YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/795
KARAR NO : 2015/77
KARAR TARİHİ : 31.03.2015
Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık M.. Ş..’in 5237 sayılı TCK’nun 85/1, 62 ve 53/6. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve sürücü belgesinin 3 yıl süre ile geri alınmasına ilişkin, Ankara 8. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.06.2010 gün ve 522-361 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 18.04.2012 gün ve 15519-10408 sayı ile;
“Sanığın olay günü tek yönlü üç şeritli bölünmüş yolda giderken yaya üst geçidinin hemen altından yolun karşısına geçmeye çalışan 12 yaşındaki maktule aracının sağ ön köşesi ile çarparak ölümüne neden olması şeklinde gerçekleşen eylemde sanığın ikinci derecede kusurlu bulunduğu görülmekle, sanık hakkında ceza uygulaması yapılırken TCK’nun 61/1. maddesi ile bağdaşmayacak şekilde alt sınırdan fazlaca uzaklaşılması suretiyle temel cezanın tayini” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 12.11.2012 gün ve 929-1030 sayı ile;
“Olay günü saat 07.00 sıralarında sanık M.. Ş..’in sevk ve idaresindeki ….plaka sayılı otomobil ile Gölbaşı yönünden Çiftlik kavşağı istikametine doğru seyir halinde iken Mevlana bulvarında bulunduğu sırada Ankara Şehirlerarası Otobüs Terminali karşısında yaya üst geçidi altında ailesi ile birlikte yoldan karşıdan karşıya geçmekte olan D.. Ç..’ a çarparak ölümüne neden olduğu, iddia, olay yeri kaza tespit tutanağı, otopsi raporu, katılan ve vekilinin açıklamaları, sanık ve müdafiinin savunmaları, tanıklar C.. Ş.., V.. A.., C.. A.., Ö.. K.., K.. S.. ve N. A.’ın yeminli açıklamaları, mahallinde yapılan keşif ve bilirkişi N. T. N.’nun 07.11.2007 tarihli raporu, bilirkişi M. K.’in 07.08.2007 tarihli raporu, bilirkişi Prof. Dr. E. G’nun 29.09.2009 tarihli celsedeki yeminli beyanı, Ankara Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi’nin 26.03.2009 gün ve 2009/2433-730 sayılı raporu, Adli Tıp Kurumu İstanbul Trafik İhtisas Dairesi’nin 29.12.2009 gün ve 7783 sayılı raporu, Adli Tıp Kurumu İstanbul Trafik İhtisas Dairesi’nin 09.04.2010 gün ve 1847 sayılı raporu vs. tüm dosya kapsamı ile sanığın tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme neden olma suçunu işlediği sübuta ermiştir.
Olayın olduğu yer Ankara’da AŞTİ’nin önüdür. AŞTİ’nin önü olmasına rağmen, olay sabahın ilk saatlerinde meydana gelmiş olduğundan yol boştur, üç şeritlidir. Yaya geçidi bulunmaktadır. Ancak Ankara’da yaya üst geçitleri kullanılmamaktadır. Örneğin Meşrutiyet Caddesinde iki adet yaya geçidi olmasına rağmen yayaların bu geçitleri kullanmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Meşrutiyet’ten geçen araçlar bunu bildikleri için çok yavaş seyretmektedirler Bu nedenle yaya geçitleri kabul görmemiştir. Sanığın bu durumu bilmesi gerekir. Kaldı ki olayın meydana geldiği yer şehir merkezidir. Sürat sınırlıdır. Diğer yandan boş olan üç şeritli bir yolda seyreden bir kişinin yola sığamama gibi bir sorunu da yoktur. Doğal olan en sol şeritten yolun kat edilmesidir. Sanık bunu da yapmamıştır. Yaya birikimini karşıdan gören bir kişinin yayaların yanlarında bulunan çocukların olabileceğini ve çocukların yola atlama yapabileceğini var sayması gerekir. Bunların hiçbirisi yapılmamıştır. Sanık gerekli özeni göstermemiştir. Normalin çok üzerinde hızlı seyreden sanığın mütevvefayı görmediği, ya da sonradan fark ettiği için çarpma meydana gelmiştir. Tarafları tanımayan taksi şoförü H.. A.. yeminli beyanında, mütevvefanın kaldırımdan adımını atar atmaz 120-130 km hızla gelen sanığın mütevvefaya vurduğunu, 80-100 metre sonra durabildiğini, yolun boş olduğunu, hiç bir araç olmadığını belirtmiştir. Bu beyan dosyadaki diğer tüm kanıtlara ve olayın oluşuna uygundur. Bu durumda:
– Sanık çok hızlıdır,
– Kendi şeridinden gitmemiştir,
– Yayaları görünce yavaşlamamıştır,
– Yol boştur, hiç bir araç yoktur,
– Yaya geçidini görünce yavaşlamamıştır,
– Dalmış olma olasılığı vardır.
