Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/532 E. 2014/126 K. 11.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/532
KARAR NO : 2014/126
KARAR TARİHİ : 11.03.2014

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ADANA 1. Çocuk
Günü : 01.06.2010

Taksirle yaralama suçundan sanık …’un 5237 sayılı TCK’nun 89/1, 31/2 ve 62. maddeleri uyarınca belirlenen 104 gün adli para cezasının aynı kanunun 52/2. maddesi uyarınca bir gün karşılığı 20 Liradan paraya çevrilerek neticeten 1.500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye ilişkin, Adana 1. Çocuk Mahkemesince verilen 01.06.2010 gün ve 124-462 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 20.03.2013 gün ve 15033-6847 sayı ile;
“Hükümde sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 89/1. maddesi gereğince tayin edilen 250 gün adli para cezasından, TCK’nın 31/2, 62. maddeleri gereğince indirim yapılarak sanığın 104 gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, sonuç adli para cezasının TCK’nın 52/2. maddesi gereğince günlüğü 20 TL’den hesaplanmasına karar verilip neticede 2080 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi gerekirken 1500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, her ne kadar karar tarihi itibariyle sonuç adli para cezasının 2000 TL’nin altında olduğundan kesin olduğu düşünülebilir ise de, sonuç adli para cezasının hesaplanmasında doğru uygulama yapılması halinde hükmün temyize tabi olacağı anlaşılmakla, temyiz talebinin reddine dair tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir.
TCK’nın 51. maddesinde yalnızca özgürlüğü bağlayıcı cezaların ertelenmesi öngörülmesine karşın sanık hakkında hükmedilen adli para cezasının ertelenmesine karar verilmesi, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafinin bir sebebe dayanmayan sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-İki sınır arasında temel ceza belirlenirken, cezanın alt ve üst sınırını oluşturan ceza miktarları, suçun işleniş biçimi, kusur durumu, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığının dikkate alınması esas olup, dava konusu olayda suça sürüklenen çocuk kusurlu olmakla birlikte, olay sonucunda bir kişinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte yaralanmış olması ve maddede öngörülen cezanın alt sınırı da nazara alınmak suretiyle, adalet, hakkaniyet ve nasafet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden asgari haddin çok üzerinde temel ceza tayin edilerek teşdidin derecesinde yanılgıya düşülmek suretiyle suça sürüklenen çocuk hakkında fazla ceza tayini,
2- Hükümde suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 sayılı TCK’nın 89/1, 31/2, 62. maddeleri gereğince verilen 104 gün karşılığı adli para cezasının, aynı yasanın 52/2. maddesi gereğince günlüğü 20 TL’den hesaplanmasına karar verildiği; netice adli para cezasının 2080 TL olarak hesaplanması gerekirken hesap hatası yapılarak 1500 TL adli para cezası ile sanığın cezalandırılmasına karar verilmesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 01.05.2013 gün ve 46055 sayı ile;
” … Suça sürüklenen çocuk müdafii Av. … tarafından mahkemeye hitaben verilen 28.06.2010 hakim havale tarihli temyiz dilekçesinde; vasfa yönelik bir temyizin bulunmaması ve bu durumun temyiz dilekçesinden de açıkça anlaşılması karşısında, üzerine atılı eylemin vasfına yönelik bir temyiz başvurusu bulunmayan suça sürüklenen çocuk hakkında hükmolunan para cezası miktar itibariyle kesin nitelikte olup, temyiz yeteneği bulunmamaktadır. Bu nedenle suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz inceleme isteminin 1412 sayılı CMUK’nın 305 ve 317. maddeleri uyarınca reddi gerektiği düşünülmektedir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 29.05.2013 gün ve 13362-14601 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında hatalı uygulama sonucu hükmolunan 1.500 Lira adli para cezasının temyizinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz kanun yoluna tâbidir. 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde ise hükümler “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi kararı” olarak sayılmıştır.
Hüküm niteliğinde olmamakla birlikte bazı kararların da kanun yolu bakımından temyizi kabil olduğu kabul edilmiştir. Örneğin; adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları (CMK’nun 223/10), geri verme talebi ile ilgili olarak verilen kararlar (TCK’nun 18/4) hüküm niteliğinde olmamakla birlikte temyizi mümkündür.
Hükümlerin temyize tâbi olmaları kural, temyiz edilememeleri ise istisnadır. Bu istisna da hukuk devletinde kabulü mümkün meşru bir amaçla, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen “hak arama hürriyeti” ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen “mahkemeye erişim hakkının“ özüne halel getirmeyecek biçimde orantılı olmalı ve kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmalıdır.
Bu kapsamda, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz kanun yoluna tâbidir.
