Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/701 E. 2015/36 K. 10.03.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/701
KARAR NO : 2015/36
KARAR TARİHİ : 10.03.2015

Taksirle ölüme neden olma suçundan sanık O.. Ç..’ın 5237 sayılı TCK’nun 85/1, 53/1, 53/6 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, sürücü belgesinin 3 yıl süre ile geri alınmasına ve mahsuba ilişkin, Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 08.12.2009 gün ve 385-1169 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 01.02.2012 gün ve 11959-1703 sayı ile;
“1-İki sınır arasında temel cezanın belirlenmesinde suçun işleniş biçimi, failin taksire dayalı kusurunun yoğunluğu, olayın meydana geliş şekli ve maddede öngörülen cezanın alt sınırı da nazara alınmak suretiyle, sabıkasız olan ve ölenin ailesinin zararını giderip şikâyetlerinden vazgeçmelerini sağlayan sanık hakkında adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden en üst hadde yakın temel ceza tayin edilmesi suretiyle teşdidin derecesinde hataya düşülerek sanık hakkında fazla ceza tayini,
2-Taksirli suçlarda uygulama olanağı bulunmadığı gözetilmeden, sanık hakkında TCK’nun 53/1. maddesi gereğince hak yoksunluğuna hükmedilmesi.” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 31.05.2012 gün ve 202-522 sayı ile; (2) numaralı bozma nedenine uymuş, (1) numaralı bozma nedenine;
“Taksirli eylemler ile ilgili olarak ceza süresinin belirlenmesi şeklini tarif eden iki ayrı kanun maddesinin bulunduğu,
Bu maddelerden TCK’nun 22/4. maddesinin; ‘…taksir ile işlenen suçtan dolayı verilecek olan cezanın failin kusuruna göre belirlenir…’,
61. maddesinin ise; ‘…hakim somut olayda, suçun işleniş biçimini, suçun işlemesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suçun konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığını, failin kast ve taksire dayalı kusurunun ağırlığını, failin güttüğü amaç ve saiki göz önünde bulundurarak, suçun kanuni tanımında ön görülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler…’ hükmünü amir olduğu,
Bu iki madde içeriğinde de Yargıtay 12.CD’sinin bozma kararına gerekçe yaptığı ve ‘…ölenin ailesinin zararını giderip şikayetlerinden vazgeçmelerini sağlamak…’ şeklinde açıkladığı ve dava konusu olaydan sonra sanık ile ölenin yakınları arasında cereyan eden ilişki ve halin tarif edilmediği,
Ayrıca ceza süresi belirlenirken teşdit derecesinde hataya düşüldüğü yönündeki değerlendirmenin de isabetli olmadığı zira sanığın asli ve tam trafik kusurlusu olduğu ve bu neden ile kanun maddesinin ön gördüğü azami ceza süresinde veya bu ceza süresine yakın bir ceza süresi belirlenmesinde her hangi bir isabetsizlik bulunmadığı,
Fakat hem sanığın sabıkasız oluşu ve maktülün yakınlarına tazminat ödemesi yapması halinin, azami ceza süresinden daha az ceza süresi belirlenir iken mahkememiz tarafından takdiren zaten göz önünde tutulduğu,
Sanığa verilen ceza miktarı belirlenir iken, olayın meydana geliş şekli, sanığın sabıka kaydının, sanığın maddi ve manevi tazminat bedellerini maktul yakınlarına ödemesi ve müştekilerin şikayetlerinden vazgeçmeleri halinin sanığa ait trafik kusurunun niteliği ve olayın meydana gelmesindeki etkisinin göz önüne alındığı ve bu nedenler ile sanığın eylemi için uygulanan kanun maddesinin ön gördüğü asgari ceza süresinden daha fazla fakat azami ceza süresinden daha az bir ceza süresinin belirlenmesi yoluna gidildiği” gerekçesiyle direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 11.10.2013 gün ve 226096 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasını gerektiren taksirle öldürme suçundan sanık hakkında temel cezanın 5 yıl hapis olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık O.. Ç..’ın olay günü saat 10.40 sıralarında yönetimindeki …………….. plaka sayılı Renault L 423 Broadway marka hususi aracıyla Eskişehir Merkez ……. kontrolsüz kavşağında yolun sağına yanaşıp eşi tanık F.. Ç..’