Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/607 E. 2015/186 K. 02.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/607
KARAR NO : 2015/186
KARAR TARİHİ : 02.06.2015

İftira suçundan sanık Ş…. 5237 sayılı TCK’nun 267/1, 62, 51 ve 53. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, ertelemeye ve hak yoksunluğuna ilişkin, Bayramiç Asliye Ceza Mahkemesince verilen 19.10.2011 gün ve 30-149 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 17.01.2013 gün ve 9892-992 sayı ile TCK’nun 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.04.2013 gün ve 90643 sayı ile;
“Adli Tıp Raporu ile tespit olunan ve sanığın kızlığının yırtılmaksızın duhule müsait olmadığı yönündeki rapor ile sanığa atılı suçla ilgili hukuka aykırılık öğesinin ne şekilde oluştuğunun kanaat verici bir şekilde ispatının mümkün olmadığı, zira parmağın kızlık zarına ulaşmaksızın vajene kısmen girmesinin mümkün olması nazara alındığında, bekâretin, cinsel saldırı suçunun işlenmediğini kesin olarak göstermeyeceği, bu itibarla dosyadaki mevcut delil durumuna göre sanığın atılı suçu işlediğine dair yeterli kanıtın olmadığı, olayın açıklanan bu haliyle sanığın şikâyet hakkını kullandığının kabulünde zorunluluk bulunduğu, bu sebeple iftira suçunun hukuka aykırılık öğesinin oluşmadığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 18.06.2013 gün ve 4296-9512 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa yüklenen iftira suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ile katılanın 14.10.2008 tarihinde evlendikleri, sanığın 29.01.2011 tarihinde eşinin zorla vajinasına parmağını soktuğu şikâyetiyle Bayramiç Devlet Hastanesine müracaat ettiği, yapılan muayenesi sonucunda düzenlenen raporda, hymen zarında eski perforasyon olduğunun, vajinada dokuz hizasında iki santimlik perfora alan bulunduğunun, ayrıntılı raporun doğum doktoru tarafından verilmesi gerektiğinin belirtildiği,
Sanığın 31.01.2011 günü Bayramiç Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği dilekçede, 14.10.2008 tarihinde evlenmiş olmalarına rağmen bugüne kadar eşi ile ilişkiye giremedikleri, hafta sonunda eşinin zor kullanarak parmağıyla kızlığını bozduğunu belirterek şikâyetçi olduğu, bu şikâyet üzerine katılan hakkında soruşturma başlatıldığı,
Sanığın sevk edildiği Çanakkale Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 31.01.2011 tarihli raporda, hymen muayenesinde, saat kadranına göre 10-02 arasında vajen rugalarıyla birleşmiş olduğu, semiluner yapıda olup fevhasının 2,5 cm olduğu, saat kadranına göre sekiz ve dokuz hizalarında kaideye varmayan doğal çentikler olduğu, hymen serbest kenarlarının sağlam olduğu, yırtılmaksızın duhule müsait olmayıp halen bakire olduğu, genital bölgede ve vücudunda yeni oluşmuş travmatik lezyon ve bulguya rastlanmadığı açıklamalarına yer verildiği,
Sanığın cinsel saldırı suçunun müştekisi olarak Cumhuriyet savcılığında verdiği ifadede, 31.01.2011 tarihli şikâyet dilekçesini tekrar ettiğini, evlendiklerinden bu yana eşiyle cinsel ilişkiye girmediklerini, bu durumu köyde laf olur düşüncesiyle kimseye anlatamadığını, olay tarihinde eşiyle birlikte babasının evine gittiklerinde karnının ağrıması nedeniyle rahatsızlandığını, babasının hastaneye götürmek istediğini ancak hafta sonu olması sebebiyle vazgeçtiğini, daha sonra kocasıyla birlikte kendi evlerine döndüklerini, eşinin ilişkiye girme teklifini kabul ettiğini, eşinin normal yolla cinsel ilişki yerine zorla parmağı ile kızlığını bozduğunu, doktora muayene olması durumunda halen bakire olduğunun ortaya çıkmaması amacıyla katılanın bu şekilde bir eyleme kalkıştığını, kendisinden şikâyetçi olduğunu belirttiği,
Sanığın babası tanık B…kollukta alınan ifadesinde, 29.01.2011 günü saat 19.00 sıralarında sanık olan kızının ağlayarak eve geldiğini, ne olduğunu sorduğunda, eşinin zorla parmağını cinsel organına sokmaya çalıştığını söylediğini, bunun üzerine kızını Bayramiç Devlet Hastanesine götürdüğünü belirttiği,
