YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/484
KARAR NO : 2014/162
KARAR TARİHİ : 01.04.2014
Mahkemesi : DENİZLİ 1. Ağır Ceza
Günü : 14.10.2011
Sayısı : 303-328
Olası kastla öldürme suçundan sanığın TCK’nun 81/1, 21/2, 62, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca iki kere olmak üzere 16 yıl 8 ay hapis cezasıyla mahkumiyetine, müsadereye, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Denizli 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 14.10.2011 gün ve 303-328 sayılı resen temyize tabi bulunan hükmün sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 20.02.2013 gün ve 3903-1251 sayı ile;
“Sanık Rahmi hakkında olası kastla öldürme suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;
Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle, …
Oluşa ve dosya kapsamına göre; özellikle tanık S.. K..’nın anlatımlarından anlaşıldığı üzere, sanık Rahmi ile ölen İbrahim’in altın ticareti konusunda ilişki kurdukları, ölen İbrahim’in altınlar karşılığında sanıktan para alarak dolandırdığı ve diğer ölen ve mağdur ile aynı araçla kaçmaya kalkıştıkları, sanığın kendilerini başka bir araçla takibe başladığı, çok hızlı bir kovalamaca sırasında sanığın ikisi aracın arka camına ve bagaj kapağına isabet edecek şekilde üç el silahla ateş ettiği, trafiğin çok yoğun olduğu karayolunda kovalamacanın sürdüğü, ölenlerle mağdurun bulunduğu araca yaklaşan sanığın, iki kez arkadan çarparak aracın takla atmasına neden olduğu, kaza sonucu maktullerin öldüğü, mağdurun yaralandığı olayda,
a- Sanığın eylemlerini, birlikte hareket eden maktuller ile mağdurun kendisine yönelik gerçekleştirmiş oldukları dolandırıcılık eylemi nedeniyle işlediğinin anlaşılması karşısında, sanık lehine haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiğinin düşünülmemesi,
b- Uzman çavuş olarak görev yapmakta olan sanığın suçta kullandığı silahın görev yaptığı kurumun emanetine dahil olup olmadığı ya da özel silahı olup olmadığı araştırılmadan zoralımına karar verilmesi,” isabetsizliklerinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş,
Daire Üyeleri M. Ü.. ve H. K..; sanığın eyleminin bilinçli taksirle ölüme neden olma suçunu oluşturduğu gerekçesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15.04.2013 gün ve 2601 sayı ile;
“Dolandırıldığını düşünen sanık, bunu yapanları yakalamak için, aracı ile kaçanların aracının peşine düşmüş, önüne geçmiş, yavaşlayarak ve işaret ederek durdurmak istemiştir. Bu amaçla sanığın öncelikle şehir merkezinde ölenlerin içinde bulunduğu araca arkadan yavaşça çarparak yavaşlamaları, sonra durmaları için işaret etmiş, buna rağmen aracın içindekilerin durmayarak kaçmaya çalışmaları üzerine arabası ile takip etmesi durdurmak ve parasını almak istemesinde, sanığın doğrudan yaralama veya öldürme kastı ile hareket etmediği açıktır. Bu nedenle, sanığın eylemi olası kastla öldürmek değil, bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermektir” görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat ederek, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkemenin sanık hakkında olası kastla öldürme suçundan kurduğu hükümlerin, “sanığın fiilinin bilinçli taksirle iki kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturacağının gözetilmemesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK’nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 11.06.2013 gün ve 2051-4329 sayıyla, itiraz nedenlerinin oy çokluğuyla yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamına göre inceleme, sanık hakkında olası kastla iki kişiyi öldürme suçundan kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın fiilinin haksız tahrik altında olası kastla öldürme suçunu mu, yoksa bilinçli taksirle öldürme suçunu mu oluşturacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay günü sürücüsü tespit edilemeyen, beyaz renkli, kapalı kasa, kamyonet tipi aracın, Denizli-Antalya Karayolunda seyir halinde bulunduğu sırada takla atarak karşı şeride geçtiği, kazada İ.. A.. ve A.. İ.. isimli iki kişinin öldüğü, bir kişinin de yaralandığı, aracın direksiyonunda herhangi bir parmak izi bulunamadığı, bagaj kapağının üzerinde iki adet ateşli silah mermi çekirdeği giriş deliğinin tespit edildiği, kazada yaralanan mağdurun beyanlarından hareketle soruşturmaya başlandığı,