Yüksek Daire, ‘… alt sınırdan fazlaca uzaklaşılması’ nı bozma nedeni yapmıştır. Bunu da TCK’nun 61/1. maddesine dayandırmıştır.
Üç şeritli boş olan yolda, sabahın erken saatlerinde 120-130 km hızla giderek mütevvefaya çarparak onun ölümüne neden olan sanığın ağır zarar meydana getirdiği, konunun önemli ve değerli olduğu, izahtan varestedir.
Sanığın tali kusurlu olduğuna ilişkin rapor, olayın somut olarak tespit edilen kanıtlar karşısında oluşa uygun düşmemiştir. Esasen mahkememiz bu durumu da gözden uzak tutmamış üst sınırdan verilmesi gerekli ceza (altı yıl) verilmemiştir” gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 29.11.2013 gün ve 19615 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasını gerektiren taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık hakkında temel cezanın 4 yıl hapis olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir
İncelenen dosya kapsamından;
30.07.2007 günü saat 07.00 sıralarında Mevlana Bulvarı üzerinde Gölbaşı istikametinden, Çiftlik yol kavşağı yönüne seyretmekte olan sanık sürücü M.. Ş.. yönetimindeki 42 SH 701 plaka sayılı otomobilin AŞTİ yaya üst geçidinin altında sağ taraftan yola giren 1995 doğumlu yaya D.. Ç..’a çarparak ölümüne neden olduğu,
Kaza mahallinde yolun meskun mahal sınırları içerisinde, 10,80 metre genişlikte, düz, tek yönlü ve asfalt kaplamalı olduğu, yol şerit çizgilerinin ve orta refüjde demir bariyerlerin bulunduğu, trafik ışık sistemi ile işaret levhasının olduğu, görüşe engel bir durumun bulunmadığı, yaya kaldırımının bulunduğu, banketin bulunmadığı, yaya üst geçidinin olduğu, yaya geçidinden hemen sonra yol genişliğinin 12 metreye çıktığı, kaza sırasında vaktin gündüz, havanın açık ve zeminin kuru olduğu,
Kaza tespit tutanağında; çarpma noktasının yolun 4,5 metre içinde orta şeridin hemen hemen ortasında işaretlendiği, ölenin düştüğü yerin çarpma noktasının 11 metre sağ çaprazı, çarpma sonrası aracın durduğu yerin ise çarpma noktasına 45 metre uzaklıkta yolun sağı olarak gösterildiği, zeminde gerek çarpmadan önce gerekse çarpmadan sonra oluşmuş fren izine rastlanılmadığı, yapılan değerlendirmede ölen D.. Ç..’a 04. kodlu “taşıt dışında seyahat etmek” ve 02. kodlu “habersiz inmek veya binmek” kusurlarının yüklendiği, sanık sürücü M.. Ş..’e ise kusur izafe edilmediği,
Olay yeri görgü ve tespit tutanağında; ölenin asfalt üzerinde yattığı, etrafında kan birikintilerinin olduğu, ayakkabısının yol kenarında olduğu, plakalı aracın ön camının komple patlamış, sağ ön çamurluk ve tamponun kırılmış vaziyette ölenden yaklaşık 25-30 metre ileride durduğunun belirtildiği,
Dosya içerisinde bulunan fotoğraflardan ölenin olay yeri görgü tespit ve kaza tespit tutanağında tarif edilen yerle uyumlu olacak biçimde üzerine beyaz bir örtü örtülmüş olarak yolun içinde yatmakta olduğunun görüldüğü,
