Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/647 E. 2015/512 K. 15.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/647
KARAR NO : 2015/512
KARAR TARİHİ : 15.12.2015

Mahkemesi : … İcra Ceza
Sanık … hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunmak suçundan açılan davanın yapılan yargılaması sonucunda, atılı suçu işlediğine dair yeterli delil elde edilemediğinden beraatine ve tazminat talebinin reddine ilişkin, … İcra Ceza Mahkemesince verilen … gün ve … sayılı hükmün şikayetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay …. Ceza Dairesince … gün ve … sayı ile;
“Şikayetçi, kiralayan …’a yönelik icra takibinde, yeni kiracı …’ya İİK’nun 89. maddesi uyarınca haciz ihbarnamesi tebliğ edildiği, sanığın iki yıllık kira bedelini peşin ödediğini, dosya borçlusuna borcunun bulunmadığını, 01.06.2012 tarihinden sonra tahakkuk edecek kiraların dosyaya ödeneceğini beyanla itiraz ettiği, 01.09.2010 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesinde aylık kira bedelinin 1.000 TL olarak belirlenip 15.03.20… vade tarihli 12.000 TL bedelli senet alındığı, iki yıllık kira bedelinin peşin ödendiği savunulan bir durumda bir yıllık senet alınmasının gerçekçi olmadığından sanığın İİK’nun 338. maddesi uyarınca cezalandırılmasına ve 4.283 TL tazminata hükmedilmesinin talep edildiği, mahkemece yapılan yargılamada icra dosyasında borcun tahsiline ilişkin işlem yapılmadan doğrudan haciz ihbarnamesi gönderildiği ve sanığın itirazının aksine delil bildirilmediğinden beraatine karar verilmiş ise de; şikayete konu …. İcra Müdürlüğünün 2010/1563 sayılı takip dosyasında, borçluya gönderilen ödeme emrinin 01…..2010 tarihinde tebliğ edilip itiraz edilmeden 08…..2010 tarihinde kesinleştiği, üçüncü kişiye haciz ihbarnamesi gönderilebilmesi için takibin kesinleşmesinin yeterli olduğu ve İİK’nun 89. maddesi uyarınca üçüncü kişideki muhtemel kira alacağının haczinin mümkün bulunduğu cihetle, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenebilmesi açısından, haciz ihbarnamesinin 13.01.2011 tebliğ tarihi itibariyle sanığın asıl borçluya kesinleşmiş ve muaccel bir borcu bulunup bulunmadığının, kira sözleşmesinin 01.09.2010 tarihli olmasına ve ilk yıl için ödemenin senetle yapılmasına rağmen ikinci yıl kira ödemesinin ne şekilde yapıldığı ve 15.03.2011 vade 12.000 TL bedelli senede ilişkin olarak sanığın borçluya borcunun bulunup bulunmadığı hususları araştırılmadan ve tanık … da dinlenilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde sanığın beraatine ve tazminat isteminin reddine kararı verilmesi ” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise … gün ve .. sayı ile;
“…Bozma ilamında müşteki vekilinin dayandığı, sanık tarafından kabul edilip edilmediği dahi belli olmayan sözleşme uyarınca araştırma yapılması gereğine değinilmektedir. Bir an için kira sözleşmesinin doğru olduğu düşünülse bile (alacaklının aylık 2.000 TL kira ile oturduğu yerde sanığın daha sonraki tarihte 1.000 TL = toplamda yıllık 12.000 TL bedelle (!) oturduğu varsayılan) sanığın ödemeyi çek veya nakit veya başka şekilde ödemiş olup olmaması kiracı-kiralayan ilişkisi içerisinde değerlendirilmesi gerekir. Ceza Kanunumuz ve Ceza Muhakemesi Kanunumuz tarafından kabul edilen ve (evrensel hukuk prensibi olan) kimsenin aleyhine delil toplanmasına zorlanamayacağı ilkesi dikkate alındığında esas takip borçlusu ve hazır edilemeyen …’ın dinlenmesi, yine sanığın kira bedelini ödeyip ödemediğinin araştırılması (gerçek kişi olduğundan kendi beyanı dışında nereden araştırılacağı da anlaşılamadığından) hayatın olağan akışına ve ülke gerçeklerine uygun bulunmadığı” gerekçesiyle direnerek sanığın önceki hükümdeki gibi beraatine karar vermiştir.