Olay yeri inceleme tutanağında; olay yerinin orta refüjle bölünmüş duble yol, zeminin asfalt ve kuru olduğu, aracın fren izlerinin başladığı yolun sol tarafına doğru yan çizerek devam edip orta refüje çarptığı, çarpmanın etkisiyle takla atarak yedi metre karşı şeritte ilerlediği, gidiş istikametine göre yoğun şekilde araca ait parçalar bulunduğu, kaza yapan aracın arka bagajının açık, kapağının yukarıya kıvrılmış, motor aksamının hasarlı olduğu, ön tekerlerinin yerlerinde olmadığı, egzozun kıvrılarak kaputa doğru içeriye girdiği,
Olay yeri inceleme raporuna göre; kaza yapan aracın sürücüsü tespit edilemeyen beyaz renkli, kapalı kasa, panelvan tipi kamyonet olduğu, orta refüj içerisinde araca ait sürtünme ve kazınma izleri bulunduğu, aracın takla atarak bulunduğu yere geldiği, özellikle ön tarafı olmak üzere, sol yanının daha çok hasar gördüğü, bagaj kapak camının kırık, bagaj kapağının yukarıya kalkmış, vitesin boşta olduğu, içerisinde araca ait cam kırıkları bulunduğu, araca ait parçaların geniş bir alana yayıldığı, direksiyon üzerinde yapılan parmak izi araştırmasında tasnife elverişli parmak izine rastlanılmadığı, kaza nedeniyle yukarıya kalkmış olan bagaj kapağının indirilmesi neticesinde iki adet ateşli silah giriş deliği olduğu değerlendirilen delik görüldüğü, mermi çıkış deliklerinin bulunmadığı, ancak solda bagaj kapağının üst tarafında bulunan mermi çekirdeğinin çıkışı zorladığı, kaporta üzerinde yırtık meydana gelmesine rağmen çıkıp çıkmadığının tespit edilemediği, ön camda dikiz aynasının bulunduğu yerde bir santimetrelik düzgün daire şeklinde delik olduğu, ayrıca ön camın özelliğini kaybetmesi nedeni ile tam olarak tespit edilemeyen iki adet küçük deliğin daha bulunduğu, bu deliklerin ateşli silahla meydana getirilip getirilmediği hususunda herhangi bir tespit yapılamadığı, arka bagajda çarpma izi olabilecek izler bulunduğu, aracın takla attığı esnada oluşup oluşmadığı veya başka araçtan kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususunda araç veya nesnenin boyasının kalmaması nedeniyle kesin bir kanaate ulaşılamadığı,
Araç inceleme, görgü ve tespit tutanaklarına göre; sanığın sevk ve idaresinde bulunan 33 ARS 28 plakalı aracın, siyah renkli, ön sağ kaporta ve tamponunda içe çökmeler bulunduğu, motor kaportasının sol dış tarafına kaporta macunu sürülmüş olduğu, sağ arka tamponunda sürtünme ile meydana gelen izler olduğu,
Trafik kazası tespit tutanağında; sanık arkadan çarpma kuralını ihlal etmiş olduğundan, kazanın oluşumunda tamamen kusurlu olduğu, diğer sürücülerin kusurunun olmadığı bilgilerine yer verildiği,
Olay yeri incelemesinde hazır bulunan trafik polisi bilirkişinin; mevcut bilgilere göre arkadan çarpma hususunun tespit edilemeyeceğini, aracın hasarlı ve süratli olduğunu, arkadan çarptığı iddia olunan yerde araca ait herhangi bir parça bulunmadığını, kaza mahallindeki izlerin fren izi değil savrulmaya bağlı olarak oluşan teker izi olduğunu belirttiği,
Emniyet görevlileri tarafından düzenlenen ihbar tutanağında; polis merkezi anonsuyla, 33 ARS 29 plaka sayılı otoda bulunanların kendilerini takip edip, arkalarından ateş ettiklerini belirten bir şahsın arayıp yardım istediğinin bildirilmesi üzerine hızla bahse konu adrese intikal edilerek yapılan araştırma ve çevredeki işyeri sahipleri ile şifahi görüşmelerde, birbirini kovalar vaziyette iki aracın gittiğini, öndeki aracın beyaz, takip eden aracın siyah renkli olduğunu, hızla uzaklaştıklarını, bir kaç el silah sesi duyduklarını, ancak hangi araçtan atıldığını bilemediklerini beyan etmeleri üzerine yapılan kontrol ve elde edilen bilgiler doğrultusunda kaçan beyaz renkli araç ve içerisindeki şahıslara rastlanılmadığı, kısa süre sonra bulvar üzerinden ilçe istikametine doğru yapılan araştırmada yaya olarak giden ve üç beş adımda bir arkasına dönerek bakan, ilçe genelinde hiç karşılaşılmamış bir şahsa rastlandığı, olayla ilgisi bulunabileceği değerlendirilerek plakası belirtilen araç ve içerisindekiler sorulduğunda, bahse konu oto ve içindeki arkadaşı sanık ile ismini bilmediği şahısla olay günü geldiklerini, ne olduğunu anlamadığını belirttiği, yapılan mülakat neticesinde iki arkadaşı ile birlikte oto kiralayıp gezmeye geldiklerini, memleketinden arkadaşı olan ve uzman çavuş olarak görev yapan sanığın kendisini arayarak gelmek istediğini söylediğini, gezmeyi planladıkları için iki arkadaşı ile birlikte sanığı havalimanından aldıklarını, yanında önceden tanımadığı birinin bulunduğunu, bir süre gezdikten sonra asker arkadaşı olan İ.. A.. ile görüştüğünü, arkadaşının kendisini âlem yapmak için davet ettiğini, birlikte geldiği şahısla beraber sabah saatlerinde olayın gerçekleştiği ilçeye geldiklerini, ilçe merkezinde İ.. A.. ile buluşup bir süre oturduklarını, bu esnada memleketinden arkadaşı olan sanık R.. Ü..’