Katılanın şüpheli sıfatıyla alınan kolluktaki ifadesinde, olay günü akşam sanığa cinsel ilişki teklifinde bulunduğunu, sanığın olumsuz cevap verdiğini, “o zaman gel yatağı ser, yatalım” dediğini, sanığın “tuvalete gitmem lazım” diyerek odadan çıktığını belirttiği, Cumhuriyet savcılığında yine şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde ise, evlendikleri tarihten bu güne kadar çeşitli zamanlarda sanık ile normal yollardan birçok kez cinsel ilişkiye girdiklerini, hatta eşinin kızlığının evlendiği gün bozulduğunu, eşinin cinsel organına eliyle saldırıda bulunmadığını beyan ettiği,
Bayramiç Cumhuriyet Başsavcılığınca, katılanın beyanı ve Adli Tıp Şube Müdürlüğünün yukarıda ayrıntısına yer verilen raporu dikkate alınarak katılan hakkında nitelikli cinsel saldırı suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilip sanık hakkında iftira suçundan soruşturma başlatıldığı,
UYAP üzerinden yapılan sorgulamada, 05.12.2012 tarihinde sanık Ş… tarafından açılan boşanma davası neticesinde Bayramiç Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.04.2013 gün ve 2013/75 sayılı kararı ile, katılan E… cinsel anlamda iktidarsız olması gerekçe gösterilerek davanın kabulü ile tarafların boşanmasına karar verildiği, hükmün Yargıtay 2. Hukuk Dairesince onanmasından sonra 25.12.2013 tarihinde kesinleştiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan E.. D..; sanık Ş…ile 2008 yılında evlendiklerini, cinsel sorunları nedeniyle sanıkla ilişkiye giremediğini, sanığın olay tarihine yakın zamanlarda garip davranışlar sergilediğini, ev işlerini aksatmaya başladığını, olay günü eliyle eşine cinsel saldırıda bulunmadığını, darp etmediğini, sanığın anne babasının evine giderek hakkında bu şekilde iftirada bulunduğunu, kızlık zarının bozulmadığının doktor raporu ile anlaşıldığını, insanların çeşitli dedikodu ve baskıları yüzünden sanıkla arasının bozulduğunu beyan etmiş,
Sanık Ş…; eşiyle üç yıl kadar önce evlendiklerini, katılanın cinsel sorunları nedeniyle ilişkiye giremediklerini, olay günü akşam vaktinde katılanın eliyle cinsel organına saldırdığını ancak parmağıyla kızlık zarına herhangi bir zarar vermediğini, kızlık zarından kan akmadığını, katılana direnince tokat attığını, olay nedeniyle hastaneye gidip rapor aldığını, raporu kabul ettiğini, kızlık zarı bozulmadığı halde niçin böyle bir şey söylediğini bilmediğini, suçlamayı kabul etmediğini savunmuştur.
5237 sayılı TCK’nun “İftira” başlıklı 267. maddesinde; “(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması hâlinde, ceza yarı oranında artırılır.
(3) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması hâlinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
(5) Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; süreli hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur.
(6) Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.
(7) İftira sonucunda mağdur hakkında hapis cezası dışında adlî veya idarî bir yaptırım uygulanmışsa; iftira eden kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(8) İftira suçundan dolayı dava zamanaşımı, mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu tarihten başlar.
(9) Basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararı, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın organıyla ilân olunur. İlân masrafı, hükümlüden tahsil edilir” hükümlerine yer verilmiştir.
İftira suçu, failin suçsuz olduğunu bildiği bir kimseye suç atmasıdır. Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı olarak yapılan suç isnadı ile soruşturma başlatılma imkanı bulunduğu takdirde bu suç oluşacaktır. Soruşturma sonucunda takipsizlik kararı verilmesi veya açılan davanın beraatla sonuçlanması suçun oluşumu açısından önem taşımamaktadır. İhbar veya şikâyetin 5271 sayılı CMK’nun 158. maddesinde gösterilen Cumhuriyet savcılığı, kolluk, mahkemeler, valilik, kaymakamlık ve yurtdışında konsolosluklara yapılması gerekir.