ı aracına aldıktan sonra “U” dönüşü yapmak isterken Y.. K..’ın kullandığı ……….. plaka sayılı motosikletin kendi şeridinde sanığın otomobilinin sol yan kesimine çarptığı, çarpmanın tesiri ile Y.. K..’ın motosikletin üzerinden fırlayarak sanığın otomobilinin ön kısmına asfalt zemine düştüğü, akabinde A. Ö.’in kullandığı otomobilin de fren yapmasına rağmen duramayarak yerde yan yatmış vaziyette duran ölenin motosikletine ve sanığın aracına vurduğu, koruyucu başlık takmadığı anlaşılan Y.. K..’ın künt kafa travmasına bağlı kafa kemikleri kırığı ve beyin dokusu harabiyeti neticesinde olay yerinde vefat ettiği,Kaza mahallindeki yolun, meskun mahal sınırları içerisinde, çift yönlü, bölünmemiş, 13,20 m genişliğinde, asfalt kaplama, kuru, düz ve eğimsiz olduğu, görüşe engel bir durum bulunmadığı, her üç sürücünün de alkolsüz olduğu, kaza noktasından geride A. Ö’in kullandığı otomobile ait 16,4 m. fren izi tespit edildiği, başkaca bir fren izi bulunmadığı,Bilirkişi raporlarına göre; sanığın yasak olmamasına karşın meskûn mahal içerisinde, trafiği yoğun yolda, arkadan gelen ve akan trafiğe dikkat etmeden ilk geçiş hakkını akan trafiğe vermeden, trafiği tehlikeye sokacak şekilde dikkatsiz, tedbirsiz ve kurallara aykırı olarak yol üzerinde “U” dönüşü ile geri dönüş yaparak akan trafiği engelleyip kazaya sebebiyet vermesi nedeniyle tamamen ve asli kusurlu olduğu, bu şartlar içerisinde kazaya karışan motosiklet sürücüsü Y.. K.. ile otomobil şoförü A. Ö.’in ise kusurlarının bulunmadığı,25.11.1936 doğumlu olup suç tarihinde 68 yaşında olan sanığın 1965 yılında verilme A2 ve B sınıfı sürücü belgesi sahibi olduğu, herhangi bir suçtan sabıkasının olmadığı, kazadan sonra ölenin ailesinin zararlarını karşılayıp şikâyetlerinden vazgeçmelerini sağladığı,Ölenin babası M.. K..’ın; olayı görmediğini, sanıklardan şikâyetçi olduğunu beyan ettiği ancak yargılama sırasında avukatı tarafından verilen 05.08.2008 havale tarihli dilekçede sanık O.. Ç.. tarafından zararlarının karşılandığı açıklamasıyla şikâyetten vazgeçildiğinin belirtildiği, Hakkında verilen beraat kararı kesinleşen A. Ö.’in; ölenin işçisi olduğunu, onun motosiklet ile önden gittiğini, aralarında 60-70 metre mesafe olduğunu, olay yerine geldiklerinde sanığın “U” dönüşü yapmak isterken aniden önlerine çıktığını, ölenin sanığın otomobiline sol ön tarafından çarptığını, çarpmanın etkisiyle motosikletten fırlayarak aracın önüne düştüğünü, kendisinin de fren yapmasına rağmen duramayarak boş olan yerde yan yatmış vaziyetteki motosiklet ile sanığın aracına çarptığını söylediği,Sanığın eşi tanık F.. Ç..’ın; olay anında kocası olan sanıkla beraber araç içerisinde olduğunu, Sakarya Caddesinde araçlarıyla dönüş yapmak isterlerken kazanın meydana geldiğini, kendi araçlarına bir motosiklet ile otomobilin çarptığını, her şeyin bir anda gerçekleştiğini, kazanın neden meydana geldiğini bilmediğini ifade ettiği,Sanığın ise; Sakarya Caddesi üzerinde yolun sağında durarak eşini arabaya aldığını, “U” dönüşü yapmak için yarım şekilde döndüğünü, trafiği kontrol ettiğini, gelen araç olmadığını görünce dönüşünü tamamlamak üzeriyken kendisine göre yolun sol tarafından arkadan hızla bir otomobilin kendi aracına sol ön taraftan çarptığını, onun arkasından gelen ölenin kullandığı motosikletin de bu otomobile çarptığını, motosikletin kendi aracına çarpmadığını savunduğu,Yerel mahkemece; “olayın meydana geliş şekli, sanığa ait trafik kusurunun niteliği ve olayın meydana gelmesindeki etkisinin, sanığın sabıka kaydının, sanığın maddi ve manevi tazminat bedellerini ödemesi nedeni ile müştekinin şikayetinden vazgeçmesinin göz önüne alındığı” gerekçesiyle temel cezanın en üst hadde yakın olacak biçimde 5 yıl hapis olarak belirlendiği,Anlaşılmaktadır.
