Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/568 E. 2015/162 K. 26.05.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/568
KARAR NO : 2015/162
KARAR TARİHİ : 26.05.2015

Sanık D.. Ç..’ın tehdit suçundan 5237 sayılı TCK’nun 106/2-a ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis, 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan ise aynı kanunun 13/1 ve TCK’nun 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 375 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Merzifon Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.05.2007 gün ve 225-286 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 16.02.2011 gün ve 1758-1811 sayı ile;
“1-Sanığın para cezasından ibaret eski hükümlülüğünün TCK’nun 51/1-a maddesi uyarınca ertelemeye engel oluşturmaması karşısında, ‘yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede oluşan kanaate’ göre cezanın ertelenip ertelenmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekirken, mahkemelerde yargılamaları devam eden başka davaları olduğundan söz edilerek suça eğilimli kişiliği gibi yasal ve yeterli olmayan gerekçeye dayanılarak ertelemeye yer olmadığına karar verilmesi,
2-Hapis cezasıyla cezalandırılan sanık hakkında TCK’nun 53/1. maddesinde öngörülen hak yoksunluklarına hükmedilmemesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 17.05.2011 gün ve 128-159 sayı ile;
“Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 07.06.1976 tarih ve 4-3 sayılı kararında belirtildiği üzere; erteleme, doğrudan doğruya cezanın sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören yargısal şahsileştirme müessesesi olup, uygulanabilmesi için sanığın subjektif koşula (iyi hal) niteliğine sahip bulunması gerekir. Erteleme bir af olmadığı gibi sanık için bir hak da oluşturmaz. Sadece cezanın yerine getirilmesini bazı koşullarla bir süre için geri bırakan bir karardır. Yasalarımız sanığın geçmiş halinin ve ahlaki temayüllerini saptamak üzere uzman kişilerce yapılan anket usulünü kabul etmemiş bulunması nedeniyle, duruşma sırasında sanığı izleyen, suç öncesi ve sonrası davranışlarını değerlendiren, soruşturma aşamasında temas ettiği kişilerden sanık hakkında bilgi alan hakimin, sanığın ruhsal yapısını da dikkate alarak en iyi değerlendiren kişi olması gerekir ve yasa maddelerinin yanlız objektif koşulla yetinmeyip, sanıkta subjektif şartın mevcudiyetini de öngörmesi, ilk defa suç işleyen herkesin tecile layık bulunmadığını kabul etmesinden ileri gelir.
Şu halde erteleme kurumunun uygulanamayacağının takdiri ceza yargılamasını yapan, sanıkla yüzyüze iletişimde bulunan ve onu en iyi değerlendirebilen mahkeme hakimine aittir. 5237 sayılı TCK’nun 51. maddesi hapis cezasının ertelenmesini düzenlemiştir. Buna göre, işlediği suçtan dolayı 2 yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkum edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada 18 yaşını doldurmamış veya 65 yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından 3 yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
1-Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı 3 aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olması,
2-Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaat oluşması gerekir.
Görüleceği üzere, verilen cezanın ertelenip ertelenmeyeceği hususunun takdiri ilk derece mahkemesine bırakılmıştır. Yargıtay 4. Ceza Dairesi bozma ilamında pişmanlık göstermenin erteleme için yeterli olacağı intibağını uyandıracak şekilde hüküm kurmuştur. Ancak burada önemli olan husus sanığın mahkemeye ileride suç işlemekten çekineceğine dair kanaat getirecek belirtileri sunmasıdır. Ceza Yargılamasının en önemli özelliklerinden bir tanesi yüzyüzelik ilkesidir. Hakim sanıkla etkileşim kurar, onu değerlendirir ve sonuçta kendisinde bir kanaat oluşur ve bu kanaat sonucu hükmünü açıklar. Mahkeme hakimi görev yaptığı yıllar boyunca D.. Ç..’ın sanık olduğu bir çok dosyaya bakmıştır. (Mahkememizde D.. Ç.. ile ilgili karar verilen, temyizde olan ve halen devam eden 2008/212, 2009/72, 2009/182, 2011/60 esas sayılı dosyalar mevcuttur) Kaldı ki, sanık D.. Ç..’ın kasıtlı suçtan mahkumiyeti de vardır. Özellikle Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin bozma ilamına sebep gösterdiği bir pişmanlığı da sanığın tespit edilememiştir. Temyiz Mahkemesi’nin, sanıkla birebir iletişimde bulunan ilk derece mahkemesinin takdir hakkına karışıp karışamayacağı da ayrı bir husustur. Bu derece takdir hakkına karışıldığı durumlarda temyiz mahkemesinin ilk derece mahkemesi gibi hareket etme durumu ortaya çıkar ki, bu husus CMK’nun 289. maddesine aykırılık teşkil eder. Sonuç olarak bu açıklamalar ışığında mahkememiz sanığın tespit ettiği kişiliğine göre ileride suç işlemekten çekineceğine dair kanaat edinmemiş, bu nedenle hakkında verilen hükmü takdir hakkını kullanarak erteleme yoluna gitmemiştir.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin diğer bozma hususu da TCK’nun 53. maddesinin uygulanmaması konusundadır. 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 Sayılı TCK’nun 53. maddesi, hapis cezasına bağlı olarak hak yoksunluklarını düzenlemektedir. Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten bu süreye kadar hemen hemen tüm Ceza Daireleri’nin kararlarında belirtildiği üzere, TCK’nun 53. maddesi infaza yönelik bir maddedir. Hapis cezasının doğal sonuçlarını düzenlemektedir. Dolayısıyla hükümde TCK’nun 53. maddesinin yazılması zorunlu değildir. İnfaz aşamasında kendiliğinden gözetilecektir” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığının 16.07.2013 gün ve 332352 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında tehdit ve 6136 sayılı kanuna muhalefet suçundan verilen cezaların ertelenmeme gerekçesinin ve TCK’nun 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluğuna karar verilmemesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, direnme kararının eylemli uyma sonucu verilen yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı değerlendirilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi;