Soruşturma aşamasında alınan trafik bilirkişisi mühendis M. K’in 07.08.2007 tarihli raporunda; ölen yaya D.. Ç..’ın vaktin gündüz, taşıt trafiğinin yoğun olduğu yol kesiminde, yakınında bulunan yaya üst geçidini kullanarak geçiş yapması gerekirken aksine hareketle orta refuj üzerinde yayaların geçişini engellemek üzere konulan demir bariyerlere rağmen, yaya geçidinin olmadığı ve yaya geçişine uygun olmayan bir kesim olduğu, taşıt yoluna girmeden önce, geçiş önceliğinin taşıtlara ait olduğunun bilinciyle, yolu kontrol etmesi ve taşıt trafiğini kontrol ederek taşıtların geçişini beklemesi ve yolun yaya geçişine uygun hale geldikten sonra yola girmesi gerekirken, aksine davranarak yaklaşmakta olan sanığın aracının uzaklık ve hızını göz önünde tutmadan, geçişini beklemeden, kendi can emniyetini tehlikeye sokarak yola kontrolsüzce ve ani giriş yapmakla 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 68/b maddesini ihlalle olayda birinci derecede kusurlu olduğu, sanık sürücü M.. Ş..’in ise, yönetimindeki araç ile olay yeri meskun mahal içinde seyri sırasında, dikkatsiz ve tedbirsiz davranarak yasaların izin verdiği hız limiti üzerinde seyir ettiği, aracın hızını yük ve teknik özelliğine, görüş, yol hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmadığı, olay yerine geldiği sırada, seyir yönüne göre sağdan sola doğru geçmeye çalışan ve 10.80 metre genişliğindeki yolun sağ kenarına 4,5 metre mesafede bir noktada fren tedbirine başvurmada geç kalarak yayaya çarparak 11 metre savrulmasına neden olup 45 metre sonra duruşa geçerek sebebiyet verdiği olayda, aynı kanunun 52/b (Hızın gerekli şartlara uygunluğunu sağlamak) maddesine aykırı davranarak olayda ikinci derecede kusurlu olduğunun,
Yargılama sırasında yapılan keşfe katılan trafik bilirkişisi teknisyen N. N.’nun 07.11.2008 tarihli raporunda; ölen yaya D.. Ç..’ın 2918 sayılı Kanunun 68/b maddesi ile mevcut yaya üst geçidi dışından taşıt yolunun karşısına geçmesi yasaklandığı halde, bu maksatla orta refüj üzerindeki ikaz işaretine aldırış etmeksizin, yaklaşan taşıtların uzaklık ve hızlarını göz önüne almadan ve güvenle duramayacak kadar yaklaşan taşıta rağmen, dikkatsiz ve tedbirsiz bir şekilde geçme teşebbüsü sırasında solundan süratle yaklaşan sanığın yönetimindeki taşıtın çarpmasına maruz kalması şeklinde cereyan eden ve yaşamını yitirmesi ile neticelenen bu trafik kazasında birinci derecede, sanık sürücü M.. Ş..’in ise kendisinin Cumhuriyet savcısı huzurundaki samimi ifadesinden, tanık beyanlarından, olayın cereyan tarzı ile yaya çocuğun ve taşıtının kaza sonrası savrulma yerlerinden, hızının, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 100. maddesinde, yerleşim bölgesi için öngörülen 50 km/saat’in çok üzerinde olduğu ve bu davranışı ile 2918 sayılı Kanunun 51. maddesini ve önceden yolun ortasında gördüğünü beyan ettiği yayalarla yaya geçidine yaklaşmasına rağmen hızını azaltmamak suretiyle de 52/a-b maddesini ihlal ettiği, bu davranışlarıyla olayın önlenebilirliğini imkânsız kılarak seyrine göre sağdan sola doğru geçmekte olan yayaya, ifadesinde ileri sürdüğünün aksine direksiyon manevrasına tevessül etmediği gibi fren ve korna ikazı da söz konusu olmaksızın, 4,5 metre kat ettiği yerde, taşıtının sağ ön kısmı ile çarparak 11 metre ileriye savurması şeklinde cereyan eden ölümlü trafik kazasında ikinci ( tali) derecede kusurlu olduğunun,
