Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/481 E. 2015/519 K. 15.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/481
KARAR NO : 2015/519
KARAR TARİHİ : 15.12.2015

Mahkemesi : … Sulh Ceza
Kasten yaralama suçundan sanık hakkında açılan kamu davasının şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşmesine ilişkin, … Sulh Ceza Mahkemesince verilen … gün ve … sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay … Ceza Dairesince … gün ve … sayı ile;
“Sanığın mağdura yönelik TCK’nin 6/1-f maddesine göre silahtan sayılan taşla yaralama eyleminin şikâyete bağlı olmadığı ve açılan davanın vazgeçmeyle düşmeyeceği gözetilmeden hatalı değerlendirme ile düşme kararı verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise … gün ve … sayı ile;
“Cumhuriyet savcısının temyiz istemi, suçun sübutuna, niteliğine ya da işlenme şekline ilişkin olmayıp, sadece sanık lehine getirilmiş bir hukuk kuralına aykırı davranılmak suretiyle verilen düşme kararına yöneliktir. Mahkemece bu hukuk kuralına aykırı davranılsa bile sonuçta sanık lehine bir karar verilmiş ve verilen bu karara karşı sanık tarafından bir itiraz yapılmamıştır. Bu aşamada sanıktan vazgeçmeye karşı diyeceklerinin sorulması gerektiğine ilişkin bir bozmanın hiçbir fayda sağlamayacağı da ortadadır.
Ayrıca Cumhuriyet savcısının temyizi düşme kararı verilmemesi gerektiğine ilişkin değil, sanıktan sorulmadan ve rızası alınmadan verilmesine ilişkindir. Her ne kadar temyiz istemi düşme kararına yönelik olsa bile, sanık aleyhine bir temyiz olmadığından bozmadan sonra da sanık aleyhine sonuç doğuracak bir karar verilmesi de mümkün görülmemektedir.
Özel Dairenin Cumhuriyet savcısının sanık lehine getirilen hukuk kuralına aykırı uygulamadan dolayı sanık aleyhine olacak şekilde hükmün bozdurulmasını isteyemeyeceğini gözetmeden, temyiz isteminin reddine karar vermesi yerine sanığın mağdura yönelik fiilini silahtan sayılan taşla işlemesi nedeniyle suçun takibinin şikâyete bağlı olmadığı, kamu davasının vazgeçme nedeniyle düşürülmesine karar verilemeyeceği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmesi isabetli değildir” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına ve temyiz isteminin reddine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Daire tarafından 02.05.2013 gün ve 12834-17831 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşme kararı verilen davada, 5237 sayılı TCK’nun 73/6. maddesinde düzenlenmiş bulunan “kanunda aksi yazılı olmadıkça, vazgeçme onu kabul etmeyen sanığı etkilemez” şeklindeki kuralın, 1412 sayılı CMUK’nun 309. maddesi kapsamında sadece sanık lehine konulmuş bir kural olup olmadığı ve şikâyetten vazgeçmeyi kabul edip etmediğinin sanıktan sorulması gerektiği kuralına aykırı davranılması hâlinde, bu aykırılıktan bahisle Cumhuriyet savcısının hükmü sanık aleyhine temyiz edip edemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ile mağdurenin aynı köyde yaşadıkları, aralarında önceye dayalı anlaşmazlıklar bulunduğu, mağdurenin sanığın taş atarak kendisini yaraladığını ileri sürüp şikâyetçi olduğu, bunun üzerine başlatılan soruşturma neticesinde, sanık hakkında kasten yaralama suçundan TCK’nun 86/2. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
… tarihli, sanığın hazır bulunmadığı duruşmada mağdurenin sanık hakkındaki şikâyetinden vazgeçtiği, aynı celsede şikâyetten vazgeçme nedeniyle kamu davasının düşmesine karar verildiği,
Cumhuriyet savcısınca kararın; sanığa hakkındaki şikâyetten vazgeçmeyi kabul edip etmediğinin sorulması gerektiği gözetilmeden yokluğunda düşme kararı verilmesinin kanuna aykırı olduğundan bahisle temyiz edildiği,
Gerekçeli kararın tebliğ edildiği sanığın herhangi bir temyiz talebinde bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için, konuya ilişkin kanuni düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
1412 Sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte olan 309. maddesi; “Maznunun lehine olan hukuki kaidelere muhalefet, maznunun aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet Müddeiumumîliğine bir hak vermez”, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 290. maddesinde de; “Sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılık sanık aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet savcısına bir hak vermez” şeklinde hüküm altına alınmıştır. CMK’nun 290. maddesinin gerekçesinde ise; “Cumhuriyet savcısı gerçeğin araştırılması amacına yönelik veya kamu yararına ilişkin olmayan, yalnızca sanık yararına kabul edilmiş hukuk kuralının uygulanmaması, eksik veya yanlış uygulanmış olması nedeniyle hükmün sanık aleyhine bozulması için temyiz yoluna başvuramaz” denilmiştir. Bu düzenlemeler uyarınca Cumhuriyet savcısı, amacı yalnızca sanığın hak ve menfaatlerini korumak olan bir hukuk kuralının ihlal edilmiş bulunması durumunda sanığın lehine olan bu ihlali ileri sürerek, temyiz kanun yoluna müracaat edip hükmün sanık aleyhine bozulmasını isteyemeyecektir.
