YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/840
KARAR NO : 2015/49
KARAR TARİHİ : 17.03.2015
Rüşvet suçuna teşebbüsten sanık H.. K..’nun 5237 sayılı TCK’nun 252/1, 35/2, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Isparta Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.02.2008 gün ve 312-23 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 11.06.2012 gün ve 460-6527 sayı ile;
“TCK’nun 35. maddesi uyarınca yapılan uygulamada TCK’nun 3. maddesi de gözetilerek yasal, dosya kapsamı ile uyumlu ve denetimi elverişli gerekçelerle cezadan 1/4 ila 3/4 oranında indirim yapılması gerektiği halde temel cezanın alt hadden belirlenmesine rağmen çelişkiye düşülecek şekilde, TCK’nun 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınması gereken ‘suçun işlendiği yer, paranın bırakıldığı yer ve aşaması’ şeklinde yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle teşebbüs nedeniyle TCK’nun 35/2. maddesine göre en az oranda indirim yapılması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 27.11.2012 gün ve 322-368 sayı ile;
“…TCK’nun 35/2 maddesi gereğince suça teşebbüs halinde fail meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre verilecek cezanın 1/4’ünden 3/4’üne kadar indirim yapılabilir. Suça teşebbüs durumunda yargıç (dosyamızda yargıçlar heyeti), önce cezanın belirlenmesindeki ölçülere göre temel cezayı saptayacak, daha sonra bu konuya ilişkin hükümdeki sırayı takip ederek teşebbüs hükmünü uygulayacaktır. TCK’nun 35. maddesinde belirtilen teşebbüs hükmü uygulanırken de somut olayda ortaya çıkan zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak teşebbüse ilişkin hükümde belirtilen sınırlar arasında bir ceza tayin edilecektir. Mahkememizin önceki hükmünde sanığın sübuta eren suçtan TCK’nun 252/1 maddesi gereğince suçun işleniş biçimi, sanığın kastı nazara alınarak kanunda belirtilen ceza alt sınırından cezalandırılmış ancak meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak TCK’nun 35/2 maddesi gereğince cezasından 1/4 oranında indirim yapılmıştır” gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 12.12.2013 gün ve 29581 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Suçun sübutuna ve nitelendirilmesine ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya kapsamı itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın rüşvet istemesine rağmen katılanın bu teklifi kabul etmediği ancak sanığı suçüstü yakalatabilmek için kabul etmiş görüntüsü verdiği somut olayda, rüşvet suçuna teşebbüsten cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında yerel mahkemece 5237 sayılı TCK’nun 35/2. maddesi uyarınca hükmolunan cezadan en az olacak şekilde 1/4 oranında indirim yapılması gerekçesinin yasal ve yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; direnme kararından önce yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunla değişik 5237 sayılı TCK’nun 252/4. maddesindeki “kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi halinde…fail hakkında, …verilecek ceza yarı oranında indirilir” şeklindeki özel teşebbüs hükmü gözetilmeyerek lehe kanun değerlendirilmesi yapılmadan direnme kararı verilmesi hususunun öncelikle ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın Isparta Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü ve Kontrol Kurulu Başkanı olduğu, 195 sayılı Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanunun 31 ve suç tarihinde yürürlükte bulunan Valilik ve Kaymakamlık Büroları Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliğinin 12. maddeleri uyarınca resmi ilan işlerini yürütmekle görevli bulunduğu, katılanın ise Isparta’da yayımlanan ………… isimli yerel gazetelerinin sahibi olduğu, yapılan denetlemeler sonucunda katılanın yeterli sayıda fikir işçisi istihdam etmediği ve mevcut fikir işçilerinin sigorta prim ve vergi borçlarını ödemediğinin anlaşılması nedeniyle 195 sayılı Kanunun 35 ve Basın İlan Kurumu 67 sayılı Genel Kurul kararı uyarınca resmi ilan yayınlama hakkının düşmesi gerektiği ancak sanığın bu eksikliklere göz yumarak bir müddet daha gazetelerine resmi ilan verilmesine devam olunması karşılığında katılandan 5.000 Lira istediği, katılanın bu teklifi kabul etmediği halde kabul etmiş gibi gözükerek savcılığa