Bu hükmün de şikayetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 15.09.2013 gün ve 154000 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; gerçeğe aykırı beyanda bulunmak suçundan sanık hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle bozma ilamı ve duruşma günü sanığa tebliğ olunmadan direnme hükmü kurulmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığı değerlendirilmelidir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılamada, sadece sanık müdafiine tebligat yapılması ile yetinilip sanığa duruşma gün ve saatini bildirir, bozma ilamı ekli davetiye tebliğ olunmadan önceki hükümde direnilmesine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Ön soruna ilişkin uyuşmazlığa geçmeden önce 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda düzenlenen suç tipleri, yaptırımları ve yargılama usulleri üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.02.2007 gün ve 16-28 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK’da cürüm-kabahat ayrımına son verilmesi üzerine, bu sistem ve yaptırım değişikliğinin zorunlu sonucu olarak, özel kanunlardaki yaptırım sisteminin de 5237 sayılı Kanuna uyarlanması amacıyla 5252 sayılı Kanunun 7. maddesi ile kanunlarda, yaptırımı hafif hapis ve hafif para cezası olarak öngörülen eylemler ve buna bağlı olarak İcra ve İflas Kanununda yaptırımı hafif hapis olarak öngörülen eylemler idari para cezasını gerektiren kabahatlere dönüştürülmüştür.
Ancak, bu genel uyarlama hükmünün yetersiz olduğunu gören kanun koyucu, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5358 sayılı Kanun ile İcra ve İflas Kanununun 16. babı kapsamındaki fiilleri ikili bir ayrıma tâbi tutarak, bir kısım eylemleri suç olarak düzenleyip, hapis ve adlî para cezası şeklinde yaptırıma bağlamış, diğer bir kısım eylemleri ise, kabahat olarak düzenlenmek suretiyle, yaptırımlarını disiplin veya tazyik hapsi şeklinde belirlemiştir. Bir kısım suçların resen takibi öngörülmüş, diğer bir kısım suçların takibi ise şikâyet şartına bağlanmış, bu husus suç tanımının yer aldığı maddelerde; “Bu suçlar alacaklının şikâyeti üzerine takip olunur”, “alacaklının şikâyeti üzerine”, “ilgilinin şikâyeti üzerine”, “zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine” ibareleriyle açıkça belirtilmiştir.
İcra ve İflas Kanunundaki yaptırım sistemi ilgili yapılan bu değişikliklere karşın, bu kanundaki suçlar bakımından kabul edilen özel muhakeme usulünü düzenleyen maddelerde köklü herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Bu nedenle İİK’da düzenlenen suçlar bakımından, yeni dönemde de, 5271 sayılı CMK hükümlerinin değil, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun ilgili hükümleri uygulanmalıdır.
Ancak atıf yapılan hallerde CMK hükümlerinin uygulanabileceği açıktır. Diğer taraftan İcra ve İflas Kanununda kendine özgü bir özel yargılama sisteminin öngörülmüş olması, bu kanunda düzenlenen suçlara ilişkin yargılama işlemlerinin ceza muhakemesi faaliyeti olmadığı anlamına gelmemekte olup, aksine sınırlayıcı bir hüküm bulunmadığı takdirde ve özel kanunun amaç ve prensiplerine uygun düştüğü ölçüde ceza muhakemesi kural ve ilkelerinin İİK’da düzenlenen suçlara ilişkin yapılan yargılamalarda da kıyasen uygulanması mümkündür.
2004 sayılı İcra İflas Kanunun, icra ceza mahkemelerindeki muhakeme usulünü düzenleyen 349. maddesinde;
“Şikayet dilekçe ile veya şifahi beyanla yapılır. Dilekçeyi veya dava beyanını alan icra mahkemesi duruşma için hemen bir gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alır ve maznuna celpname gönderir. Şahit gösterilmişse o da celbolunur.
İki taraf tayin olunan gün ve saatte icra mahkemesinin huzuruna gelmeğe veya vekil göndermeğe mecburdurlar.
İcabında icra mahkemesi, tarafların bizzat hazır bulunmasını emredebilir.
Maznun başka yerde ikamet ediyorsa istinabe yoliyle sorguya çekilir.
