Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/179 E. 2014/499 K. 18.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/179
KARAR NO : 2014/499
KARAR TARİHİ : 18.11.2014

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza
Günü : 31.10.2013
Sayısı : 816-506

Taksirle yaralama suçundan sanık …’ın beraatine ilişkin, Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 16.12.2008 gün ve 180-1180 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 09.10.2012 1446-21188 sayı ile;
“Sanığın sorumlusu olduğu kablo imalat fabrikasında vasıfsız işçi olarak çalışmakta olan mağdurun, olay günü plastik basım makinesi olan enjeksiyon makinesinden plastik sızması üzerine makinede çalışma yapmakta olan arkadaşının yardım etmesini istemesi üzerine, makineden sızan plastikleri temizlemek için makinenin içine elini soktuğu sırada parmaklarını makineye kaptırarak yaralanması şeklinde gerçekleşen olayda; olay yerinde yapılan keşif sonrası düzenlenen bilirkişi raporunda ve iş güvenliği uzmanları heyeti tarafından düzenlenen raporlarda sanığın, işyerinin genel sorumlusu olarak iş güvenliği konusunda işçilere gerekli eğitimleri vermemesi, işçilerin çalışmalarını denetlememesi ve iş organizasyonunu sağlamaması sebebiyle tali oranda kusurlu olduğunun belirtilmesi karşısında, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, yazılı gerekçeyle beraatine hükmedilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 31.10.2013 gün ve 816-506 sayı ile;
“Tazminat hukuku bakımından sorumluluğu doğuran kusurluluk ile ceza hukuku bakımından mahkumiyet sonucunu doğuran kusurluluğun ayrı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Özellikle taksirli suçlar yönünden meydana gelen netice ile fail ya da faillere atfolunabilecek eylem ya da eylemsizlikleri arasında illiyet bağı kurulabilmesi kusurluluğun tespiti bakımından gerekli bulunmaktadır.
Doktrin ve iş hukukunu ilgilendiren yüksek mahkeme içtihatlarında tazminat hukuku yönünden sorumluluğun ‘kusur sorumluluğu’ olduğu yönünde baskın ve geçerli görüş bulunmakta, bunun yanı sıra bu sorumluluğun kusursuz sorumluluk olarak kabul edilmesi gerektiği yönünde karşıt görüşlere de yer verilmekte ise de, tazminat hukuku yönünden dahi azınlık görüşü olarak ileri sürülen ‘kusursuz sorumluluk’ hali ceza yargılaması bakımından kabul edilemez.
Bir kez sorumluluğun kusur sorumluluğu olarak tartışmasız kabulü ortaya konulduktan sonra ceza sorumluluğunu gerektiren netice ile hareket arasındaki illiyet bağının ve kusurluluğun tespiti ceza yargılamasında çözümü gereken bir mesele olarak ortaya çıkmaktadır.
İş kazası şeklinde gerçekleşen dosyaya konu olayda her ne kadar sanığa iş güvenliği mevzuatı uyarınca tazminat hukuku bakımından kusur izafe olunabilecek ise de sırf iş güvenliği mevzuatına aykırı olarak gerekli eğitimin verilmemiş olması, mevzuat uyarınca zaman zaman yapılması gereken denetimlerin yapılmamış olması, çalışma esnasında işin gereğine uygun biçimde yürütülmesi için lüzum eden direktiflerin verilmemiş ve dahası iş için gereken uygun teçhizatın seçilmemiş olması gibi nedenlerle cezai müeyyideyi sonuçlayacak kusurluluktan bahsedilemeyecektir.
Zira gereken tüm bu önlemler alınmış olsa idi dahi neticenin meydana gelmeyeceğinin kesin olarak söylenemeyecek olması karşısında kusurluluğu doğuracak illiyet bağı kurulamamakta, kendisi de bizzat kazanın meydana geldiği çalışmada varolan ve bilirkişi raporlarında belirtildiği üzere uzmanlık alanı ve tecrübesiyle bağdaşmayacak biçimde gerekli dikkat ve itinayı göstermeyen müştekinin kendi eyleminin de kazanın meydana gelmesinde etkin olduğu görülmektedir.
Gelişen teknoloji ile birlikte iş ve işçi güvenliğini daha iyi sağlayabilecek donanıma sahip makinaların piyasada bulunmasının işletme çapı ve mali imkanları ölçüsünde bu makinayı temin etmeyen ve üretim prosesinde kullanmayan işveren ve temsilcilerinin sırf bu nedenle kusurlu sayılmaları kabul edilemez.