başvurduğu, Isparta Sulh Ceza Mahkemesinin 07.12.2007 gün 2007/816 D. İş sayılı kararı ile sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ile işyerinin teknik araçlarla izlenmesi ve görüntü kaydı alınmasına karar verildiği, 07.12.2007 günü seri numaraları alınmış 50 adet 100 Lira paranın katılana teslim edilip üzerine kamera yerleştirildiği, katılanın bu şartlar içinde sanıkla buluşarak 5.000 Lirayı kendisine verdiği, olay yerine gelen polisler tarafından seri numaraları alınmış paranın sanığın kabanında bulunup zapt edildiği, yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda “rüşvete konu paranın miktarı, suçun işleniş biçimi, suçun konusunun önemi ve değeri, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı sanığın kastı nazara alınarak alt sınırdan ayrılmayı gerektirir durum bulunmadığı” belirtilerek alt hadden temel ceza tayin edilmesine karşın “meydana gelen zarar ve tehlikelenin ağırlığı, suçun işlendiği yer, paranın bırakıldığı yer ve aşamalar nazara alınarak” denilmek suretiyle teşebbüs nedeniyle TCK’nun 35/2 maddesi uyarınca en az olacak biçimde 1/4 oranında indirim yapılmasına karar verildiği, sanık müdafiinin temyizi üzerine Özel Dairece hükmün “temel cezanın alt hadden belirlenmesine rağmen çelişkiye düşülecek şekilde yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle teşebbüs nedeniyle en az oranda indirim yapılması” isabetsizliğinden bozulduğu, yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılamada 27.11.2012 tarihinde karar verildiği halde 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 87. maddesiyle değişik 5237 sayılı TCK’nun rüşvet anlaşması özgür iradeye dayalı olmadığından teşebbüs halinde failin cezasından maktu 1/2 oranında indirim yapılması öngörülen lehe özel teşebbüs hükmü ile ilgili herhangi bir karşılaştırma ve değerlendirme yapılmadan direnme kararı verildiği,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun “Rüşvet” başlıklı 252. maddesi;
“(1) Rüşvet alan kamu görevlisi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Rüşvet veren kişi de kamu görevlisi gibi cezalandırılır. Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması hâlinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
(2) Rüşvet alan veya bu konuda anlaşmaya varan kişinin, yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması hâlinde, birinci fıkraya göre verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
(3) Rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır.
(4) Birinci fıkra hükmü, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına çalışan dernekler, kooperatifler ya da halka açık anonim şirketlerle hukukî ilişki tesisinde veya tesis edilmiş hukukî ilişkinin devamı sürecinde, bu tüzel kişiler adına hareket eden kişilere görevinin gereklerine aykırı olarak yarar sağlanması hâlinde de uygulanır.
(5) Yabancı bir ülkede seçilmiş veya atanmış olan, yasama veya idarî veya adlî bir görevi yürüten kamu kurum veya kuruluşlarının memur veya görevlilerine veya aynı ülkede uluslararası nitelikte görevleri yerine getirenlere, uluslararası ticarî işlemler nedeniyle, bir işin yapılması veya yapılmaması veya haksız bir yararın elde edilmesi veya muhafazası amacıyla, doğrudan veya dolaylı olarak yarar teklif veya vaat edilmesi veya verilmesi de rüşvet sayılır” şeklinde iken, 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 87. maddesiyle;
“(1) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kişi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kamu görevlisi de birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.
(3) Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması halinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
(4) Kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da kişinin kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi hâllerinde fail hakkında, birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.
(5) Rüşvet teklif veya talebinin karşı tarafa iletilmesi, rüşvet anlaşmasının sağlanması veya rüşvetin temini hususlarında aracılık eden kişi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır.
(6) Rüşvet ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilisi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır.