Her iki hüküm de sanıkların haklarını korumak ve lehlerine doğmuş olan bir durumun, aleyhlerine olacak şekilde ortadan kaldırılmasını önlemek amacıyla kabul edilmiş olup, maddedeki “sanık yararına” sözcüğünün; “sadece sanık yararına konulmuş olan” örneğin; sanığa ek savunma hakkı verilmemesi, önceden kendisine tebliğ olunan iddianamenin sorgudan önce okunmaması gibi “hukuki kaideler” ibaresinin “usul hükümleri” olarak anlaşılması gerektiği öğreti ve uygulamada kabul edilmektedir. Sadece sanık yararına değil, aynı zamanda kamu düzenine veya yargılamanın işleyişine ilişkin usul kurallarının ihlali halinde bu hüküm uygulanmayacaktır. Yalnız sanık yararına kabul edilmiş usul kurallarına aykırılık halinde sanık aleyhine bir netice meydana gelmişse Cumhuriyet savcısının hükmü sanık lehine temyiz etmesinin önünde ise herhangi bir hukuki engel bulunmamaktadır.
Öğretide; “Ceza muhakemesi normları iki çeşittir. Çoğunluğu oluşturan normların amacı hakikatin araştırılmasıdır. Azınlıkta olanlar, şüpheden yararlanması gereken sanığın lehine kabul edilmişlerdir. Hakikatin araştırılması için ve dolayısı ile sanık dâhil herkesin yani toplumun lehine kabul edilmiş norma aykırılık elbet bozma nedeni olacaktır. Fakat sadece sanık yararlansın diye konulmuş norma aykırı hareket edildi diye sanık aleyhine bozmanın amaca ters düşeceği açıktır. Bu konuda bütün güçlük, normun hakikatin araştırılması için mi, yoksa yalnızca sanık lehine mi konulmuş olduğunun tayininde ortaya çıkmaktadır. Suçun mahiyeti değişince sanığın müdafaasını yapabilecek halde bulundurulması, sanık lehine temyizde cezanın ağırlaştırılmaması normlarının sanık lehine konuldukları şüphe götürmez. Buna karşılık kısmen de olsa hakikatin araştırılması için kabul edilmiş normlar sadece sanık lehine kabul edilmiş sayılmaz.” (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Onaltıncı Bası, Beta Yayınevi, İstanbul 2007, s. 1427) “Madde, sırf maznun lehine bir hüküm tesis etmiştir. Yalnız maznunun menfaati değil, umumi menfaat düşüncesi ile konulmuş olan hükümler buraya dâhil değildir.” (Muhtar Çağlayan, Ceza Muhakemesi Usulü, 1980, s. 105) “Sanık lehine olan kaidelere aykırılık, son kararın sanık aleyhine bozulması için hak vermez. Örneğin; sanık beraat etmişse karar sanığa son söz verilmedi diye bozulamaz. Son sözün sanığa verilmesinin sebebi, kendi lehine bulup çıkaracağı bir delil ile lehinde karar verebilmektir. Burada en lehe karar verildiğine göre, son söz verilmemiş olması daha lehe bir durum doğuracak değildir.” (Öztekin Tosun, Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri, Muhakemenin Yürüyüşü, İstanbul 1973, Sulhi Garan Matbaası s. 209) “Hukuk kurallarına aykırı verilen kararın temyiz denetiminde bozulacak olması doğaldır. Bu, hukuka aykırılıkların giderilmesi için başvurulacak zorunlu bir yoldur. Ancak bazen mahkeme kararlarındaki hukuka aykırılık, kararın bozulmasını gerektirmez. Gerçekten sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılık, aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet savcısına bir hak vermez. Böyle bir kuralın getirilmesinin amacı sanık menfaatine uygun olarak ortaya çıkan bir durum veya neticenin ortadan kaldırılmasını engellemektir.” (Özbek-Kanbur- Doğan-Bacaksız, Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, İkinci Bası, Seçkin Yayınevi, 2011, s. 750) “Amacı sanığın menfaatlerinin korunması olan hukuk kuralının ihlal edilmiş olması halinde Cumhuriyet savcısı, sanığın lehine olan bu ihlali öne sürerek kararın temyiz incelemesi sonunda bozulmasını