Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/668 E. 2015/202 K. 09.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/668
KARAR NO : 2015/202
KARAR TARİHİ : 09.06.2015

Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçundan sanık M.. A..’nun 5237 sayılı TCK’nun 234/3, 31/3, 62, 50/1-a ve 52/4. maddeleri uyarınca 1.000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve adli para cezasının taksitlendirilmesine ilişkin, Hatay 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 13.04.2011 gün ve 310-231 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 07.03.2013 gün ve 5584-2387 sayı ile;
“Suç tarihinde 16 yaş içerisinde bulunan mağdurenin rızası ile vücuda organ sokmak suretiyle ilişkiye giren sanık hakkında, mağdurenin şikâyetinin olmaması nedeniyle TCK’nun 104/1. maddesinde düzenlenen reşit olmayanla ilişki suçundan Cumhuriyet Savcılığınca ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, TCK’nun 234/3. maddesinde düzenlenen; evi terk eden çocuğa suç teşkil eden hiçbir eylemde bulunmadığı halde ve yine mağdurenin yanında olduğu yönünde bilgi vermeme şeklindeki suçun yasal unsurları oluşmadığı halde, sanık hakkında beraat kararı verilmesi yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine hükmedilmesi” isabetsizliğinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş;
Daire Üyeleri K. K. ve M. A. D.;”15-18 yaş grubu arasında olan S..D.. 20.02.2010 günü ailesine haber vermeksizin evden ayrılmış, sanıkla buluşarak yaklaşık 10 gün boyunca sanığın yanında kalmıştır. Kızı S..’in evden kaçtığını fark eden baba Ş.. polis karakoluna giderek kızının evden kaçtığını, nerede olduğunu bilmediğini beyan etmiştir. Sanık savunmalarında S..’in yanına kaçtığını, rızasına dayalı kendisi ile cinsel ilişkiye girdiklerini, 10 gün boyunca kendisine ait Ürgenpaşa Mahallesindeki evinde kaldığını, S..’in yanında olduğunu ailesine bildirmediğini söylemiştir.
Çoğunluk görüşüne göre sanığın evi terk eden çocuğa karşı ayrıca başka bir suç işlemesi halinde bu suç oluşacaktır. Yasa metninde bu görüşü destekler bir düzenleme bulunmamaktadır.
TCK’nun 234/3. madde ve fıkrasında yazılı suçun oluşumu için 18 yaşını doldurmamış çocuğun kendi isteğiyle kanuni temsilcisinin bilgisi veya rızası dışında evi terk ederek sanığın yanına gitmiş olması, sanığın yetkili makamları veya çocuğun ailesini durumdan haberdar etmemesi ve çocuğu yanında tutması yeterlidir.
Bu itibarla suçun yasal şartları oluşmuştur. Sanığın mahkûmiyetine yönelik mahkeme ilamı yasaya uygundur” düşüncesiyle karşıoy kullanmışlardır.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 31.05.2013 gün ve 195580 sayı ile;
“Yüksek Dairenin vermiş olduğu bozma kararına muhalefet eden üyelerin de muhalefet şerhlerinde belirttikleri üzere; sanığın üzerine atılı olan ve TCK’nun 234/3. maddesinde düzenlenen ‘çocuğun kaçırılması ve alıkonulması’ suçu TCK’nun sekizinci bölümünde düzenleme altına alınan ‘aile düzenine karaşı suçlar’ babında düzenlenmiştir. Burada koruma altına alınan esas hak kişinin hürriyeti olmayıp aile düzenidir. Kişilerin hürriyetinin kısıtlanması suçları TCK’nun 109. maddesinde düzenleme altına alınmış ve bu babda kişilerin hürriyeti koruma altına alınmıştır. Bu bağlamda; sanığın üzerine atılı suçun TCK’nun hangi bölümünde düzenlendiği dikkate alınarak suçun yasal unsurlarının tespiti gerekmektedir.
Bu tespitden sonra bakıldığında; sanığın üzerine atılı suçun ‘aile düzenine karşı suçlar’ babında düzenlenmesi karşısında, suçun takibinde şikayet hakkı çocuğun kendisinde olmayıp yasal temsilcisi olan velisindedir.
