Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/529 E. 2015/106 K. 14.04.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/529
KARAR NO : 2015/106
KARAR TARİHİ : 14.04.2015

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa muhalefet suçundan sanık H.. T..’ın aynı kanunun 74/2 ve 5237 sayılı TCK’nun 50/1-a, 52/1-2. maddeleri uyarınca 1.800 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Kars 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 08.06.2010 gün ve 509-310 sayılı kesin nitelikteki hükme karşı Adalet Bakanlığının 17.09.2010 gün ve 56447 sayılı yazısına istinaden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 04.10.2010 gün ve 234012 sayı ile kanun yararına bozma talebinde bulunulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 10.10.2012 gün ve 20629-21387 sayı ile;
“Kars 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.06.2010 tarihli ve 2009/509 esas, 2010/310 sayılı kararı ile ilgili olarak;
1- Kayden 14.02.1991 doğumlu olan sanığın suçun işlendiği 16.06.2008 tarihinde 18 yaşını ikmal etmediğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında belirlenen cezadan, 5237 sayılı Kanunun 31/3. maddesi uyarınca indirim yapılması gerekirken, indirim yapılmaksızın fazla cezaya hükmedilmesinde,
2- 5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması gerekip gerekmediği hususunun tartışılmamasında isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığının 17.09.2010 gün ve 24662 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.06.2011 gün ve 56447 sayılı tebliğnamesi ve Yargıtay yüksek 7. Ceza Dairesi’nin 16.01.2012 tarih, 2010/11388 Esas ve 2012/132 Karar sayılı görevsizlik kararı ile Daireye ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmakla;
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Kanun yararına bozma, karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini ve ülke sathında uygulama birliğine ulaşılmasını sağlama amacıyla, olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olarak Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu denetimin konusu, maddi ve yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklardır. Ancak, gerek kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu gerekse olağanüstü bir denetim yolu olması nedeniyle dar kapsamlıdır; her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. Nitekim, yasa yolunun bu özelliği nedeniyle, hakimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıklar olağan bir denetim yolu olan temyiz incelemesi sırasında dikkate alınabilecek ise de, kanun yararına bozma istemine konu edilemezler, nitekim; 14.11.1977 gün ve 3/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da, erteleme istemi hakkında olumlu ya da olumsuz bir kararı kapsayan, ya da yasal gerekçe gösterilmeden bu isteklerin reddine ya da kabulüne ilişkin olan ve temyiz edilmeden kesinleşmiş bulunan hükümlere karşı, kanuna aykırılıkta bulunulduğundan bahisle, yazılı emir kanun yoluna başvurulamayacağının açıkça belirtildiği,
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilebilmesi için, maddedeki objektif ve subjektif şartların gerçekleşmesi yanında mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği yönünde kanaate ulaşılması gerektiği, dolayısıyla müessesenin uygulanıp uygulanmaması yönünde hakimin subjektif kanaatinin önem taşıdığı, 6008 sayılı Kanun ile 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 6. fıkrasına eklenen sanığın kabulü şartının da müessesenin hukuki niteliğini değiştirdiği, kesin hükmün otoritesini kaldıran kanun yararına bozma kanun yoluna başvurulduğunda, CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) ve (b) bentlerindeki hallerde yeniden yargılamanın kabul edildiği, diğer hallerde ilgili dairece karar verilmesinin zorunlu olduğu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının değerlendirilmediğine yönelik bir kanun yararına bozma istemi üzerine, maddenin (a) ve (b) bentlerinde belirtilen yeniden yargılama şartlarının bulunmadığı, bu müessese konusunda karar verme yetkisinin de münhasıran hükmü veren mahkemeye ait bulunması nedeniyle, Yargıtay’ca karar verilemeyeceği, taktire ilişkin bu hususun kanun yararına bozma istemine de konu edilmeyeceği anlaşıldığından, CMK’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması hususunun kararda tartışılmaması” sebebine dayalı kanun yararına bozma isteminin reddine;
Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki kayden 14.02.1991 doğumlu olan ve suç tarihi olan 16.06.2008 tarihi itibariyle 18 yaşını ikmal etmeyen hükümlü hakkında tayin edilen cezada yaş küçüklüğü sebebiyle 5237 sayılı Kanun’un 31/3. maddesi uyarınca indirim yapılmaması sebebine dayalı kanun yararına bozma isteği, incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden, Kars 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.06.2010 tarih ve 2009/509 Esas ve 2010/310 sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca Bozulmasına, bozma nedenine göre uygulama yapılarak; hükümlünün 2863 sayılı kanuna muhalefet suçundan anılan kanunun 74/2. maddesi uyarınca tayin olunan 3 ay hapis cezasından 5237 sayılı TCK’nın 31/3. maddesi uyarınca 1/3 oranında indirim yapılarak 