(7) Rüşvet alan veya talebinde bulunan ya da bu konuda anlaşmaya varan kişinin; yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması halinde, verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
(8) Bu madde hükümleri;
a) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları,
b) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler,
c) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar,
d) Kamu yararına çalışan dernekler,
e) Kooperatifler,
f) Halka açık anonim şirketler,
adına hareket eden kişilere, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadıklarına bakılmaksızın, görevlerinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması amacıyla doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, menfaat temin, teklif veya vaat edilmesi; bu kişiler tarafından talep veya kabul edilmesi; bunlara aracılık edilmesi; bu ilişki dolayısıyla bir başkasına menfaat temin edilmesi halinde de uygulanır.
(9) Bu madde hükümleri;
a) Yabancı bir devlette seçilmiş veya atanmış olan kamu görevlilerine,
b) Uluslararası veya uluslarüstü mahkemelerde ya da yabancı devlet mahkemelerinde görev yapan hâkimlere, jüri üyelerine veya diğer görevlilere,
c) Uluslararası veya uluslarüstü parlamento üyelerine,
d) Kamu kurumu ya da kamu işletmeleri de dahil olmak üzere, yabancı bir ülke için kamusal bir faaliyet yürüten kişilere,
e) Bir hukuki uyuşmazlığın çözümü amacıyla başvurulan tahkim usulü çerçevesinde görevlendirilen vatandaş veya yabancı hakemlere,
f) Uluslararası bir anlaşmaya dayalı olarak kurulan uluslararası veya uluslarüstü örgütlerin görevlilerine veya temsilcilerine,
görevlerinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması ya da uluslararası ticari işlemler nedeniyle bir işin veya haksız bir yararın elde edilmesi yahut muhafazası amacıyla; doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, menfaat temin, teklif veya vaat edilmesi ya da bunlar tarafından talep veya kabul edilmesi halinde de uygulanır.
(10) Dokuzuncu fıkra kapsamına giren rüşvet suçunun yurt dışında yabancı tarafından işlenmekle birlikte;
a) Türkiye’nin,
b) Türkiye’deki bir kamu kurumunun,
c) Türk kanunlarına göre kurulmuş bir özel hukuk tüzel kişisinin,
d) Türk vatandaşının,
tarafı olduğu bir uyuşmazlık ya da bu kurum veya kişilerle ilgili bir işlemin yapılması veya yapılmaması için işlenmesi halinde, rüşvet veren, teklif veya vaat eden; rüşvet alan, talep eden, teklif veya vaadini kabul eden; bunlara aracılık eden; rüşvet ilişkisi dolayısıyla kendisine menfaat temin edilen kişiler hakkında, Türkiye’de bulundukları takdirde, resen soruşturma ve kovuşturma yapılır.” biçiminde değiştirilmiştir.
Rüşvet suçu, bir tarafta rüşvet veren ile diğer tarafta ise rüşvet alan kamu görevlisinin yer aldığı bir karşılaşma suçu, dolayısıyla da çok failli bir suçtur. 5237 sayılı TCK’nun 252. maddesinin yürürlüğe giren ilk halinde; “bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır” şeklinde yalnızca “nitelikli rüşvet suçu” tanımlanıp yaptırıma bağlanmış iken, 6352 sayılı Kanunla madde öncekinden farklı olarak “basit rüşvet’i” de kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmiştir.
Yapılan değişiklikle 5237 sayılı TCK’nun 252. maddesinin birinci fıkrasında; “Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kişi dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde “rüşvet veren” bakımından, ikinci fıkrasında ise; “Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kamu görevlisi de birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır” biçiminde ifade edilmek suretiyle de “rüşvet alan kamu görevlisi” açısından “rüşvet suçu” tanımlanmıştır. Bu suretle de, sağlanan menfaatin “kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı” bir işin yapılması amacına yönelik olması şartı kaldırılarak, görevinin gereklerine uygun davranmak için kişilerden kendisine veya bir başkasına yarar sağlamak fiili TCK’nun 257/3. maddesindeki görevi kötüye kullanmak suçu kapsamından çıkartılarak rüşvet suçuna dönüştürülmüştür.