Katılanların talebiyle bilirkişi Prof. Dr. E. G düzenlenen özel raporda; sanık sürücünün aşırı hız yapmasının, yaya olasılığını düşünerek hızını azaltmamasının olayda birinci derecede etken olduğu, olayın can kaybı ile sonuçlanmasının tek sebebinin sanığın hızının çok yüksek olması olduğu, yayaların taşıtlara ilk geçiş hakkını vermesi zorunluluğu olmakla beraber çok hızlı gelen bir araç için yayanın alabileceği bir önlem bulunmadığı gibi kaçmasının da olası olmadığı, yol kenarında dururken gelip çarpan araca ise yapabileceği bir şey bulunmadığı, asli ve tali kusur irdelemesi yapılmamakla birlikte raporun tümü itibarı ile zımnen sanık sürücü M.. Ş..’in tam kusurlu olduğu, ölenin ise kusursuz olduğunun,
Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı’nın 26.03.2009 tarihli raporunda; sanık sürücü M.. Ş..’in sevk ve idaresindeki otomobil ile yaya üst geçidi olan meskun mahalde Mevlana Bulvarını takiben seyrini sürdürürken, ifadesindende anlaşılmakla; hızını mahal şartlarına göre ayarlamadığı, mahal şartları üzerinde seyredip bu haliyle yola giren yayaları gördüğü halde uyarıda bulunmayarak önlemsizce çarpması neticesinde meydana gelen olayda dikkatsiz, tedbirsiz ve kurallara aykırı hareketleriyle Karayolları Trafik Kanunun 47/d ve 51. maddelerine aykırı davranak ikinci derecede, ölen yaya 1995 doğumlu D.. Ç..’ın ise yayaların karşıdan karşıya geçmek için üst geçidi kullanması gerektiren ikaz levhasını ve yayaların demir bariyerle geçişinin yasaklandığı yerde hemen yakınlarında bulunan yaya üst geçidini kullanmayıp kendi can güvenliğini tehlikeye atacak tarzda bu yerde hatalı tehlikeli ve kurallara aykırı biçimde yola girerek hızla gelen otomobilin çarpmasına maruz kaldığı olayda dikkatsiz, tedbirsiz kurallara aykırı hareketleriyle birinci derecede kusurlu olduğunun,
Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nin 29.12.2009 tarihli raporunda; sanık sürücü M.. Ş..’in sevk ve idaresindeki otomobille seyri sırasında hızını mahal şartlarına göre ayarlaması, müteveffa yayayı fark ettiğinde ikazda bulunup zamanında fren tedbiri alarak kazayı önlemeye çalışması gerektiği halde bahsedilen bu hususlara riayet etmeyerek kendi ifadesi, tanık ifadeleri ve olayın oluş şeklinden de anlaşıldığı gibi hızlı bir şekilde seyredip yola giriş yapan müteveffaya önlemsiz vaziyette çarpması nedeniyle tali derecede, ölen yaya D.. Ç..’ın ise karşıya geçmek için mevcut yaya üst geçidini kullanması, geçiş yaptığı kısımda yolun tamamını iyice kontrol etmesi, gelen araçların hız ve mesafelerine dikkat etmesi, ilk geçiş hakkını gelmekte olan sanık idaresindeki araca vermesi gerektiği halde bahsedilen bu hususlara riayet etmeyerek kontrolsüz bir şekilde kaplamaya girip olaya sebebiyet vermesi nedeniyle asli derecede kusurlu olduğunun,
Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Genişletilmiş Uzmanlar Komisyonunun 04.04.2010 tarihli raporunda ise; ölenin yaya kaldırımında iken veya yolun içinde ve sabit bir şekilde durmakta iken aracın sadmesine maruz kalması durumunda sanığın asli ve tam kusurlu olabileceği ancak ağırlıklı tanık beyanları olayın bu şekilde olmadığı, ölenin karşıya geçmek üzere hamle yaparak bir ölçüde otomobilin önüne doğru ilerlediği, dolayısı ile ölenin bu davranışının olaydaki birincil sebebi teşkil ettiği, özellikle yaya üst geçidi, korkuluklu orta refüjün var olduğu bu noktada ölenin bu davranışı kusurunu ağırlaştırıcı yönde mütalaa olunduğu, küçük yaştaki ölenin bu davranışında yolun diğer tarafında babasını görmüş olmasının etkili olduğunun düşünüldüğü, bu itibarla uygun olmayan yer ve zamanda karşıya geçmeye teşebbüs eden, aracın ilk geçiş hakkının kendi can güvenliğini tehlikeye atacak şekilde ihlal eden ölen D. H. Ç.