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hürriyeti bağlayıcı cezasının 5237 sayılı TCK’nın 50/1-a maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesine, TCK’nın 52/3. maddesi uyarınca adli para cezasının belirlenmesine esas tam gün sayısının 60 gün olarak tespitine, TCK’nın 52/2. maddesi uyarınca bir gün karşılığı adli para cezasının sanığın sosyal ve ekonomik durumu ile diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak takdiren 20 TL olarak belirlenmesine, adli para cezasının belirlenmesine esas 60 tam gün sayısının, bir gün karşılığı belirlenen adli para cezası miktarı ile çarpımı suretiyle hesaplanan 1.200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, kararın diğer kısımlarının aynen bırakılmasına, infazın buna göre yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına Tevdiine” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 09.01.2013 gün ve 234012 sayı ile;
“…Sanık H.. T..’ın, 2863 sayılı Kanunun, 74/2, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 50/1, 52/1-2. maddeleri uyarınca 1.800 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırıldığı dava da, sanık hakkında tayin olunan cezanın türüne, daha önceden kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunmasına, suçtan dolayı maddi bir zararın oluşmamış bulunmasına ve yüklenen suçun yasaklı suçlardan olmamasına göre, hükmün verildiği 08.06.2010 tarihinde yürürlükte bulunan 5728 sayılı Yasa ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının mahkemesince değerlendirilmesi zorunlu olduğundan, yerel mahkemece bu değerlendirmenin yapılmaması nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin düşünülmemesi istemine dayanan kanun yararına bozma talebi yerindedir.
Mahkumiyete dair bir kararda, hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının hükümde tarlışılmamasına ilişkin bozma nedeni de mahkumiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne dair bir bozma nedeni olduğundan, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendi kapsamında kalmaktadır. Bu bozma nedeninin kabulü halinde, mahkemesince yeniden yargılama yapılıp, bu müessesenin uygulanıp uygulanmayacağı hususu değerlendirilerek, sonucunda ya mahkumiyet hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yada önceki cezayı geçmeyecek şekilde bir mahkumiyet hükmüne karar verilecektir.
Bu itibarla, Özel Dairenin, mahkumiyet hükmünde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının değerlendirilmediğine ilişkin bozma yapılması halinde. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. Fıkrasının (b) bendindeki yeniden yargılama şartlarının bulunmadığına dair gerekçesi de yerinde değildir.
Bu nedenle, Özel Dairenin, hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının mahkemesince değerlendirilmemesine ilişkin kanun yararına bozma isteminin takdire ilişkin olduğundan bahisle reddine karar vermesinin hukuka aykırı olduğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurulmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 16.05.2013 gün ve 2456-13937 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkemenin kesinleşen kararında uygulanması mümkün olduğu halde hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının tartışmasız bırakılmasının kanun yararına bozmaya konu edilip edilmeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
14.02.1991 doğumlu olup suç tarihi olan 16.06.2009 tarihi itibariyle onsekiz yaşını tamamlamış bulunan sanık H.. T..’ın, inceleme dışı sanıklar S.. S.. ve F.. Ö.. ile birlikte Kars şehir merkezindeki tren garı civarında izinsiz define kazısı yaparken yakalandığı, 2863 sayılı Kanunun 74/1. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda 2863 sayılı Kanunun 74/2, 5237 sayılı TCK’nun 50/1-a ve 52. maddeleri gereğince 1.800 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, hükmün ceza miktarı itibariyle kesin nitelikte olduğu, yerel mahkeme kararında sabıkasız olup yargılama sırasında suçunu ikrar eden, işlediği suç nedeniyle herhangi bir zarara yol açmayan ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine ilişkin bir beyanı bulunmayan sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunun tartışmasız bırakıldığı, cezanın infazı sırasında Adalet Bakanlığınca sanığın suç tarihi itibariyle onsekiz yaşını doldurmadığı halde 5237 sayılı TCK’nun 31/3. maddesinin uygulanmaması ve 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması gerekip gerekmediğinin kararda tartışılmaması nedenlerine dayalı olarak kanun yararına bozma talebinde bulunulduğu, Özel Dairece yaş indirimi ile ilgili kanun yararına bozma talebinin kabul edildiği, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili talebin ise uygulanması takdire bağlı bu hususun kanun yararına bozma konusu yapılamayacağı gerekçesiyle reddedildiği,
Anlaşılmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkrayla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı kanunun 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
Başlangıçta yalnızca yetişkin sanıklar yönünden şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan, bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, maddeye 6545 sayılı Kanunla “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez” hükmü eklenmiştir.
