Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/720 E. 2015/193 K. 09.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/720
KARAR NO : 2015/193
KARAR TARİHİ : 09.06.2015

Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık T.. B..’un 5237 sayılı TCK’nun 85/1, 62 ve 53/6. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve sürücü belgesinin 6 ay süre ile geri alınmasına ilişkin, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.02.2010 gün ve 319-48 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 07.06.2012 gün ve 20954-14390 sayı ile;
“Temel ceza belirlenirken, cezanın alt ve üst sınırını oluşturan ceza miktarları, suçun işleniş biçimi, adalet, hakkaniyet ve nasafet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, teşdidin derecesinde yanılgıya düşülmek suretiyle TCK’nun 61. maddesine muhalefet edilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 11.06.2013 gün ve 445-224 sayı ile;
“Bilirkişi raporları, kaza tespit tutanağı ile olay gün ve saatinde yerlerin kuru olduğu, sanığın yolun üç şeritli olmasına rağmen yüksek hızla seyretmesi sebebiyle aracın hakimiyetini kaybederek demir bariyerlerle çevrili orta refüjdeki bariyerleri kırmak suretiyle aşıp karşı şeride geçerek kazaya sebebiyet verdiği, olayda sanığın asli kusurlu olduğu, ölen M.. Y.. ve müşteki Z.. H..’nun kazada herhangi bir kusurlarının olmadığı kabul edilmiştir.
5237 sayılı TCK’nun 61. maddesine göre, somut olayda mahkeme;
a- Suçun işleniş biçimi,
b- Suçun işlenmesinde kullanılan araçlar,
c- Suçun işlendiği zaman ve yer,
d- Suçun konusunun önem ve değeri,
e- Meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı,
f- Failin kast ve taksire dayalı kusurunun ağırlığı,
g- Failin güttüğü amaç ve saiki gözönüne alarak, öngörülen cezanın alt ve üst sınırları arasında temel cezayı belirler.
5237 sayılı TCK’nun 85/1. maddesine göre,
Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Kanun maddesinde suçu oluşturan maddi unsur, bir kişinin taksirle ölümüne sebebiyet vermek olup, olayımızda da sanığın taksirle bir kişinin ölümüne sebebiyet verdiği kabul edildiğine göre, TCK’nun 61. maddesinde belirtilen zarar veya tehlikenin ağırlığının temel ceza belirlenirken gözönüne alınmayacağı, TCK’nun 61. maddesinde sayılan suçun cezasının özellikle ‘suçun işleniş biçimi’ ve ‘taksire dayalı kusurun ağırlığına’ göre belirlenmesinin gerektiği anlaşılmaktadır.
Olayımızda, sanığın kuru zeminli düz bir yolda herhangi bir engel yokken yalnızca yüksek süratle seyretmesi sebebiyle direksiyon hakimiyetini kaybettiği ve süratinin yüksekliği sebebiyle orta refüjdeki demir bariyerleri kırarak diğer karşı şeride geçtiği ve olayda hiçbir kusuru bulunmayan, normal bir şekilde şeridinde seyretmekte olan ve çarpışmayı engellemek için hiçbir imkanı bulunmayan M.. Y..’ın kullandığı araca çarparak bu kişinin ölümüne sebebiyet verdiği gözönüne alındığında, sanığın taksire dayalı kusurun ağır olduğu, suçun işleniş biçiminin sanığın aleyhine değerlendirilmesi gerektiği gözönüne alındığında, alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle temel cezanın belirlenmesi gerektiği ortadadır.
