Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/490 E. 2015/141 K. 05.05.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/490
KARAR NO : 2015/141
KARAR TARİHİ : 05.05.2015

Cinsel saldırı suçundan sanık S.. D..’ın 5237 sayılı TCK’nun 102/1, 102/3-b ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Üsküdar 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 22.11.2007 gün ve 383-710 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 02.11.2012 gün ve 5967-10653 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 03.05.2013 gün ve 106786 sayı ile;
“Sanığın suç tarihinde Haydarpaşa Numune Hastanesinde genel cerrahi asistanı olarak görev yaptığı, katılanın kuyruk sokumunda kıl dönmesi rahatsızlığından dolayı hastaneye müracaat etmesi nedeniyle sanığın görevi gereği hastayı acil müdahale bölümüne alarak gerekli müdahaleyi yaptığı, acil müdahale odasında perdelerle bölünmüş diğer kısımda ise doktor N.. K..’ın başka bir hastaya müdahale etmesi sebebiyle bulunduğu, hasta bakıcı M.. K..’ın da her iki doktora yardımcı olmak üzere olay yerinde bulunduğu tartışmasızdır.
Sanığın katılana yaptığı tıbbi müdahale sonrasında herhangi bir tartışma, bağırma veya çağırma olmadığı, katılanın sanık doktora teşekkür ederek acil müdahale odasından ayrıldığı, tanıklar N.. K.. ve M.. K..’ın yeminli anlatımlarından anlaşılmaktadır.
Sanığın katılana yaptığı tıbbi müdahale sürecinde aynı oda içerisinde bulunan tanıklar N.. K.. ve M.. K..’ yeminli anlatımlarında sanıkla katılan arasında bir konuşma geçmediğini beyan etmişlerdir.
Katılan tüm aşamalarda özde değişmeyen beyanlarda bulunarak sanığın eliyle cinsel organına dokunduğunu iddia etmiştir. Sanık ise tüm aşamalarda ısrarla katılanın cinsel organına dokunmadığını ve aralarında iddia edilen konuşmanın geçmediğini savunmuştur.
Yerel mahkeme, katılanın hiçbir neden yokken kendisini tedavi eden doktor hakkında şikayette bulunmasının normal bir davranış olmayacağı, katılanın izlenen genel durumu itibariyle normal dışı davranış sergileyen bir kişiliği sahip olmadığı, şikayetin zamana yayılmadan anında yapılmış olduğu gerekçeleriyle mahkumiyet kararı vermiştir. Oysa ki, iddia edilen olayın meydana geldiği yerin dört kişinin bulunduğu ve bölümler arasının perdeyle ayrıldığı bir oda olması, sanığın katılana yaptığı tıbbi müdahale süresince odada yalnız olmaması, sanığın aldığı eğitim ve yaptığı görevi gereği bu türden müdahaleleri sık sık yapması ve sanık hakkında benzer türden bir davranışta bulunduğunun iddia edilmemesi, diğer bir yönden de Haydarpaşa Numune Hastanesi Etik Kurulu raporunda da belirtildiği üzere, katılanın da maruz kaldığı rahatsızlıklarda cerrahi müdahale sırasında hem gluteal bölgede hem de perianal bölgede gözle ve elle muayene yapılmasının tıbbi gereklilik olarak belirtildiği dikkate alındığında sanığın, hastasının gluteal ve perianal bölgesini elle muayene etmesi olağan olduğundan bu şekilde bir muayene de yapabilecek olmasına karşın, sanık bunu yapmadığını ısrarla savunması ve dosyaya yansıyan tüm hususlar nazara alındığında sanığın atılı suçu işlemiş olduğunun sabit olduğuna karar vermek imkansızdır. Katılanın iddiasının başka türlü ispat edilemeyeceği ve aralarında husumet bulunmayan bir kimseyi durup dururken şikayet etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olacağı ve şikayetin hemen yapılması gibi nedenler, kuvvetli suç şüphesi oluştursa da, şüphe tam olarak giderilmediğinden şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince beraat kararı verilmesi gerektiği halde mahkumiyet kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Dairesince 24.05.2013 gün ve 5498-6533 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suçun sübutuna ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın İstanbul Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde genel cerrahi asistanı olarak görev yaptığı, katılanın ise üniversite öğrencisi olup, kıl dönmesi rahatsızlığı nedeniyle anılan hastanenin acil polikliniğine müracaat ettiği, tanık … aynı hastanede genel cerrahi asistanı, tanık M.. K..’ın ise pansumancı olarak çalıştıkları,
