YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/694
KARAR NO : 2014/395
KARAR TARİHİ : 23.09.2014
Mahkemesi : ANTALYA 1. Ağır Ceza
Günü : 05.12.2012
Sayısı : 166-486
Nitelikli yağma suçundan sanık A..F..’nın 5237 sayılı TCK’nun 149/1-a-d, 62 ve 53. maddeleri gereğince 9 yıl 2 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Antalya 1. Ağır Ceza mahkemesince verilen 08.03.2012 gün ve 61-64 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 12.07.2012 gün ve 13232-141444 sayı ile;
“Sanığın aşamalarda yağma iddiasına konu senedi katılandan silah zoruyla almadığını beyan etmesi tanık anlatımlarınca da bu durumun desteklenmesi karşısında; katılanın 120.000 Euro bedelli senedi sanığa 18.06.2006 tarihinde tarafları katılan R.. K.. ve A.. Ç.. olan iş yeri satış sözleşmesi karşılığında vermiş olduğunu beyan etmesi, ancak sanığın söz konusu protokolde imzasının bulunmaması, sanığın katılanla arasında böyle bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmediğinin anlaşılması, sanığın söz konusu senedi parça parça ödediği yönündeki savunmasının katılanın ödeme tarihi 19.10.2007 olan günün şartlarına göre yüksek sayılabilecek bir miktarı içeren senedi suç tarihi olan 04.10.2010 tarihine kadar hukuki yollara başvurmadan ne surette elinde tuttuğunun net olarak ortaya konamadığının anlaşılması karşısında, sanığın katılana yönelik yağma eylemini gerçekleştirdiği konusunda her türlü kuşkudan uzak, hukuka uygun, kuvvetli ve inandırıcı kanıtlar bulunmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı biçimde mahkumiyetine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına oyçokluğu ile karar verilmiş,
Daire Üyesi M. K mevcut deliller ve mahkemenin oluşa uygun gerekçesi karşısında hükmün onanması gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yerel mahkeme ise 05.12.2012 gün ve 166-486 sayı ile;
“…Sanık, 120.000 Euroluk senedi parça parça ödediğini, 2.000 Euro borcu kaldığını, bu parayı bulmak üzere bürodan ayrıldığını, daha sonra para bulamayınca evine gittiğini, katılanın senedi kendisine duyduğu güven sebebi ile vermiş olduğunu beyan etmiş ise de, sanığın anlatımları hayatın olağan akışına uygun kabul edilmemiştir. Tefeci olarak iddia ettiği ve güven duyması için herhangi bir sebep bulunmayan katılana, sanığın aylık ödemelerde bulunduktan sonra senet üzerinde söz konusu kısmi ödemenin yapıldığına dair şerh düşmemesi veya ödenen miktar düşüldükten sonra yeniden senet tanzim edilmemesi, sanığın sosyo-kültürel durumu dikkate alındığında mümkün görülmemiştir; asıl olan mevcut olayda çözülmesi gereken husus, katılanın sanığı ne için şikayet ettiği hususudur. Bu duruma sanık açıklık getirememiş, ödediği paraları alacağından düşmemek için bu yola katılanın başvurduğunu beyan etmiş ise de, katılanın, sanığı şikayet etmek yerine doğrudan doğruya avukatları aracılığıyla suça konu senedi icraya koyarak 120.000 Euro üzerinden icra takibi yapmasına engel hiçbir durum olmamasına rağmen, icraya başvurmayarak emniyete senet gasbı iddiasında bulunması hayatın normal akışına uygun kabul edilmemiştir; sanığın, katılana mevcut senet haricinde 50.000 Liralık karşılıksız çıkan çeki sebebi ile borcu bulunduğu, senet gasbı olayından sonra, katılanın mevcut çeki icra takibine konu ettiği ve katılanın mallarına haciz koyduğu, taraf anlatımları ile anlaşılmış, sanığın iddia ettiği gibi, mevcut senet sebebi ile sadece 2.000 Euro borcu kalmış olsa idi, daha önceden icraya konu çekin katılandan sanığın alması gerektiği, çekin sanık tarafından alınmadığı, katılanın söz konusu senedin vade tarihi yaklaşması sebebi ile yenilenmesi için sanığın bürosuna götürüldüğü hususundaki beyanları, karşılıksız çıkan çekin mevcudiyeti karşısında, samimi kabul edilmiş, ayrıca sanığın 2.000 Euro parayı bulmak için katılanı