Katılanın çalıştığı makina ve gördüğü işte kendisine verilebilecek ve kazanın meydana gelmesine engel olacak iş güvenliği eğitiminin en önemli kuralı ‘makina çalışırken sıkışan parçaya el ile müdahale etmeyiniz’ şeklinde belirlenebilecek iken bu hayati önem taşıyan basit ve anlaşılabilir direktifin 2005 yılından beridir uzun bir süre o işyerinde çalışan ve kazanın meydana geldiği makinanın çalışma esas ve prensipleri ile ilgili yeterli bilgi ve tecrübe sahibi olan katılan tarafından olduğu kadar henüz işe yeni girmiş tecrübesiz bir işçi tarafından dahi dikkat edilmesi gereken, özel bir eğitim ve süreç istemeyen iş güvenliği kuralı niteliğinde olması itibariyle hangi eğitim verilmiş olursa olsun bu kazayı önleyebilecek en önemli ve tek kuralın bu basit direktiften ibaret olduğu görülmektedir.
Dosyamıza konu olayda kaza esnasında pres makinasında bulunmadığı söylenen optik gözün (sensör) makinanın orjinalinde bulunmayıp endüstriyel alanda her gün bir yenisi ve daha güvenli olduğu ileri sürülebilecek bir makina ya da teçhizatın icat edilmiş ya da ileri teknoloji sahibi ülkelerde bulunmuş olmasının bu makinayı temin edip getirmeyen işyeri sahibi ya da yetkilisinin sorumluluğunu doğuracağı aklen kabul edilebilir olmamakla birlikte daha ileri teknoloji donanımlı bir makina olsaydı dahi iş güvenliği ile ilgili çok basit bir direktife uyulmadıkça kazanın kesinlikle meydana gelmeyeceği dile getirilemeyecektir.
Dosyaya rapor sunan bilirkişilerin söz konusu kusuru belirlerken yaptıkları değerlendirmeler, esasen benzer birçok dava için de söylenebileceği gibi davaya bakan hakime ait bir husus olarak kabul edilmelidir. Bilirkişilerin bu ve benzeri davalardaki asıl fonksiyonlarının varsa hakimin bilgisi dışında bulunan kendi uzmanlık alanları ile ilgili konulardaki teknik detayları ve fenni bilgileri ortaya koymaktan ibaret olup kusurun ve illiyet bağının tespiti hakime ait bir iştir.
Bunlardan başka, katılanın yaralanmasının, birlikte çalıştığı ve hakkında şikayetçi olmadığı iş arkadaşı …’ın yanlış zamanlaması sonucu makinayı çalıştırması neticesinde meydana geldiği sabit olduğuna göre Duygu’ya ve kendisine atfolunabilecek kusur ve illiyet bağı, sanık ve diğer sorumluluğu tartışılan kişilere atfolunabilecek kusur ve illiyet bağını kaldıracaktır.
Tüm bu gerekçelerle meydana gelen netice ile eylem ya da eylemsizliği arasında ceza hukuku ilkeleri bakımından mahkumiyeti sonucunu doğuracak kusurluluğu tespit edilemeyen sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği” gerekçesiyle ilk hükümde direnmiş ve sanığın beraatine karar vermiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının “bozma” istekli 15.03.2014 gün ve 11504 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kablo imalatçısı firmada çalışan katılanın iş kazası sonucu yaralandığı olayda, dosyadaki raporlara göre personeline iş güvenliği konusunda eğitim vermeyip, çalışmalarını denetlemeyen ve iş disiplinini gerektiği gibi sağlamayan işyeri sorumlu müdürü sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Olayın gerçekleştiği bir kablo imalathanesi olan işyerinde, 17 işçinin çalıştırıldığı, dosyadaki bazı beyanlara göre hangi işçinin hangi işi yapacağı konusunda net bir işbölümü ve görevlendirmenin olmadığı,
Lise mezunu olan sanığın, suç tarihi itibariyle sorumlu müdürlüğünü yaptığı bu iş yerinde, katılanın vasıfsız işçi olarak 5 Ocak 2005 tarihinden itibaren suç tarihi olan 25.12.2006’ya kadar yaklaşık iki yıl boyunca çalıştığı ve kendi anlatımına göre kayıtlı ve net bir görev belirlemesi olmaksızın kendisine verilen işleri yaptığı ve kazanın gerçekleştiği makinada daha önce de ara sıra çalıştığından bu makinanın nasıl çalıştığını bildiği, sanığın beyanına göre de katılanın kablo grublama bölümünde çalıştığı,