Maznun, şikâyeti alan veya istinabe edilen icra mahkemesinin huzuruna gelmez veya müdafi göndermezse yahut bizzat bulunmasına lüzum görülürse zabıta marifetiyle getirilir. Bu suretle de bulundurulamazsa muhakeme gıyabında görülür.
Şikayetçi muayyen zamanda gelmez ve vekil de göndermezse şikayet hakkı düşer.
Gelmeyen şahitlere yapılacak muamele ile borçlunun gıyabında verilen karara karşı eski hale getirme talebi hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yazılı hükümler tatbik olunur.” hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere bu kuralla icra ceza mahkemelerinde sanıklara sadece vekil aracılığı ile değil bizzat duruşmada hazır bulunma imkanı verilmiş, sanığın başka bir yerde ikamet etmesi halinde de istinabe yolu ile sorguya çekilmesini öngörmüştür. Sanık ancak usulüne uygun olarak yapılan bildirimlere karşın mahkemeye gelmemesi veya avukat göndermemesi durumunda duruşmada hazır bulunma hakkından vazgeçtiği kabul edilebilecektir.
Ceza Genel Kurulunun 05.12.2006 gün ve 300-276 sayılı kararında da belirtildiği üzere, sanığa celpname gönderilmeden yokluğunda yargılama yapılıp karar verilmesi, savunma hakkının bütünüyle ortadan kaldırılması sonucunu doğurduğundan, yasaya mutlak aykırılık oluşturmakta ve kararın bu nedenle bozulmasını gerektirmektedir.
Öte yandan 2004 sayılı İcra İflas Kanunun 353. maddesinin 2. fıkrasında belirtildiği üzere, bu Bapta yer alan suçlardan dolayı verilen hükümlerle ilgili olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri uygulanacak, 5271 sayılı CMK’nun temyize ilişkin hükümlerinin henüz yürürlüğe girmemiş olması nedeniyle 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan hükümleri doğrultusunda işlem yapılacaktır.
Bu kapsamda 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanununun 8. maddesi uyarınca yürürlükte olan 326. maddesinde;
“Yargıtay’dan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerekir” düzenlemesi yer almaktadır.
Bu hüküm gereğince, bozma kararı sanık lehine olsa dahi, bozmadan sonra yapılan yargılamada yerel mahkemece sanık, katılan ve varsa müdafii ve vekillerine duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ edilip, duruşmadan haberdar olmaları sağlanmalıdır. Hükmün aleyhe bozulması halinde ise sanığın duruşmadan haberdar edilmesi yeterli olmayıp aleyhe bozmaya karşı diyeceklerinin sorulması zorunludur.
İİK’nun 349. maddesi uyarınca İcra Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamalarda sanığa tebligat yapılarak savunması alınmadan hüküm kurulmasının mümkün olduğu gözetildiğinde 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/2. maddesinin icra ceza mahkemelerinde görülen davalarda uygulanması mümkün olmayıp hüküm aleyhe bozulmuş olsa bile bozmadan sonra sanığın dinlenmesi zorunlu değildir. Ancak bozma kararı ister sanık aleyhine ister sanık lehine olsun her halükarda, bozmadan sonra yeniden davaya bakacak mahkemenin İİK’nun 353/2. maddesi delaletiyle 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/1. maddesi uyarınca sanık ve varsa müdafiine duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ edip, duruşmadan haberdar olmalarını sağlaması, tebligat yapılamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen sanığın duruşmaya gelmemesi veya müdafiini göndermemesi durumunda yokluklarında yargılamaya devam olunarak bir karar verilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılamada bozma ilamı ve duruşma günü tebliğ olunup sanığa bozmaya karşı beyanda bulunma imkanı tanınmadan, yalnızca müdafiine yapılan tebligat ile yetinilip sanığın ve müdafiinin yokluğunda direnme kararı verilmesi İİK’nun 353/2. maddesi delaletiyle 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/1. maddesine aykırıdır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, bozma ilamı ve duruşma günü sanığa tebliğ olunmadan direnme kararı verilmek suretiyle savunma hakkının kısıtlanması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-… İcra Ceza Mahkemesinin … gün ve .. sayılı direnme hükmünün, bozma ilamı ve duruşma günü sanığa tebliğ olunmadan direnme kararı verilmek suretiyle savunma hakkının kısıtlanması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.12.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.