YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/560
KARAR NO : 2014/416
KARAR TARİHİ : 14.10.2014
Mahkemesi : KOCAELİ 6. Asliye Ceza
Günü : 23.06.2009
Sayısı : 170-481
Sanık Ö.. F..’ün hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b maddesi uyarınca 3 yıl hapis, mala zarar verme suçundan ise aynı kanunun 151/1. maddesi uyarınca 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı kanunun 53. maddesinde sayılan hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına ilişkin, Kocaeli 6. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.06.2009 gün ve 170-481 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 06.02.2013 gün ve 16515-2113 sayı ile;
“5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinde belirtilen hak yoksunluklarının hırsızlık ve mala zarar verme suçlarının her ikisini kapsayacak biçimde ortak fıkra olarak uygulanması nedeniyle tebliğnamedeki düşünceye katılınmamıştır” açıklamasıyla hırsızlık suçu yönünden oybirliğiyle, mala zarar verme suçu yönüyle ise oyçokluğuyla onanmasına karar verilmiş,
Daire üyeleri N.Ç ve H.K ; “….sanıkların, suça konu aracı kontak kablolarına zarar vererek düz kontak yaparak çalması biçimindeki eylemi nedeniyle, hırsızlık suçundan mahkumiyet kararı verilmesiyle yetinilmesi gerektiği, ayrıca mala zarar verme suçundan mahkumiyet kararı verilmesinin yanlış olduğu düşüncesiyle sayın çoğunluğun, mala zarar verme suçundan kurulmuş olan mahkumiyet hükmünün onanmasına ilişkin görüşüne katılmıyoruz” düşüncesiyle mala zarar verme suçu yönüyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 04.06.2013 gün ve 280516 sayı ile;
“…Ancak sanığın hırsızlık konusu eşyayı çalma eylemi sırasında çalınan eşyaya da zarar verilmesi halinde ayrıca mala zarar vermek fiilinden ceza verilemeyecektir. Şöyleki çalınmak istenen mal faydalanmak maksadıyla özel kastla ele geçirilen mal durumundadır. Hırsızlık suçunun işlenmesi amacıyla gerçekleştirilen bir fiil söz konusudur. Yani somut olayda olduğu gibi kablo kesilip araç düzkontak yapılmadan çalınması mümkün bulunmamaktadır. Deyim yerinde ise mala zarar verme fiilinin maddi ve manevi unsurları bu suçun içerisinde erimektedir.
Öte yandan sanık, zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden almakla (çalmakla) şikayetçinin mal varlığına en büyük zararı vermektedir.
Yine malın aynına yönelik hırsızlık eylemlerinde sanığın özel olarak maldan faydalanma kastı bulunmakta olup, mala zarar verme kastından da söz edilemeyecektir.
Yine karşı oy yazısında da isabetle belirtildiği gibi ‘Mağdur yönünden suça konu aracın kontak kablolarına zarar verilerek çalınması ile zarar verilmeden çalınması arasında bir fark olmadığı gibi, aracın tamamen çalınarak uğratılmış olduğu zarar dışından, ayrıca korunacak bir hukuki yararları veya aracın çalınma biçimine ilişkin korunacak hukuki bir değerde söz konusu değildir.’
Bu çerçeve içerisinde düşünüldüğünde, sanığın müşteki Ş.. G..’e ait Yenişehir mahallesinde açıkta duran 41 HH 221 plakalı aracını bağlantı kablolarına zarar verip düz kontok yaptırarak onun izni ve rızası olmadan götürmek şeklendeki eylemi hırsızlık suçunu oluşturup ayrıca mala zarar vermek suçunu oluşturmadığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 2. Ceza Dairesince 26.06.2013 gün ve 19106-18367 sayı ile, oyçokluğuyla itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Sanığın hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın müştekiye ait aracı, kilitli kapısını açıp, direksiyon muhafazasını kırdıktan sonra düz kontak yapıp çalıştırarak götürmesi şeklindeki eyleminin hırsızlık suçunun yanında, ayrıca mala zarar verme suçunu da oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık Özkan’ın, yaş küçüklüğü nedeniyle evrakı ayrılan sanık Eyüp Nokay ile birlikte olay gecesi müştekiye ait aracın kilitli kapısını açtığı, direksiyon muhafazasını kırdıktan sonra düz kontak yapıp çalıştırarak aracı çaldığı, aynı gece çaldıkları bu araçla bir başka hırsızlık olayını gerçekleştirdikleri sırada kolluk görevlilerince fark edilmeleri üzerine müştekiye ait aracı bırakıp kaçtığı,
27.02.2009 tarihli görgü tespit tutanağında; aracın sol ön kapı kilidi ile oynandığı, direksiyon muhafazasının kırık ve kablolarının sökülmüş halde olduğu, arka tampon, ön sağ çamurluk ve ön kaputun hasarlı olduğu bilgilerine yer verildiği,
Sanık hakkında hırsızlık suçunun yanında, aracın bağlantı kablolarına zarar verildiğinden bahisle mala zarar verme suçundan da kamu davası açıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından hırsızlık ve mala zarar verme suçları üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.
Hırsızlık suçu 765 sayılı TCK’nun 491/ilk maddesinde; “diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alma”, 5237 sayılı TCK’nun 141/1. maddesinde ise; “zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma” olarak tanımlanmıştır.
Hırsızlık suçuyla korunan hukuki yarar, zilyetlik ve buna bağlı haklardır. Bu nedenle hırsızlık suçunun mağduru malın sahibi değil, zilyetliği altında bulunan malı çalınan kişidir. Burada zilyetliğin hukuka uygun ya da aykırı tesis edilmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak malı çalarak zilyetliği ele geçiren kişinin elinden de malın çalınması halinde hırsızlık suçu oluşabilecektir.