ün parkın yanındaki bankamatikten para çekerek üzerindeki para ile birleştirdiğini, İbrahim’in parayı gördüğünü, akabinde; “gidelim, size evimi göstereyim, hem kadın kız işlerini ayarlayalım” diyerek kendilerini alıp parka gelerek evinin yakında olduğunu söylediğini, parkta oturup kadın kız muhabbeti yaptıkları esnada ani bir hareketle sanığın üzerindeki parayı alıp kaçtığını, parayı geri alabilmek için arkasından koştuğunu, sanığın ve yanında gelen şahsın araç ile gelerek kendisini geçtiğini, arkadaşının sokağın kesiştiği yerde kendisini bekleyen, içerisinde iki şahıs bulunan plakasını ve modelini bilmediği beyaz renkli bir otoya binerek uzaklaşmaya çalıştığını, sanığın kaçan aracı kavşakta yakaladığını, durdurmak için arkadan çarptığını, ancak durduramadığını, aracın sanayi bulvarına çıkarak süratle şehirlerarası yola döndüğünü, sanığın peşinden gittiğini, bulvarı döndükten sonra araçları göremediğini, ardından silah sesi duyduğunu ve araçların gidiş istikametine doğru yürürken polisin kendisini durdurduğunu beyan ettiği, olay yeri çevresinde yapılan araştırmada iki adet boş kovan ele geçirildiği,
Keşifte hazır bulunan polis memuru bilirkişinin; tanık anlatımları, olaydan sonra polis ve jandarma tarafından yapılan tespitlerden edinilen bilgiye göre, ölenlerin içinde bulundukları aracın sağ şeritten başlayıp sol tekerde otuz metre, sağ tekerde ellibir metre savrulma, lastik ve fren izi ile beraber orta refüj bordür taşlarına çarparak, üç metre genişliğindeki orta refüjde takla atarak karşı istikamete geçerek sağ şerit ve bankete doğru çarpma noktasından yetmişbeş metre mesafede durmasının, aracın hız limitinin çok üzerinde olduğunu gösterdiği, aracın her tarafında takla atmasından dolayı hasar bulunduğu, arka tampon sol alt plaka kısmında hafif şekilde siyah tampon sürtmesi bulunduğu, sanığın idaresindeki araçla bir iki defa arkadan vurduğu yönündeki beyanından anlaşılacağı gibi, fren izinin bulunduğu yerde herhangi bir cam kırığı, araç parçası olmaması, ancak aynı hızla aynı yöne giden araçların fazla hasar bırakmadan küçük bir temasla direksiyon hakimiyetini kaybedebileceğinin kaçınılmaz olduğu, sanık ve aynı araçtaki tanığın önlerinde bir tır bulunduğu, onu geçmek isteyen yeşil renkli otomobilin sol şeride geçtiğinde her iki şerit de kapandığı için ölenlerin bulunduğu aracın fren yaptığını beyan ettiklerinden, fren izinin bu araca ait olduğu, ancak sanığın bu olayı görünce fren yapıp yapmadığı konusunda bir ifadede bulunmadan “ben sağ şeride geçerek durdum” dediği, aynı süratle önündeki aracı takip ettiği, ellibir metre fren izi olan araca çarpmadan duramayacağı, tanığın aracı on onbeş metre mesafeden takip ettiklerini, fazla yaklaşmadıklarını beyan ettiği, ancak aynı hızla giden bir aracı takip eden aracın fren yapmadan duramayacağı, az da olsa hafifçe çarpmış olabileceği, sonuç olarak, içerisinde ölenlerin bulunduğu aracın hızının mahal şartlara göre yüksek olduğu, mağdur ve sanık beyanlarına göre sanığın aracının yüzyirmi kilometrenin üzerinde hızla seyrettiği, her iki aracın hızlarının da mahal şartlara göre yüksek olduğu, buna göre sanığın; önde giden aracı güvenli ve yeterli mesafeden izlememe ve arkadan çarpma nedeniyle asli kusurlu olduğu, araç sürücüsü ölenin ise, aracının hızını, yük ve teknik özellikleriyle, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmaması nedeniyle tali kusurlu olduğunun belirttiği,
Hakkında dolandırıcılık suçundan kurulan mahkumiyet hükmü onanarak kesinleşmiş bulunan ve yargılamaya konu kazada basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikte yaralanan Ş.. G..; İ.. A..’ın olay günü kendisini arayıp “işim var, benimle gelir misin, senin aracınla gidelim” dediğini, aracıyla kendisini evinden aldığını, birlikte yola çıktıklarını, ne amaçla yola çıktıklarını söylemediğini, yolda aracın arızalandığını, arkadaşı galericilik yapan A.. İ..’in işyerine bıraktıklarını, kendisini arayıp halasının oğlunun aracını istediklerini ve birlikte ilçeye geldiklerini, gazinonun karşısından yukarıya çıkarak durduklarını, ölenin bir arkadaşını göreceğini söyleyerek gittiğini, onbeş dakika sonra koşarak geldiğini, arabaya binip çalıştırdığını, onbeş yirmi metre sonra siyah renkli bir aracın hızla gelip yolu kapattığını, kendi araçlarının hızlandığını ve