isteyemeyecektir. Bu kuralın getirilmiş olmasının amacı, sanık menfaatine uygun olarak ortaya çıkmış olan halin veya neticenin ortadan kaldırılmasını engellemektir.” (Ceza Muhakemesi Kanunu İzmir Şerhi, Veli Özer Özbek, Birinci Bası, Seçkin Yayınevi, Ankara 2005, s. 1128) “Sanığın yararına konulan kurallara aykırı davranılması, ilke olarak hükmün bozulmasını gerektirir ise de, bu aykırılık hükmün sanık aleyhine bozulması için Cumhuriyet savcısına hak vermemektedir.” (Osman Yaşar, Ceza Muhakemesi Kanunu, Beşinci Bası, Seçkin Yayınevi, Ankara 2011, c. 3, s. 3987) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Uyuşmazlık konusu bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Kasten yaralama suçundan sanık hakkındaki kamu davasının mağdurenin şikâyetinden vazgeçmesi nedeniyle düşmesine dair gerekçeli kararın sanığa tebliğ edildiği, söz konusu karara karşı herhangi bir kanun yoluna müracaat etmeyen sanığın şikayetten vazgeçmeyi zımni olarak kabul etmiş olduğu, sanık lehine konulan TCK’nun 73/6. maddesindeki “kanunda aksi yazılı olmadıkça, vazgeçme onu kabul etmeyen sanığı etkilemez” usul kuralının ihlalinin 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi delaletiyle halen yürürlükte bulunan 308. maddesi uyarınca Cumhuriyet savcısına sanık aleyhine hükmün bozdurulması için bir hak ve yetki tanınmadığı kabul edilmelidir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun … gün ve … sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, Cumhuriyet savcısının temyizi isteminin reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan … ve …;”Sanık …, TCK’nın 6/1-f fıkrasına göre silah sayılan taş ile mağdureye vurup onu yaralamış ve bu husus iddianamede zikredildikten sonra sanık hakkında TCK’nun 86/2. maddesi gereğince kamu davası açılmıştır. Hâkim hüküm kurarken olayda kullanılan taşı silah olarak kabul etmeyip, söz konusu suçun şikayete bağlı bir suç olduğunu kabul ederek, mağdurenin de şikayetinden vazgeçtiğinden bahisle düşme kararı vermiştir.
6217 sayılı Kanunun 26. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici maddeye göre ‘Hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere sonuç olarak belirlenen 3000 TL dahil adli para cezasından verilen mahkumiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz.’
Mahkemenin verdiği karar direk 3000 TL adli para cezasından ibaret bir hüküm olsa idi Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesi suçun vasfına veya suçun niteliğine ilişkin bir konu içermiyorsa bu takdirde Yüksek Yargıtay’ca hiç incelenmeden, temyiz dilekçesi süresinde mi değil mi bu hususlara hiç bakılmadan ret kararı verilebilirdi.
Ancak önümüzde bulunan hüküm 3000 TL adli para cezasından ibaret bir hüküm değildir. Sanık hakkında düşme kararı verilmiştir. Düşme ve beraat kararları gibi kararların Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi halinde bu düşme ve beraat kararları 3000 TL adli para cezasında uygulandığı gibi hiç incelenmeden ret edilemez.
Beraat ve düşme kararlarında temyiz dilekçesinin suç vasfına veya suçun niteliğine yönelik olması şartı da aranmamaktadır. Temyizin içeriği ne olursa olsun beraat ve düşme kararlarına karşı verilen temyiz dilekçeleri Yargıtay’ca incelendikten sonra karara bağlanacaktır. Beraat ve düşme kararlarına karşı verilen temyiz dilekçesi sadece süre yönünden veya temyiz edenin temyiz etmeye her hangi bir sıfatı yoksa bu nedenle ret edilebilir. Bunun dışında temyiz kapsamı ne olursa olsun beraat ve düşme kararları Yargıtay’ca incelendikten sonra karara bağlanacaktır.
