Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/72 E. 2013/374 K. 17.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/72
KARAR NO : 2013/374
KARAR TARİHİ : 17.09.2013

Hırsızlık suçundan sanık Cemal A.’nın TCK’nun 142/1-e ve 143. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Turgutlu 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 07.07.2006 gün ve 165-302 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 05.06.2012 gün ve 11804-13231 sayı ile; “TCK’nun 53. maddesinde belirtilen haklardan yoksun kılınma kararı verilmemiş ise de; hükümlülüğün yasal sonucu olup, infaz aşamasında gözetilmesi olanaklı görüldüğünden bozma nedeni yapılmamıştır” açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 06.08.2012 gün ve 291416 sayı ile;
“…Özel Daire ile Cumhuriyet Başsavcılığımız arasında, ne şekilde kilitli olduğu bilinemeyen motosikletin çalınmasından ibaret eylemin TCK’nun 142/1-e ya da aynı kanunun 141/1. maddelerinde yazılı hırsızlık suçlarından hangisini oluşturacağı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
…Müşteki tarafından ne şekilde kilitlendiği ve nasıl çalıştırıldığı anlaşılamayan ancak Yargıtay 13. Ceza Dairesi tarafından açıkta bırakıldığı kabul edilen motosikleti çalıştırarak götüren sanık hakkında yerel mahkeme tarafından TCK’nun 142/1-e maddesi uyarınca mahkumiyet kararı verilmiştir. Yargıtay 13. Ceza Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucunda yerel mahkeme tarafından verilen mahkumiyetin onanmasına, karar verilmiştir. Sanığa isnat edilen eylemin TCK’nun 142/1-e maddesinde yazılı bulunan suçu oluşturacağı yönündeki Yargıtay 13. Ceza Dairesinin görüşüne Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından iştirak edilmemektedir.
Eylemin niteliğine yönelik itirazımızın daha iyi anlaşılabilmesi için sabit bir noktaya bağlı olmaksızın kendi kilit sistemiyle kilitlenen motosikletin sürüklenerek ya da alet kullanılmaksızın çalıştırılarak götürülmesi durumunda TCK’nun 142/1-e maddesinde yazılı bulunan suçun oluşamayacağının yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklanmasına karşın bu madde ile aynı sonucu doğuran TCK’nun 142/1-b maddesinin uygulanmasını haklı gösteren sonuca ulaşılmasının mümkün olup olamayacağının da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Böyle bir sonucun; Yargıtay 6. Ceza Dairesinin çok uzun yıllardan beri oluşturduğu içtihatlarında benimsenen ana ilkelere aykırı olacağı gibi Yargıtay 13. Ceza Dairesinin içtihatlarına da aykırı olacağı açıktır.
Zira gerek Yargıtay 6. Ceza Dairesi gerekse Yargıtay 13. Ceza Dairesi benzer olaylarda örneğin kapısı açık ya da kilitli olan araçların düz kontak yapılarak götürülmesinden sonra uzun süre bu şekilde kullanılması mümkün olmadığından, bir süre sonra kontak anahtarı yapılarak bu şekilde kullanılmaya devam edilmesinden ibaret eylemlerden dolayı TCK’nun 142/1-b ya da 141/1. maddelerinde yazılı bulunan suçların oluşacağına karar vererek bir anlamda suça konu eşyaların hırsızlık suçunun tamamlandığı ‘hakimiyet sahasına geçirme’ aşamasına kadar aşılan engel ya da eşyanın bulunduğu yer veya kullanılan alete göre eylemin niteliğinin belirlenmesi yolunu seçerken, suça konu eşyaların hakimiyet sahasına geçirilmesinden sonra yapılan işlemlerin haklı olarak eylemin niteliğini değiştirecek bir etkiye sahip olmadıkları kabul edilmiştir. Aksi durumda anahtarı olmaksızın çalınan araç, çok uzun bir süre sonra taklit anahtar kullanılarak ya da anahtar uydurularak çalıştırılmaya devam edildiğinin tespiti halinde TCK’nun 142/2-d maddesindeki suçun oluşacağını kabul etmek gerekir ki uygulamada böyle bir içtihada rastlanılmamıştır. Zaten Yargıtay 13. Ceza Dairesi de itiraza konu uyuşmazlıkta suça konu motosikletin kilitli olmadığını kabul ederek TCK’nun 142/1-b maddesinde yazılı bulunan suçun oluşacağına karar veren yerel mahkeme kararına iştirak etmeyerek böyle bir tartışmanın ortaya çıkmasına engel olmuştur.
Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 27.09.2011 tarih, 2007/11616 E- 2011/40363 K sayılı ilamında;
Yakınanın 10.07.2005 günü 16 V 8180 plakalı 1994 model Murat Şahin marka aracını kapılarını kilitlemeden park edip ayrılmasından sonra, sanık tarafından düz kontak yöntemiyle çalıştırılıp bulunduğu yerden çalınması şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın eyleminin suç tarihinde yürürlükte olan 5237 sayılı TCK’nun 141/1. maddesi kapsamında kaldığı dikkate alınmadan uygulama olanağı bulunmayan 765 sayılı TCK’nun 491/ilk, 522 (pek fahiş), 59. maddelerinin tatbiki suretiyle ceza tayini kanuna aykırı olup öncelikle suç tarihinde yürürlükte olan kanuna göre uygulama yapılması zorunluluğundan dolayı yerel mahkeme tarafından verilen mahkumiyet kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 09.02.2010 tarih, 2008/15055 E- 2010/860 K sayılı ilamında;
Hırsızlığın, ‘adet veya tahsis ya da kullanımı gereği açıkta bırakılmış eşya’ niteliği bulunmayan, sokak üzerinde park halinde bırakılan yakınana ait aracın düz kontak yapılarak çalınması suretiyle işlendiği, sanığın yüklenen suçu işlemediğini savunduğu, 14.12.2006 tarihli Olay Yeri İnceleme Raporu içeriğinde araç üzerinde zorlama izinin bulunmadığının belirtildiği ve taklit anahtarla ya da diğer bir aletle aracın kilidinin açıldığına ilişkin kanıtın da bulunmadığının anlaşılması karşısında; eylemin TCK’nun 141/1. maddesine uyduğu gözetilmeden, aynı yasanın 142/1-b maddesi ile uygulama yapıldığı gerekçesiyle yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 22.02.2010 tarih, 2008/8421 E – 2010/1639 K, 22.04.2010 tarih, 2010/11549 E – 2010/4772 K, 09.02.2010 tarih, 2008/15055 E – 2010/860 K, 22.02.2010 tarih, 2008/8421 E – 2010/1639 K , 22.04.2010 tarih, 2010/11549 E – 2010/4772 K, 2007/11616 E – 2011/40363 K sayılı ilamlarında benzer görüşlere yer verilmiştir.
Yukarıdaki içtihatlara konu edilen eylemlerin tamamında, herhangi bir alet kullanılmaksızın düz kontak yapılmak suretiyle çalınan araçların en son kullanım şekli araştırılmadan TCK’nun 141/1. maddesinde yazılı bulunan suçun oluşacağına karar verilerek bir anlamda suça konu eşyaların hakimiyet sahasına geçirilmesinden sonra yapılan işlemlerin eylemin niteliğini değiştirecek etkiyi sahip olmadığı yönündeki görüşümüz desteklenmiştir.
Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere kontak anahtarı üzerinde bulunan aracın çalınması durumunda TCK’nun 141/1. maddesinde yazılı suçun oluşacağını kabul eden Yargıtay 13. Ceza Dairesi, açıkta bırakılan aracın düz kontak yoluyla çalınması durumunda TCK’nun 142/1-e maddesinde yazılı bulunan suçun oluşacağına karar vererek çelişkiye düşmüştür” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün suç niteliğinin belirlenmesindeki isabetsizlik nedeniyle bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 13. Ceza Dairesince 25.12.2012 gün ve 18183-28120 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın hırsızlık suçundan cezalandırılmasına karar verilen ve suçun sübutuna yönelik bir uyuşmazlık bulunmayan olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sabit bir noktaya bağlı olmaksızın açık alanda park halinde bırakılan motosikleti çalan sanığın eyleminin nitelendirilmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Mağdur Hasan K.’ye ait motosikletin sabit bir noktaya bağlı olmaksızın park edildiği, Turgutlu Kapalı Spor Salonu önünden 13.02.2006 günü saat 21.30 sıralarında çalındığı, sanığın 16.02.2006 günü bu motosikleti başka bir hırsızlık olayında kullanırken yakalandığı, aşamalarda önce hakkında beraat kararı verilen inceleme dışı sanık Celal İ.’den motosikleti kullanmak için aldığını, daha sonra ise 15.02.2006 günü terkedilmiş vaziyette bulduğunu, herhangi bir şekilde çalmadığını savunduğu anlaşılmaktadır.