ın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 68/b ile bağlı yönetmeliğin 138/b maddelerine aykırı davranarak kazanın oluşmasında asli kusurlu davrandığı, diğer taraftan olayın gelişme şekli ve mevcut beyanlardan sanığın uyguladığı hızın da bölge koşullarına göre yüksek olduğu, özellikle yayaları önceden görmüş olmasına rağmen etkin korna uyarısında bulunmadığı, bu itibarla sanığın da anılan kanunun 52/a ve yönetmeliğin 101/a maddelerine de aykırı davranarak kazanın oluşmasında tali kusurlu davrandığının açıklandığı,
Katılan Ü.. Ç..’ın; eşi, oğlu ve ölen kızının yolun kenarında kaldırımın üzerinde olduklarını, yol boş olduğu için alttan mı yoksa yoldan mı geçelim hususunu düşündüklerini, yolun boş olması nedeni ile yolun kenarından karşıya geçmek üzere hazırlandıklarını, kızının adımını yola atacak iken sanığın 150-200 km/saat hızla gelip kızını üstüne aldığını, en az 25 metre sürüklediğini, 100 metre gittikten sonra durduğunu, fren yapmadığını, 3 cm yana kaysa kızına vurmayacağını, yolun diğer şeritlerinin boş olduğunu, ancak sanığın en sağ şeritte kızına vurduğunu, yolda azami süratin 50 km/saat olduğunu, yayaların geçişini zorlaştıracak bariyerin de kaldırılmış olduğunu beyan ettiği,
Katılan S.. Ç..’ın; karşıya geçmek için yolun kenarında beklerken sağ şeritten bir arabanın gelmekte olduğunu, kızının sağ tarafında durduğunu, kaldırımdan bir adım aşağıda beklediklerini, araba geçince karşıya geçmeyi düşündüklerini, o sırada aracın çok süratli bir şekilde gelip bir anda kızına çarptığını, kızının havaya fırlayıp yere düştüğünü, arabanın kızını 50 metre kadar sürükledikten sonra 100 metre ileride durduğunu söylediği,
Katılan Ö.. Ç..’ın; yaya kaldırımın kenarında beklerlerken çok süratle gelen sanığın aracının kardeşine çarptığını, aracın hemen duramadığını, bir müddet kardeşini sürüklediğini dile getirdiği,
Tanık N. A’ın; olay günü yolun karşısındaki durakta olduğunu, ölenin karşıdan babasına el salladığını, yanında annesi ve kardeşinin bulunduğunu, 2 adım yola doğru adım attığını, sanığın hızının 140-150 km/saat olduğunu, sanığın çocuğa çarptıktan sonra 100 metre ileride durabildiğini, sanığın yolun sağında gitmekte olduğunu, yolundan gitse bu olayın meydana gelmeyeceğini, çarpmanın tam cebe gelmeden meydana geldiğini, sanığın dövüldüğünü, ölenin annesinin elinde telefon olduğunu, babasının da telefonla konuştuktan sonra el salladığını, ölenin de el salladığını anlattığı,
Tanık C.. A..’ın; taksici olduğunu, olay günü Konya yolu üzerinde olduğunu, iki kişinin karşıdan karşıya geçmekte olduklarını, ikisinin de bayan olduğunu, kaldırımdan 2-3 metre ilerlediklerini, bu esnada yanlarındaki çocuğun panik yaptığını, annesinden 2-3 adım öne hızlandığını, sanığın kullandığı araçla çocuğa sağ taraftan vurduğunu, tahminine göre sanığın hızının 90-100 km/saat olduğunu, sanığın yolun sol tarafına daha yakın olduğunu, ölenin annesinin kaldırımdan bir adım asfaltın içerisinde olduğunu, kaldırımla asfalt arasındaki mesafesinin bir adım olduğunu belirttiği,