Taksirle ölüme neden olma suçu 5237 sayılı TCK’nun 85. maddesinin 1. fıkrasında; “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlemiş, aynı kanunun “taksiri” düzenleyen 22. maddesinin 4. fıkrasında; “Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir” hükmüne yer verilmiştir.
Temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise 5237 sayılı TCK’nun 61/1. maddesinde, 765 sayılı TCK’nun 29. maddesine benzer olarak;
“(1) Hakim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmiş olan herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınırlar arasında bir ceza belirlenmesi gerektiğinde, kural olarak göz önünde bulundurulması gereken ölçüt, 5237 sayılı TCK’nun 61. maddenin 1. fıkrasındaki düzenlemedir. Ancak taksirle işlenen suçlar açısından kanun koyucu, aynı kanunun 22. maddenin 4. fıkrası ile bir ölçüt daha eklemiştir. Bu durumda, taksirle işlenen suçlarda alt ve üst sınır arasında ceza belirlenirken, TCK’nun 61/1 ile 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerin birlikte göz önüne alınması gerekmektedir.
Ancak TCK’nun 61/1. maddesindeki bu ölçütler genel nitelikli olup her suça uymayabileceğinden, her suç için tüm ölçütlerin değil sadece ilgili suça uyan kısımların nazara alınması gerekir. Bu açıdan taksirli suçlarda ancak kasıtlı suçlarda uygulanması mümkün olan 61/1. maddenin (b) bendinde yer alan “suçun işlenmesinde kullanılan araçlar”, (f) bendinde yer alan “failin kasta dayalı kusurunun ağırlığı” ve (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” ölçütleri kullanılamaz.
Tüm bu kanuni düzenlemeler karşısında taksirli suçlarda temel cezanın belirlenmesinde öncelikle failin kusurunun değerlendirilmesinin zorunlu olduğu, ancak kusurluluğun yanında “suçun işleniş biçimi”, “suçun işlendiği zaman ve yer”, “suç konusunun önem ve değeri” ile “meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı” ölçütlerinin de dikkate alınacağı sonucuna varılmaktadır.
Öteyandan 5237 sayılı TCK’nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesi uyarınca işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması, böylelikle suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulacaktır.
Bu nedenlerle taksire dayalı kusurun ağır olduğu durumlarda alt sınırdan uzaklaşılarak, hafif olduğu durumlarda ise alt sınırdan veya alt sınıra yaklaşılarak temel ceza tayin edilmesi isabetli bir uygulama olacak ise de, bundan herhalde ağır kusurlu fail hakkında en üst hadden, hafif kusurlu fail hakkında ise alt hadden ceza tayin edilmesi gerektiği sonucu çıkarılmamalı, TCK’nun 61/1. maddesindeki olaya uyan diğer ölçütler ve “orantılılık” ilkesi bir bütün halinde değerlendirilerek haklı ve ölçülü bir ceza belirlenmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Suç tarihinde 68 yaşında olup sabıkası bulunmayan sanığın, yasak olmamasına karşın arkadan gelen ve akan trafiğe dikkat etmeden, ilk geçiş hakkını akan trafiğe vermeden, trafiği tehlikeye sokacak şekilde dikkatsiz, tedbirsiz ve kurallara aykırı olarak yol üzerinde “U” dönüşü ile geri dönüş yaparak akan trafiği engelleyip tam ve asli kusurlu biçimde bir kişinin ölümüyle sonuçlanan kazaya sebep olduğu olayda; ölenin ailesinin zararlarını karşılayıp şikâyetlerinden vazgeçmelerini sağlayan sanık hakkında temel cezanın taksire dayalı kusurun ağırlığına göre alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesi doğru bir uygulama ise de, çok sayıda trafik kuralının ihlal edildiği, sonucun daha kolay öngörülebilir olduğu ve failin objektif özen yükümlülüğünün yüksek bulunduğu olaylar düşünüldüğünde adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık” ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde en üst hadde yakın olacak biçimde 5 yıl hapis olarak belirlenmesi suretiyle fazla ceza tayininde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olup yerel mahkeme hükmünün sanık hakkında temel hürriyeti bağlayıcı cezanın adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık” ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde üst hadde yakın olacak biçimde 5 yıl hapis olarak belirlenmesi suretiyle fazla ceza tayini isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 31.05.2012 gün ve 202-522 sayılı direnme hükmünün, sanık hakkında temel hürriyeti bağlayıcı cezanın adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık” ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde üst hadde yakın olacak biçimde 5 yıl hapis olarak belirlenmesi suretiyle fazla ceza tayini isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.03.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.