yolu kapatan araca sol ön tarafından vurarak yolu açtığını, caddeye inerek sağa döndüklerini, şehir merkezinden çıkmak üzere iken aynı aracın takip ederek arkadan kendilerine vurduğunu, baktığında sanığın ateş ettiğini gördüğünü, ilkini havaya, sonrakileri ise araca yönelttiğini, içinde bulundukları aracın arka camının patladığını, mermilerin araca isabet edip etmediğini bilemediğini, ateş sonucunda yaralanan da olmadığını, ne olduğunu sorduğunda İbrahim’in; “bu altın işi, paralarını aldım kaçıyorum” dediğini, ölene; “durup parasını verelim, yoksa bizi öldürecekler” dediğini, ancak kabul etmeyerek yola devam ettiğini, ana yola çıktığını, aracın kendilerini takibe devam ettiğini, süratli bir şekilde devam ederken arkadan kendilerine çarptığını, içinde bulundukları aracın dengesini kaybettiğini, ancak kısa süre sonra toparladığını, takip eden aracın yeniden kendilerine çarptığını, bu kez toparlayamadıklarını, orta refüje çarpıp takla atarak karşı şeride geçtiklerini, kaza yapmadan önce önlerinde araç bulunmadığını, sağda seyir eden bir tır bulunduğunu, tırı geçtikten sonra kazanın meydana geldiğini, takip eden aracın arkada olduğunu, önlerine geçemediğini, takip eden araçtakileri tanımadığını, duruşmada ise; İbrahim’in kendilerini bir sokağa sokup, yirmi dakika sonra geleceğini söylediğini, kendisini üç dört kez aradığını ancak gelmediğini, onbeş yirmi dakika sonra koşarak geldiğini, aracı çalıştırıp hareket ettiğini, on metre gitmeden siyah bir aracın önlerine geçtiğini, bu araca çarptıklarını, araçtan kurtularak yola devam ettiklerini, siyah renkli aracın kendilerini takip ettiğini, arkadan çarptığını ve ateş edildiğini, aracı kullanan ölenden durmasını istediğini, ancak durmadığını, ana yola çıktıklarını, arkadaki aracın bir kez daha kendilerine çarptığını, yüz altmış kilometre hızla bir tırı solladıkları sırada, aracın tekrar arkadan kendilerine vurduğunu, araçlarının sol taraftaki refüje çarparak takla attığını, kazanın takip eden aracın çarpmasından dolayı meydana geldiğini, arkadaki aracın vurmasından hemen sonra orta refüje çarptıklarını, içinde bulunduğu aracın fren yapıp yapmadığını bilmediğini, çarpma sonrası kafasını koltuğun arasına soktuğunu, sanıktan şikâyetçi olduğunu ifade ettiği,
Tanık S.. K..; kazanın meydana geldiği mahalde kavun satmakta olduğunu, ikiyüz metre uzağında beyaz renkli bir araca arkadan siyah renkli aracın çarptığını, araçların markasını, modelini ve plakalarını bilmediğini, içlerinde kaç kişi olduğunu görmediğini, siyah renkli aracın çarpması üzerine beyaz renkli aracın sağ sol yaptığını, on metre ilerledikten sonra siyah renkli aracın tekrar öndeki beyaz araca çarptığını, bunun üzerine öndeki beyaz aracın takla atıp karşı şeride geçtiğini, siyah aracın yoluna devam ettiğini, kazayı gören araçların durmaya başladığını, önünde bir tırın durduğunu, kendisinin daha sonra olay yerine gittiğini söylediği,
Tanık H.. S..; sevk ve idaresindeki araçla yanında eşi ve annesi de bulunduğu halde seyir halinde olduğunu, benzin istasyonunu geçtikten sonra yolun karşı tarafından beyaz renkli bir otomobilin orta refüjden aniden önüne çıktığını, araçtan çok sayıda parça fırladığını, aralarında üç dört metre mesafe bulunduğunu, sağa doğru manevra yaparak yirmi metre ileride durduğunu, kaza öncesini ve nasıl meydana geldiğini görmediğini, silah sesi de duymadığını, ölenleri ve yaralıyı tanımadığını, kimseye çarptığını hatırlamadığını, aracındaki kan lekelerinin ve hasarın nasıl oluştuğunu bilmediğini beyan ettiği,
Tanık H.. D..; uzman çavuş olan sanığın çocukluk, İbrahim’in ise asker arkadaşı olduğunu, olaydan üç gün önce arkadaşları ile birlikte gezmek için Nazilli’ye geldiklerini, sanığı aradığını, sanığın izne ayrılacağını, gelmek istediğini söylediğini, 15.06.2010 günü sanığı daha önce tanımadığı birisiyle havalimanından aldıklarını, amaçlarının gezmek olduğunu, sanığın; “kardeşim gelecek, para var, yiyip içeriz” dediğini, asker arkadaşı İbrahim’i arayıp görüşmek istediğini, olay günü kiraladıkları arabayla, sanık ve sanıkla birlikte gelen şahısla sabah saatlerinde ilçe merkezinde belediyenin karşısındaki çay bahçesinde oturup İbrahim’i beklemeye başladıklarını, geldikten sonra asker arkadaşından kendilerini gezdirmesini istediklerini, otururken ve araçtayken telefonda sürekli birileriyle görüştüğünü ve mesaj attığını, bazı telefonları meşgule aldığını, sanığın üzerinde bir miktar para bulunduğunu, paranın aracın teybinin altındaki boşlukta