5237 sayılı TCK’nun 85/1. maddesindeki ceza 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası olduğundan, yukarıda belirtilen hususlar doğrultusunda, mahkememizin 2009/319 esas 2010/48 sayılı kararı ile sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 85/1. maddesine göre hükmedilen 4 yıl hapis cezasının 5237 sayılı TCK’nun 61/1. maddesi gözönüne alındığında, olayın oluş şekline ve dosya kapsamına, hakkaniyete, adalete uygun olduğu kabul edildiğinden, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 07.06.2012 tarihli 20954-14390 sayılı ‘Temel ceza belirlenirken cezanın alt ve üst sınırını oluşturan ceza miktarları suçun işleniş biçimi, adalet, hakkaniyet ve nesafet kurallarına uygun bir cezaya hükmedileceği gözetilmeden, teşdidin derecesinde yanılgıya düşülmek sureti ile TCK’nun 61. maddesine muhalefet edilmesi’ şeklindeki bozma ilamına direnilmesine karar verilmiştir” gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 30.10.2013 gün ve 333911 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasını gerektiren taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık hakkında temel cezanın 4 yıl hapis olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın 10.07.2009 günü saat 22.30 sıralarında sevk ve idaresindeki araç ile Aksaray yönünden Unkapanı istikametine doğru seyir halinde iken, üç şeritli, bölünmüş, hafif virajlı asfalt yolda alt geçide yaklaştığı esnada aracın kontrolünü kaybederek Unkapanı yönünden Aksaray yönüne doğru gitmekte olan M.. Y..’ın yönetimindeki ticari araca çarptığı, çarpışmanın etkisiyle bu aracın da mağdur Z.. H.. yönetimindeki otomobile çarptığı, meydana gelen kaza sonucunda M.. Y..’ın öldüğü, yapılan muayenede sanığın alkollü olmadığı, ölenin de kanında alkole rastlanmadığı,
Kaza tespit tutanağında; yolun asfalt, yüzeyinin kuru, hafif eğimli, gece vakti, havanın açık ve aydınlatmanın olduğu, sürücü T.. B..’un idaresindeki araç ile Aksaray yönünden Unkapanı yönüne seyir halinde iken direksiyon hakimiyetini kaybederek ortadaki bariyerleri aşıp karşı yönden gelen sürücü M.. Y..’ın kullandığı araca çarptığı, çarpmanın etkisi ile M.. Y..’ın kullandığı aracın da sağ kısmıyla aynı yönde seyreden sürücü Z.. H..’nun kullandığı araca çarptığı, sürücü T.. B..’un manevraları düzenleyen genel şartlara uymama kuralını ihlal ettiği bilgilerine yer verildiği,
Soruşturma aşamasında alınan bilirkişi raporunda; sürücü T.. B..’ın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 56/1-a (şerit izleme ve değiştirme kurallarına uymama) ve 47/1-d (dikkatsiz ve tedbirsiz araç kullanmak, aracını ani tehlikelere karşı durabileceği bir hızda kullanmama) maddelerini ihlal ettiği anlaşıldığından kazanın oluşumunda asli derecede kusurlu olduğu, olaya karışan diğer araç sürücülerinin ise kusurlarının olmadığı görüşlerine yer verdiği,