Olay sırasında katılanın kullandığı makinanın her zaman çalıştırılan bir makina olmayıp iş olduğunda çalıştırılan, kabloların ucuna kare şeklinde plastik parça basılan, enjeksiyonlu pres makinası olarak adlandırılan, otomatik ve manuel çalışma seçenekleri bulunan, birbirinden 40 cm kadar uzaklıkta bulunan iki ayrı butona aynı anda basılmak suretiyle çalıştırılabilen, tek görevli tarafından kullanılabilen, yukarıdan aşağıya inen bir kalıp vasıtasıyla presleme yapan bir makina olduğu, bu makinanın genellikle tanık Duygu ve Funda ismindeki diğer işçiler tarafından kullanıldığı,
Oluşa ilişkin bir uyuşmazlık bulunmayan somut olayda, sanığın olay günü sabahında katılana iş olduğunu ve pres makinasının çalıştırılması gerektiğini söylediği, katılanın başka bir işi olması nedeniyle tanık Duygu’ya bu hususu ilettiği, tanık Duygu’nun makinayı ısınmasından sonra çalıştırdığı, makinada plastik artıklarının oluştuğu, bunu gören katılanın da makinayı artıklardan temizlemek için eliyle müdahalede bulunduğu, Duygu’nun elini kaptırabileceği şeklinde uyarıda bulunmasına rağmen, “ben düğmeye bas demeden basmazsan elim sıkışmaz” şeklinde cevap verdiği, açma kapama ve katılanın artıkları temizleme işlemini üç kez yaptıkları, dördüncüde katılanın sağ elini makinaya uzattığı sırada Duygu’nun butonlara basması nedeniyle katılanın elinin makinaya sıkıştığı ve bunun sonucunda sağ elinin 3, 4 ve 5. parmaklarının kökünden koptuğu,
Sanığın kusur durumuna ilişkin olarak;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Baş İş Müfettişinin idari tahkikat sonunda hazırladığı raporda; katılanın kural dışı olarak, görevi olmadığı halde enjeksiyon presin kalıpları arasına ellerini sokmak suretiyle hatalı davranışta bulunduğu ve olayda % 70 oranında kusurunun bulunduğu, sanığın ise, işyerinde iş güvenliği eğitimlerini vermediği, çalışanlarının kurallara uygun çalışmaları konusunda gerekli iş disiplinini tesis etmediği, bu nedenlerle olayda % 30 oranında kusurlu olduğu, olayda başka kusurlunun bulunmadığının belirtildiği,
Yerel mahkemece yapılan keşifte atanan iş müfettişi bir bilirkişinin düzenlediği raporda; katılanın, görevi olmadığı halde, plastik enjeksiyon kalıpları dışına taşan plastikleri Duygu’nun düğmeye basması sırasında kalıp içine elini sokarak kazanın oluşumunda asli kusurlu, tanık Duygu’nun, kontrolsüz olarak enjeksiyon tezgahının düğmesine basarak tezgahı devreye sokmuş olduğundan olayda asli kusurlu, sanığın, İş Kanunu ve aynı kanuna ilişkin yönetmelik hükümlerine aykırı olarak, iş kazalarını önlemek için gerekli tedbirleri almadığı, çalışanlarına iş güvenliği eğitimi verilmesini sağlamadığı bu nedenle olayda kusurlu olduğunun ifade edildiği,
Yerel mahkemece yazılan talimat üzerine İzmir Sulh Ceza Mahkemesince görevlendirilen üç kişilik bilirkişi heyetinin düzenlediği raporda ise; katılanın, görevi olmadığı halde, enjeksiyon makinasının ayarını yapmak isterken Duygu’nun uyarmasına rağmen elini tehlikeli bölgeye sokarak iş güvenliği kurallarına aykırı davrandığından asli kusurlu olduğu, Duygu’nun kusursuz olduğu, sanığın ise, işçilere gerekli eğitimi vermemesi, çalışmaları denetlememesi ve iş disiplin ve organizasyonunu sağlamaması nedeniyle tali kusurlu olduğunun bildirildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan; Söz konusu işyerinde vasıfsız işçi olarak çalıştığını, ne iş olursa onu yaptığını, olay günü mahzende beton kırarken sanığın gelip Vestel’e malzeme gideceğini söylediğini, enerji kablolarının ambalajlanıp kolilenmesi