Diğer taraftan rüşvet suçunun, menfaatin kamu görevlisi tarafından temin edildiği anda tamamlandığı ilke olarak kabul edilmekle birlikte, izlenen suç siyaseti gereği olarak, rüşvet suçunun kamu görevlisi ile iş sahibi arasında görevinin ifasıyla ilgili bir işin yerine getirilmesi veya getirilmemesi amacına yönelik menfaat teminini öngören bir anlaşmanın yapılması durumunda dahi rüşvet suçu tamamlanmış gibi cezaya hükmedileceği maddenin üçüncü fıkrasında hüküm altına alınmıştır. Bunun için, rüşvet teklif veya önerisinin kişi ya da kamu görevlisinden gelmesinin önemi bulunmamakla birlikte, bu istek ve önerinin, diğer bir anlatımla rüşvet anlaşmasının özgür iradeye dayalı olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Rüşvet verme veya alma niyetinde olmayan kişi veya kamu görevlisinin, atlatmak veya yakalatmak ya da suç delillerini ortaya çıkartmak amacıyla teklifi kabul etmiş gibi gösterdiği biçimsel rızanın (görünüşteki rıza-dış rıza) özgür iradeye dayalı olmaması nedeniyle, rüşvet anlaşmasının varlığından söz edilemeyeceği cihetle, böyle bir durumda rüşvet alırken veya rüşvet verirken yakalanan failin eyleminin rüşvet suçuna teşebbüs olarak kabulü gerekmektedir. Ceza Genel Kurulu ve Özel Dairece sürdürülen istikrarlı uygulamalar da bu yöndedir.
5237 sayılı TCK’nun 252. maddesinin 4. fıkrasında yapılan yeni düzenlemeyle TCK’nun 35. maddesindeki genel teşebbüs hükmünden ayrılınarak rüşvet suçuna özgü özel bir teşebbüs hali öngörülmüş ve; “kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da kişinin kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi hallerinde fail hakkında, birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir” hükmü getirilmiştir.
Rüşvet suçu bir karşılaşma suçu olmakla birlikte, taraflardan birinin kamu görevlisi olması zorunludur. Bu itibarla rüşvet suçu özgü bir suç mahiyetini taşımaktadır. Ancak bu durum rüşvet suçunun faillerinin ancak kamu görevlileri olabileceği anlamına gelmemektedir. Zira rüşvet veren kişinin kamu görevlisi sıfatını taşıması şart değildir. 6352 sayılı Kanunla yapılan değişikle maddenin beşinci fıkrasında rüşvet suçuna aracılık eden kişilerin ne suretle cezalandırılacağına açıklık getirilmiş, altıncı fıkrada ise, rüşvet ilişkisinde, kamu görevlisi dışında, dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü kişinin veya menfaatin tüzel kişiye sağlanması halinde bu tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilisinin, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Ancak bu durumda kamu görevlisi dışında kendisine menfaat sağlanan kişinin menfaati kabul ederken bunun rüşvet ilişkisinden kaynaklanan bir ekonomik değer olduğunu bilmesi gerekir. Aksi takdirde kastı olmadığı için ceza sorumluğu cihetine gidilemeyecektir.
Maddenin yedinci fıkrasında, rüşvet alan veya talebinde bulunan ya da bu konuda anlaşmaya varan kişinin yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması, suçun temel şekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren nitelikli bir hal olarak kabul edilerek önceki düzenlemeye paralel olarak verilecek cezanın üçte birden yarısına kadar artırılacağı öngörülmüştür.
Maddenin sekizinci fıkrasında fıkra kapsamına giren kuruluşlar bünyesinde görev yapan kişiler hakkında, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadıklarına bakılmaksızın, görevleriyle bağlantılı bir işin yapılması veya yapılmaması için, vardıkları anlaşma çerçevesinde menfaat temin etmeleri halinde, rüşvet suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı öngörülmüş önceki düzenlemenin sadece ifade biçimi değiştirilmiştir.