Ancak 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin yerel mahkemece verilen hüküm tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan haline göre;
1 – İkimilyar liraya kadar (iki bin lira – ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümler,
2 – Yukarı sınırı onmilyar lirayı (on bin lira) geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3 – Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz kanun yoluna başvurulamayacaktır.
“İkimilyar liraya kadar (iki bin lira – ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümlerin” temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra verilen, ister hapis cezasından çevrilen, ister doğrudan hükmolunan adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 23. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nun 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde; “Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı” şeklinde yapılan değişiklik ve aynı kanunun 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanuna eklenen; “Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” şeklindeki geçici 2. madde gözönünde bulundurulduğunda, 14.04.2011 tarihinden sonra ise, ancak doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyizinin mümkün hale geldiği konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulu’nun 05.04.2011 gün ve 262-35 sayılı kararında da açıkça belirtildiği üzere; bahse konu iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan hükümleri nasıl etkileyeceği sorunu, usul kanunlarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.
Usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi açıkça düzenlenmiş olmadıkça “hemen (derhal) uygulama” ilkesidir. Bu ilke uyarınca usul işlemleri, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan muhakeme kanunu hükümlerine tâbi olacaktır. O halde, ceza muhakemesi sırasında, kanunda değişiklik olduğunda veya dayanılan bir usul kuralına ilişkin kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, yeni kanun ya da iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü hemen uygulanmalıdır. Ancak, 5320 sayılı Kanunun 4/2. maddesinde de ifade edilen bu durum, önceki kanunun yürürlükte bulunduğu dönemde, o kanuna uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmez.
Bu ilkenin sonucu olarak;
a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki kanuna göre yapılacaktır.
b-Yürürlükteki kanuna göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren kanun nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.
c- Yeni kanunun ya da Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni kanuna ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tabi olacaktır.
d- Yeni kanunun uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlük tarihinin 07.10.2010 (Resmi Gazete’de yayımlandığı 07.10.2009 tarihinden 1 yıl sonra) olması nedeniyle; yerel mahkemenin 01.06.2010 tarihli hükmünün temyize tâbi olup olmadığı sorununun, iptal kararıyla ortaya çıkan yeni duruma göre değil, 01.06.2010 tarihinde yürürlükte bulunan usul hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir.
1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesinin 1. fıkrasındaki kesinlik sınırını, maddede belirtilen kesinlik sınırları içinde kalmak şartıyla, başkaca hiçbir hak sınırlaması sonucunu doğurmayan, para cezasına ilişkin hükümlerle sınırlı olarak yorumlamak gerekir. Bu itibarla, gerek bir mahkûmiyete ek, gerekse bağımsız olarak hükmedilen güvenlik tedbirleri, kesin nitelikteki hükümlere de her yönüyle temyiz edilebilirlik niteliği kazandıracaktır.
Temyizen incelenemeyen kesin nitelikteki bir hükümdeki açık hukuka aykırılıklar da hükme temyiz edilebilirlik vasfı kazandırmayacaktır. Zira, 1412 sayılı CMUK’nun 315. maddesi uyarınca temyiz istemi üzerine, hükmü veren mahkemece hükmün temyizinin mümkün bulunup bulunmadığı, süresinde açılmış bir temyiz davası olup olmadığı, istemde bulunanların, buna hak ve yetkileri bulunup bulunmadığını değerlendirilerek, bu şartların birinin eksik olduğunun belirlenmesi halinde öncelikle temyiz isteminin reddine karar verilecektir. Yerel mahkemece bu hususlarda hatalı bir değerlendirme yapılması veya hiç değerlendirme yapılmaması halinde ise Yargıtayca öncelikle bu üç husus 1412 sayılı Kanunun 317. maddesi uyarınca değerlendirilerek, temyiz şartlarının bulunup bulunmadığı belirlenecek, ancak temyiz şartlarının varlığının tespiti halinde temyiz incelemesi yapılacaktır. Aksinin kabulü hukuka aykırılık taşıyan her hükmün temyizen incelenebileceği sonucunu doğuracaktır.