Katılanın 06.05.2007 tarihinde Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliğine hitaben yazdığı dilekçede; “Bugün 13.45’te kuyruk sokumumdaki kıl dönmesi için genel cerrahiye geldim ve müdahale odasında Dr. S.. D.. tarafından cinsel tacize uğradım. Bu rahatsızlığı daha önce iki kez daha geçirdim ve müdahale sırasında hiçbir doktor cinsel organıma dokunmadı. Fakat bugün bu olay başıma geldi. Yanımda hiçbir yakınım yoktu. Odada bizim dışımızda bir de hasta bakıcısı vardı. Bu olayın tarafınızdan incelenmesini ve bu olaya hassasiyet göstermenizi arz ederim” ifadelerine yer verdiği, Hasta Hakları Birimine hitaben elektronik posta yoluyla yazdığı dilekçede de benzer açıklamalarda bulunarak sanık hakkında şikayette bulunduğu,
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hasta Hakları Kurulunca yapılan incelemede 17.05.2007 gün ve 52 sayı ile;
“1- Polinidal sinüs (kıl dönmesi) iltihapları ya da perianal (anüs çevresi) bölgenin diğer apseleri genel cerrahi polikliniğinde çok sık karşılaşılan son derece ağrılı ve acı verici durumlardır.
2- Perianal bölgelerin apseleri hastalar tarafından tarifi zor olduğundan ve infeksiyonun yayılma riski nedeni ile gluteal bölgenin detaylı fizik muayenesi gerekmektedir.
3- Bu nedenle cerrahi muayene esnasında hem gluteal (kalça) bölgede hem de perianal (anüs çevresi) bölgeyi gözle ve elle muayene etmek tıbbi gereklilik olmaktadır.
4- Bahsi geçen hastaya cerrahi muayene sonrası polinidal sinüs apsesi teşhisi konulmuş gereken tıbbi müdahale yapılmıştır.
5- Hasta Hakları Kurulu tarafından tıbbi esasların dışında herhangi sözlü ve fiili bir müdahale yapılmadığı” sonucuna ulaşıldığı,
Olay günü Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Başasistanı Op. Dr. E.. Ü.. tarafından düzenlenen tutanakta; “06.05.2007 Pazar günü Acil Servis nöbetimde saat 13.45’te polinidal sinüs absesi nedeniyle acil cerrahi polikliniğimize başvuran M.. A.. isimli hastaya acil pansuman odasında Mehmet isimli yardımcı personel eşliğinde drenaj işlemi yapılmıştır. Hasta, reçete yazdırmak için acil cerrahi polikliniğe döndüğünde oradaki erkek doktorlara karşı laubali davranışlarda bulunmuş, ikaz edildiğinde ise ‘ben size gösteririm’ diye bağırarak odayı terk etmiştir. Daha sonra saat 16.45’te annesiyle birlikte gelerek drenaj işlemini yapan asistan arkadaşımızı (Dr. S.. D..) taciz iftirasıyla suçlamış ve hastane nöbetçi şefine şikayette bulunmuştur. Hastanın ve annesinin tavırlarına, başka bir hastayı değerlendirmek amacıyla bulunduğum acil cerrahi polikliniğinde hasta bakarken bizzat şahit oldum. Adı geçen hasta ve yakınının, doktor-hasta ilişkisini aşacak mahiyette hareketlerini bizzat gördüm. Adı geçen M.. isimli personel, asistan Dr. S.. D.. ve drenaj işlemi sırası ve sonrasında tüm olayları gören ve işiten beyin cerrahisi asistanı Dr. N.. şahittir. Görev başındaki memura saygısızlık, hakaret ve iftira suçlarından adı geçen hasta ve yakını hakkında gerekli adli işlemin yapılmasını arz ederim” ifadelerine yer verildiği, bu tutanağın başhekimlikçe Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirilmesi üzerine soruşturma