Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/142 E. 2014/426 K. 14.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/142
KARAR NO : 2014/426
KARAR TARİHİ : 14.10.2014

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 11.06.2013
Sayısı : 232-170

Sanık …’nin 2863 sayılı Kanuna muhalefet suçundan aynı kanunun 68/1-2 ve 765 sayılı TCK’nun 59. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis ve 1 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, davaya konu kültür ve tabiat varlıklarının müzeye teslimine ilişkin, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 15.09.2005 gün ve 470-241 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 28.12.2009 gün ve 3137-16091 sayı ile;
“Dışişleri Bakanlığı’nın 16.06.2004 tarihli yazısında suça konu kültür varlıklarının ne zaman ve kim tarafından yurtdışına çıkarıldığının tespit edilemediği, bu eserlerin 50 Alman Markı karşılığında bit pazarında satıldığı hususunun belirtildiği ve sanık tarafından yurt dışına çıkartılıp Almanya’ya girerken gümrükte yakalandığına dair delil bulunmadığı dosya kapsamından anlaşılmakla, Almanya’dan sanığın üzerine atılı eylem ile ilgili olarak yapılan soruşturma evraklarının onaylı suretleri getirtilmeden eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm tesisi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan yerel mahkemece 31.05.2011 gün ve 88-93 sayı ile, sanığın beraatine karar verilmiş, bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 27.02.2013 gün ve 34127-4593 sayı ile;
“…Katılan vekilinin eksik incelemeye dayalı beraat kararı verildiğine ilişkin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Dosya içerisinde mevcut, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin 24.08.2005 tarihli yazısının ekinde bulunan, müze arkeologları tarafından düzenlenmiş bilirkişi raporuna göre, 1 adet Geç Helenistik döneme ait taç altın, 1 adet Geç Helenistik döneme ait lagynos, 1 adet Roma dönemine ait kase, 1 adet Geç Helenistik-Roma dönemine ait unguanteriumun 2863 sayılı Kanun kapsamında olduğu, 1 adet Geç Helenistik-Roma dönemine ait unguanteriumun ise 2863 sayılı Kanun kapsamında olduğu, ancak tescil ve tasnife tabi olmadığının bildirildiği, bir eserin hem 2863 sayılı Kanun kapsamında olup hem de tasnif ve tescil dışı bulunmasının mümkün bulunmadığı, zira ‘tasnif ve tescil dışı olma’ ifadesinin korunması gerekli görülmeyen varlıklar için kullanılabileceği, kültür varlıklarının ise 2863 sayılı Kanun’da korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıkları arasında sayılması karşısında, dava konusu eserler üzerinde üniversitelerin arkeoloji ve sanat tarihi kürsülerine mensup öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılarak, mevcut durumları itibariyle bilim, kültür, din veya güzel sanatlarla ilgileri, 2863 sayılı Kanun kapsamında korunması gerekli taşınır kültür varlıkları olup olmadıkları, tasnif ve tescile tabi olup olmadıkları, bildirim zorunluluğu olan eserlerden olup olmadıklarının tespit edilmesi ve sonucuna göre eserlerin akibetleri hakkında karar verilmesi gerekirken, dosyanın tarafı konumundaki Anadolu Medeniyetleri Müzesi arkeologlarının düzenlemiş oldukları kendi içinde çelişkili rapora dayalı olarak hüküm tesis edilmesi ve söz konusu eserlerin akibetleri konusunda bir karar verilmemesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 11.06.2013 gün ve 232-170 sayı ile;