Tanık H.. A..’ın; AŞTİ de taksi şoförü olduğunu, Samsun istikametine giden bir aracın kız çocuğuna çarptığını, çocuğun babasının karşı tarafta telefonla konuşup el salladığını, yanında iki kişi daha olan çocuğun kaldırımdan yola adım atar atmaz aracın çocuğa çarptığını, 80-100 metre ileride durduğunu, yolun tenha olduğunu, aracın 120-130 km/saat sürat yapmakta olduğunu, her tarafın aydınlanmış olduğunu, çocuğun babasını görünce adımını yola attığını, o tarafa geçmek istediğini, adımını da tam atmadığını, yarım attığını, aracın tam sağdan gitmekte olduğunu, çok süratli olduğunu ifade ettiği,
Tanık V.. A..’ın; taksicilik yaptığını, ölenin karşı kaldırımın üzerinde olduğunu, sağ şerit üzerinden gelen sanığın kullandığı aracın ölen ayağını atmadan alıp götürdüğünü, sanığın süratinin 140-150 km/saat olduğunu, olay sırasında orta refüjde bulunduğunu söylediği,
Tanık C.. Ş..’in; olayı görmediğini, sadece çarpma sesini duyduğunu, orta refüjdeki korkuluklar arasında boşlukların mevcut olduğunu, yayaların bu boşlukları kullanarak geçmekte olduklarını belirttiği,
Sanığın ise; süratini tahmin edemediğini, olay yerine yaklaştığında önündeki araç yavaşlayınca kendisinin de yavaşladığını, üst geçide yaklaştığında 3 kişinin karşıdan karşıya geçtiğini gördüğünü, orta şeride geldiklerinde üçünün de durduklarını, önündeki taksi sol şeride yanaşınca kendisinin de taksiyi takip ettiğini, durduklarında emin olduktan sonra önündeki taksinin geçişini yaptığını, kendisinin yayaların yanından geçmekte olduğu sırada ölenin aniden önüne atladığını, çok yakın olduğu için fren yapacak zamanı olmadığını, sadece refleksle direksiyonu sola kırdığını, bu durumda kaldırımla olan mesafenin kapandığını bu sırada çarpma olayı olduğunu, önce camının kırıldığını, cam kırılınca önünün sağ tarafını görmediğini, aynasından arkadaki araçları kontrol ederek ilk gördüğü sağa durarak park ettiğini savunduğu,
Yerel mahkemece; “suçun işleniş şekli, işlendiği yer, zararın niteliği, sanığın kişisel ve sosyal durumu, suçtan sonraki tutum ve davranışları, olay nedeniyle süratinin fazla olması nazara alınarak takdiren ve teşdiden” gerekçesiyle temel hürriyeti bağlayıcı cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak 4 yıl hapis olarak belirlendiği,
Anlaşılmaktadır.
Taksirle ölüme neden olma suçu 5237 sayılı TCK’nun 85. maddesinin 1. fıkrasında; “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlemiş, aynı kanunun “taksiri” düzenleyen 22. maddesinin 4. fıkrasında; “Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir” hükmüne yer verilmiştir.
Temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise 5237 sayılı TCK’nun 61/1. maddesinde, 765 sayılı TCK’nun 29. maddesine benzer olarak;
“(1) Hakim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmiş olan herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınırlar arasında bir ceza belirlenmesi gerektiğinde, kural olarak göz önünde bulundurulması gereken ölçüt, 5237 sayılı TCK’nun 61. maddenin 1. fıkrasındaki düzenlemedir. Ancak taksirle işlenen suçlar açısından kanun koyucu, aynı kanunun 22. maddenin 4. fıkrası ile bir ölçüt daha eklemiştir. Bu durumda, taksirle işlenen suçlarda alt ve üst sınır arasında ceza belirlenirken, TCK’nun 61/1 ile 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerin birlikte göz önüne alınması gerekmektedir.
