Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/733 E. 2014/483 K. 04.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/733
KARAR NO : 2014/483
KARAR TARİHİ : 04.11.2014

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 11.10.2012
Sayısı : 356-901

Sanık …’ın mala zarar verme suçundan 5237 sayılı TCK’nun 151/1. maddesi uyarınca 6 ay, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan da aynı kanunun 179/2. maddesi uyarınca 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 11.10.2012 gün ve 356-901 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 09.05.2013 gün ve 3220-8599 sayı ile, onanmasına karar verilmiş,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 23.06.2013 gün 290620 sayı ile;
“… Sanığın, sevk ve idaresinde bulunan aracıyla boşandığı eski eşi olan katılan ile arkadaşı olan mağdurun içinde bulunduğu aracı takip ederek aracının tamponu ile katılana ait aracın sol arka tamponuna çarparak zarar verdiği olayda; sanığın eylemi 5237 sayılı TCK’nun 151/1. maddesinde hükme bağlanan ‘mala zarar verme’ ve 5237 sayılı TCK’nun 179/2. maddesinde hükme bağlanan ‘trafik güvenliğini tehlikeye sokma’ suçlarını oluşturmaktadır. Burada TCK’nun 44. maddesi devreye girmektedir.
5237 sayılı TCK’nun 151/1. maddesi;
‘(1) Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hâle getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır’ hükmünü içermektedir.
5237 sayılı TCK’nun 179/2. maddesi ise;
‘Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli Olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ hükmünü içermektedir.
5237 sayılı TCK’nun 151/1. maddesinin cezası TCK’nun 179/2. maddesindeki ceza hükmünden ağır olduğu için; sanık hakkında TCK’nun 44. maddesi uyarınca yalnızca 151/1. maddesi uyarınca mala zarar verme suçundan hüküm kurulacaktır.
Konuya benzer nitelikteki Yüksek Yargıtay 12. Ceza Dairesinin yerleşik kararlarında;
‘Sanığın olay tarihinde kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde aracını sevk ve idare etmesi nedeniyle kaza yapması sonucu yaralamalı ve maddi hasarlı trafik kazasına sebebiyet verdiği, 5237 sayılı TCK’nın ‘Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma’ başlıklı 179. maddesinin 2. fıkrasında kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare etme halinin suç olarak düzenlendiği maddede belirtilen suçun tehlike suçu, somut olayda ise katılanın yaralanmış olması sebebiyle zarar suçunun oluştuğu, 5237 sayılı Kanunun 44. maddesi dikkate alındığında sanığın taksirle yaralama suçundan mahkum edilmesi yanında aynı eylem nedeniyle trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan cezalandırılamayacağının gözetilmemesi’ isabetsizliğine işaret edilmektedir.
Tüm bunların değerlendirilmesi neticesinde; 5237 sayılı TCK’nun 151/1. maddesinin cezası TCK’nun 179/2. maddesindeki ceza hükmünden ağır olduğu için; sanık hakkında TCK’nun 44. maddesi uyarınca yalnızca 151/1. maddesi uyarınca mala zarar verme suçundan hüküm kurulması gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 26.09.2013 gün ve 18259-14237 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; somut olayda 5237 sayılı TCK’nun 44. maddesinde düzenlenen farklı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Katılan … ile sanık …’ın suç tarihinden yaklaşık bir yıl önce boşandıkları, olay günü katılan ve müştekinin, katılana ait olan, müştekinin sevk ve idaresindeki 33 FK 554 plaka sayılı araçla D-400 karayolunda Mersin’den Tarsus istikametine doğru gittikleri sırada sanığın aracıyla kendilerini takip ettiğini fark ettikleri, bu sırada sanığın müştekinin kullandığı aracın paraleline geldiği ve camı açarak durmaları yönünde el işareti yaptığı, müştekinin hızını artırıp yoluna devam etmesi üzerine arkada kalan sanığın da hızını arttırarak müştekinin kullandığı aracın arka tamponuna çarptığı, müştekinin bir an için direksiyon hakimiyetini kaybettikten sonra yol üzerinde uygulama yapan polislere doğru gitmesi üzerine sanığın yoluna devam ederek olay yerinden ayrıldığı,