gerektiğini, ancak kabloların ucuna enjeksiyon parça basılmamış olduğunu, sanıkla birlikte zemin kattaki kabloların yanına geldiklerinde sanığın kendisine presi çalıştırmasını söylediğini, çalıştırıp ısınmasını beklediğini, ısınınca presi çalıştırması için … isimli işçiye söylediğini, sanığın talimatı Duygu’ya değil doğrudan kendisine verdiğini, kendisinin Duygu’yu çağırdığını, normalde bu presleri tek kişinin kullandığını, preste ayar yapmak için Duygu’yu çağırdığını, ayar işi bitince presi Duygu’ya bırakarak başka iş yapmaya gideceğini, ayarlama işinin de tek kişi tarafından yapılabildiğini, o sırada Duygu’nun da bir işi olmadığından birlikte yapalım diye çağırdığını, presi açtıktan sonra ısınması için 45 dakika 1 saat kadar beklediğini, ısınınca Duygu’yu çağırdığını, onun kumanda panosuna geçip çalıştırma düğmelerine bastığını, kumanda mandalının otomatik çalışma seçeneğine ayarlı olduğunu, tezgahın yan tarafından kalıpların arasına bakıp düzgün mal çıkıp çıkmadığını kontrol ettiğini, ilk basılan malın düzgün çıkmadığını, kendisinin bas deyince Duygu’nun kalıpları çalıştıran iki adet yeşil düğmeye her iki eli ile birlikte bastığını, bu düğmelerin birbirine 40 cm kadar uzakta olduğunu, bunlara tek tek basınca presin çalışmadığını, ilk hatalı parçadan sonra yine basması için birkaç kez talimat verdiğini, arka arkaya aynı şekilde hatalı mal çıktığını, son hatalı malı alırken Duygu’nun, kendisinin elini uzattığını görmemiş olabileceğini ve düğmelere bastığını, presin hidrolik sistemle çalışan üst kalıbının aşağı inmeye başladığını, kalıplar arasında bulunan demirlerden birisi elini çekmesine mani olduğundan parmaklarını çekemediğini ve kazanın meydana geldiğini, ayar mandalı otomatik konumda iken açık olan kalıpların kendiliğinden kapanmadığını, çift kumanda düğmelerine basmak gerektiğini, enjeksiyon işi bitince üst kalıbın kendiliğinden açıldığını, normal çalışmada hep otomatik konumun kullanıldığını, bu preste elektrik kablosunun ucuna plastikten kare şeklinde bir parçanın montajı işleminin yapıldığını, kalıplar arasında kablonun ucunu koyduktan sonra düğmelere basıldığını, kalıpların kapandığını, enjeksiyon sistemi ile hem kare şeklindeki plastik parçanın şekillendiğini, hem de sıcak olduğu için kablo ucuna yapıştığını, daha önce de kazanın meydana geldiği preste çalıştığını, nasıl çalıştığını bildiğini, iş sağlığı ve güvenliği konusunda herhangi bir eğitim verilmediğini, makinelerde nasıl çalışılacağı konusunda yazılı bir talimatın da bulunmadığını beyan etmiş,
Tanık Duygu; müdür olan sanığın talimatıyla katılanın saat 11.00 sıralarında yanına gelerek presi açmasını söylediğini, kendisinin enjeksiyon presin yanına gidip presi açtığını ve 45 dakika kadar ısınmasını beklediğini, ısınınca önce kalıplar arasındaki yanmış malları temizleyip presten mal çıkarmaya başladığını, ancak kalıpların kenarlarından dışarı erimiş plastik taştığı için katılanın neden kalıpların dışına taşma yaptığını sorduğunu, kendisinin daha sonra düzeliyor diye cevap verdiğini, buna rağmen katılanın bu durumu gidermek istediğini, katılanın kendisinin amiri veya ustabaşısı olmadığını, “ellerine dikkat et” diye uyarıda bulunduğunu, katılanın “sen basmazsan bir şey olmaz” dediğini, kendisinin o sırada kumanda panosunun önünde çalıştırma butonlarına kumanda ettiğini, konum mandalının 2 konumunda olduğunu, düğmelere basınca kalıbın aşağı indiğini, pres işi bitince otomatik olarak yukarı kalktığını, presleme işine devam ederken ikazına rağmen katılanın kalıp yukarı kalktığında hatalı çıkan plastik parçalarını eli ile aldığını, aslında bu iş için ayrıca onun gelip hatalı çıkan parçaları