Uyuşmazlık konusuyla ilgili diğer suç olan mala zarar verme ise 5237 sayılı TCK’nun “Mala zarar verme” başlıklı 151/1. maddesinde; “Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hâle getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre, mala zarar verme suçunun gerçekleşebilmesi için failin, başkasına ait taşınır veya taşınmaz bir mala TCK’nun 151/1. maddesinde sayılan “kısmen veya tamamen yıkmak, tahrip etmek, yok etmek, bozmak, kullanılmaz hâle getirmek veya kirletmek” şeklindeki seçimlik hareketlerden herhangi biriyle zarar vermiş olması gerekmektedir.
Kanuni düzenleme gözününe alındığında mala zarar verme suçu genel kastla işlenebilen bir suç olup, suçun oluşması için failin belirli bir amaç ya da saikle (özel kast) hareket etmesine gerek yoktur.
Mala zarar verme suçunun manevi unsuru ile ilgili olarak öğretide de; “Bu suçun oluşması için, failde özel kast daha doğru bir ifadeyle zarar verme amacı aranmaz” (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Özel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara, 2012, s.158), “Mala zarar verme suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Failin suçun maddi unsurundaki hareketleri bilmesi ve neticeyi gerçekleştirmek istemesi yeterlidir” (İsmail Gürocak, Türk Ceza Kanununda Mala Zarar Verme ve İbadethane ve Mezarlıklara Zarar Verme suçları, TBB Dergisi, s.94, s. 165, 2011) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Hırsızlık ve mala zarar verme suçları 5237 sayılı TCK’nun onuncu bölümünde “Mal varlığına karşı suçlar” başlığı altında düzenlenmiş olup her iki suçun da koruduğu hukuki değer kişinin mal varlığıdır. Hırsızlık eyleminde zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malın, kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden tamamının veya bir kısmının alınması suretiyle müştekinin mal varlığına zarar verilirken, mala zarar verme suçunda ise; başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkıp, tahrip edip ya da yok etmek suretiyle kullanılamaz hâle getirerek veya kirleterek zarar verilir. Her iki suç tipinde de mağdur mal varlığı itibarıyla zarar görmektedir. Hırsızlık suçunda, suça konu mal alınıp götürülmek suretiyle mağdurun zilyetliği tamamen ortadan kaldırılmaktadır. Mala zarar verme suçunda ise, malın mutlaka alınması gerekli olmayıp, çoğunlukla malın tamamı ortadan kaldırılmamakta, zarar verilerek kısmen veya tamamen kullanılmaz hale getirilmektedir. İki suçu bir birinden ayıran önemli özellik ise; hırsızlıkta failin faydalanma amacıyla eylemini gerçekleştirmesine karşın, mala zarar verme suçunda mağdura zarar verme düşüncesiyle hareket etmesidir. Bu nedenle mala zarar verme suçunun konusu ile hırsızlık suçunun konusunun aynı tanışır mal olması halinde, ayrıca mala zarar verme suçundan da ceza verilmemesi gerekmektedir. Ancak hırsızlık eylemi gerçekleştirilirken suça konu mal dışında bir başka eşyaya zarar verilmiş ise, mala zarar verme suçu ayrıca gerçekleşebilecektir. Örneğin, aracın camı kırılarak içerideki telefonun alınması halinde hırsızlık suçu yanında, ayrıca hırsızlık suçunun konusunu oluşturmayan araç camının kırılmış olması nedeniyle mala zarar verme suçu da oluşacaktır. Bununla birlikte, hırsızlık suçunun konusunu oluşturan eşyanın çalınması sırasında ayrıca bu eşyaya zarar verilmesinin de söz konusu olduğu hallerde, bu durum 5237 sayılı TCK’nun 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurul- malıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın yaşı nedeniyle evrakı ayrılmış olan sanık Eyüp ile birlikte hırsızlık suçunun konusunu oluşturan aracın kilitli kapısını açıp, direksiyon muhafazasını kırdıktan sonra düz kontak yapıp çalıştırarak aracı götürmesi şeklinde gerçekleşen olayda, eylem gerçekleştirilirken suç konusu aracın direksiyon muhafazasına ve kablolarına zarar verildiği sabittir. Sanığın suç konusu araçla ilgili olarak hırsızlık eylemini gerçekleştirebilmek için araçtan bağımsız olan başkaca bir mala zarar vermesi söz konusu olmayıp, bizzat suç konusu olan araç üzerinde meydana gelen bir zarar bulunmaktadır. Burada hırsızlık suçunun konusunu oluşturan mal, aracın tamamıdır. Bu nedenle sanığın, suça konu aracın direksiyon muhafazasına ve kablolarına zarar vererek çalması biçimindeki eylemi nedeniyle hırsızlık suçunun yanında, ayrıca mala zarar verme suçundan da hüküm kurulması isabetli değildir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 06.05.2014 gün ve 687-228 ve 08.04.2014 gün ve 683-174 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, mala zarar verme ve buna bağlı olarak hırsızlık suçuna yönelik Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün her iki suç yönünden de, eylemin bütün halinde hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, mala zarar verme suçundan da mahkumiyet hükmü kurulması isabetsizliğinden, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/son maddesi gereğince ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın korunması kaydıyla bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 06.02.2013 gün ve 16515-2113 sayılı onama kararının mala zarar verme ve buna bağlı olarak hırsızlık suçu yönünden KALDIRILMASINA,
3- Kocaeli 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 23.06.2009 gün ve 170-481 sayılı kararının, eylemin bütün halinde hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, mala zarar verme suçundan da mahkumiyet hükmü kurulması isabetsizliğinden her iki suç yönünden de BOZULMASINA,
4-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.10.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.