Maddenin dokuzuncu fıkrasında yabancı kamu görevlilerine rüşvet verilmesi, vaat veya teklifinde bulunulması ile, yabancı kamu görevlisinin kendisine veya göstereceği bir başka gerçek veya tüzel kişiye menfaat sağlaması yönünde talepte bulunması, teklifi veya menfaati kabul etmesi halinde bu madde hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüş, değişiklikten önce sadece yabancı kamu görevlilerine rüşvet verilmesi ile sınırlı olan düzenleme bunlar tarafından rüşvet talep veya kabul edilmesi halini de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Ayrıca yabancı kamu görevlisi ibaresine de açıklık getirilerek uluslararası mahkemelerde görev yapan hâkimler ve diğer kamu görevlileri, uluslararası parlamento üyeleri ve bir hukukî uyuşmazlığın çözümü amacıyla başvurulan tahkim usulü çerçevesinde görevlendirilen hakemlerin de, görevleriyle bağlantılı bir işin yapılması veya yapılmaması için anlaşarak kişilerden rüşvet almaları halinde, rüşvet alan ve veren bakımından 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun rüşvet suçuna ilişkin hükümlerinin uygulanacağı benimsenmiştir.
Maddenin son fıkrasında ise dokuzuncu fıkra kapsamına giren rüşvet suçunun yurt dışında yabancı tarafından işlenmesi halinde hangi şartlarda bu suçtan dolayı Türkiye’de re’sen soruşturma ve kovuşturma yapılabileceği düzenlenmiştir.
Öteyandan 5237 sayılı TCK’nun 7/2. maddesi uyarınca suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanun hükümlerinin farklı olması durumunda failin lehine olan kanun uygulanacak ve infaz olunacaktır. Bu nedenle lehe durumun doğma ihtimalinin bulunduğu herhalde hüküm mahkemesince 23.02.1938 gün ve 23/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nda belirlenen ilkelere uygun olarak bir karşılaştırma ve uygulama yapılmasında kanuni zorunluluk bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında önsorun değerlendirildiğinde;
Sanığın rüşvet istemesine rağmen katılanın bu teklifi kabul etmediği ancak sanığı suçüstü yakalatabilmek için kabul etmiş görüntüsü verdiği somut olayda; Özel Dairece hükmün “temel cezanın alt hadden belirlenmesine rağmen çelişkiye düşülecek şekilde yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle teşebbüs nedeniyle en az oranda (1/4) indirim yapılması” isabetsizliğinden bozulmasından sonra 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 87. maddesiyle 5237 sayılı TCK’nun 252. maddesine eklenen “Kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da kişinin kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi hâllerinde fail hakkında, birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir” şeklindeki 4. fıkra ile rüşvet anlaşmasının özgür iradeye dayanmaması durumunda TCK’nun 35. maddesinde düzenlenen genel teşebbüs hükmünün uygulanma imkânı ortadan kaldırılarak rüşvet suçuna özgü özel bir teşebbüs hali öngörülmesine karşın yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılamada 27.11.2012 tarihinde karar verildiği halde 5237 sayılı TCK’nun 7/2. maddesi uyarınca sanık lehine olan bu değişikle ilgili herhangi bir karşılaştırma ve değerlendirme yapılmadan direnme kararı verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla; yerel mahkeme direnme hükmünün, bozmadan sonra yapılan yargılamada 27.11.2012 tarihinde karar verildiği halde 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunla değişik 5237 sayılı TCK’nun 252/4. maddesi yönünden 5237 sayılı TCK’nun 7/2. maddesi uyarınca lehe kanun karşılaştırması ve değerlendirmesi yapılmadan karar verilmesi isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Isparta Ağır Ceza Mahkemesinin 27.11.2012 gün ve 322-368 sayılı direnme hükmünün, bozmadan sonra yapılan yargılamada 27.11.2012 tarihinde karar verildiği halde 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunla değişik 5237 sayılı TCK’nun 252/4. maddesi yönünden 5237 sayılı TCK’nun 7/2. maddesi uyarınca lehe kanun karşılaştırması ve değerlendirmesi yapılmadan karar verilmesi isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.03.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.