a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
b) Bozma kararında tartışılması gerektiği belirtilen hususları tartışmak,
c) Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni delillere dayanmak,
d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak,
Suretiyle verilen hüküm, özde direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucunda verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi durumunda ise incelemenin Yargıtay’ın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
İlk hükümde yerel mahkeme tarafından “sanığın sabıkalı geçmişi, mahkemelerdeki derdest dosyaları ve bu anlamda suç işleme hususundaki eğilimi dikkate alındığında cezası ertelendiği takdirde ilerde suç işlemekten çekineceğine dair mahkememizce kanaat edinilmediği” şeklindeki gerekçe ile sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 51. maddesinde düzenlenmiş olan erteleme hükmünün uygulanmamasına karar verilmiş,
Hükmün sanık tarafından temyizi üzerine Özel Dairece, sanığın yargılama sırasında gösterdiği pişmanlık değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle ertelemeye yer olmadığına karar verilmesi ve TCK’nun 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanmaması nedeniyle hükmün bozulmasından sonra yerel mahkemece bozmada belirtilen hususlar tartışılmış ve “Görüleceği üzere, verilen cezanın ertelenip ertelenmeyeceği hususunun takdiri ilk derece mahkemesine bırakılmıştır. Yargıtay 4. Ceza Dairesi bozma ilamında pişmanlık göstermenin erteleme için yeterli olacağı intibağını uyandıracak şekilde hüküm kurmuştur. Ancak burada önemli olan husus sanığın mahkemeye ileride suç işlemekten çekineceğine dair kanaat getirecek belirtileri sunmasıdır. Ceza Yargılamasının en önemli özelliklerinden bir tanesi yüzyüzelik ilkesidir. Hakim sanıkla etkileşim kurar, onu değerlendirir ve sonuçta kendisinde bir kanaat oluşur ve bu kanaat sonucu hükmünü açıklar. Mahkeme hakimi görev yaptığı yıllar boyunca D.. Ç..’ın sanık olduğu bir çok dosyaya bakmıştır. (Mahkememizde D.. Ç.. ile ilgili karar verilen, temyizde olan ve halen devam eden 2008/212, 2009/72, 2009/182, 2011/60 esas sayılı dosyalar mevcuttur) Kaldı ki, sanık D.. Ç..’ın kasıtlı suçtan mahkumiyeti de vardır. Özellikle Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin bozma ilamına sebep gösterdiği bir pişmanlığı da sanığın tespit edilememiştir. Temyiz Mahkemesi’nin, sanıkla birebir iletişimde bulunan ilk derece mahkemesinin takdir hakkına karışıp karışamayacağı da ayrı bir husustur. Bu derece takdir hakkına karışıldığı durumlarda temyiz mahkemesinin ilk derece mahkemesi gibi hareket etme durumu ortaya çıkar ki, bu husus CMK’nun 289. maddesine aykırılık teşkil eder. Sonuç olarak bu açıklamalar ışığında mahkememiz sanığın tespit ettiği kişiliğine göre ileride suç işlemekten çekineceğine dair kanaat edinmemiş, bu nedenle hakkında verilen hükmü takdir hakkını kullanarak erteleme yoluna gitmemiştir.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin diğer bozma hususu da TCK’nun 53. maddesinin uygulanmaması konusundadır. 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesi, hapis cezasına bağlı olarak hak yoksunluklarını düzenlemektedir. Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten bu süreye kadar hemen hemen tüm Ceza Daireleri’nin kararlarında belirtildiği üzere, TCK’nun 53. maddesi infaza yönelik bir maddedir. Hapis cezasının doğal sonuçlarını düzenlemektedir. Dolayısıyla hükümde TCK’nun 53. maddesinin yazılması zorunlu değildir. İnfaz aşamasında kendiliğinden gözetilecektir” şeklindeki önceki hükümde yer almayan yeni ve değişik gerekçeyle 5237 sayılı TCK’nun da düzenlenen erteleme hükmünün ve aynı kanunun 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanmamasına karar vererek ilk hükmünde direnilmiştir.
Buna göre, yerel mahkemece, bozma ilamından sonraki yargılamada, bozma ilamında tartışılması istenen hususun tartışılması ve ilk hükümde yer almayan yeni ve değişik gerekçeyle hüküm kurulmuş olması karşısında; verilen karar yeni bir hüküm olup direnme kararı niteliğinde değildir. İlk hükümde yer almayan bu hususlar, Özel Dairece denetlenmemiş olduğundan, Özel Dairece denetlenmeyen bir konunun ilk kez ve doğrudan Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmesine kanunen imkan bulunmamaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Merzifon Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.05.2011 gün ve 128-159 sayılı karar yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.05.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.