başlatıldığı, soruşturma sonucunda katılan hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan aşamalarda özetle; olay günü sürekli tekrarlayan kıl dönmesi rahatsızlığı nedeniyle ameliyat günü almak için Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine gittiğini, günlerden pazar olduğunu, doktor olan sanığı koridorda gördüğünü, sanığa rahatsızlığını anlattığını, sanığın “içeri geç bakalım” demesi üzerine müdahale odasına girip sedyeye uzandığını, pantolonunu çıkardığını ve eliyle kıl dönmesi olan bölümü gösterdiğini, sanığın apse olan bölgeyi görmesine rağmen elini cinsel organına uzattığını, alaycı bir ses tonuyla “burası mı” diye iki kez sorduğunu, bunun üzerine sanığa “orası değil gösterdiğim yer” şeklinde cevap verdiğini, sanığın da “alalım” şeklinde karşılık vererek gerekli müdahaleyi yaptığını, olay sırasında müdahale odasında iki kişinin daha bulunduğunu, diğer bir doktorun odanın perdeyle bölünmüş tarafında başka bir hastanın kaşını diktiğini, pansumancı olan şahsın ise her iki doktora yardımcı olduğunu, ara sıra yanlarına gelip gittiğini, sanık ile arasında geçen konuşmaları pansumancının duyup duymadığını bilmediğini, olay nedeniyle şoka girdiği için hemen tepki gösteremediğini, sakinleştikten sonra sanık hakkında şikayetçi olduğunu ifade etmiş,
Tanık A.. A..; kızı olan katılanı rahatsızlığı nedeniyle hastaneye gittiklerini, durumunun acil olması nedeniyle katılanı müdahale odasına aldıklarını, burada yarayı temizlediklerini, müdahale bittikten sonra katılanın odadan dışarı çıktığını, dışarı çıkar çıkmaz kendisine müdahale sırasında doktorun cinsel organına dokunduğunu söylediğini, yanlış anlamış olabileceğini söylemesine rağmen katılanın ısrarla aynı şeyi ifade ettiğini, hastane içinde başka bir doktora böyle bir muayene şekli olup olmadığını sorduğunu, doktorun yorum yapmak istemediğini, bunun üzerine sanık hakkında şikayetçi olduklarını belirtmiş, Tanık M.. K..; Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde pansumancı olarak görev yaptığını, olay günü sanık ile birlikte müdahale odasında yapılan küçük bir operasyonda görev aldığını, katılanın kıl dönmesi şikayetçiyle pansuman odasına geldiğini, sanığın yara bölgesini incelediğini, daha sonra yarayı kestiğini, birlikte yarayı temizlediklerini, daha sonra hastanın teşekkür ederek ayrıldığını, sanığın muayene sırasında herhangi bir cinsel dokunmada bulunmadığını, böyle bir şey yapmış olsaydı mutlaka göreceğini, müdahale sırasında sürekli odanın içinde olduğunu, odada bulunan diğer sedyede tanık doktor N..K..’ın bir hastanın kaşını diktiğini, odanın uzunluğunun yaklaşık on metre olduğunu anlatmış, Tanık N.. K..; acilde bulunan pansuman odasını sanık ile birlikte kullandıklarını, odada iki sedye bulunduğunu, bunlardan birini sanığın birini de kendisinin kullandığını, sedyeler arasında bezden bir paravan bulunduğunu, olay günü sanık, pansumancı M.. ve kendisinin müdahale odasında bulunduğunu, bir ara sanığın bulunduğu tarafa baktığında bir bayanın yüzükoyun yattığını ve makat bölgesine anestezi uygulandığını gördüğünü, kendisinin de yan sedyede bulunan kendi hastasına müdahale ettiğini, bu şekilde yan yana bulundukları süre içinde katılan ile sanık arasında katılanın iddia ettiği konuşmaları duymadığını, pansumancı Mehmet’in sanığa yardımcı olduğunu, operasyon tamamlandıktan sonra katılanın sanığa teşekkür ederek odadan ayrıldığını açıklamış, Sanık; Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi genel cerrahi kliniğinde doktor olarak çalıştığını, olay günü acil serviste görevli olarak bulunduğu sırada katılanın makatında apse olduğunu ifade ederek kendisine başvurduğunu, katılanı pansuman odasına aldığını, acil serviste nöbetçi olan pansumancı tanık M.. K..’tan yardım istediğini, pansuman odasında katılanı muayene ettiğini, makat bölümünde apse olduğunu ve boşaltılması gerektiğini tespit ettiğini, tanık M..’in yardımı ile apseyi boşalttığını, müdahale işlemi sırasında pansuman odasında beyin cerrahi asistanı doktor N.. K..’