Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/160 E. 2016/307 K. 20.09.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/160
KARAR NO : 2016/307
KARAR TARİHİ : 20.09.2016

Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza

Taklit anahtarla hırsızlık suçundan sanık …’ün 5237 sayılı TCK’nun 142/2-d, 143, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 11 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Bursa 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.01.2008 gün ve 730-59 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 13.01.2014 gün ve 16482-128 sayı ile, TCK’nun 53. maddesi yönünden “düzeltilerek onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 31.01.2014 gün ve 29203 sayı ile;
“Uyuşmazlık, sanıklardan … yönünden suçun sübutuna ilişkindir. Sanıklardan Barış, soruşturma ve kovuşturma aşamalarından hiçbirinde atılı suçlamayı kabul etmemektedir.
Somut olayda, müştekinin … plaka sayılı Doğan marka otosu, Bursa ili Hamitler Mahallesinde park halinde iken gece saatlerinde meçhul şahıslarca çalınmış, aynı gece Mudanya yolunda seyir halinde iken plakasının çalıntı olduğunun bildirilmesi sebebiyle dikkatlerini çeken kolluk görevlilerince durdurulmak istendiğinde kaçmaya başlamış, 700 metre takip sonucunda lastiğinin patlaması sonucu durmuş ve içerisinden inen iki erkek şahıs kaçmıştır. 09.09.2003 tarihli ve saat 02.45 ibareli polis tutanağı olayı bu şekilde kayıt altına almış bulunmaktadır. Polis tutanağında veya daha sonrasında araçtan inip kaçan sanıkların eşgalleri, kimlikleri tesbit edilememiştir. Olaydan yaklaşık iki buçuk ay sonra başka bir hırsızlık olayı sebebiyle yakalanan sanık … bu olayı da anlatmış, sanıklar Barış ve Mehmet ile birlikte atılı bu suçu da işlediklerini itiraf etmiştir. Sanığa ulaşılmasının ve kimliğinin tesbiti ile hakkında dava açılmasının tek delili bu beyandır. Sanık … soruşturma aşamasında yakalanamamış ve savunması alınamamıştır. Kovuşturma aşamasında talimatla alınan savunmasında ise atılı suçlamayı kabul etmemiştir. Yine sanıklar Mehmet ve Murat kovuşturma aşamasındaki sorgularında atılı suçla bir ilgilerinin olmadığını, suçlamayı kabul etmediklerini beyan etmişler, sanık …’ın isminden ise hiç bahsetmemişlerdir. Soruşturma aşamasındaki beyan ve tutunaklar hatırlatıldığında ise baskı ile imzaladıklarını, kabul etmediklerini ifade etmişler, çelişki mahkemece giderilememiştir. Ancak mahkeme sanıkların ve bu arada sanık …’ın da mahkûmiyetine karar verirken, diğer sanıkların soruşturma aşamasındaki ikrarlarını ve 09.09.2003 tarihli araçtan iki kişinin inip kaçtığı yolundaki polis tutunağını gerekçe göstermiştir. Oysa ki; sanıklar Mehmet ve Murat kovuşturma aşamasında bu isnatlarından ve ikrarlarından dönmüşler, polis tutanağında ise eşgal ve kimlik bilgilerine ulaşıldığına dair bir ifadeye rastlanmamıştır. Bu sebeple sanık …’ın atılı suça katıldığına dair diğer sanıkların sonradan döndükleri ve atfı cürüm mahiyetindeki isnatlarından başka cezalandırmaya yetecek delil bulunmamaktadır” görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat ederek, Özel Dairenin düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 24.02.2014 gün ve 2592-2856 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Hırsızlık suçundan, sanık … Geçim hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş, sanık … hakkında kurulan mahkûmiyet hükmü ise Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme sanık … hakkında kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığa atılı hırsızlık suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
… plakalı aracın, 09.09.2003 günü gece saat 01.45 sıralarında park halinde bulunduğu yerden çalınması üzerine şikâyetçinin kolluğa müracaata ettiği,
09.09.2003 tarihli tutanağa göre; … plakalı aracın Mudanya yolu istikametinde seyir halinde görüldüğü, ikazlara rağmen durmayan aracın takibe alındığı, 700-800 metre ileride ön sol tekerinin patlaması üzerine duran araçtan inerek karanlık ve boş araziye doğru kaçan iki erkek şahsın yakalanamadığı,
Olay yeri inceleme tutanağına göre; aracın sağ, sol ön ve arka kapılarının açık olduğu, kontak anahtarının olmadığı, araca hasar verilip direksiyon altından düz kontak yapmak suretiyle çalıştırıldığı,
Faillerin yakalanamaması nedeniyle dosyanın daima aramaya alındığı,
30.11.2003 tarihinde başka bir suç sebebiyle yakalanan inceleme dışı sanık …’ün; … plakalı füme renkli, Murat marka aracı sanık … ve inceleme dışı diğer sanık … Geçim ile birlikte çaldıklarını beyan ederek yer gösterdiği,
Anlaşılmaktadır.