Mahkemece görevlendirilen trafik ihtisas dairesi uzmanı olan bilirkişi Prof. İ.. Y..’un 01.12.2009 tarihli raporunda; sağa viraj başlangıcının alt geçide mesafesinin 190 metre olduğu, sanığın beyanına göre viraj girişinde sağdan önüne bir araç gelip kendisini sıkıştırınca kontrolü kaybettiği, aracın orta refüje çarpma ve demir parmaklıkların kopma yerinin alt geçide mesafesinin 70 metre olduğu gözönüne alındığında viraj girişi ile orta refüje çarpma yeri arasında 120 metrelik mesafe olduğu, 120 metrelik mesafe içinde seyir platformunda hareketini sürdüren bir aracın nizami hız sınırında seyretmesi halinde güvenle yavaşlatılması ve durdurulmasının aşikar olduğu, sanığın başka bir araç tarafından sıkıştırıldığı yönündeki savunmasının olay yeri şartlarında geçerliliğini yitirdiği, olayın tek sebebinin aracın virajlı mahalde yol ve trafik şartlarına göre aşırı hızlı seyretmesi sonucu kontrol dışı kalması olduğu, sürücü T.. B..’un hız ve şerit ihlalinde bulunmama kuralını ihlal etmesi nedeniyle asli kusurlu olduğu, diğer araç sürücülerinin ise kusursuz oldukları tespitlerine yer verildiği,
Katılan M.. tarafından ibraz edilen CD üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesinde, TRT 1 televizyonunda yayınlanan haber kaydı olduğu, olaydan sonra bir vatandaşla yapılan röportajda vatandaşın “sol taraftan gelen araç çok hızlı geliyordu, virajı alamadı, taksinin üstüne uçtu, bariyerlerden taksinin üstüne uçtu” şeklinde konuştuğu,
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 22.10.2009 tarihli yazısına göre, 10.07.2009 tarihinde belirtilen mevkide yağış hadisesinin olmadığı,
Mağdur Z.. H..; olay günü sevk ve idaresinde araçla Unkapanı yönünden Aksaray istikametine doğru seyretmekte iken H.. İ… alt geçitinden çıktığı esnada yolun karşı şeridinden bir otomobilin bariyerleri aşarak bulunduğu şeride girdiğini, önünde seyreden taksiye çarptığını, taksinin de sağ tarafıyla kendi aracına yaslanınca aracının sürüklenerek geçit duvarına çarpıp durduğunu, hafif şekilde yaralandığını, şikayetçi olmadığını söylemiş,
Tanıklar B.. Ü.. ve E.. Ç..; sanığın kullandığı otomobilde bulunduklarını, Aksaray yönünden Unkapanı istikametine orta şeritte seyrettiklerini, Haşim İşcan geçidine geldiklerinde sağ şeritte seyreden bir arabanın önlerine geçtiğini, ona çarpmamak için sanığın fren yaptığını, tahminen 70-80 km hızla seyrettiğini, yerlerin ıslak olduğunu, aracın fren yapmasıyla karşı şeride geçtiğini ve ticari taksiye çarptıklarını ifade etmişler,
Sanık; olay akşamı saat 22.00 sıralarında yanında arkadaşları E.. Ç.. ve B.. A..Ü.. olduğu halde sevk ve idaresindeki araç ile halı saha maçı yapmak için gittiklerini, olaydan on dakika kadar önce yağmur yağdığından yerlerin ıslak olduğunu, Aksaray istikametinden H.. İ.. alt geçidine gelmeden önce mevcut olan viraja girmek üzereyken orta şeritte seyir halinde olduğunu, sağ şeritten bir aracın aniden önüne geçtiğini, frene basıp sol şeride doğru direksiyonu kırdığını, ancak aracın hakimiyetini kaybederek sol refüje çarptığını, süratinin tahminen 70-80 km civarında olduğunu, kaza yapmasına sebebiyet verenin sağ şeritten ani geçiş yapan araç olduğunu, kendi kusurunun olduğunu düşünmediğini ancak pişman olduğunu savunduğu.
Yerel mahkemece “suçun işleniş biçimi, meydana gelen sonuç ve sanığın taksire dayalı kusurunun ağırlığı” gerekçesiyle hürriyeti bağlayıcı temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak 4 yıl hapis olarak belirlendiği,
Anlaşılmaktadır.
Taksirle ölüme neden olma suçu 5237 sayılı TCK’nun 85. maddesinin 1. fıkrasında; “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlemiş, aynı kanunun “taksiri” düzenleyen 22. maddesinin 4. fıkrasında; “Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir” hükmüne yer verilmiştir.
Temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise 5237 sayılı TCK’nun 61/1. maddesinde, 765 sayılı TCK’nun 29. maddesine benzer olarak;
“(1) Hakim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmiş olan herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınırlar arasında bir ceza belirlenmesi gerektiğinde, kural olarak göz önünde bulundurulması gereken ölçüt, 5237 sayılı TCK’nun 61. maddenin 1. fıkrasındaki düzenlemedir. Ancak taksirle işlenen suçlar açısından kanun koyucu, aynı kanunun 22. maddenin 4. fıkrası ile bir ölçüt daha eklemiştir. Bu durumda, taksirle işlenen suçlarda alt ve üst sınır arasında ceza belirlenirken, TCK’nun 61/1 ile 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerin birlikte göz önüne alınması gerekmektedir.
Ancak TCK’nun 61/1. maddesindeki bu ölçütler genel nitelikli olup her suça uymayabileceğinden, her suç için tüm ölçütlerin değil sadece ilgili suça uyan kısımların nazara alınması gerekir. Bu açıdan taksirli suçlarda ancak kasıtlı suçlarda uygulanması mümkün olan 61/1. maddenin (b) bendinde yer alan “suçun işlenmesinde kullanılan araçlar”, (f) bendinde yer alan “failin kasta dayalı kusurunun ağırlığı” ve (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” ölçütleri kullanılamaz.
Tüm bu kanuni düzenlemeler karşısında taksirli suçlarda temel cezanın belirlenmesinde öncelikle failin kusurunun değerlendirilmesinin zorunlu olduğu, ancak kusurluluğun yanında “suçun işleniş biçimi”, “suçun işlendiği zaman ve yer”, “suç konusunun önem ve değeri” ile “meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı” ölçütlerinin de dikkate alınacağı sonucuna varılmaktadır.
Öte yandan 5237 sayılı TCK’nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesi uyarınca işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması, böylelikle suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulacaktır.
Bu nedenlerle taksire dayalı kusurun ağır olduğu durumlarda alt sınırdan uzaklaşılarak, hafif olduğu durumlarda ise alt sınırdan veya alt sınıra yaklaşılarak temel ceza tayin edilmesi isabetli bir uygulama olacak ise de, bundan herhalde ağır kusurlu fail hakkında en üst hadden, hafif kusurlu fail hakkında ise alt hadden ceza tayin edilmesi gerektiği sonucu çıkarılmamalı, TCK’nun 61/1. maddesindeki olaya uyan diğer ölçütler ve “orantılılık” ilkesi bir bütün halinde değerlendirilerek haklı ve ölçülü bir ceza belirlenmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın sevk ve idaresindeki otomobil ile gece vakti, yüzeyi kuru, hafif eğimli, asfalt kaplamalı yolda, havanın açık ve aydınlatmanın olduğu mahalde seyir halinde iken aracın hızını, yol ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara göre ayarlayarak güvenli şekilde seyretme imkanı varken, gerekli dikkat ve özeni göstermeyip eğimli ve trafiğin yoğun olduğu yolda direksiyon hakimiyetini kaybederek yolun ortasındaki demir bariyerlere çarpıp bölünmüş yolun diğer tarafına geçerek kusuru olmayan, kendi yolunda nizami şekilde seyreden ölenin kullandığı araca çarpması sonucu asli kusurlu olarak bir kişinin ölümüne sebep olduğu olayda, yerel mahkemece temel cezanın dört yıl hapis olarak belirlenmesi ve bu konuda gösterilen gerekçe TCK’nun 61. maddesi anlamında kanuni ve dosya kapsamına uygundur. Yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan, sanığı birebir gözlemleyen yerel mahkemece, alt sınırı 2 yıl üst sınırı ise 6 yıl olan taksirle ölüme neden olma suçunda temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak 4 yıl olarak tayin ve takdir edilmesinde bir isabetsizlik bulunmamakta olup, 5237 sayılı TCK’nun 3/1. maddesinde düzenlenen “orantılılık” ilkesine de aykırılık oluşturmamaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmü isabetli olup onanmasına karar verilmelidir
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Usul ve kanuna uygun olan İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.06.2013 gün ve 445-224 sayılı direnme hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.06.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.