Beraat ve düşme kararlarında Yargıtay’ca önce dosya incelenmeli, savcının temyizi süresinde mi değil mi, daha sonra karar usul ve esas yönünden incelenmeli bir eksiklik bulunduğu takdirde, temyiz talebi kabul edilerek karar bozulmalı veya usul ve esas yönünden bir eksiklik yoksa Cumhuriyet savcısının temyizi yerinde görülmeyerek hüküm onanmalıdır.
Cumhuriyet savcısı, mahkemenin düşme kararına karşı temyiz yoluna baş vurmuştur. Bu karar beraat kararı olsa idi beraat kararlarına karşı Cumhuriyet savcılarının temyiz yoluna baş vurmaları halinde bu temyiz mutlaka sanık aleyhinedir. Çünkü beraat dışında tüm uygulamalar sanık aleyhinedir. Düşme kararlarında ise Cumhuriyet savcısının sanığın beraatini istemişse sanık lehine bir temyizdir. Ancak düşme kararlarına karşı beraat dışında başka bir uygulama isteniyorsa bunlar da sanık aleyhinedir.
Yargıtay, Cumhuriyet savcısının temyizinin 1412 sayılı Kanunun 309. maddesinin kapsamına girip girmediğine karar verilebilmesi için Yargıtay’ın o dosyayı incelemeye alıp CMUK’nun 309. maddenin şartlarının bu olayda bulunup bulunmadığını belirledikten sonra bir karar vermelidir. Hiçbir inceleme yapmadan 3000 TL para cezası imiş gibi ret kararı veremez.
Cumhuriyet savcısının temyiz talebi karşısında Yargıtay inceleme yapıp CMUK’nun 309. maddesi gereğince Cumhuriyet savcısının temyizini ret edebilmesi için mahkemenin verdiği düşme kararının net doğru bir karar olması ve sanığın suçunun da şikâyete bağlı bir suç olması ayrıca düşme kararının onanmasını engelleyen hukuk kuralına aykırılığın da sanık aleyhine değil sanık yararına olması halinde Cumhuriyet savcısının temyizi ret edilir. Yargıtay, Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinde sarf ettiği söz ve cümlelerle sınırlı değildir. İncelenen dosya her yönden incelendikten sonra neyi gerektiriyorsa o kararın verilmesi gerekmektedir.
Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesi üzerine dosya her yönden incelendikten sonra söz konusu suç şikayete bağlı bir suç olup sonuç olarak düşme kararı verilmesi gerekiyorsa ve Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinde gösterdiği husus hukuka aykırı bir konu olmakla birlikte son sözün sanığa verilmemesi gibi sanık yararına bir konu ise bu takdirde fuzuli işlemlerin önlenmesi için Cumhuriyet savcısının temyizi ret edilmektedir.
Oysa dosyayı incelediğimizde sanık silah sayılan taş ile mağdureyi yaraladığından sanığın eylemi şikayete bağlı bir suç değildir. Verilen düşme kararı doğru bir karar değildir. O halde Yargıtay, incelemesini yaparken Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinde belirttiği mağdurenin vazgeçmesinden ve sanığın vazgeçmeyi kabul edip etmediğinden bahsedilmişse de olayımızda şikayete bağlı bir suç mevcut bulunmadığından bu hususlar dikkate alınamaz, Yargıtay’ın uygulamasına gerekçe olamaz. Çünkü olayımızda şikayete bağlı suç söz konusu değildir. Yargıtay temyiz dilekçelerine bağlı olmadığına göre sanığın suçu hangi cezayı gerektiriyorsa o cezanın doğru uygulaması neyi gerektiriyorsa o kararı vermesi gerekir.
Şimdi, bizim olayda Cumhuriyet savcısının temyizinin sanık lehine mi yoksa sanık aleyhine mi olduğu hususunu net açıklığa kavuşturmamız gerekmektedir. Kendimizi Cumhuriyet savcısının yerine koyarak olaya bakmamız gerekmektedir. Cumhuriyet savcısı suçu şikayete bağlı bir suç olarak kabul ettiğine göre sanık hakkında verilen düşme kararını doğru ve yerinde bir karar olarak görmüş. Fakat, sanık hakkında düşme kararı verilemeyeceğini iddia etmektedir. Çünkü TCK’nun 73/6. maddesi gereğince mağdurun şikayetten vazgeçmesi karşısında, bu husus sanığa anlatılıp bu vazgeçmeyi kabul edip etmediği sorulması gerekmektedir. Bu kurala uyulmadığından düşme kararı verilemeyeceğini iddia etmektedir. O halde Cumhuriyet savcısının bu temyizi sanık lehine değil, sanığın aleyhinedir. Çünkü düşme kararı sanık lehine olan bir karardır. Cumhuriyet savcısı sanık lehine olan bu düşme kararına karşı daha lehe olan beraati istememektedir. Düşme kararına karşı çıkıp itiraz etmektedir. O halde Cumhuriyet savcısının bu temyizi sanık aleyhinedir.