12.03.2012 tarihli olay ve görgü tespit tutanağında; 33 FK 554 plaka sayılı araçta polis merkezinde yapılan tespitte, aracın sağ arka plaka yanında 2×20 cm civarında tampon izi meydana geldiğinin belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan aşamalarda; olay tarihinde müştekinin sevk ve idaresinde olan kendisine ait araçla Mersin’den Tarsus istikametine doğru gittikleri sırada sanıktan “hayırdır yolculuk nereye” şeklinde bir mesaj gelmesi üzerine sanığın yakınlarda olacağını düşünerek sağa sola bakındığında sanığın aracıyla kendilerini takip ettiğini gördüğünü, sol şeritte seyrederken sanığın paralellerine geldiğini, aracının camını açarak durmaları yönünde el işareti yaptığını, müştekiye durmamasını, sanığın zarar verebileceğini söylediğini, bunun üzerine müştekinin hızını artırarak öne geçtiğini, sanığın da hızını artırdığını ve arkadan gelerek araçlarının arka tamponuna çaptığını, müştekinin bir an direksiyon hakimiyetini kaybettiğini, aracında hasar meydana geldiğini, ciddi trafik kazası tehlikesi atlattıklarını beyan etmiş,
Müşteki katılanın ifadelerini doğrular nitelikte anlatımda bulunmuş,
Sanık ise aşamalarda, üzerine atılı suçu kabul etmediğini, araç kiralama işiyle uğraştığını, olay tarihinde aracını bir başkasına kiraya verdiğini savunmuştur.
5237 sayılı TCK’nun hazırlanmasında “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır” ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir (TBMM Adalet Komisyonu’nun 03.08.2004 gün ve 1/593-60 sayılı Raporu). Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nun “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
765 sayılı TCK’nda, aynı nev’iden fikri içtima ile farklı nev’iden fikri içtima tek madde halinde 79. maddede düzenlenmiş iken, 5237 sayılı TCK’nda bu iki hal birbirinden ayrılarak, aynı nev’iden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin 2. fıkrasında, farklı nev’iden fikri içtima ise kanunun 44. maddesinde düzenlenmiştir.
Farklı neviden fikri içtima 5237 sayılı Kanunun 44. maddesinde; “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir.
Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “erime sistemi”ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.
Bu bağlamda, “tek fiil” veya “bir fiil”den ne anlaşılması gerektiğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedeni hareket ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tek olması, doğal anlamda değil hukuksal anlamda tekliği ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuki anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Bası, Ankara, 2013, s.484 ve 495)
5237 sayılı TCK’nun genel hükümleri arasında yer alan fikri içtima kuralları, şartlarının bulunması halinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, kanun koyucunun açıkça istisna öngördüğü hallerde bu kuralın uygulanması imkanı bulunmamaktadır. Nitekim, 5237 sayılı TCK’nun 212. maddesinde, sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkça farklı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması engellenmiştir.
Bu anlatımlara göre, farklı neviden fikri içtimaın şartları, hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması, tek fiille birden fazla farklı suçun işlenmiş olması, işlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının engellenmemiş olması şeklinde belirlenebilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Olay tarihinde müştekinin sevk ve idaresinde bulunan katılana ait araçla D-400 karayolunda Mersin‘den Tarsus istikametine doğru giden katılan ve müştekiyi sanığın araçla takip ettiği, bir süre sonra müştekinin sevk ve idaresinde bulunan aracın paraleline gelerek seyir halindeyken aracının camını açarak katılan ve müştekiye durmaları yönünde işaretler yaptığı, sanıktan korkan müştekinin zorunlu olarak aracın süratini artırıp öne geçmesi üzerine sanığında hızını artırarak müştekinin sevk ve idaresinde bulunan aracın arka tamponuna çarpması nedeniyle katılanın aracının hasar gördüğü olayda, sanığın şehirlerarası karayolunda önünde giden aracı bir süre takip ettikten sonra yanına gelerek aracını bu şekilde kullanması ve yandaki araca durması için el hareketi yapması şeklinde gerçekleşen hareketlerin tek başına trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun oluşması için yeterli olduğu, sanığın bu hareketlerden sonra müştekinin kullandığı araca arkadan çarpması ile de mala zarar verme suçunun oluştuğu kabul edilmelidir.