Türk Ceza Kanununun 141. maddesinde; “Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir” şeklinde hırsızlık suçunun basit hali düzenlenmiş, “Nitelikli Hırsızlık” başlıklı 142. maddesinin konumuza ilişkin 1. fıkrasında ise;
“(1) Hırsızlık suçunun;
a) Kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında,
b) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,
c) Halkın yararlanmasına sunulmuş ulaşım aracı içinde veya bunların belli varış veya kalkış yerlerinde bulunan eşya hakkında,
d) Bir afet veya genel bir felâketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eşya hakkında,
e) Adet veya tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında,
İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur…” şeklindeki düzenleme ile suçun bir kısım nitelikli hallerine yer verilmiştir.
Uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak bu maddenin 1. fıkrasının (e) bendinin uygulanma şartları üzerinde durmak gerekmektedir.
Belirtilen bentteki suçun oluşabilmesi için, hırsızlık fiilinin adet veya tahsis ya da kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında işlenmesi gerekmekte olup, bu bölüme ilişkin madde gerekçesinde de; “fıkranın (e) bendinde, âdet veya tahsis ve kullanım gereği açığa bırakılmış olan eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Tarlalarda bırakılan tarım araçları, inşaat yerine yığılan malzeme, bu kapsama giren eşyaya örnek olarak gösterilebilir. Bunların çalınmalarında kolaylık bulunması, bu nitelikli hâlin kabulünde etken olmuştur” şeklinde açıklamalara yer verilmiş, böylece maliklerince her türlü denetim, gözetim ve önlemden yoksun olan, sahiplerince sürekli biçimde korunmalarındaki zorluk nedeniyle açık alanda bulunan eşyanın başkaları tarafından alınabilmesinin kolaylığını dikkate alan bir düzenleme yapılmıştır.
Suçun konusu açıkta bırakılmış eşya olup, “açıkta bırakılmış eşya” ifadesinden özel alanlar dışında kalan caddeler, sokaklar, parklar, bahçeler, tarlalar, sahil kenarları ve bunun gibi yerlerde bırakılmış eşyalar akla gelmelidir. Bununla birlikte maddedeki nitelikli halin oluşması için, eşyanın açıkta bırakılması yeterli olmayıp, hangi nedenle açıkta bırakıldığının araştırılması ve adet veya tahsis ya da kullanımları gereği açıkta bırakılma şartlarının da aranması gerekecektir.
5237 sayılı TCK’nun 142/1-e maddesinde yer alan nitelikli hırsızlığın karşılığı 765 sayılı TCK’nun 491/2. maddesinde; “adet muktezası olarak yahut tahsis ve istimalleri itibariyle umumun tekafülü altında bulunan eşya hakkında hırsızlık” olarak düzenlenmiştir. İki madde birbiriyle paralel hükümler içermekte ise de, umumun tekefülü ya da kamunun güvencesine bırakılma şeklinde ifade edilen unsur 5237 sayılı TCK’nun 142/1-e maddesinde bulunmadığından, açıkta bırakmanın “adet, tahsis ya da kullanım gereği” nedenlerine dayandığının tespiti yeterli kabul edilmiş ve böylece nitelikli halin uygulama alanı 765 sayılı TCK’na göre genişletilmiştir.
Öğretideki görüşlere göre âdet; “toplumda süreklilik kazanan, alışkanlık oluşturan ve genellik karakterini taşıyan, kamu düzenine, kanunlara ve ahlaka aykırı olmayan, uygunlukları nedeniyle kanunlarca korunabilir nitelikteki yaygın davranış biçimi” olarak tanımlanmış olup, zamana, yere ve bölgeye göre değişebileceği, ancak kişisel alışkanlıkları kapsamadığı kabul edilmektedir.
“Tahsis” kelimesi, eşyanın bir iş için özgülenmesi, ayrılması, belirlenmesi ve hasredilmesi anlamına gelmektedir ki, parka gelenlerin oturmasına tahsis edilmiş durumda olan banklar bu kapsamda değerlendirilmelidir.