durduğunu, silahının da torpido gözünde olduğunu, sanığın geldikten sonra bankadan para çektiğini söylediğini, birlikte parka gittiklerini, sanıkla birlikte gelen şahsın araçta kaldığını, sanıkla ayaküstü sohbet ettiklerini, asker arkadaşının ise hemen yanlarında yine telefonla görüştüğünü, arkasına döndüğünde aracın açık olan sol ön penceresinden içeriye doğru sarktığını ve hızlıca çıktığını, ardından koşmaya başladığını, elindeki parayı cebine soktuğunu gördüğünü, muhtemelen teybin altındaki boşlukta bulunan parayı aldığını, ilerideki beyaz renkli bir arabaya bindiğini, hangi koltuğa oturduğunu hatırlamadığını, arkasından koştuğunu, ancak yakalayamadığını, sanığın kiraladıkları arabaya binerek kaçan aracın önünü kesmeye çalıştığını, beyaz renkli aracın hareket ettiğini ve çarpıştıklarını, aracın hızla kaçmaya başladığını, sanığın da takip ettiğini, kendisinin yaya olarak araçların gittiği yöne doğru gittiğini, bir süre sonra polis otosu ve ambulans gördüğünü, polisin kendisini aldığını, aracı sanığın kullandığını, öndeki aracı İbrahim’in kullanıp kullanmadığını bilmediğini, silah sesi duymadığını dile getirdiği,
Tanık S.. C..; emekli olduğunu, bir dönem kuyumculuk da yaptığını, sanığın asker arkadaşının tanıdığının altın bulduğunu, satmak için müşteri aradıklarını, kuyumcu olması nedeni ile altınlara bakıp bakamayacağını sorduğunu, sanığa; “dolandırıcılık olabilir, dikkat et” dediğini, sanığın güvenilir olduğunu söylediğini, olay tarihinden bir gün önce uçakla birlikte İzmir’e geldiklerini, havalimanında sanığın çocukluk arkadaşı olan ve daha önce hiç görmediği Hicret isimli şahsın kendilerini karşıladığını, yanında tanımadığı iki kişinin daha bulunduğunu, birlikte siyah renkli araçla hareket ettiklerini, olay günü sanık ve arkadaşıyla birlikte aynı araçla Acıpayam’a geldiklerini ve çay bahçesine gittiklerini, sanığın arkadaşının altınları getirecek olan şahısla görüştüğünü, iki saat sonra geldiğini, altınların teyzesinin baktığı çocuklarda olduğunu, parayı verip altınları alacağını söylediğini, yanlarında sürekli telefonla görüştüğünü, karşısında bulunan şahsın deli taklidi yaptığını, hatta gerçekten deli olduğunu düşündüğünü, telefondaki şahsın; “buraya kimseyi getirme” diye bağırdığını, araçla parka gittiklerini, ölenin sürekli olarak bir eve gidip geldiğini, ayrıca altınların bulunduğunu iddia ettiği bir evi gösterdiğini, kendisinin araçta oturmakta olduğunu, şahsın paranın verilmesini, yalnız bir şekilde eve gitmek istediğini söylediğini, sanığın bir deste para verdiğini ve arkadaşını gösterilen evin arkasına gönderdiğini, İbrahim’in parayı aldıktan sonra hızla evin bulunduğu yere doğru yürümeye başladığını, sanığın şüphelendiğini ve araçla hareket ettiğini, bu sırada kendisinin aracın arka koltuğunda olduğunu, şahsın koşarak parkın ilerisinde bir caddeye girmesi üzerine sanığın aynı yöne ilerlediğini, yol ağzına geldiklerinde beyaz renkli bir arabanın kendilerine çarptığını, içerisinde kim olduğunu görmediğini, sanayiye doğru seyir halinde bulundukları sırada sanığın aracın ön kısmı ile ölenin bulunduğu aracın arkasına vurduğunu, ancak aracın durmadığını, sanığın süratli çarpmadığını, aracın durmaması üzerine tabancasını çıkarıp havaya iki el ateş ettiğini, takibe devam ettiklerini, Antalya karayoluna çıktıklarını, bir süre ilerledikten sonra önlerinde bulunan yeşil renkli aracın kendi önündeki tırı sollamaya çıktığını, takip ettikleri aracın şerit kapanınca sağa kırdığını, frene bastığını da gördüğünü, aracın birden sola doğru takla atarak karşı şeride geçtiğini, sanığın biraz gidince yavaşladığını, yerde bir şahsın yattığını görmesi üzerine devam ettiğini, takip sırasında Rahmi’nin öndeki aracı geçemediğini, amacının durdurmak olduğunu, takip esnasında bulvarda bir kez öndeki beyaz araca dokunduğunu, daha sonra temas etmesinin söz konusu olmadığını, en fazla on onbeş metre yaklaşmış olabileceğini beyan ettiği,
Tanık M.. Y..; olay tarihinde sevk ve idaresindeki araçla seyir halinde iken, siyah renkli bir arabayla beyaz renkli aracın kendisini hızlı bir şekilde geçtiklerini, beyaz renkli aracın arka camının kırık olduğunu, siyah aracın arkadan yaklaşarak öndeki aracı sıkıştırdığını, öndeki aracın direksiyon hâkimiyetini kaybedip takla attığını, takip eden aracın ise kaçtığını dile getirdiği,