Başka bir anlatımla, somut olayda tek hareket ile iki sonuç meydana gelmemiş, sanığın birbirini takip eden hem doğal hem de hukuki anlamda iki ayrı hareketi ile iki ayrı sonuç meydana geldiğinden TCK’nun 44. maddesinin uygulanma şartları bulunmamaktadır.
Bu itibarla, itirazın reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi …; “Sanık olay tarihinde sevk ve idaresindeki araç ile yol kat ettiği sırada, boşandığı eşi olan …’ı … ile birlikte başka bir araçta görmesi üzerine, aracını hızlandırıp, mağdurlara yetişince, aracının tamponu ile mağdurların içinde bulunduğu aracın sol arka tamponuna çarparak kasten mala zarar vermek ve trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçlarından iddianame ile kamu davası açılmıştır. Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesi sanık hakkında mala zarar vermek ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarından ayrı ayrı hüküm kurmuş 15. Ceza Dairesi de bu hükümleri onamıştır.
Yargıtay C. Başsavcılığı fikri içtima kuralını ileri sürerek, işlenen bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşması nedeniyle, sadece en ağır cezayı gerektiren mala zarar vermek suçundan, hüküm kurulması gerektiği düşüncesi ile 15. Ceza Dairesinin kararına itiraz etmiştir.
Ceza Kanunumuzda, suçların içtimaı şu şekilde tarif edilmiştir. Kaç tane fiil varsa, o kadar suç, kaç tane suç varsa o kadar ceza vardır. Ancak bu kuralın istisnaları bulunduğunu belirtip üç maddeyi sıralamıştır.
a-Birleşik Suç Ceza Kanunun 42.maddesi
b-Zincirleme Suç Ceza Kanunun 43.maddesi
c-Fikri içtima Ceza Kanunun 44.maddesi
Bunlardan 44. madde aynen şöyledir. ‘İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi,bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır’
Bu madde ile bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılması durumunun önlenmesi amaçlanmıştır.
Fikri içtimaın oluşması için 4 şart bulunmaktadır.
1-Fiil tek olmalı :
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 51-162 sayılı ve 06.07.2010 tarihli kararında bu husus şu şekilde açıklanmaktadır. ‘Tek fiil veya bir fiilden ne anlaşılması gerektiğine gelince, doğal anlamda gerçekleştirilen her bedeni hareket ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tekliği ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket kabulüdür. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tekliği, doğal anlamda değil hukuksal anlamda tekliği ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun yasal tanımında yer alan hukuksal anlamdaki tek bir fiili oluşturmaktadır. Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2. Bası,Ankara 2009) şeklinde açıklanmıştır.
Sanığın, mağdurların otosuna yetişip, arkadan çarparak, kasten mala zarar vermek suçunu gerçekleştirmesi için hem otosunun hızını yükseltmesi ve ayrıca otoya arkadan çarpması gerekmektedir. Sanığın tüm bu davranışları tek bir fiildir. Bu tek bir fiil ile kasten mala zarar vermek ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçları birlikte gerçekleşmektedir.
2-Birden fazla suç işlemeli:
Sanık otosunun hızını yükseltmeden, diğer otoya arkadan çarpması mümkün değildir. Dolaysıyla mala zarar vermek suçunu işlerken, trafik güvenliğini de tehlikeye sokmaktadır.
3-Her bir suçun, birbirinden farklı, iki ayrı suçun oluşması gerekmektedir. Farklı suç deyince, bir suçun temel ve nitelikli halleri dışında kalan tüm suçlar fikri içtima kuralı yönünden farklı suç olarak kabul edilmektedir. Bizim olayda mala zarar vermek ile trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçlarının birbirinden farklı iki ayrı suçlar olduğu ortadadır.
4-İşlenen suçlar aynı mağdur veya farklı mağdurlara yönelik olabilir.
Tüm bu açıklamalar dikkate alındığında, sanık işlediği tek bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet verdiğinden bunlardan en ağır cezayı gerektiren sadece mala zarar vermek suçu yönünden cezalandırılması gerekmektedir. C. Başsavcılığının itirazın kabulü görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun görüşüne katılmamaktayım” düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi de, benzer düşüncelerle itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.11.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.