Muhalefet şerhinde de belirtiltiği üzere; 15-18 yaş grubu arasında olan S.. Değer 20.02.2010 günü ailesine haber vermeksizin evden ayrılmış, sanıkla buluşarak yaklaşık 10 gün boyunca sanığın yanında kalmıştır. Kızı S..’in evden kaçtığını farkeden baba Ş.. polis karakoluna giderek kızının evden kaçtığını, nerede olduğunu bilmediğini beyan etmiştir. Sanık savunmalarında S..’in yanına kaçtığını, rızasına dayalı kendisi ile cinsel ilişkiye girdiklerini, 10 gün boyunca kendisine ait Ürgenpaşa Mahallesindeki evinde kaldığını, S..’in yanında olduğunu ailesine bildirmediğini söylemiştir.
Çoğunluk görüşüne göre sanığın evi terk eden çocuğa karşı ayrıca başka bir suç işlemesi halinde bu suç oluşacaktır. Yasa metninde bu görüşü destekler bir düzenleme bulunmamaktadır.
TCK’nun 234/3. madde ve fıkrasında yazılı suçun oluşumu için 18 yaşını doldurmamış çocuğun kendi isteğiyle kanuni temsilcisinin bilgisi veya rızası dışında evi terk ederek sanığın yanına gitmiş olması, sanığın yetkili makamları veya çocuğun ailesini durumdan haberdar etmemesi ve çocuğu yanında tutması yeterlidir.
Bu itibarla suçun yasal şartları oluşmuştur. Sanığın mahkûmiyetine yönelik mahkeme ilamı yasaya uygundur” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 18.06.2013 gün ve 6343-7798 sayı ile; itiraz nedenleri oyçokluğuyla yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı çocuğun alıkonulması suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Müştekinin 21.02.2010 tarihinde karakola giderek 17 yaşında olan kızının 20.02.2010 tarihinde evden kaçtığına ilişkin ihbarda bulunması üzerine yapılan araştırmada mağdurenin sanığın yanında olduğunun tespit edildiği, 02.03.2010 tarihinde mağdure ve sanığın birlikte kaldıkları evde yakalandıkları,
Mağdure; evden kaçtıktan sonra sanığın yanına gittiğini, bir kez kendi rızasıyla cinsel ilişkiye girdiğini, yaklaşık 12 gün boyunca isteyerek sanığın yanında kaldığını beyan ettiği,
Müşteki, kızını alıkoyan sanıktan şikayetçi olduğunu, uzlaşmak istemediğini belirttiği,
Sanık ise; mağdureyi sevdiğini, ailesinden istediğini fakat vermediklerini, mağdurenin evden kaçarak yanına geldiğini, rızasıyla bir kez ilişkiye girdiklerini, 10 gün boyunca yanında kaldığını, ailesine haber vermediğini savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun “Aile Düzenine Karşı Suçlar” bölümünde düzenlenen “Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması” başlıklı 234. maddesine 06.12.2006 tarih ve 5560 sayılı Kanunun 10. maddesiyle eklenen 3. fıkra;
“Kanunî temsilcisinin bilgisi veya rızası dışında evi terk eden çocuğu, rızasıyla da olsa, ailesini veya yetkili makamları durumdan haberdar etmeksizin yanında tutan kişi, şikâyet üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş, değişiklik gerekçesinde; “Maddeyle, 5237 sayılı Kanunun 234 üncü maddesine üçüncü fıkra olarak yeni bir fıkra eklenmiştir. 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 339 uncu maddesinin dördüncü fıkrasına göre, ‘Çocuk, ana ve babasının rızası dışında evi terk edemez ve yasal sebep olmaksızın onlardan alınamaz.’ Bu hükümle, yaşı ne olursa olsun, çocuğa ana ve babasının bilgisi veya rızası dışında evi terk etmeme hususunda bir yükümlülük yüklenmiştir. Bu hükmü, ana ve babasının bilgisi ve rızası dışında evi terk eden çocuğu yanında bulunduran kişiye çocuğun ana ve babasını veya yetkili makamları durumdan haberdar etmek yönünde bir yükümlülük yüklemek suretiyle tamamlamak gerekir. Çocuğun evi terk etmesinin ana ve babada büyük bir tedirginlik oluşturduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Belirtilen gerekçelerle, Türk Ceza Kanununun, ‘Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması’ başlıklı 234 üncü maddesine, kanuni temsilcisinin bilgisi veya rızası dışında evi terk eden çocuğu rızasıyla da olsa yanında tutan kişiye çocuğun ailesini veya yetkili makamları durumdan haberdar etmek yönünde bir yükümlülük yükleyen ve bu yükümlülüğe aykırı davranışı suç olarak tanımlayan bir fıkra eklendiği” ifade edilmiştir.