iş yerinde bırakarak para aramaya gitmesi, parayı bulamaması üzerine katılana bilgi vermeksizin büroya dönmemesi ve 120.000 Euro gibi yüksek bedelli senedin katılan tarafından sanığa alınacak paranın verilmeksizin teslimi hususu, normal ticareti hayatın olağan akışına uygun kabul edilmesi mümkün görülmemiştir; mevcut olayda, sanığın senet gasbı suçunu işlediği hususunda arama sonucu ele geçirilen ve emanete alınan senet, sanığın yargılama aşamasında birbiri ile çelişen beyanları, katılanın anlatımı ve vicdani kanaatimiz, duraksamasız sanığın müsnet suçu işlediği hususunda tecelli etmiştir” şeklindeki gerekçeyle direnerek, ilk hükümdeki gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09.10.2013 gün ve 77802 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı yağma suçunu işleyip işlemediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın inşaat mühendisi, katılanın ise kuyumcu ve borsacı olup olay öncesi birbirlerini tanıdıkları, aralarında alacak-borç ilişkisinin olduğu, katılanın 04.10.2010 günü saat 14.30 sıralarında sanığın işyerine geldiği ve sanık ile alacak-borç hususunu konuştukları, katılanın elindeki 120.000 Euroluk senedi masaya bıraktığı, sanığın ise senedin üzerine iptal yazarak alıp cebine koyduğu ve işyerinden saat 14.50 civarı ayrıldığı, sanığın ayrılmasından sonra işyerinde kalan katılanın saat 15.20’de sanığı arayarak görüştükten sonra saat 15.26’da kolluğu aradığı, saat 21.00 sıralarında sanığın evine giden kolluk görevlilerinin yaptığı aramada sanığın cüzdanında katılandan alınan senedin ele geçirildiği, sanığın evinde ve işyerinde yapılan aramada herhangi bir silah bulunamadığı,
Dosya içerisinde bulunan satış sözleşmesine göre, sözleşmenin satıcı A.. Ç.. ile alıcı R.. K.. arasında yapıldığı, 300 metrekarelik dükkanın 200.000 Euroya satılarak parasının peşin alındığının yazılı olduğu, ancak bu sözleşmede sanığın imzasının bulunmadığı,
Dosya içerisinde bulunan HTS kayıtlarından sanığın 14.50 sıralarında işyerinden ayrılarak tanık Rasim ile buluştuğu, katılanın saat 15.20’de sanığı, 15.26’da ise kolluğu aradığı, katılanın en son 15.29’da görüştüğü tanık Arif’in 15.30 sıralarında sanığın işyerine geldiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan kollukta; 2006 yılında sanıktan 200.000 Euro karşılığında dükkan satın aldığını, ancak tapu işlerinde problem çıkınca ödediği parayı geri istediğini, 50.000 Euroyu peyder pey aldığını, 01.10.2010 tarihli 50.000 Liralık çek ve 19.10.2007 tarihli 120.000 Euro değerinde senet aldığını, senedin hükümsüz hale gelmemesi için sanığı arayarak senedi yeniletmek istediğini söylediğini, sanığın da “pazartesi gel 2.000 Euro da elden ödeme yapacağım” demesi üzerine olay günü sanığın işyerine gittiğini, sanık ile konuşurken senedi çıkarıp masaya koyduğunu, bu sırada sanığın işyeri çalışanı olan Mustafa’ya boş senet getirmesini söylediğini, Mustafa’nın ofisten çıkacağı sırada sanığın masanın çekmecesinden siyah renkli büyük bir silah çıkartarak silahı kendisine doğrulttuğunu, senedi alarak karaladığını ve “ben batmışım benden para mı tahsil edeceksin polise gidersen öldürürüm” diyerek tehdit ettiğini ve ayrıldığını, kendisinin işyerinden ayrılmayarak şoka girdiğini, daha sonra sanığı arayarak “gel tekrar anlaşalım” dediğini, sanığında “benim sana borcum yok” demesi üzerine kendisinin de polis çağıracağını söylediğini, sanığın ise tehdit ederek telefonu kapattığını ifade etmiş,
Duruşmada ise; olayı benzer şekilde anlatarak olaydan 3-5 dakika sonra yanına tanık Arif’ in geldiğini söylemiş,