almasına gerek olmadığını, bu işi zaten kendisinin yapacağını, ancak kendisini dinlemediğini, bu işi yaparken bas veya basma şeklinde bir şey söyleyip söylemediğini hatırlamadığını, bu preslerde iki kişi birden çalışmasına gerek olmadığını, çünkü presten başlangıçta bir müddet düzgün mal çıkmayıp, ancak daha sonra kendiliğinden düzeldiğini, bu sırada hatalı çıkan plastikleri tezgahı kullanan kişinin kendisinin aldığını, başkasına gerek olmadığını, katılanı kendisinin çağırmadığını, müdür veya başka bir kimsenin de kendisiyle birlikte çalışması için onu görevlendirdiğini sanmadığını, çünkü böyle bir uygulamanın olmadığını, bu presin nasıl kullanılacağını iyi bildiğini, makineleri kullanırken dikkat edilecek hususlar konusunda sanığın sözlü ikazları olduğunu, bunun dışında herhangi bir eğitim faaliyeti olmadığını ifade edip, mahkemece yapılan keşifte de, duvardaki uyarı yazılarının olay tarihinden sonra konulduğunu açıklamış,
Sanık ise; Olay sırasında işyerinde bulunmadığını, yaralanma sırasında kullanılan makinanın 25 yıllık olduğundan sensör vs. gibi güvenlik tertibatının olmadığını, hızlı çalışması için makinanın ayarlarını değiştirdiğini, makinanın tek kişi tarafından çalıştırılabildiğini, operatörünün Duygu olduğunu, olay günü onu görememesi nedeniyle katılana Duygu’ya iletilmek üzere makinayı çalıştırmalarını söylediğini, katılanın yaklaşık iki yıllık, Duygu’nun ise 3-4 yıllık tecrübesinin olduğunu, eğitim ve sertifika olayı olmadığını, bu işin çalışılarak öğrenildiğini, zaman zaman personeline karşı sözlü uyarılarda bulunmakla birlikte onlara iş güvenliği konusunda eğitim verilmediğini, olayın Duygu tarafından farkına varılmadan butonlara basılması nedeniyle gerçekleştiğini savunmuştur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulması gerekmektedir.
Kural olarak suç, ancak kastla işlenebilecekken, kanunda açıkça gösterilen hallerde taksirle de işlenebileceği kabul edilmiştir. Failin cezalandırılabilmesi için kanunda açık bir düzenleme bulunmasının zorunlu olduğu istisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmıştır.
Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.02.2014 gün ve 10-80, 25.03.2008 gün ve 43-62; 01.02.2005 gün ve 213-3; 23.03.2004 gün ve 12-68; 09.10.2001 gün ve 181-204 ile 21.10.1997 gün ve 99-202 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında vurgulandığı ve öğreti ile uygulamada kabul olunduğu üzere taksirin unsurları;
1- Suçun taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradiliği,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. 5237 sayılı TCK’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecektir.
Bu genel açıklamalardan sonra, iş sağlığı ve güvenliği konusuyla ilgili düzenlemelerin de gözden geçirilmesi gerekmektedir.
4857 sayılı İş Kanununun, 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesi ile yürürlükten kaldırılan, fakat suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 77. maddesi; “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.
İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Yapılacak eğitimin usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir…”,
11.01.1974 tarih ve 14765 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan, ancak suç tarihinden sonra 23.07.2014 tarih ve 29069 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan tüzükle yürürlükten kaldırılmış olan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün 3 ve 4. maddeleri ise; “3 – İşveren, işçilere yapmakta oldukları işlerinde uymaları gerekli sağlık ve güvenlik tedbirlerini öğretmek ve iş değiştirecek işçilere yenisinin gerektiği bilgileri vermek zorundadır.