Tanık A.. Ö..; olay günü bulvar üzerindeki işyerinde bulunduğu sırada silah sesi duyduğunu, siyah renkli aracın süratle geçtiğini, şoförün elinde tabanca olduğunu, sağ eli ile direksiyonu tuttuğunu, arabanın camından çıkarmış olduğu sol elindeki tabancayı yere doğru tuttuğunu, beyaz renkli olduğunu görebildiği aracın hızla gittiğini, siyah aracın da takip ettiğini, aralarında elli yüz metre mesafe bulunduğunu, öndeki arabada kaç kişi olduğunu bilmediğini, yetmiş seksen metre ileride ana yolda üçüncü bir silah sesi duyduğunu, uzak olduğu için hedef alınarak mı yoksa havaya mı ateş edildiğini bilmediğini, sonraki olaylardan haberi olmadığını ifade ettiği,
Tanık Ö.. K.. soruşturma aşamasında; olay tarihinde sevk ve idaresindeki tır ile seyir halinde olduğunu, benzin istasyonuna yüz metre mesafede beyaz renkli bir aracın hızlı bir şekilde kendisini solladığını, hemen arkasından siyah renkli aracın kendisini geçtiğini, beyaz renkli aracı takip ettiğini, beyaz renkli aracın arka camının kırık olduğunu, önünde bir kamyon bulunduğunu, bu nedenle önünü tam olarak göremediğini, yaklaşık bir kilometre devam ettikten sonra ön tarafta toz bulutu oluştuğunu, beyaz renkli aracın takla attığını gördüğünü, siyah renkli aracın önündeki aracı sıkıştırdığını, kazanın bu yüzden meydana geldiğini, kazadan sonra siyah renkli aracın kaçtığını, içerisinde üç kişi bulunduğunu, hızlı olduğu için eşkâllerini alamadığını söylediği,
Sanık R.. Ü.. kollukta; uzman jandarma çavuş olarak görev yaptığını, arkadaşı Hicret .’ın üç gün önce kendisini aradığını, asker arkadaşının akrabasının altın bulduğunu, satmak için müşteri aradığını anlattığını, güvenilir olup olmadığını sorduğunda güvenebileceğini söylediğini, ayın onbeşinde maaşını alarak izne ayrılacağını belirttiğini, kuyumculuk yapan bir arkadaşından altınlara bakmasını istediğini, yalnızca yol masrafını karşıladığını, birlikte uçakla İzmir’e geldiklerini, çocukluk arkadaşının altınların asker arkadaşında bulunduğunu, binyediyüz tane olduğunu, sekiz on milyar vereceklerini söylediğini, yanında bir miktar para bulunduğunu, Hicret ..’ın siyah renkli bir araçla kendilerini aldığını, yanında arkadaşlarının bulunduğunu, Nazilli’ye geçtiklerini, burada bankadan bir miktar para çektiğini, arkadaşının altınları getirenin İbrahim isminde asker arkadaşı olan bir şahıs olduğunu belirttiğini, telefonla da görüştüklerini, paranın bir kısmının hazır olduğunu söylediklerini, şahsın tamamını istediğini olay günü birlikte Acıpayam’a gittiklerini ve çay bahçesinde oturduklarını, bankadan para çektiğini, iki saat sonra İbrahim’in geldiğini, altınların teyzesinin ilgilendiği akıl yönünden zayıf abi kardeş iki kişide olduğunu, korktukları için yalnız gidip altınları getireceğini söyleyerek parayı kendisine teslim etmelerini istediğini, şahsa güvenmediğini ve birlikte gitmek istediğini, bunun üzerine telefonla görüştüğünü ve yalnız gitmesi gerektiğini söylediğini, araçla parka gittiklerini, kendilerine bir ev göstererek altınları alıp geleceği ev olduğunu söylediğini, birkaç kez eve gideceğini belirtip gözden kaybolduğunu, ancak eve gidip gitmediğini bilmediğini, güvenemediği için arkadaşını evin yakınında durması konusunda uyardığını, altınları getirmesi için parayı verdiğini, kuyumcu olan arkadaşı ile birlikte arabanın içerisinde bulunduklarını, şahsın yanlarından ayrıldıktan sonra hızlanmaya başladığını, şüphelenerek aracı çalıştırarak takip ettiğini, eve doğru gideceği yerde hızla koşmaya başladığını, birden yanına gelen beyaz renkli bir aracın sağ ön tarafına bindiğini, aracı kullanan şahsı tanımadığını, aracın önüne çıktığını ve yolu kestiğini, bunun üzerine aracın kendi arabasının arkasına sürtünerek geçtiğini ve sanayi bulvarına doğru gittiğini, kendisinin de takip ettiğini, hızlı olmadığını, bir ara takip ettiği araca arkadan vurduğunu, çarpmanın etkisi ile aracın arka camının patladığını, durması için defalarca kornaya basıp selektör yaptığını, ancak durduramadığını, tabancasını çıkarıp iki el ateş ettiğini, amacının aracı durdurup parasını almak olduğunu, parayı atabileceklerini düşündüğünü, aracın süratle karayoluna doğru devam ettiğini, yolda koyu renkli bir aracın, aynı istikamette seyir halinde bulunan tırı sollamak için birden sol şeride çıktığını, her iki şeridin kapandığını, takip ettikleri aracın sol şeritte bulunan koyu renkli aracın arkasına doğru girince birden orta refüjden karşı şeride geçtiğini, kaza olacağını hissettiği için sağa geçtiğini, takip ettiği aracın karşı şeride geçmesi üzerine yola devam ettiğini, tırı nasıl solladığını hatırlamadığını, suçlamaları kabul etmediğini, kimsenin ölümüne neden olmadığını, dolandırıldığını, mağdur olduğunu, amacının borç aldığı parayı geri alabilmek olduğunu, öndeki aracın duracağını ya da parayı atacağını düşündüğünü, kaza yapacaklarının aklına gelmediğini, net olarak hatırlamamakla birlikte takip esnasında hızının yüzyirmi ve üzeri olabileceğini, aracı sollamadığını ve yetişemediğini, bir süre sonra takipten vazgeçmeyi düşündüğünü ifade ettiği,