“Kullanım gereği” ibaresi ile, eşyanın kullanılması için açıkta bırakılmasının zorunlu olduğu durumlar kastedilmekte olup, sözkonusu eşyanın amacına uygun kullanılabilmesi ve kendisinden beklenen fonksiyonu yerine getirebilmesi için açıkta durmasının gerekli olduğu hallerde bu nitelikli hal uygulanacaktır.
Uyuşmazlık konusu olan, sabit bir noktaya bağlı olmaksızın açık alanda park halinde bırakılan motosikletlerin bir iş için özgülendiği söylenemeyeceğinden, tahsis gereği açıkta bırakılan eşya kabul edilemeyeceği konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
Değişen sosyal ve ekonomik şartlar gözönüne alındığında, motosiklet kullanımının özellikle sıcak iklimli ve dağlık olmayan bölgelerde kullanım kolaylığı nedeniyle yaygınlaştığı, hemen her evde en az bir adet motosikletin bulunduğu, sayılarının gün geçtikçe çoğaldığı ve gündüz kullanımlarında geçici işler nedeniyle motosikletlerin sabit bir noktaya bağlanmaksızın cadde kenarlarına park edilmek suretiyle açıkta bırakılmasının bir kısım bölgelerde genel bir alışkanlık haline geldiği bilinmekle birlikte, âdet gereği açıkta bırakıldığının söylenebilmesi için, âdetlerin zaman ve yere göre de değişebileceği de gözönüne alındığında suçun işlendiği yörenin sosyal yapısının da ayrıntılı olarak bilinmesi gerekmektedir.
Sabit bir noktaya bağlı olmaksızın açık alanda park halinde bırakılan motosikletlerin çalınması eyleminin basit (açıktan) hırsızlık suçunu oluşturduğu 2011 yılına kadar sürdürülen yargısal uygulamalarda kabul edilegelmiş ise de; kullanımları ancak sokaklar ve caddeler gibi açık alanlarda olan, sayıları gün geçtikçe çoğalan, her zaman ve özellikle gün içinde otopark ya da bina içlerine park edilmeleri mümkün olamayan, cadde kenarlarına tedbir alınmaksızın park edilmeleri de zorunluluk haline gelmiş bulunan motosikletlerin kullanım gereği açıkta bırakılmalarının kaçınılmaz olduğunun, buna göre de hırsızlık konusu olduklarında 5237 sayılı TCK’nun 142. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendinde düzenlenen nitelikli halin oluştuğunun kabulü gerekmektedir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 05.07.2013 gün 77-334; 84-335; 91-336 ile 18.12.2012 gün ve 1411-1852 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Diğer taraftan, TCK’nun 142. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde hırsızlık suçunun; “herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında” işlenmesi de nitelikli bir hal olarak düzenlenmiştir.
Sabit bir noktaya kilitlenerek bağlanan motosikletlerin suç konusu olması halinde, kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olduklarından, dolayısıyla adet ya da kullanım gereği açıkta bırakılma hali sözkonusu olmayacağından, TCK’nun 142. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde düzenlenen, “kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınan eşya hakkında” hırsızlık suçuna ilişkin nitelikli hâlin gerçekleşeceği konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte, sabit bir noktaya bağlı olmaksızın açık bir alana direksiyonu kilitlenmiş ya da tekerleğin dönmesini engelleyen disk, zincir ya da kilit takılmış halde bırakılan motosikletlerin suç konusu olması durumunda ise, kilidine müdahale edilmeden ve kilit etkisiz hale getirilmeden de sürüklenerek ya da taşınarak götürülmeleri mümkün olduğundan, 142. maddenin 1. fıkrasının (b) bendi kapsamında kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşya hakkında hırsızlık suçunun değil, aynı fıkranın (e) bendindeki kullanım gereği açıkta bırakılmış eşya hakkındaki hırsızlık suçunun oluşacağı kabul edilmelidir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sabit bir noktaya bağlı olmaksızın stadyum önündeki açık alana parkedilen motosikletin çalınması şeklindeki eylemin, kullanım gereği açıkta bırakılan eşya hakkında hırsızlık suçunu oluşturduğu anlaşıldığından, sanığın TCK’nun 142/1-e maddesi uyarınca cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu nitelendirmeyi isabetli bulan Özel Daire kararı yerindedir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Genel Kurul Üyesi; “eylemin TCK’nun 141/1. maddesi uyarınca basit hırsızlık suçunu oluşturduğu ve itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.09.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.