Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/623 E. 2015/187 K. 02.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/623
KARAR NO : 2015/187
KARAR TARİHİ : 02.06.2015

Taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanık E.. K..’ın 5237 sayılı TCK’nun 89/4, 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca 14.600 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin, Adana 8. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 19.11.2007 gün ve 966-927 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 22.02.2012 gün ve 18592-4699 sayı ile;
“Olayın oluşu ve yaralanmaların derecesi dikkate alınarak iki sınır arasında ceza belirlenirken suçun işleniş şekli, meydana gelen zararın ağırlığı nazara alınmak suretiyle adalet, hakkaniyet ve nesafet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden bu ölçülere uymayacak şekilde alt sınırdan çok fazla uzaklaşılarak yazılı şekilde hüküm tesisi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 11.10.2012 gün ve 570-1122 sayı ile;
“…Taksirle yaralama olayında kazaya karışan diğer sürücü B. E.’in kazaya etken bir davranışı olmadığı, bu itibarla sanık sürücü E.. K..’ın tam kusurlu olduğu, sonuç ve kanaatine varılmış, ceza tertibi sırasında yaralıların durumundan ziyade sanığın olaydaki kusuru esas alınarak hüküm kurulmuş olduğundan TCK’nun 89/4 maddesinde ön görülen cezanın 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası olduğu, mahkememizce sanığın kusur durumu esas alınarak ve tam kusurlu olduğu gözetilerek üst sınırdan ceza tayini gerekmekte ise de iki sınır arasında makul sayılabilecek iki yıllık ceza süresi baz alınmak sureti ile uygulama yapıldığı” gerekçesiyle direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.08.2013 gün ve 166805 “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; TCK’nun 89/4. maddesi gereğince 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülen taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçunda temel cezanın 2 yıl olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığının tespitine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
11.09.2006 günü saat 16.30 sıralarında, meskun mahalde, açık havada, bölünmemiş, iki yönlü, eğimsiz, virajlı, toplam genişliği 7 metre olan yolda sevk ve idaresindeki otomobili ile seyir halinde bulunan sanığın, gidiş istikametine göre yolun sola virajlı bölümüne geldiği sırada şerit ihlali yaparak karşı şeride girerek, karşı yönden gelen ehliyetsiz sürücü B. E’in kullandığı otomobil ile çarpışması neticesinde meydana gelen kazada B. E.’in kullandığı arabada bulunan T.. D.. ile 8 aylık oğlu R.. E..’in basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralandıkları,
Trafik kazası tespit tutanağına göre, sanığın şerit ihlali yaptığı ve virajlı yola kontrolsüz girdiği, diğer sürücü B. E.r’in ise normal şeridinde dönüş yaptığı, kazaya etken bir davranışının olmadığı,
Keşif sonrasında düzenlenen bilirkişi raporunda; sanığın virajlı yolda karşı yönden gelen aracın kullandığı yol bölümüne girmesi ve şerit ihlali yapması nedeniyle asli kusurlu olduğu, ehliyetsiz olan diğer sürücü B.. E..’in ise kendi yol bölümünü takip ederek dönüş yaptığı tespit edildiğinden kazaya etken bir kusurunun bulunmadığı bilgilerinin yer aldığı,
Yerel mahkemece, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası öngörülen taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçunda temel hapis cezasının, suçun işleniş biçimi gerekçesiyle alt sınırdan uzaklaşılarak iki yıl olarak belirlendiği,
Anlaşılmaktadır.
B.. E.. soruşturma aşamasında; oğlu R.. E..’in hasta olması nedeniyle eşiyle birlikte sevk ve idaresinde bulunan otomobille hastaneye gittikleri sırada karşısına sanığın sevk ve idaresinde bulunan otomobilin aniden çıktığını, kafa kafaya çarpıştıklarını, şikayetçi olmadığını beyan etmiş,
Katılan T.. D.. soruşturma aşamasında; eşinin sevk ve idaresinde bulunan araçla 8 aylık olan oğlunu hastaneye götürdükleri sırada karşıdan gelen araçla çarpıştıklarını, oğlunun ve kendisinin yaralandığını, sanıktan şikâyetçi olduğunu söylemiş, mahkemede; kaza nedeniyle oğlunun damağının patladığını, 4 dikiş atıldığını ifade etmiş.
Sanık aşamalarda; sevk ve idaresinde bulunan araçla evine gittiğini, kazanın meydana geldiği sokağa gireceği sırada karşı yönden gelen aracın hızlı bir şekilde yola çıkması nedeniyle kazanın meydana geldiğini, suçlamayı kabul etmediğini, karşı tarafın zararını karşılamayacağını, karşı taraftaki araç sürücüsünün ehliyetsiz olduğunu savunmuştur,
5237 sayılı TCK’nun “Taksirle yaralama” başlıklı 89. maddesi;
“(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.” şeklinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasına göre, taksirle bir başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır.
