Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/499 E. 2013/375 K. 17.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/499
KARAR NO : 2013/375
KARAR TARİHİ : 17.09.2013

Sanık hakkında “muhkem sayılan balkon kapısını kırarak konuta girmek suretiyle hırsızlık” suçundan 765 sayılı TCK’nun 493/1 ve 522. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, eylemin suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nun 493/1. maddesine uyan “şahsi çeviklik sayesinde bertaraf edilebilen maniaları kaldırarak veya aşarak konuta girmek suretiyle hırsızlık” ve sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b, 116/4. maddelerine uyan “bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında hırsızlık” ve “geceleyin konut dokunulmazlığının ihlali” suçlarını oluşturduğu, 5237 sayılı TCK hükümlerinin lehe olduğu kabul edilerek, sanığın hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b ve 143. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay, konut dokunulmazlığının ihlali suçundan ise aynı kanunun 116/4. maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Antalya 7. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 01.11.2005 gün ve 611-2544 sayılı hükmün, sanık müdafiii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 16.12.2008 gün ve 2052-23595 sayı ile hırsızlık suçundan kurulan hükmün onanmasına, konut dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan hükmün ise ;
“Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1. Hükümden sonra yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 24. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nun 253, 254. maddelerinin değerlendirilmesi zorunluluğu,
2. Hapis cezasına hükümlülüğün yasal sonucu olarak, 5237 sayılı TCK’nun 53. Maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
3. 5271 sayılı CMK’nun 326/2. maddesine göre, iştirak halinde işlenmiş suç nedeniyle mahkûm edilmiş olanlara, sebebiyet verdikleri yargılama giderlerinin ayrı ayrı yükletileceği gözetilmeden, dayanışmalı alınmasına karar verilmesi” nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan yerel mahkemece 30.03.2010 gün ve 14-180 sayı ile; sanığın 5237 sayılı TCK’nun 116/4, 119/1-c, 53 ve 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddeleri uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiş,
Bu hüküm de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 24.12.2012 gün ve 26503-48894 sayı ile onanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 30.05.2013 gün ve 157439 sayı ile;
“..Sanığa yüklenen konut dokunulmazlığının ihlali suçunun yaptırımı suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nun 193/2. maddesinde 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası olarak öngörülmüştür. 765 sayılı Kanunun 102/4. maddesi uyarınca bu suçun asli zamanaşımı 5 yıl, 104/2. maddesine göre de kesintili zamanaşımı 7 yıl 6 aydır. Suç tarihinin 07.01.2005 olduğu olayda suç tarihi ile Özel Daire inceleme tarihi olan 24.12.2012 arasında kesintili zamanaşımı 07.07.2012 tarihinde, yani yerel mahkeme hükmünden sonra ve inceleme tarihinden önce dolmuş bulunmaktadır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 2. Ceza Dairesince 17.06.2013 gün ve 19090-16058 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme, konut dokunulmazlığının ihlali suçundan kuralan hükümle sınırlı olarak yapılmış olup, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında 07.01.2005 tarihinde işlediği hırsızlık suçundan 765 sayılı TCK’nun 493/1 ve 522. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
Yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda eylemin şahsi çeviklik kullanmak suretiyle hırsızlık suçunu oluşturduğu ve 765 sayılı TCK’nun 493/1, 522, 81/2. maddeleri ile 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b, 143 ve 116/4. maddelerine uyduğu kabul edilerek, 01.11.2005 gün ve 611-2544 sayı ile lehe olduğu değerlendirilen 5237 sayılı TCK’nun anılan hükümleri uyarınca mahkûmiyet kararı verildiği,
Hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 16.12.2008 gün ve 2052-23595 sayı ile hırsızlık suçundan kurulan hükmün onandığı, konut dokunulmazlığı suçundan kurulan hükmün ise bozulduğu,
Bozmaya uyan yerel mahkemece 03.03.2010 gün ve 14-180 sayı ile; sanığın 5237 sayılı TCK’nun 116/4, 119/1-c, 53 ve 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddeleri uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği,
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece 24.12.2012 gün ve 26503-48894 sayılı kararla onandığı,
Anlaşılmaktadır.
Ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında ana kural fail hakkında fiili işlediği tarihte yürürlükte bulunan kanunun uygulanmasıdır. Ancak sonradan yürürlüğe giren kanun failin lehine ise bu kanun uygulanacak ve infaz edilecektir. Anayasanın 38/2. maddesi uyarınca suç (dava) ve ceza zamanaşımına ilişkin kanunların uygulanması bakımından da aynı kural geçerlidir. Bu bakımdan zamanaşımı süresini kısaltan kanun, failin lehine olduğundan geçmişe etkili olacak iken, zamanaşımı süresini uzatan kanun failin aleyhine olduğundan geçmişe etkili olmayacaktır. (Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Ankara, 2012, s.134).
Zamanaşımına ilişkin kanunlar bakımından da geçerli olan lehe kanunun belirlenmesinde başvurulacak yöntemi belirleyen 23.02.1938 gün ve 23-9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu karara paralel olarak düzenlenen 5252 sayılı Kanunun 9. maddesinin 3. fıkrası uyarınca; lehe olan hüküm; “önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.” Bu itibarla, Ceza Genel Kurulunun 13.11.2007 gün ve 225–233 sayılı kararı başta olmak üzere pekçok kararında da vurgulandığı üzere, lehe kanun tespit edilirken, sabit kabul edilen somut olaya her iki kanunun ilgili tüm hükümleri birbirlerine karıştırılmaksızın uygulanmalı ve bu suretle ortaya çıkan sonuçlar birbirleriyle karşılaştırılmalıdır. Başka bir anlatımla, karma uygulama yapılarak, söz gelimi ceza süresinin sonraki, tâbi olunan zamanaşımı süresinin ise önceki kanun esas alınarak dava zamanaşımının hesaplanması mümkün değildir.
Somut olayda sanığın eyleminin, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nun yalnızca 493/1. maddesine uyan; “şahsi çeviklik sayesinde bertaraf edilebilen maniaları kaldırarak veya aşarak konuta girmek suretiyle hırsızlık” suçunu oluştururken, sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun ise 142/1-b maddesine uyan; “geceleyin bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında hırsızlık” ve 116/4. maddesine uyan; “geceleyin konut dokunulmazlığının ihlali” suçlarını oluşturduğu ve 5237 sayılı TCK hükümlerinin sanık lehine olduğu noktasında yerel mahkeme, Özel Daire ve Yargıtay C. Başsavcılığı arasında herhangi bir uyuşmazlık olmayıp, dosya içeriğine göre de bu kabul ve uygulamada da bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Hırsızlık suçundan kurulan hüküm Özel Daire tarafından onanmak suretiyle kesinleştiğinden, dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği hususu konut dokunulmazlığının ihlali suçuyla sınırlı olarak belirlenmelidir. 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b maddesinde konuta girmek hırsızlık suçunun unsuru olmadığından, sanığın eylemi hırsızlık suçunun yanında ayrıca konut dokunulmazlığını ihlal suçunu da oluşturmaktadır. Buna karşın 765 sayılı TCK’nun 493/1. maddesi yönüyle konuta girmek hırsızlık suçunun unsuru olduğundan, hırsızlık suçunun yanında ayrıca konut dokunulmazlığının ihlali suçu oluşmayacaktır. Dolayısıyla konut dokunulmazlığının ihlali suçundan dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği hususu 5237 sayılı TCK hükümleri uyarınca değerlendirilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın eylemine uyan ve suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 116/4. maddesinde düzenlenen konut dokunulmazlığının ihlali suçu için kanunda 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülmüş, suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde aynı kanunun 119/1-c maddesi uyarınca cezanın bir kat arttırılması gerektiği belirtilmiştir. Ceza Genel Kurulunun 11.12.2012 gün ve 1247-1842 sayılı kararında vurgulandığı üzere, 5237 sayılı TCK’nun 66. maddesinin 3. fıkrasında dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin de göz önünde bulundurulacağı belirtilmiş olup, buna göre dava zamanaşımının hesaplanmasında esas alınacak hapis cezasının üst sınırı 6 yıldır. Buna göre, 5237 sayılı TCK’nun 66/1-d maddesi gereğince asli dava zamanaşımı 15 yıl, aynı kanunun 67/4 maddesi de göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı ise 22 yıl 6 ay olup, 07.01.2005 olan suç tarihinden, 24.12.2012 olan Özel Daire inceleme tarihine kadar dava zamanaşımı gerçekleşmediği gibi, Genel Kurul inceleme tarihi olan 17.09.2013 tarihi itibariyle de gerçekleşmemiştir.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.09.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.