Tanık Mustafa; sanığın işyerinde inşaat ustası olarak çalıştığını, katılan ile sanık arasındaki ilişkiyi bilmediğini ancak katılanın arasıra işyerine gelerek patronundan para aldığını, olay günü de saat 14.30 sıralarında geldiğini, cebinden bir senet çıkartarak sanığa verdiğini ve 2.000 Euro talep ettiğini, sanığın da senedi alıp üzerini çizerek cüzdanına koyduğunu ve katılana hitaben “bir yerden 2.000 Euro alacağım” diyerek işyerinden ayrıldığını, katılanın işyerinde beklemeye başladığını, bir süre sonra katılanın sanığı arayarak “daha gelmiyor musun” dediğini, daha sonrada “olur mu öyle şey ben polis çağırıyorum” dediğini, Arif diye birini aradığını, Arif gelince de ona “polisi aradım polis gelince silah dayayarak senedi zorla aldı diyerek şahitlik yap” dediğini, bir süre sonra polislerin geldiğini, her hangi bir silah çekme olayının olmadığını, daha önce de patronunun silah taşıdığını veya silahının olduğunu görmediğini beyan etmiş,
Tanık Ayfer; olay günü kızı Mürüvvet’i görmeye gittiğini, 14.30 sıralarında sanığın odasında gazete okurken katılanın geldiğini, sanık ile aralarında defterlerinde hesap yaptıklarını, katılanın bir senet çıkartarak sanığa verdiğini ve “al bu senedi bana 2.000 Euro borcun kaldı” dediğini, sanığında “ben şimdi sana 2.000 Euro paranı getireceğim” diyerek çıktığını, katılanın beklemeye başladığını, bir saat kadar sonra polisin geldiğini, olay sırasında kesinlikle silah çekme ve tehdit olayı olmadığını ve tartışma yaşanmadığını ifade etmiş,
Tanık Mürüvvet; olay günü sanığın yanında Mustafa ve babası Ayfer oturduğu sırada ayda bir büroya uğrayan katılanın geldiğini, çay servisi yaptığını, bir ara sanığın “Rasim amcanla bir yere gideceğiz ben çıkıyorum” diyerek ayrıldığını, katılanın odada beklediğini, bir süre sonra katılanın bir arkadaşının daha sonrada polislerin geldiğini, zorla senet alınmasına şahit olmadığını, sanık ayrıldıktan sonra da katılana odada bir iki kez çay servisi yaptığını dile getirmiş,
Tanık Rasim; olay günü sanığın kendisini arayarak 2.000 Euroya ihtiyacı olduğunu, bir arkadaşı adına kredi alabileceğini söyleyerek sanık ile buluştuklarını, ancak kredi işini halledemediklerini, sanık ile beraberken 3-4 kez katılan ile sanığın telefonla görüştüklerini, sanığın “156.000 Euro ödedim, 2.000 Euro borcum kaldı, öyle anlaşmadık mı” şeklinde konuştuğunu duyduğunu ifade etmiş,
Katılanın arkadaşı olan tanık Arif; sanığı ve katılanı tanıdığını, bir kaç yıl önce katılanın sanıktan bir dükkan satın aldığını ancak sorunlar çıkınca katılanın alacağına karşılık senet yaptıklarını, olay günü katılan ile sanığın yanına gideceklerini ancak kendisinin geciktiğini, işyerine geldiğinde asansör beklerken sanığı telaşlı bir şekilde görünce nereye gittiğini sorduğunu, “sen çık ben geliyorum” dediğini, bu sırada sanığın pantolonunun kemer kısmına sokulu vaziyette tabanca gördüğünü, daha sonra yukarı çıktığında katılanın, sanığın kendisinden silah zoruyla senedi aldığını söylediğini, bir süre sonrada polislerin geldiğini söylemiş,
Sanık aşamalarda; 1973 yılından beri Antalya’da inşaat mühendisliği yaptığını, kayınbiraderi olan A..Ç..’nun tefecilik yaptığını, 2004 yılında beraber inşaat işleri yaptıklarını, Ali’nin katılan Ramazan’dan 100.000 Euro borç aldığını kendisinin de kefil olduğunu ancak ödeyemeyince 170.000 Euro olarak kendisinin ödediğini, 19.06.2007 tarihinde ise yine katılandan 100.000 Euroyu dört ay sonra 120.000 Euro ödemek üzere faizli borç aldığını, aralarında daire-dükkan satışı olmadığını, daha sonra bu parayı ödeyemeyince aylık olarak 5.000 Euro faiz ödemeye başladığını, bu tarihe kadar toplam 156.000 Euro ödediğini, bu ödemelere ilişkin makbuz almadığını ancak deftere not aldığını, olay günü ise katılanın kendisini aradığını, kalan 2.000 Euroyu verip vermeyeceğini sorduğunu, kendisinin de “bir yerden para gelecek bende sana veririm” dediğini, saat 14.30 sıralarında katılanın işyerine geldiğini, kendisi ile konuşarak daha sonra 2.000 Euroyu vermek üzere anlaştıklarını, senedi katılanın teslim