Maddenin iki ve üçüncü fıkralarında suçun nitelikli halleri belirtilmiş olup buna göre, mağdurun ikinci fıkrada gösterilen şekilde yaralanması durumunda birinci fıkra uyarınca belirlenen ceza yarı oranında, üçüncü fıkrada gösterilen şekilde yaralanması durumunda ise birinci fıkra uyarınca belirlenen ceza bir kat artırılacaktır.
Maddenin dördüncü fıkrasına göre, taksirle yaralama sonucunda şikayeti devam eden birden fazla kişinin yaralanması durumunda, mağdurların ilk üç fıkra kapsamında kalan yaralanmaları göz önünde bulundurularak altı ay ile üç yıl arasında temel hapis cezası belirlenecektir.
Temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise 5237 sayılı TCK’nun 61/1. maddesinde, 765 sayılı TCK’nun 29. maddesine benzer olarak;
“(1) Hakim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmiş olan herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınırlar arasında bir ceza belirlenmesi gerektiğinde, kural olarak göz önünde bulundurulması gereken ölçüt, 5237 sayılı TCK’nun 61. maddenin 1. fıkrasındaki düzenlemedir. Ancak taksirle işlenen suçlar açısından kanun koyucu, aynı kanunun 22. maddenin 4. fıkrası ile bir ölçüt daha eklemiştir. Bu durumda, taksirle işlenen suçlarda alt ve üst sınır arasında ceza belirlenirken, TCK’nun 61/1 ile 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerin birlikte göz önüne alınması gerekmektedir.
Ancak TCK’nun 61/1. maddesindeki bu ölçütler genel nitelikli olup her suça uymayabileceğinden, her suç için tüm ölçütlerin değil sadece ilgili suça uyan kısımların nazara alınması gerekir. Bu açıdan taksirli suçlarda ancak kasıtlı suçlarda uygulanması mümkün olan 61/1. maddenin (b) bendinde yer alan “suçun işlenmesinde kullanılan araçlar”, (f) bendinde yer alan “failin kasta dayalı kusurunun ağırlığı” ve (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” ölçütleri kullanılamaz.
Tüm bu kanuni düzenlemeler karşısında taksirli suçlarda temel cezanın belirlenmesinde öncelikle failin kusurunun değerlendirilmesinin zorunlu olduğu, ancak kusurluluğun yanında “suçun işleniş biçimi”, “suçun işlendiği zaman ve yer”, “suç konusunun önem ve değeri” ile “meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı” ölçütlerinin de dikkate alınacağı sonucuna varılmaktadır.
Öteyandan 5237 sayılı TCK’nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesi uyarınca işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması, böylelikle suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulacaktır.
Bu nedenlerle taksire dayalı kusurun ağır olduğu durumlarda alt sınırdan uzaklaşılarak, hafif olduğu durumlarda ise alt sınırdan veya alt sınıra yaklaşılarak temel ceza tayin edilmesi isabetli bir uygulama olacak ise de, bundan herhalde ağır kusurlu fail hakkında en üst hadden, hafif kusurlu fail hakkında ise alt hadden ceza tayin edilmesi gerektiği sonucu çıkarılmamalı, TCK’nun 61/1. maddesindeki olaya uyan diğer ölçütler ve “orantılılık” ilkesi bir bütün halinde değerlendirilerek haklı ve ölçülü bir ceza belirlenmelidir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sevk ve idaresinde bulunan araçla tedbirsiz ve dikkatsiz davranarak şerit ihlali yapması nedeniyle asli kusurlu olarak iki kişinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralanmasıyla sonuçlanan kazaya sebep olduğu olayda; sanık hakkında temel cezanın taksire dayalı kusurun ağırlığına göre alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesi doğru bir uygulama ise de, çok sayıda trafik kuralının ihlal edildiği, sonucun daha kolay öngörülebilir olduğu ve failin objektif özen yükümlülüğünün yüksek bulunduğu olaylar düşünüldüğünde meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık” ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde en üst hadde yakın olacak biçimde 2 yıl hapis olarak belirlenmesi suretiyle fazla ceza tayininde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olup yerel mahkeme hükmünün sanık hakkında temel hürriyeti bağlayıcı cezanın meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık” ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde üst hadde yakın olacak biçimde 2 yıl hapis olarak belirlenmesi suretiyle fazla ceza tayini isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Adana 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.10.2012 gün ve 570-1122 sayılı direnme kararının, sanık hakkında temel hürriyeti bağlayıcı cezanın meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık” ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde üst hadde yakın olacak biçimde 2 yıl hapis olarak belirlenmesi suretiyle fazla ceza tayini isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİNE, 02.06.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.