Bu suçla korunan hukuki yarar karma bir nitelik taşımakla birlikte, madde gerekçesinden, veli ya da vasinin çocuk üzerinde sahip olduğu velayet veya vesayet hakkının en başta korunan hukuki yararlardan olduğu anlaşılmaktadır. Kanuni temsilcisinin bilgisi veya rızası dışında evini terk eden çocuğu ailesini veya yetkili makamları durumdan haberdar etmeden, rızasıyla da olsa yanında tutan kişi şikâyet üzerine cezalandırılacaktır. Çocuğun, kanuni temsilcisinin bilgisi ve rızası olmadan fakat kendi istek ve arzusuyla evi terk edip rızasıyla failin yanına gitmesi veya onun yanında rızasıyla kalması bu suçun oluşması bakımından önşart niteliğindedir. Kanuni temsilcinin rızasının bulunması suçun oluşmasına engel olacaktır. Fail, çocuğun ailesine veya yetkililere bildirme yükümlülüğünü somut olaya göre belirlenebilecek makul bir süre içerisinde yerine getirdiği takdirde çocuğu yanında tutsa bile eylemi suç teşkil etmeyecektir.
Uyuşmazlık konusunun bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Suç tarihinde 17 yaşında olan mağdurenin kanuni temsilcisinin bilgi ve rızası dışında evi terk edip sanığın yanına giderek yaklaşık 13 gün süreyle kendi rızasıyla sanıkla birlikte kaldığı, sanık tarafından da bu durumun mağdurenin ailesine bildirilmediği olayda, mağdurenin kendi isteği ve kanuni temsilcisinin haberi olmadan evden kaçarak sanığın yanına gitmesi, sanığın yetkili makamlara ve mağdurenin ailesine bilgi vermeden mağdureyi yanında tutması karşısında sanığa atılı çocuğun alıkonulması suçunun tüm unsurları itibariyle oluştuğu kabul edilmelidir.
Diğer taraftan 5275 sayılı CGTİHK’nun 106/4. maddesi uyarınca çocuklar hakkında hükmedilen adli para cezalarının ödenmemesi halinde hapis cezasına çevrilemeyeceği gözetilmeden, 5237 sayılı TCK’nin 52/4. maddesi uyarınca ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin ihtarına karar verilmesi de usul ve kanuna aykırıdır. Ancak, bu aykırılık yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca yerel mahkeme hükmünün düzeltilmek suretiyle onanması mümkündür.
Bu itibarla, sanığa atılı suçun unsurları itibariyle oluşmadığına ilişkin Özel Daire kararında isabet bulunmadığından, itirazın kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 07.03.2013 gün ve 5584-2387 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Hatay 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 13.04.2011 gün ve 310-231 sayılı kararının, 5275 sayılı CGTİHK’nun 106/4. maddesi uyarınca çocuklar hakkında hükmedilen adli para cezalarının ödenmemesi halinde hapis cezasına çevrilemeyeceği gözetilmeden, 5237 sayılı TCK’nin 52/4. maddesi uyarınca ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin ihtarına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
Ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesindeki yetkiye istinaden karar verilmesi mümkün bulunduğundan, 5237 sayılı TCK’nun 52/4. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümden “ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin sanığa ihtarına” ibaresinin çıkarılması suretiyle, diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.06.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.