Ancak TCK’nun 61/1. maddesindeki bu ölçütler genel nitelikli olup her suça uymayabileceğinden, her suç için tüm ölçütlerin değil sadece ilgili suça uyan kısımların nazara alınması gerekir. Bu açıdan taksirli suçlarda ancak kasıtlı suçlarda uygulanması mümkün olan 61/1. maddenin (b) bendinde yer alan “suçun işlenmesinde kullanılan araçlar”, (f) bendinde yer alan “failin kasta dayalı kusurunun ağırlığı” ve (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” ölçütleri kullanılamaz.
Tüm bu kanuni düzenlemeler karşısında taksirli suçlarda temel cezanın belirlenmesinde öncelikle failin kusurunun değerlendirilmesinin zorunlu olduğu, ancak kusurluluğun yanında “suçun işleniş biçimi”, “suçun işlendiği zaman ve yer”, “suç konusunun önem ve değeri” ile “meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı” ölçütlerinin de dikkate alınacağı sonucuna varılmaktadır.
Öteyandan 5237 sayılı TCK’nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesi uyarınca işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması, böylelikle suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulacaktır.
Bu nedenlerle taksire dayalı kusurun ağır olduğu durumlarda alt sınırdan uzaklaşılarak, hafif olduğu durumlarda ise alt sınırdan veya alt sınıra yaklaşılarak temel ceza tayin edilmesi isabetli bir uygulama olacak ise de, bundan herhalde ağır kusurlu fail hakkında en üst hadden, hafif kusurlu fail hakkında ise alt hadden ceza tayin edilmesi gerektiği sonucu çıkarılmamalı, TCK’nun 61/1. maddesindeki olaya uyan diğer ölçütler ve “orantılılık” ilkesi bir bütün halinde değerlendirilerek haklı ve ölçülü bir ceza belirlenmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Katılanlar tarafından sunulan uzman mütalaası dışında tüm bilirkişi raporlarında sanığın tali kusurlu olduğunun belirtilmesi, olay sırasında ölenin yola giriş yapmış olması, çarpma noktasının orta şeride yakın olduğunun kaza krokisindeki kan ve savrulma izlerinden ve olaydan hemen sonra çekilmiş fotoğraflardan anlaşılması karşısında bilirkişi raporları oluşa ve dosya kapsamına uygun bulunmaktadır.
Buna göre, müteveffa yayanın yasak olmasına rağmen hemen yakınındaki mevcut yaya üst geçidini kullanmadan, orta refüj üzerindeki ikaz işaretine aldırış etmeksizin, süratle yaklaşmakta olan sanığın aracının uzaklık ve hızına dikkat etmeden tedbirsiz bir şekilde yola girmesi nedeniyle asli, sanığın ise taşıt yolunun karşısına geçmeye hazırlanan iki çocuk ve bir anneden oluşan yaya grubunu önceden görmesine rağmen fren ve korna ile ikaz tedbirine başvurmadan azami sınır olan 50 km/saat’in çok üzerinde bir hızla seyredip yola giriş yapan çocuk yayaya önlemsiz vaziyette çarpması nedeniyle tali kusurlu olduğu olayda; sanık hakkında tali kusurlu olmakla birlikte içinde bulunduğu koşullar itibariyle sonucu kolaylıkla öngörebileceği ve ihlal ettiği trafik kurallarının sayısı ile nitelikleri göz önüne alındığında temel hürriyeti bağlayıcı cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi doğru bir uygulama ise de, taksire dayalı kusurluluğu çok daha ağır olan asli kusurlu faillerin durumu düşünüldüğünde teşdidin derecesinde yanılgıya düşülerek adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık” ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde asgari hadden fazlaca uzaklaşılmasında isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olup yerel mahkeme hükmünün sanık hakkında temel hürriyeti bağlayıcı cezanın adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık” ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde asgari hadden fazlaca uzaklaşılarak 4 yıl hapis olarak belirlenmesi suretiyle fazla ceza tayini isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.11.2012 gün ve 929-1030 sayılı direnme hükmünün, tali kusurlu sanık hakkında temel hürriyeti bağlayıcı cezanın adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık” ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde alt sınırdan fazlaca uzaklaşılarak 4 yıl hapis olarak belirlenmesi suretiyle fazla ceza tayini isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.03.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.