ettiğini, kendisinin de senedin üzerine iptal yazarak cebine koyduğunu ve parayı temin edebilmek için dışarı çıktığını, katılanın ise işyerinde paranın gelmesini beklediğini, parayı temin edebilmek için arkadaşı olan avukat Rasim ile görüştüğünü ve buluştuklarını, bir arkadaşı adına kredi çekip parayı ondan borç almaya çalıştığını, ancak kredi işini halledemediklerini, bu arada katılanın kendisini arayarak “nerde kaldın paramı getirmiyor musun” dediğini, kendisinin de “parayı temin edemedim ancak bir ay içerisinde parayı ödeyeceğim” dediğini, kredi işi olmayınca 17.30 sıralarında evine gittiğini, işyeri çalışanlarından katılanın kendisini polise şikayet ettiğini öğrendiğini, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini savunmuştur.
5237 sayılı TCK’nun 148. maddenin 1. fıkrasında yağma suçunun temel şekli, 2. fıkrasında senedin yağması, 3. fıkrasında cebir karinesine yer verilmiş, 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddede ise hukuki bir ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla yağma ile yağmada değer azlığı yaptırıma bağlanmıştır.
Yağmanın temel şekli 5237 sayılı TCK’nun 148. maddesinin 1. fıkrasında tanımlanmış olup, buna göre kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.
Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malı, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle almaktır. Bu itibarla “zor yoluyla hırsızlık”, “bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek” şeklinde de tanımlanmıştır.
Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemeli, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın aşamalarda yağma iddiasına konu senedi katılandan silah zoruyla almadığını beyan etmesi, yeminli tanık anlatımlarınca da bu durumun doğrulanması, katılanın 120.000 Euro bedelli senedi sanığa 18.06.2006 tarihinde tarafları katılan R.. K.. ve A.. Ç.. olan iş yeri satış sözleşmesi karşılığında vermiş olduğunu beyan etmesine rağmen sanığın söz konusu protokolde imzasının bulunmaması ve sanığın katılanla arasında böyle bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmemesi, sanığın söz konusu senedi parça parça ödediği yönündeki savunması, bu savunmanın sanık tarafından dosyaya sunulan ve sanıkça tutulmuş olan defter kayıtları ile desteklenmesi, katılanın ödeme tarihi 19.10.2007 olan ve günün şartlarına göre yüksek sayılabilecek bir bedeli içeren senedi tahsil etmek için 04.10.2010 tarihine kadar hukuki yollara başvurmaması, tanık Arif’in sanığın işyerine geldiğinde dışarı çıkmakta olan sanık ile karşılaştıklarını ve sanığın belinde tabanca gördüğünü söylemesine karşın, HTS kayıtlarına göre tanık Arif’in sanığın iş yerine sanık oradan ayrıldıktan yaklaşık 40 dakika sonra gelmesi ve sanık ile hiç karşılaşmamış olması nedeniyle beyanlarının doğru olmadığının anlaşılması ve suça konu senedin yok edilme imkanı olmasına rağmen sanık tarafından muhafaza edilerek kolluk görevlilerine teslim edilmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın suça konu senedi silah zoruyla ele geçirerek yağma suçunu işlediği konusunda her türlü şüpheden uzak ve mahkûmiyete yeterli delil bulunmadığından, sanığın yüklenen suçtan beraatine karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, delillere ve dosya kapsamına uygun olmayan gerekçeyle sanığın yağma suçundan mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme direnme hükmü isabetsiz olup bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul Üyesi; yerel mahkeme direnme hükmünün isabetli olduğundan bahisle onanmasına karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 05.12.2012 gün ve 166-486 sayılı direnme hükmünün, yağma suçundan sanığın beraatı yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.09.2014 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.