Sanığın aleyhine olan bu temyiz talebi üzerine Yargıtay’ın yapacağı tek şey bozmada suç ve cezayı bulup doğru uygulamayı göstererek, sanığın suçu taşla işlediğinden şikayete bağlı suçlardan olmayıp sanığın TCK’nun 86/2 ve 86/3-e fıkrası gereğince cezalandırılması gerekmektedir. Bu nedenle şikayete bağlı suç olduğundan bahisle verilen düşme kararı yasaya aykırıdır ve bozma sebebidir şeklinde hükmü esastan bozması gerekmektedir.
Yerel mahkeme Dairemizin bozma kararına uyup TCK’nun 86/2 ve 86/3-e fıkrası gereğince sanığa hapis veya adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermelidir. Çünkü temyiz sanık aleyhinedir.
Eğer savcının temyizi sanık lehine beraat kararı verilmesi talep edilmiş olsa bile durum değişmez. Yargıtay bu sefer sanık hakkında TCK’nun 86/2 ve 86/3-e maddeleri gereğince hüküm kurulması gerekirken düşme kararı verilmesi yasaya aykırı olup CMUK’nun 326/son maddesi gereğince kazanılmış hak saklı kalmak kaydı ile hükmün yine bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
Böyle hallerde CMUK’nun 309. maddesine dayanarak Cumhuriyet savcısının temyizini ret edemeyiz. Çünkü mahkemenin verdiği hüküm ile Yargıtay’ın gösterdiği doğru uygulama birbirine uymamaktadır. Cumhuriyet savcısının temyizi leh veya aleyhe olsun Yargıtay her iki halde hükmü bozar. Doğru uygulamayı gösterir. Şikayete bağlı olmayan bir suçu Yargıtay şikayete bağlı imiş gibi gerçek dışı kabul ederek, şikayete bağlı olmayan bir suçu şikayete bağlı suçmuş gibi sonuca varması hukuk kurallarına aykırıdır. Yargıtay’ın teamüllerine uymamaktadır.
Sanık, mağdureyi taş ile değil de eli ile hafif şekilde yaralamış olsa idi bu takdirde hakkında verilen düşme kararı doğru bir karar olurdu. Cumhuriyet savcısı da temyiz dilekçesinde son sözün sanığa verilmemesini gerekçe yapıp temyiz etmiş olsa idi, verilen karar doğru bir karar son söz sorulsa bile kararda bir yanlışlık yok tekrar düşme kararı verilecekse bu takdirde sanık yararına olan bu hukuk kuralının uygulanmaması Cumhuriyet savcısına hak vermeyeceğinden CMUK’nun 309. maddesinin aradığı şartlar oluştuğundan savcının temyizi ret edilebilirdi.
Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz dilekçesinde olayımızın konusunu ele alırken gerçek olay olan taşla mağduru yaralama olayını hiç ele almamış mahkemenin yanlış uygulaması olan şikayete bağlı bir suçmuş gibi konuyu ele alıp tartışıp bir sonuca varmıştır. Oysa elimizde şikayete bağlı bir suç bulunmamaktadır. Dosyamızla alakası olmayan hayali bir suçu ele alıp tartışıp bir kanaate varmamız doğru uygulamayı bulmak değildir. Yargıtayın tek amacı gerçek işlenen suçu ele alıp tahlil ederek doğru uygulamasını bulmaktır.
Tüm bu açıklamalar karşısında Özel Dairenin uygulaması doğru olduğundan Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay … Ceza Dairesinin … gün ve … sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Cumhuriyet savcısının temyiz talebinin, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince yürürlükte olan 1412 sayılı CMUK’nun 309. maddesi uyarınca sanık yararına getirilen hukuk kuralına aykırılıktan dolayı Cumhuriyet savcısının sanık aleyhine hükmün bozdurulmasını isteme hakkı bulunmadığından, aynı Kanunun 317. maddesi gereğince REDDİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.12.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.