza infaz kurumuna iade halleri hüküm altına alınmıştır.
Hükümlülerin çalıştırılması ve meslek edindirilmesi önceliğine dayalı, dıştan koruma ile görevli personeli bulunmayan ve firara karşı fizikî engelleri olmayan açık ceza infaz kurumlarına, genellikle hakkındaki mahkûmiyet hükmü belli bir sınırın altında hürriyeti bağlayıcı cezaya ilişkin olan ya da kapalı ceza infaz kurumlarında cezasının belli bir süresini iyi hâlle geçirmiş olan, böylelikle kaçacağından şüphe edilmeyen düşük güvenlik riskli hükümlülerin iyileştirilmesi ve topluma kazandırılması amacıyla ihtiyaç duyulmuştur. Böylelikle yönetmelikte belirtilen istisnalar dışında hürriyeti bağlayıcı ceza miktarı az olan ya da kapalı ceza infaz kurumlarında cezalarının bir bölümü infaz edilen ve bu süre içinde iyi halli oldukları gözlemlenen mahkûmlar, çalıştırılmak üzere infaz rejimi daha yumuşatılmış olan açık ceza infaz kurumlarına gönderilmektedir.
Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün “Etkinliklere katılma” başlıklı 109. maddesinde ise; açık ceza infaz kurumlarındaki hükümlülerin, istekli olmaları hâlinde; kurum dışındaki eğitim, ağaçlandırma, çevre düzenlenmesi ve temizlik faaliyetlerine, doğal afet sonrası yardım faaliyetlerine, tiyatro, konser veya benzeri sosyal ve kültürel çalışmalara, spor karşılaşmalarına katılabilecekleri, katılım için, kurumun bulunduğu belediye veya büyükşehir belediyesi sınırları içinde idare ve gözlem kurulu kararı, belediye veya büyükşehir belediyesi sınırları dışında ise bakanlık izninin gerektiği hüküm altına alınmıştır.
Görüldüğü gibi çalışmak ve meslek edinmeye yönelik imkanlardan yararlanmak hakkına sahip olan açık ceza infaz kurumları hükümlüleri kurum dışında gerçekleştirilecek olan bir kısım kültürel etkinlik, yardım ve bunu gibi faaliyetlere de gerekli karar ve izin şartlarının sağlanması halinde katılabileceklerdir.
Öte yandan 5275 sayılı Kanunun “Hapis cezasının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendinde; “Hükümlünün infazın amacına uygun olarak kanun, tüzük ve yönetmeliklerin belirttiği hükümlere uyması zorunludur”,
“Hükümlüler ile yakınları ve ilgililerin bilgilendirilmesi” başlıklı 22. maddesinde; “Hükümlülere, kuruma alındıklarında uygulanacak iyileştirme çalışmaları, disiplin suçları ve cezaları, bilgi edinme ve şikâyet yolları, hak ve sorumlulukları gibi konular ile kurumdaki yaşam biçimine uyum sağlamaları için gereken bilgiler, kurum yöneticileri tarafından sözlü olarak anlatılır ve yazılı olarak tebliğ olunur… “,
“Cezayı çekme, güvenlik ve iyileştirme programına uyma” başlıklı 26. maddesinin birinci fıkrasında; “Hükümlü, hapis cezasının yerine getirilmesine katlanma ve bu amaçla düzenlenen infaz rejimine uygun tutum ve davranışlar içinde bulunmakla yükümlüdür…”,
Hükümlerine yer verilmek suretiyle hürriyeti bağlayıcı cezaların infazı sırasında hükümlülerin kanun, tüzük ve yönetmelikte belirtilen hükümlere uymak, infaz rejimine uygun tutum ve davranışlarda bulunmak zorunda olduğu, hak ve sorumlulukları ile infaz kurumundaki yaşam biçimine uyum sağlaması için gerekli bilgilerin idareciler tarafından kendilerine tebliğ edileceği öngörülmüştür.
Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün “Güvenlik ve gözetim servisi” başlıklı 22. maddesinin 6. fıkrası;
“Güvenlik ve gözetim servisinde görev yapanlar, aşağıdaki görevleri düzenli olarak yerine getirir.
A) Sayım;
1. Müdürü bulunan ve vardiya sistemi uygulanan kurumlarda, sabah ve akşam sayımları, nöbetçi ikinci müdürün başkanlığında, sorumlu infaz ve koruma başmemuru, vardiya infaz ve koruma başmemurları ile infaz ve koruma memurları tarafından yerine getirilir. Gece sayımları, nöbetçi ikinci müdürün başkanlığında, bulunmaması hâlinde, bu konuda görevlendirilen infaz koruma başmemuru başkanlığında, vardiya infaz ve koruma başmemurları tarafından yapılır. Sayımlarda nöbetçi infaz ve koruma memurları da hazır bulunur.
2. Müdürü bulunmayan kurumlarda yapılan sabah, akşam ve gece sayımları, sorumlu infaz ve koruma başmemuru veya görevlendirilen infaz koruma başmemuru başkanlığında, vardiya infaz ve koruma başmemurları ve nöbetçi infaz ve koruma memurları tarafından yerine getirilir.
3. Sayım sırasında mevcudun tam olup olmadığı kontrol edilir ve sayım defteri sayıma katılan görevliler tarafından isim yazılarak imzalanır…”,
“Arama, güvenlik tatbikatı ve sayım” başlıklı 46. maddesinin 6, 7 ve 8. fıkraları ise; “…Sayımlar, Tüzüğün 22 nci maddesinde belirtilen görevliler tarafından, dörtlü vardiya hizmetinin uygulandığı kurumlarda sabah, akşam ve gece olmak üzere günde üç kez, diğer vardiya hizmetlerinin uygulandığı kurumlarda ise her vardiya değişiminde yapılır.