Duruşmada; Hicret’in çocukluk arkadaşı olduğunu, olaydan önce kendisini arayıp asker arkadaşının teyzesinin oğullarında altın para bulunduğunu, şahısların biraz saf olduklarını, dört beş milyar karşılığında altınları vereceklerini, asker arkadaşına güvendiğini söylediğini, yanına para ve kuyumcu olan arkadaşını alıp geldiğini, havaalanında kendilerini karşıladıklarını, ertesi gün olayın meydana geldiği ilçede şahsı beklediklerini, bu arada bankadan para çektiğini, şahsın geldiğini, altınların teyzesinin oğullarında olduğunu ve getireceğini söylediğini, birlikte altınları almaya gittiklerini, arabanın içerisinde oturup altınları getirecek şahısları beklediklerini, şahsın; “böyle durmamız dikkat çeker, bana parayı ver, altınları getireyim” dediğini, güvenmediği için para vermediğini, bunun üzerine şahsın telefonla görüştüğünü ve altınları elinde bulunduranları ikna etmeye çalıştığını, ardından bir evi gösterip; “bunlar ikna olacak gibi değil, gidip altınları getireyim” diyerek para istediğini, şahsın kaçmasını önlemek için birlikte geldikleri arkadaşını evin bulunduğu yere gönderdiğini, parayı vererek evi görebileceği bir yerde durduğunu, şahsın parayı aldığını, eve doğru giderken evin bahçesinden atlayarak kaçmaya başladığını, yolun boş olduğunu, biraz sonra beyaz renkli bir aracın geldiğini, şahsı araca aldıklarını, kendi aracıyla bu aracın önünü kestiğini ve araçtan indiğini, şahısların aracı üzerine sürdüklerini, aracına çarparak kaçmaya başladıklarını, arabayı süreni seçemediğini, aracına binerek takip etmeye başladığını, öndeki aracın yavaş gittiğini, aracın arkasından çarptığını, ardından öndeki aracın fren yaptığını, bu nedenle tekrar çarptığını, tekrar takibe başladığını, kornaya bastığını, selektör yaptığını, ikaz ettiğini, ancak durduramadığını, ana yola çıktıklarını, bir süre daha takip etmeye devam ettiğini, şahısları durdurabilmek için tabancasıyla havaya iki el ateş ettiğini, araçlarının hızının tahminen yüzelli yüzaltmış kilometre olduğunu, önlerinde sağ şeritte bir kamyon, arkasında yeşil bir araç bulunduğunu, aracın kamyonu sollamak amacıyla sol şeride girdiğini, takip ettiği aracın, yeşil renkli aracın önüne düştüğünü, bir anda direksiyonu sağa kırdığını ve sağ şeride geçtiğini, bu sırada önündeki aracın kaza yaptığını gördüğünü, kazanın nasıl meydana geldiğini görmediğini, kazanın kendisinin çarpması nedeniyle meydana gelmediğini, sağa geçtiğinde hem takip ettiği aracı, hem de yeşil renkli aracı geçtiğini hatırladığını, kazanın olabileceğini tahmin etmediğini, kaza yapan aracın bir anda sol şeride girdiğini ve kaza olduğunu, kazadan sonra duramadığını, ilk takip esnasında havaya ateş ettiğini, arabaya ateş etmediğini, öldürme kastı bulunmadığını, öndeki araca iki kez vurduğunu, amacının durdurup parasını almak olduğunu, yeşil araç ile tır arasında sollama yapacak kadar mesafe bulunduğunu, yeşil aracın aniden sol şeride girdiğini, kendisinin sağ şeride geçtiğini, yeşil renkli araçla önde seyreden aracın çarpışıp çarpışmadığını görmediğini, önündeki aracın aniden takla atmaya başladığını, öncesinde kaza olacağını tahmin ettiğini, araçların birbirine yakın bulunduğunu, suçlamaları kabul etmediğini, dolandırıldığını, zararının karşılanmadığını, şikâyetçi olduğunu savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık; sanığın eyleminin olası kastla öldürme suçunu mu, yoksa bilinçli taksirle ölüme neden olma suçunu mu oluşturacağı noktasında toplanmakta olup, uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulması için; kast, olası kast, taksir ve bilinçli taksir kavramlarının incelenerek karşılaştırılması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun “Kast” başlıklı 21. maddesi; “1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır” şeklinde düzenlenerek, maddenin 1. fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast tanımlanmış, 2. fıkrasında ise; öğreti ve uygulamada “dolaylı kast”, “belirli olmayan kast”, “gayrimuayyen kast”, “olursa olsun kastı” olarak adlandırılan olası kast tanımına yer verilmiştir.