İhbar veya şikâyet, failin suçsuz olduğunu bildiği, başka deyişle suçsuzluğunda şüphe bulunmayan kimse aleyhinde yapılmış olmalıdır. Bu bakımdan, gerçekte işlenmiş bir suç mevcut bulunur, ancak üzerinde şüphe ve iddianın yoğunlaşmış olması nedeniyle ihbar veya şikâyet edilen kişinin suçluluğu kanıtlanamazsa, suçlanan beraat etmiş olsa dahi iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır.
Yine, içeriği kanıtlanamasa dahi, gerçekleştirilen ihbar ve şikâyetin bir anayasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilebildiği hallerde, bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı söz konusu olacaktır. Anayasa’mızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu, 74. maddesinde, vatandaşların ve karşılıklılık bulunması koşuluyla Türkiye’de oturan yabancıların, kendileriyle veya kamu ile ilgili hususlarda dilek ve şikâyet haklarının bulunduğu vurgulanmıştır. Bireylere tanınan bu anayasal hak, onların idare ve diğer bireylerle ilişkilerinde gerek “çıkarlarını koruması”, gerek “özgürlüklerini kısıntısız” kullanabilmesi bakımından, devlet organlarına başvurmasını gerekli kılar. Bu başvuru, bireyin kendisi, üçüncü kişi veya kamuyla ilgili olabilir. Başvurulabilecek devlet organları da, yasama, yürütme ve yargı’dır. Dilekçe hakkının yargısal alanda başlıca ortaya çıkış biçimi ise, ihbar ve şikâyet hakkının kullanılmasıdır.
Öte yandan, failin sonradan isnadından rücu etmesi, iftira suçunun oluştuğunun kabulü bakımından tek başına yeterli bir ölçüt değildir. Zira, iftira suçunun faili, ihbarın asılsızlığının anlaşılması veya pişmanlık duyması gibi nedenlerle isnadından rücu edebileceği gibi, isnada maruz kalanın veya yakınlarının kişiyi mahkûmiyetten kurtarmayı hedefleyen baskı ve istekleri sonucu veya temin ya da vaat ettikleri çıkar karşılığında yahut çok başka nedenlerle de isnadından dönmüş olabilir. Bütün bu hallerde belirleyici olan husus, iftira suçu failinin, suçsuz olduğunu bildiği bir kimseye ihbar veya şikayet suretiyle suç isnat edip etmediğidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ile katılanın 14.10.2008 tarihinde evlenmelerine rağmen olay tarihine kadar katılanın cinsel sorunları nedeniyle ilişkiye giremedikleri, bu durumun karı-koca üzerinde baskı oluşturduğu, 31.01.2011 tarihinde sanığın Cumhuriyet savcılığına müracaat ederek eşinin eliyle cinsel organına saldırısı sonucunda parmağıyla kızlığını bozduğundan bahisle şikâyette bulunduğu, doktor raporuyla kızlığının bozulmadığının tespiti üzerine sanığın katılana iftirada bulunduğunun iddia edildiği somut olayda, her ne kadar katılan hakkında cinsel saldırı suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ise de, sanık ile katılan arasında geçen olayın kesin olarak vuku bulup bulmadığının tespit edilemediği, sanığın tüm aşamalarda katılanın kendisine cinsel saldırıda bulunduğunu beyan etmiş olup kızlığının bozulmadığına ilişkin beyanının isnadından rücu olarak değerlendirilemeyeceği, çünkü sanığın katılana yönelik isnadının kızlığının bozulmasıyla sınırlı olmayıp daha geniş anlamda cinsel saldırı suçlamasını içerdiği, kaldı ki isnattan dönmenin tek başına iftira suçunun oluştuğunu göstermeyeceği, sanığın iftira kastıyla hareket ettiğine ilişkin yeterli delilin bulunmadığı, şikâyet hakkını kullandığının kabul edilmesi gerektiği, dolayısıyla suçun hukuka aykırılık öğesinin oluşmadığı anlaşıldığından, sanığın atılı suçtan beraatine karar verilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün müsnet suçun unsurlarının oluşmadığından sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan onbir Genel Kurul Üyesi; itirazın reddi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 17.01.2013 gün ve 9892-992 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Bayramiç Asliye Ceza Mahkemesinin 19.10.2011 gün ve 30-149 sayılı hükmünün sanığın üzerine atılı iftira suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.05.2015 günü yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 02.06.2015 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.