“Sanıktan ele geçirilen kültür varlıklarının Almanya’daki soruşturmasında, nakliye aracının kontrolünde gıda maddelerinin yanında sürücünün yanındaki oturma yerinde kültür varlıklarının tespit edildiği, sanığın bunları Hamburg’da bit pazarından satın aldığını ifade ettiği, yapılan bilirkişi incelemesinde bu tür tarihi değerlerin yurt dışına çıkarılmasının kesinlikle yasak olduğunun belirlendiği, sanığın Türk kültür varlıklarını kaçırdığı iddialarının da doğrulanmadığı, Almanya’da yürütülen soruşturma evrakı kapsamına göre de sanığın müsnet suçu işlediğine dair kesin ve inandırıcı deliller elde edilemediğinden beraatına karar vermek gerekmiştir. Mahkememizce verilen beraat kararının temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesinin dosya içinde bulunan çelişkili rapora dayalı hüküm tesis edilmesi ve söz konusu eserlerin akibetleri konusunda bir karar verilmemesi yönünden bozma kararı verdiği ancak Yargıtay 7. Ceza Dairesinin daha önce vermiş olduğu bozma kararı ve Alman yetkili makamlarının mahkememize göndermiş olduğu belgeler gözönüne alındığında verilen mahkeme kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu Yargıtay bozma ilamına uyularak karar verilmiş olduğu Yargıtay 12. Ceza Dairesince ‘katılan vekilinin eksik incelemeye dayalı beraat kararı verildiğine ilişkin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine’ karar verildiği gözönüne alındığında verilen mahkeme kararımız yerinde olduğundan direnme kararı vermek gerekmiştir. Davaya konu olan eserlerle ilgili Yargıtay 7. Ceza Dairesinin sanıkla ilgili bozma kararında bilirkişi raporlarına değinilmediği bu hususun esasen kısmi olarak onanmış olduğu eserlere ilişkin her zaman karar alınmasının söz konusu olabileceği ayrıca sanık hakkında da beraat kararı verilmiş olduğu” gerekçesiyle direnerek, sanığın atılı suçtan beraatine karar vermiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının “kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi” istekli 04.03.2014 gün ve 299742 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suça konu eserler üzerinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de, öncelikle dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği, zamanaşımının gerçekleştiğinin kabulü halinde de davaya konu eserlerle ilgili olarak davaya devam edilip edilemeyeceği değerlendirilmelidir.
İncelenen dosya kapsamından;
Almanya’nın Bremen şehrinde yaşayan Türk vatandaşı sanık …’nin şoförlüğünü yaptığı kamyonda, 17.12.1998 tarihinde polis tarafından yapılan kontrolde ülkemiz menşeli olduğu anlaşılan, 5 adet tarihi eserin ele geçirilerek ülkemize gönderilmesi üzerine sanık hakkında soruşturma başlatılıp kamu davası açıldığı,
Yargılama sırasında müzede görevli arkeologlar tarafından düzenlenen 09.08.2005 tarihli raporda, bu eserlerin tamamının 2863 sayılı Kanun kapsamında olduklarının ve aynı eserlerden iki adedinin ise 2863 sayılı Kanun kapsamında olmakla birlikte ‘tasnif ve tescil dışı’ olduğunun belirtildiği,
Yerel mahkemece 30.05.2011 ve 11.06.2013 tarihli sanığın beraatine ilişkin hükümlerde suça konu eserlere yönelik herhangi bir karar verilmediği,
Anlaşılmaktadır.
İncelemeye konu kültür varlığının ihraç edilmesi suretiyle 2863 sayılı Kanuna muhalefet suçu için, aynı kanunun 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 411. maddesiyle değişik 68/1. maddesinde beş yıldan oniki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası; aynı maddenin suç tarihinde yürürlükte bulunan halinde ise, beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve yüzbin Liradan üçyüzbin Liraya kadar adli para cezası öngörülmüştür.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan ve zamanaşımı hükümleri yönünden sanığın lehine olan 765 sayılı sayılı TCK’nun 102. maddesinin üçüncü fıkrası; “Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:
…3- Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,” şeklinde, aynı kanunun 104. maddesi ise; “Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkumiyet hükmü yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.
Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar.
Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz” biçiminde düzenlenmiştir.