5560, 5728, 5739 ve 6008 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
c- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
d- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir sujesinin istemde bulunması şart değildir. Maddede öngörülen şartların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hakim tarafından her olayda re’sen değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime olanak sağlayacak biçimde kararda gösterilmelidir.
Kanun yararına bozma ise, karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini ve ülke sathında uygulama birliğine ulaşılmasını sağlama amacıyla, olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olarak Ceza Muhakemesi Kanununun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu denetimin konusu, maddi ve yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklardır. Ancak, gerek kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu gerekse olağanüstü bir denetim yolu olması nedeniyle dar kapsamlıdır; her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. Nitekim, kanun yolunun bu özelliği nedeniyle, hakimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıklar, örneğin; temel ceza miktarının saptanmasında kullanılan ölçütlerin hatalı takdir edilmesi, cezada artırma ve indirme yapılırken kullanılan oranların seçimindeki isabetsizlik gibi hususlar, Yargıtay’ın sadece olağan bir denetim yolu olan temyiz incelemesi sırasında dikkate alabileceği hukuka aykırılıklardandır.
Objektif şartları oluştuğu halde hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili hiçbir değerlendirme yapılmaması hâkimin takdir hakkına taalluk eden bir husus olmaması nedeniyle kanun yararına bozma konusu yapılabileceği yönünde bir şüphe bulunmamaktadır. Zira bu halde Yargıtay’ca denetlenen ve hukuka aykırılığı vurgulanıp kanun yararına bozma konusu yapılan husus hakimin takdirini yanlış kullanmasıyla ilgili değildir. Denetlenen husus, hakimin bir değerlendirme yaparak sonuca varıp, bunu da hükmünde açıklaması zorunluluğuna uyulmamış olmasıdır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 29.09.2009 gün 130-213, 14.07.2009 gün 163-202, 13.11.2007 gün 171-235 sayılı kararlarında da bu yöndedir.
Öteyandan yerel mahkemece, diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce ve re’sen ele alınması gereken hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun hiç tartışılmamasına ilişkin olan hukuka aykırılık, yerel mahkemece verilen mahkûmiyet hükmünün, davanın esasını çözmeyen yönüne ilişkin olup 5271 sayılı CMK’nun 309/4-b maddesi kapsamında kalmaktadır. Burada kanun yararına bozma nedenine göre yargılamanın tekrarlanması yasağı da söz konusu olmadığından, kanun yararına bozma kararı verilmesi ve bu bozma doğrultusunda yerel mahkemece sanık hakkında yeniden yapılacak yargılama neticesinde ulaşılacak kanaate göre gereken hükmün tesis edilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Koşullu bir düşme nedeni oluşturan “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesi, objektif koşulların varlığı halinde mahkemece, diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce ve re’sen değerlendirilerek, uygulanması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde, hiçbir talebe bağlı olmaksızın öncelikle uygulanmak zorundadır. Objektif şartları oluştuğu halde hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili hiçbir değerlendirme yapılmaması hâkimin takdir hakkına taalluk eden bir husus olmaması nedeniyle kanun yararına bozma konusu yapılabileceği yönünde bir şüphe bulunmamaktadır. Bu nedenle Özel Dairece bu yöne ilişen kanun yararına bozma talebinin taktire taalluk ettiğinden bahisle reddine karar verilmesi isabetli değildir.
Diğer taraftan sanığın suç tarihinde onsekiz yaşını tamamladığı halde tamamlamadığından bahisle cezasından indirim yapılması gerektiğine ilişkin kanun yararına bozma talebi yerinde değil ise de; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıyla ilgili kabul edilen kanun yararına bozma nedenine göre yeniden yapılacak yargılamada yerel mahkemece bu hususunun gözetilebileceği düşünülerek Ceza Genel Kurulunca bu konuda herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, Adalet Bakanlığının 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması gerekip gerekmediğinin kararda tartışılmaması nedenine dayalı kanun yararına bozma talebinin kabulü ile yerel mahkeme hükmünün 5271 sayılı CMK’nun 309/4-b. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 10.10.2012 gün ve 20629-21387 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığının 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması gerekip gerekmediğinin kararda tartışılmaması nedenine dayalı kanun yararına bozma talebinin kabulü ile Kars 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.06.2010 gün ve 509-310 sayılı hükmünün 5271 sayılı CMK’nun 309/4-b. maddesi uyarınca YASA YARARINA BOZULMASINA, MÜTEAKİP İŞLEMLERİN MAHALLİNDE YAPILMASINA,
4- Dosyanın mahalline iade edilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.04.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.