Kanun koyucu tarafından kesin nitelikteki hükümlerin temyiz edilememesinin sebebi bu kararların her zaman isabetli olacağı ve bünyesinde hukuka aykırılık barındırmayacağı kabulüne dayanmamaktadır. Hukuk sistemi her sorunun çözümünü de kendi içinde üretmiştir. Bir hükümdeki hukuka aykırılıkların olağan kanun yoluyla giderilmesi imkanının olmadığı durumlarda, bu aykırılıkların 5271 sayılı Kanunun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kanun yoluyla giderilmesi imkanı bulunmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 12.03.2013 gün ve 1515-202 ile 21.12.2010 gün ve 230-264 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı gibi, kesin nitelikteki hükümler ancak kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermek şartıyla suç vasfına yönelik ya da suç niteliği doğru belirlenmesine rağmen yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sınırı içinde kalan cezaların verildiği hükümlere karşı yapılan aleyhe başvuru üzerine temyiz denetimine konu olabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece 5237 sayılı Kanunun 89/1, 31/2, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca hükmedilen 1.500 Lira adli para cezası, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305. maddesi uyarınca kesin nitelikte olup, kesinlik sınırını aşacak nitelikte yaptırım içermesi gerektiği yönünde aleyhe temyiz bulunmadığı da gözönüne alındığında hükmün temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, sanık müdafiinin temyiz isteminin 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 305 ve 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi …; “Kasten yaralama suçundan suça sürüklenen çocuk … hakkında Adana 1. Çocuk Mahkemesince 5237 sayılı yasanın 89/1,31/2,62 ve 52/2 maddeleri uyarınca 1500 lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve aynı yasanın 51/1 maddesi hükmü uyarınca cezasının ertelenmesine karar verilmiştir.
Hükmün sanık müdafi tarafından temyiz edilmesi üzerine, yargıtay 12. C.D. nin 20.03.2013 tarih ve 15033- 6847 sayılı kararı ile sonuç adli para cezasının doğru hesaplanması halinde hükmün temyize tabi olacağından bahisle yaptığı inceleme sonucunda hükmün bozulmasına karar vermiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığınca Suça Sürüklenen Çocuk hakkında hükmolunan 1500 lira adli para cezasının suç vasfına yönelik bir temyizin bulunmaması nedeniyle temyiz isteminin 1412 sayılı CMUK. nun 305. maddesi hükmü uyarınca kesin olması nedeniyle itirazda bulunmuştur.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu tarafından hükmün kesin olması nedeniyle itirazın kabulüne karar verilmiş ise de, çoğunluk kararına iştirak etmemiz mümkün değildir.
Her şeyden önce , verilen karar kesin midir, değil midir? Suça sürüklenen Çocuk müdafinin temyizinin suç vasfına yönelik olmayan temyizinin hükümde maddi hatanın bulunması halinde aleyhe sonuç doğurup doğurmayacağının ve kazanılmış hak kuralının ihlal edilip edilmeyeceğinin üzerinde durmak gerekmektedir.
Yerel mahkemece, suça sürüklenen çocuğa verilen ceza,5237 sayılı yasanın 89/1, 31/2, 62. madde hükümleri uyarınca 104 gün karşılığı adli para cezasıdır. Yerel mahkeme aynı yasanın 52/2. madde hükmü uyarınca, bir gün karşılığı 20 lira olacak şekilde sonuç cezayı belirlemiş ve iradesini bu şekilde (104X20=2080 lira) ortaya koymuştur. 1412 sayılı yasanın 305. madde hükmü uyarınca bu cezanın kesin olmadığı tartışmasızdır.
Ancak, mahkeme kararında anlaşılamayan bir sebeple aritmetiksel olan çarpma işlemi sonucunda 2080 lira yerine belkide başka bir yerden kopyalama sonucu 1500 lira yazılmak suretiyle maddi hata yapmıştır.
Yerleşmiş uygulama ve yargıtayın çok sayıdaki içtihatları maddi ve hesaplama hatalarının sanık lehine kazanılmış hak oluşturmayacağı, gibi aleyhe bozma kuralının bu tür durumlarda uygulanmayacağını kabul etmiştir. ( Örneğin, Yargıtay C.G.K. nun 11.02.2014 gün ve 2013/70 sayılı kararı)
Somut olayda; suça sürüklenen çocuğun kazanılmış hakkı 104X20= 2080 lira adli para cezasıdır. Miktar itibarıyla bu cezanın temyizi olanaklıdır.
Ceza yargılaması hukukunda hükümlerin temyiz edilebilir olması esas, kesin olması da istisnaidir. Hükmü temyiz eden çocuk, yeniden yapılacak yargılama sonucunda 1500 liranın altında daha az ceza alabileceği gibi, belkide beraat edebilecektir. Bu hakkın sanıklara tanınması hakkaniyete uygun düşmektedir.
Bu nedenlerle itirazın reddi gerekirken kabulü yönündeki çoğunluk görüşüne karşıyım” düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve beş Genel Kurul Üyesi de; benzer düşünceyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 20.03.2013 gün ve 15033-6847 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Sanık müdafiinin temyiz isteminin 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305 ve 317. maddeleri uyarınca REDDİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.03.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.