İnceleme dışı sanık … soruşturma evresinde; gece saat 03.00 sıralarında sanıklar … ve …. ile birlikte araç çalmak maksadıyla dolaştıkları sırada, park halinde bulunan plakasını hatırlamadığı füme renkli, Doğan marka aracı gördüklerini, üzerinde bulunan anahtarla aracın kapısını açtığını, yanında bulunan sanık …’ın düz kontak yaparak aracı çalıştırdığını, sanık …’in de gözcülük yaptığını, hep birlikte araca binerek gezmeye başladıklarını, Mudanya yolu üzerinde seyir halindeyken polislerin kendilerini görüp takip ettiklerini, kovalamaca sırasında lastiğinin patlaması nedeniyle aracı bırakıp kaçtıklarını, kovuşturma evresinde ise; eski beyanlarını polis baskısıyla verdiğini belirtip üzerine atılı suçu işlemediğini,
İnceleme dışı sanık … Geçim soruşturma evresinde; plakasını hatırlamadığı Şahin marka aracı sanıklar … ve …. ile birlikte çaldıklarını, kendisi gözcülük yaparken sanık …’ın aracın kapısını açtığını, sanık …’ın ise düz kontak yaparak aracı çalıştırmasından sonra hep birlikte araca binip sabaha kadar gezdiklerini, sabah olunca da aracı dağ yoluna bıraktıklarını, kovuşturma evresinde ise; eski beyanlarını polis baskısıyla verdiğini belirtip üzerine atılı suçu işlemediğini,
Soruşturma evresinde beyanı alınmayan sanık … kovuşturma evresinde; üzerine atılı suçu işlemediğini ve diğer sanıkları tanımadığını,
Savunmuşlardır.
Amacı her somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan ve Latince; “in dubio pro reo” olarak da ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, bir ceza davasında sanığın cezalandırılmasına karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık lehine değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ve gerçekleştirilme biçimi konusunda şüphe belirmesi durumunda da geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye yer vermeyecek kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaatlere değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkân vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa ihtimale dayanılarak sanığın mahkûmiyetine karar vermek, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm kurmak anlamına gelecektir.
Ceza yargılaması, failin suçu işlediği yönünde ve hakkında kamu davası açılmasını gerektirir nitelikte şüphe bulunup bulunmadığının tespit edildiği soruşturma evresi ile başlar ve kamu davası açılmasını gerektirir yeterlilikte delil elde edilememesi veya en azından kuşku bulunamaması halinde kovuşturmaya yer olmadığına, dava açılmasını gerektirir yeterlilikte bir şüphe veya delil bulunması halinde ise iddianame tanzim olunarak açılan kamu davasının yapılan yargılaması neticesinde kanunda belirtilen hükümlerden birinin verilmesi ve hükmün kesinleşmesi ile sona erer. Kovuşturma evresi sonucunda mahkemece değerlendirilen deliller, suçun var olduğu ve yargılamaya konu olan fiilin sanık tarafından işlendiği hususunda yeterli vicdani kanaat oluşturuyorsa mahkûmiyet hükmü kurulacak, aksi durumda sanığın beraatına karar verilecektir.
Ceza yargılamasında maddi gerçeğe ulaşmada kullanılan kanıtlardan biri de “beyan” delilidir. Beyan; tanığa, sanığa veya sanığın dışındaki taraflardan birine ait olabilir. Özellikle tanık veya suça iştirak edenlerden birisinin anlatımı, eylem hakkında bilgisi bulunan kişilerin beyanı olması, soruşturmayı esaslı surette kolaylaştırması ve özgür iradeyle verilip gerçeğe de uygun bulunduğunun saptanması durumunda hâkimin vicdani kanaatinin oluşmasında olumlu katkısının bulunması itibariyle önemli bir sübut vasıtasıdır.
Ceza Muhakemesi Kanununun “Delilleri Takdir Yetkisi” başlıklı 217. maddesinde de;
“1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” hükmü yer almaktadır.
Buna göre, vicdani delil sisteminin geçerli olduğu ceza yargılaması hukukumuzda, özgür iradeye dayalı olan tanık veya suça iştirak edenlerin beyanlarının da, dosyada varlığını koruyan diğer bütün deliller gibi hâkim tarafından serbestçe takdir edilip değerlendirilmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusu bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Kolluk tutanağına göre ikazlara rağmen seyre devam eden ve lastiğinin patlaması sebebiyle duran araçtan inen iki kişinin karanlıkta koşarak kaybolduğu, bu şahısların eşgallerine yönelik bir tespit yapılamadığı gibi görgü tanığı veya parmak izi gibi başka bir delilin de bulunmadığı olayda; suçlamayı kabul etmeyen sanık … hakkında, inceleme dışı sanıklar …. ve …’ün kovuşturma evresinde kabul etmedikleri kolluk beyanları dışında, atılı suçu işlediğine dair, cezalandırılmasına yetecek, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı herhangi bir delil bulunmadığı halde sanık …’ün beraati yerine cezalandırılmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire düzeltilerek onama kararının sanık … yönünden kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün, üzerine atılı suçu işlediği hususunda, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmayan sanık …’ün beraatine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk Görüşüne Katılmayan Yedi Genel Kurul Üyesi; “sanığın hırsızlık suçunu işlediği sabit bulunduğundan, itirazın reddine karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 13.01.2014 gün ve 16482-128 sayılı düzeltilerek onama kararının sanık … yönünden KALDIRILMASINA,
3- Bursa 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 24.01.2008 gün ve 730-59 sayılı mahkûmiyet hükmünün, atılı suçu işlediği hususunda, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmayan sanık …’ün beraatine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.05.2016 günü yapılan müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 20.09.2016 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.