İdare tarafından uygun görülmesi durumunda, her zaman sayım yapılabilir. Olağanüstü durumlarda, kurum en üst amirinin talebi, Cumhuriyet başsavcısının oluru ile dış güvenlik görevlileri sayımlara katılabilir.
Sayımlar, yatma plânları da göz önünde bulundurularak odalarda yapılır. Sayımın yapılış şekli, kurum güvenliğini tehlikeye düşürmeyecek biçimde odada bulunan hükümlülerin sayısı dikkate alınarak idare tarafından belirlenir”,
Şeklinde düzenlenmiştir.
Sözü edilen hükümlerin niteliği ne olursa olsun tüm ceza infaz kurumları için öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Diğer ceza infaz kurumlarına göre az güvenlikli olan, hükümlülerinin kaçma riski düşük görülen, firara karşı engelleri ve dış güvenlik görevlisi bulunmayan açık ceza infaz kurumlarında da şüphesiz hükümlülerin uymak zorunda olduğu kuralların bulunduğu, kurum sınırları dışına çıkmanın belli izin ve şartlara bağlı tutulduğu, sayımların kural olarak dörtlü vardiya hizmetinin uygulandığı kurumlarda sabah, akşam ve gece olmak üzere günde üç kez, diğer vardiya hizmetlerinin uygulandığı kurumlarda ise her vardiya değişiminde odalarda yapıldığı, gerek görüldüğü durumlarda diğer zamanlarda da yapılabileceği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıklık konusu “Hükümlü veya tutuklunun kaçması” suçunun hüküm altına alındığı 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 292. maddesinde ise; “(1) Tutukevinden, ceza infaz kurumundan veya gözetimi altında bulunduğu görevlilerin elinden kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Bu suçun, cebir veya tehdit kullanılarak işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun, silâhlı olarak ya da birden çok tutuklu veya hükümlü tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir katına kadar artırılır….” düzenlemesine yer verilmiştir.
Suçun temel şeklinin açıklandığı maddenin birinci fıkrası uyarınca, kesinleşen mahkûmiyet hükmü nedeniyle cezasını infaz etmekte bulunan hükümlünün ya da hakkında tutuklama kararı verilmiş olan tutuklunun tutukevinden, ceza infaz kurumundan ya da gözetimi altında bulunduğu görevlilerin elinden kaçması ile suç oluşacak ve sanık hakkında 6 aydan 1 yıla kadar hapis cezasına hükmedilecektir. Suçun hareket öğesini oluşturan kaçma, bulunduğu kurumun sınırlarını terk etmek ya da gözetimi altında bulunduğu görevlinin fiili egemenlik alanından kurtulmak anlamına gelmekte olup, bu durum görevlilerce tutulan tutanak ve resmi kurum yazıları ile ispat edilebilecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Suç tarihinde açık ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan sanığın saat 18.30 da yapılan sayımda bulunmama nedenini “banyoda olması” şeklinde izah etmesi ve kovuşturma aşamasında dinlenen hükümlü arkadaşlarının bu açıklamayı desteklemesi nedeniyle sanığın infaz kurumu sınırlarını terk etmediği ve böylelikle hükümlünün kaçması suçunun oluşmadığı ileri sürülebilirse de, 20.03.2011 tarihli firar tutanağı içeriği, tutanak muhtevasını doğrulayan cezaevi infaz koruma memurlarının tanık olarak ifadelerinde, saat 18.30 da yapılan sayımda bulunmadığı tespit edilen sanıkla ilgili olarak kurum mücavir alanları, odalar, yemekhane, banyo, kütüphane ve diğer bölümler kontrol edildikten sonra yokluğa ilişkin tutanak tuttuklarını beyan etmiş olmaları, tanık olarak dinlenen hükümlülerin de, sanığın banyoya gidiyorum diye koğuştan çıktığını beyan etmelerinin sanığın banyoda olduğunu göstermeyeceği gibi, açık ceza infaz kurumlarının zayıf güvenlik sistemleri nedeniyle kurum sınırlarının rahatlıkla terk edilebilecek olması hususları birlikte dikkate alındığında, infazın amacına uygun olarak kanun, tüzük ve yönetmeliklerin belirttiği hükümlere uyma zorunluluğu bulunan, hak ve sorumlulukları gibi konular ile kurumdaki yaşam biçimine uyum sağlaması için gereken bilgiler kendisine tebliğ edilmiş olan, 29.04.2008 tarihinden itibaren cezasını infaz etmekte olan ve 30.09.2010 gününden itibaren de Tokat Açık Ceza İnfaz Kurumunda bulunan hükümlü konumundaki sanığın ziyaret görüşü yapılan suç tarihinde saati belirlenemeyen bir zaman diliminde infaz kurumunun sınırları dışına çıkarak kurumu terk ettiği, saat 18.30 da yapılan sayımda kurumda bulunmadığı tespit edildikten sonra ilerleyen saatlerde kendiliğinden dönerek saat 20.30’daki sayıma katıldığı, dolayısıyla, hükümlünün kaçması suçunun sabit olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, sanığın mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmün onanmasına dair Özel Daire kararı isabetli olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Genel Kurul Üyesi; itirazın kabulü gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.10.2014 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.