4 – İşverenin, işyerinde, teknik ilerlemelerin getirdiği daha uygun sağlık şartlarını sağlaması; kullanılan makinalarla alet ve edevattan herhangi bir şekilde tehlike gösterenleri veya hammaddelerden zehirli veya zararlı olanları, yapılan işin özelliğine ve fennin gereklerine göre bu tehlike ve zararları azaltan alet ve edevatla değiştirmesi iş kazalarını önlemek üzere işyerinde alınması ve bulundurulması gerekli tedbir ve araçları ve alınacak diğer iş güvenliği tedbirlerini devamlı surette izlemesi esastır” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu hükümlere göre işverenin, işyerinde iş sağlığı ve güvenliği için gerekli önlemleri alma, bu önlemlere uyulup uyulmadığını denetleme, işçileri yapmakta oldukları işlerinde karşı karşıya bulundukları mesleki riskler ile uyulması gerekli sağlık ve güvenlik tedbirleri hususunda eğitime tabi tutma, yasal hak ve sorumlulukları noktasında bilgilendirme konularında yükümlülükleri bulunmaktadır. İşverenin işyerinden sorumlu bir vekil görevlendirdiği durumda, işveren vekilinin bu yükümlülüklerden sorumlu olacağı izahtan varestedir.
Nitekim suç tarihinden sonra 30.06.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 3/2. maddesinde, işveren adına hareket eden, işin ve işyerinin yönetiminde görev alan işveren vekillerinin, işveren sayılacağı açıkça vurgulanmış; “İşverenin Genel Yükümlülüğü” başlıklı 4. maddesinde de işveren veya vekillerinin yükümlülükleri, 4857 sayılı İş Kanunu ile İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün ilgili maddelerinde öngörülen yükümlülüklere benzer şekilde düzenlenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın kablo imalathanesinin sorumlu müdürü olduğu, katılanın sanığın isteği üzerine pres makinasını çalıştıran tanık Duygu’nun yanına giderek, Duygu’nun uyarısına rağmen makinada oluşan plastik artıklarını temizlemek için elini uzattığı sırada Duygu’nun çalıştırma butonlarına basması üzerine elini makinaya sıkıştırıp, sağ el 3, 4 ve 5. parmaklarının koptuğu somut olayda; imalathane sorumlu müdürü olan sanığın, imalathanede işçi olarak çalışan katılana, öncelikle katılanın yaralanması sırasında kullandığı pres makinasının çalışma prensipleri ile riskleri konusu başta olmak üzere, iş sağlığı ve güvenliği konularında eğitim vermediği, çalışmalarında yeterli denetim ve gözetim görevini yerine getirmediği, optik sensörü bulunmayan pres makinasının bulunduğu yerde uyarıcı bir levha da bulundurmadığı 25 yıldan beri kullanılan bu nedenle eskidiği için lif atan makinayı yenilemesi gerektiği de gözönüne alındığında, katılanın çalıştığı işyerinde sorumlu müdür olan sanığın, iş sağlığı ve güvenliğine yönelik kanuni düzenlemelere riayetsizlik suretiyle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak katılanın yaralanmasında kusurlu olduğu, eylemleri ile katılanın yaralanması arasında nedensellik bağının kesilmeyip sonucun gerçekleşmesinde sanığın duyarsızlığından kaynaklanan kusurlu hareketlerinin etkili bulunduğu anlaşıldığından, sanığında kusurundan dolayı sorumlu olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, yerel mahkemece direnme hükmünün, katılanın yaralanmasında kusuru bulunan sanığın mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatına karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul Üyesi; “Tanık Duygu’nun uyarmasına rağmen katılanın plastik artıklarını üç kez üst üste eliyle temizlediği, dördüncüsünde elini makinaya sıkıştırdığı, Duygu’nun uyarması karşısında elini makinaya uzatan katılana eğitim verilmiş olsaydı bile sonucun değişmeyeceği, denetim konusunda her işçinin başına bir görevlinin konulamayacağı, organizasyonun sanık tarafından sağlanamadığı hususunun soyut olduğu, işverenin tazminat yönünden sorumlu tutulabileceği, olayda tanık Duygu ve katılanın kusurlu olduğu, sanığın kusurunun bulunmadığı” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 31.10.2013 gün ve 816-506 sayılı direnme hükmünün, katılana iş sağlığı ve güvenliği hususunda, özellikle de pres makinasının kullanımı ve riskleri konusunda gerekli eğitimi vermemek ve katılanın çalışmalarını gerektiği gibi denetlememek suretiyle, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin kanuni düzenlemelere riayet hususunda gerekli dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranan sanığın, bu eylemleri neticesinde katılanın sağ elinin üç parmağının kopmasına neden olması itibariyle olayda kusurunun bulunduğu gözetilerek, mahkûmiyetine karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçeyle beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.11.2014 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.