Görüldüğü gibi, 765 sayılı TCK’nun 102. maddesinin üçüncü fırkasında, beş seneden fazla yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden fazla hapis veya kamu hizmetlerinden müebbeten mahrumiyet cezalarından herhangi birisini gerektiren suçlarda asli dava zamanaşımı 10 yıl olarak belirlenmiştir. Aynı kanunun 104. maddesi uyarınca zamanaşımını kesen bir nedenin bulunması halinde kesilme gününden; zamanaşımını kesen birden fazla nedenin olması halinde de en son kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak olan dava zamanaşımı, ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen zamanaşımı süresinin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Suça konu kültür varlıklarıyla birlikte 17.12.1998 tarihinde yakalanan sanığın eyleminin 2863 sayılı Kanunun 68. maddesinin birinci fıkrasına uyduğu, anılan fıkranın suç tarihinde yürürlükte bulunan halinde öngörülen ağır hapis cezasının üst sınırının 10 yıl olduğu sabit olup, dava zamanaşımı yönüyle lehe hükümler içeren 765 sayılı TCK’nun 102/3 ve 104/2. maddeleri gözönünde bulundurulduğunda, 15 yılılk olağanüstü dava zamanaşımının inceleme tarihinden önce 17.12.2013 günü gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nun, suç tarihinden sonra 1 Haziran 2005’te yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 54/4. maddesine benzer düzenlemeler içeren 36/2. maddesindeki; “Kullanılması, yapılması, taşınması, bulundurulması ve satılması cürüm veya kabahat teşkil eden eşya bir ceza mahkumiyeti olmasa ve faile ait bulunmasa bile mutlaka zabıt ve müsadere olunur” hükmü uyarınca, yargılama konusu suçtan dava zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle kamu davasının düşmesine karar verilse dahi, kullanılması, yapılması, taşınması, bulundurulması ve satılması suç oluşturan eşyanın bir ceza mahkûmiyeti olmasa ve suç failine ait bulunmasa bile müsaderesine karar verilmesi gerekmektedir. Ancak suça konu 5 adet kültür varlığı hakkında üniversitelerin sanat ve arkeoloji bölümlerinde çalışan uzman bilirkişilerden rapor alınması gerekirken, katılan … Bakanlığına bağlı müze görevlilerinden rapor alınmış olması ve alınan raporda da iki adet kültür varlığı için hem 2863 sayılı Kanun kapsamında olduğu hem de tescil ve tasnif dışı bulunduğu yönünde çelişkili görüş bildirilmiş bulunması karşısında, suça konu 5 adet kültür varlığının 2863 sayılı Kanun kapsamında korunması gerekli taşınır kültür varlığı olup olmadığı, tasnif ve tescile tâbi bulunup bulunmadığı, bildirim zorunluluğu olan eserlerden olup olmadığı, dolayısıyla müsaderesine karar verilebilecek eser niteliğinde sayılıp sayılamayacağı da tespit edilmemiştir. Bu nedenle davaya konu eserlerin müsadere edilip edilmeyeceğinin belirlenmesi açısından davaya devam edilerek, bu eserler üzerinde yeniden usulüne uygun olarak bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, sonuç olarak yerel mahkeme direnme hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCK’nun 102/3, 104/2 ve 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine ve müsaderesi talep edilen eşya yönünden davaya devam edilmesi gerektiğinden 5 adet kültür varlığının niteliğinin usulünce belirlenmesinden sonra bir karar verilmek üzere hükmün bu yönden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.06.2013 gün ve 232-170 sayılı direnme hükmünün, sanığın işlediği iddia olunan 2863 sayılı Kanuna muhalefet suçuna ilişkin olarak suç tarihi olan 17.12.1998 ile inceleme tarihi arasında gerçekleşen olağanüstü zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA,
Ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCK’nun 102/3, 104/2 ve 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
2- Müsadereye ilişkin olarak davaya devam edilmesine ve Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.06.2013 gün ve 232-170 sayılı direnme hükmünün, müsaderesi talep edilen 5 adet kültür varlığı hakkında üniversitelerin sanat ve arkeoloji bölümlerinde çalışan uzman bilirkişilerden rapor alınarak niteliklerinin belirlenmesinden sonra bir karar verilmesi gerektiği de gözetilmeden, suça konu kültür varlıkları hakkında karar verilmemiş olması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.10.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.