ın yan sedyede başka bir hastaya müdahale ettiğini, apseyi boşalttıktan sonra yaraya pansuman yaptığını, katılana ilaç önerisinde bulunarak acilde görevli hekime ilaçları yazdırmasını söylediğini, katılanın teşekkür ederek odadan ayrıldığını, yaklaşık yarım saat sonra katılan ve annesinin yanına gelerek kendisinden şikayetçi olduklarını söylediğini, katılanın annesinin adını sorması üzerine ona adını söylediğini, pansuman odasının yoğun bir yer olduğunu, aynı anda üç ayrı hastaya müdahale edildiğini, burada cinsel saldırı eylemini gerçekleştirmenin mümkün olmadığını ve suçlamayı kabul etmediğini savunmuştur.
Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemeli, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde genel cerrahi asistanı olarak görev yapan sanığın olay günü acil servis nöbetçisi olduğu, katılanın makat bölgesinde oluşan kıl dönmesi rahatsızlığı nedeniyle anılan hastanenin acil servisine müracaat ettiği, katılanın şikayetlerini dinleyen sanığın muayene etmek üzere katılanı pansuman odasına aldığı, katılanın yüz üstü sedyeye yatarak pantolonu sıyırdığı, sanığın yaranın bulunduğu bölgeyi incelediği, apse olduğunu ve boşaltılması gerektiğini tespit edip pansumancı tanık M.. K..’ı çağırdığı, adı geçen tanığın yardımı ile yarayı temizleyip pansuman yaptığı, bu işlemlerin yapıldığı sırada odanın bez perde ile bölünmüş diğer kısımda tanık doktor N.. K..’ın başka bir hastanın kaşını diktiği somut olayda;
Katılanın sanık tarafından muayene edildiği sırada bez perde ile bölünmüş odada sanık ve katılanla birlikte toplam beş kişinin bulunması, sanığın tıbbi müdahale sırasında hiçbir zaman odada katılan ile başbaşa kalmaması, odada bulunan tanıkların sanığın anlatımlarını doğrulaması, müdahale sırasında sanık ile katılan arasında herhangi bir konuşma geçmediğini ve tartışma yaşanmadığını beyan etmeleri, katılanın müdahale sonrasında hiçbir olumsuz tepki göstermeden aksine sanığa teşekkür ederek odadan ayrılması, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Etik Kurulu raporunda katılanın maruz kaldığı rahatsızlıkta cerrahi müdahale sırasında hem gluteal (kalça bölgesi) hem de perianal (anüs çevresi) bölgede gözle ve elle muayene yapılmasının tıbbi gereklilik olduğunun belirtilmesi hususları birlikte gözetildiğinde sanığın cinsel arzularını tatmin amacı ile katılanın vücudu üzerinde cinsel davranışlarda bulunduğu hususu şüphe boyutunda kalmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün sanığın üzerine atılı suçun sabit olmaması nedeniyle beraatine karar verilmesi gerekirken mahkumiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan on Genel Kurul üyesi; “Sanığın üzerine atılı cinsel saldırı suçunu işlediğinin sabit olması nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerektiği” görüşüyle karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 02.11.2012 gün ve 5967-10653 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Üsküdar 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 22.11.2007 gün ve 383-710 sayılı kararının sanığın üzerine atılı suçun sabit olmaması nedeniyle beraatine karar verilmesi gerekirken mahkumiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.05.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.