Buna göre, doğrudan kast, öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup, kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi halinde doğrudan kast ile hareket etmiş olacak, buna karşın, fiilin muhtemel bazı neticeleri gerçekleştirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi durumunda ise olası kast söz konusu olacaktır.
Olası kast ile doğrudan kast arasındaki ayırıcı ölçüdeki en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa ve bunu istiyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bazı sonuçları da doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısından da, doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir.
Olası kastı doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt ise suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp, muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda, muhakkak değil ama büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte, olursa olsun düşüncesi ile göze almakta; sonucun gerçekleşmemesi için çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan neticenin gerçekleşmesine neden olunacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin gerçekleşmesi fail tarafından kabullenilmektedir.
Kural olarak suç; ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilecektir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Öğretide de benimsendiği üzere, Ceza Genel Kurulunun birçok kararında taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülememiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının etkisinin bulunması halinde taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. 5237 sayılı TCK’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
5237 sayılı TCK’nda taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tâbi tutulmuş, kanunun 22. maddesinin 3. fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.
Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hali, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hali ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
5237 sayılı TCK’nun 21. maddesinin 2. fıkrasında; “öngörmesine rağmen, fiili işlemesi” şeklinde tanımlanarak, başkaca ayırıcı bir unsuruna yer verilmeyen olası kast ile aynı kanunun 22. maddesinin 3. fıkrasında; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır” biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da, madde metninde yer vermediği “kabullenme” ölçüsünü, madde gerekçesinde; “Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir” şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.
Kast, olası kast, taksir ve bilinçli taksir arasındaki ilişkiyi kısaca özetlemek gerekirse; gerçekleşmesi muhakkak görünen neticenin failce bilinmesi ve istenmesi halinde doğrudan kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmek suretiyle neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülemediği hallerde ise basit taksir söz konusu olacaktır.
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Sanığın tarihi altın sikkeler karşılığında ölene verdiği, ancak ölenin alıp kaçtığı parayı geri alabilmek amacıyla içerisinde ölenler ve mağdurun bulunduğu süratli bir biçimde seyreden aracı takibe başladığı, şehir merkezinde öndeki aracı durdurabilmek amacıyla iki kere arkadan çarptığı, birisi bagaj kapağının üzerine, diğeri tamponun hemen üstündeki kaportasına gelecek şekilde en az iki el ateş ettiği, buna rağmen aracın durmayarak şehirlerarası yola çıktığı, takibin şehirlerarası yolda da devam ettiği, her iki aracın ana yolda yaklaşık yüz altmış kilometre süratle seyrettiği, aralarındaki mesafenin bir metreye kadar düştüğü, birkaç kilometre sonra içerisinde ölenlerin bulunduğu aracın takla atarak orta refüjü aşıp karşı şeride geçtiği, sanığın durmayarak yola devam ettiği, ihbar üzerine aracının durdurulup yakalandığı, kazada iki kişinin öldüğü, bir kişinin de yaralandığı, öndeki aracı durdurup parasını almak ya da parasını atmalarını sağlamak amacıyla hareket eden ve uzman çavuş olup silah kullanma konusunda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip bulunmasına rağmen, ateş ederken kimseyi doğrudan hedef aldığı veya takip ettiği araca ana yolda arkadan vurduğuna ilişkin, her türlü şüpheden arınmış, kesin ve inandırıcı herhangi bir delil bulunmayan sanığın, doğrudan öldürme veya yaralama kastı ile hareket etmediği, ancak aşırı süratli bir biçimde takip ettiği araca kullandığı araçla arkadan vurduğunda ve silahla ateş ettiğinde sürücüsünün direksiyon hakimiyetini kaybedebileceğini öngörmesine rağmen, takip ettiği içerisinde ölenlerin ve mağdurun bulunduğu araca şehir merkezindeki takip esnasında arkadan birden fazla kere vurduğu, isabet kaydedecek şekilde tabancayla ateş ederek camlarının kırılmasına neden olduğu, ana yolda yaklaşık yüz altmış kilometre hızla ve çok yakın mesafeden takip ederek sıkıştırdığı, bu durum karşısında öngördüğü neticeyi göze alıp kabullendiği, ısrarlı biçimde gerçekleştirdiği eyleminin ölümle sonuçlanabileceğini öngördüğü ve neticesini kabullendiği, başka bir deyişle muhtemel ölüm neticesine kayıtsız kaldığı ve sonucunda meydana gelen kaza da iki kişinin ölümüne neden olduğu, bu itibarla fiilinin “olası kastla öldürme” suçunu oluşturacağının kabulünde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Bu nedenle; sanığın eylemini olası kastla öldürme olarak kabul eden yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.04.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.