Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/480 E. 2014/441 K. 21.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/480
KARAR NO : 2014/441
KARAR TARİHİ : 21.10.2014

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 29.05.2008
Sayısı : 93-142

Kişi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanıklar …, …, … ve …’nin 5237 sayılı TCK’nun 109/2, 109/3-b ve 109/5. maddeleri uyarınca 6 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin, Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 29.05.2008 gün ve 93-142 sayılı hükmün sanıklar ile sanık … müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 20.12.2012 gün ve 5210-13411 sayı ile;
“Sanığın eylemi ile ilgili değerlendirme yapılırken 765 sayılı TCK’nun 179/2-3. maddesi ile 5237 sayılı TCK’nun 109/2. maddesi karşılaştırılarak sanığın lehine olan hükümlerin uygulanması gerektiği halde, yanlış değerlendirme ve karşılaştırma yapılarak sanığa fazla ceza tayini” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 06.03.20013 gün ve 34782 sayı ile;
“Bursa C.Başsavcılığınca düzenlenen iddianame ile; sanıkların olay gecesi, boş arazideki hurda otobüs içerisinde bali çekerek bira içtikleri, sanıklardan Osman’ın yolda karşılaştığı mağdur …’a saat sormak bahanesiyle yaklaştığı, falçata çekerek boğazına dayamak suretiyle diğer sanıkların bulunduğu hurda otobüs içerisine getirmesinin ardından tüm sanıkların mağduru soyup, çeşitli yerlerinden de yaraladıkları, bunun üzerine mağdurun cüzdanındaki 15 Lira parasını, cep telefonunu, banka kartını, montunu ve diğer eşyalarını sanıklara verdiği, daha sonrasında ise sanıklardan Murat ve Ahmet’in mağdurun 4-5 kez ırzına geçtikleri, mağduru araç içerisinde 6-7 saat tutarak özgürlüğünü kısıtladıkları ve gasp suçunu da işlemelerinin ardından sabaha karşı salıverdikleri iddia edilerek sanıklar Murat ve Ahmet’in 765 sayılı TCK’nun 416/1, 80, 499, 522, 71, 31, 33 ve 40. maddeleri, diğer sanıkların ise anılan kanunun 65. maddesi yollamasıyla aynı sevk maddeleri uyarınca cezalandırılmaları için Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.
Yapılan yargılama sonucunda Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 13.12.2005 gün ve 25-342 sayılı kararıyla sanıkların cezalandırılmasına dair verilen hükümler sanıklar ve müdafiilerince süresi içerisinde temyizi üzerine Yüksek Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 23.05.2007 gün ve 9074-6503 sayılı kararıyla hükümlerin onanmasına karar verirken sanıklar hakkında özgürlüğü kısıtlamak suçuyla ilgili olarak da zamanaşımı içerisinde hüküm kurulmasını olanaklı görmüştür.
Yüksek Yargıtay 6. Ceza ilamındaki bu ibare nedeniyle sanıklar hakkında 22.01.2008 tarihinde ikinci bir iddianame düzenlenmek suretiyle dava açılmış, Bursa 15. Asliye Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararı ile daha önce yargılama yapan Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesine göndermesi üzerine yapılan yargılama sonucunda da sanıkların mahkumiyetlerine dair verilen hükümlere yönelik temyiz üzerine Yüksek 14. Ceza Dairsince lehe yasa değerlendirilmesinin yanlış yapıldığından bahisle bozma kararı verilmiş ise de; yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle ortada mükerrer açılmış bir dava bulunduğundan sanıklar haklarında aynı konuda açılan bu ikinci davanın mahkemesince reddi gerekmekte olup, Yüksek 14. Ceza Dairesince de bu nedene dayalı olarak bozma kararı verilmesi gerekmektedir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 02.05.2013 gün ve 3023-5398 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 04.02.2008 günlü iddianameyle sanıklar hakkında kişi hürriyetinden yoksun kılma suçundan açılan kamu davasının mükerrer olup olmadığı ve bu bağlamda açılan davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
07.01.2005 tarihinde katılanı boş arazide bulunan terk edilmiş minibüse zorla götürdükten sonra, burada fiili livata yoluyla birçok kez ırzına geçip tüm para ve eşyalarını alarak 7-8 saat alıkoyan sanıklar hakkında 10.01.2005 günlü iddianameyle 765 sayılı TCK’nun 416/1 ve 499. maddeleri uyarınca zorla ırza geçme ve adam kaldırmak suretiyle yağma suçlarından kamu davası açıldığı,
Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 13.12.2005 gün ve 25-342 sayılı kararıyla cinsel saldırı suçundan sanıklar Murat, Zafer ve Ahmet’in lehe olan 5237 sayılı TCK’nun 102/1, 102/2 ve 102/3-d maddeleri uyarınca 10 yıl 6 ay hapis, sanık …’ın ise eyleminin cinsel saldırı suçuna yardım niteliğinde olduğu kabul edilerek aynı kanunun 39. maddesi de uygulanarak 5 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, nitelikli yağma suçundan ise bütün sanıkların lehe olan 5237 sayılı TCK’nun 149/1-a-c-h maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verildiği,
Hükmün sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesince “sanıklar hakkında özgürlüğü kısıtlamak suçu ile ilgili olarak zamanaşımı içersinde hüküm kurulması olanaklı görülmüştür” açıklamasıyla onanmasına karar verildiği,
Yargıtay 6. Ceza Dairesinin onama kararında belirtilen açıklamaya istinaden yerel mahkemece sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan suç duyurusunda bulunulması üzerine Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca sanıkların 07.01.2005 tarihinde katılana karşı gerçekleştirdikleri eylemle ilgili olarak 04.02.2008 tarihli iddianameyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan açılan kamu davasında Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesince, sanıkların 5237 sayılı TCK’nun 109/2, 109/3-b ve 109/5. maddeleri uyarınca mahkumiyetlerine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesi yapılabilmesi için bir takım “olmazsa olmaz” (sine qua non) şartlar aranır. Bu bağlamda muhakeme yapılabilmesinin şartlarından birisi de “Non bis in idem” olarak ifade edilen, aynı fiilden dolayı verilmiş bir hükmün veya açılmış bir davanın bulunmamasıdır.
Kanunlarda açıkça yazılı olmadan da uygulanan bir hukuk normu olarak doktrinde de kabul olunan ve muhakeme hukukunun ana ilkelerinden olan “Non bis in idem” ilkesi 1412 sayılı CMUK’nun 253. maddesinin üçüncü fıkrasında; “Aynı konuda, aynı sanık için evvelce verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava var ise davanın reddine karar verilir”, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nun “Duruşmanın sona ermesi ve hüküm” başlıklı 223. maddesinin yedinci fıkrasında ise; “Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir” şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, aynı fiil nedeniyle, aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, sonradan açılmış olan davanın reddine karar verilecektir.
“Non bis in idem” ilkesine uluslararası sözleşmelerde de yer verilmiş olup, konu İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 7 numaralı Ek Protokolünün “Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı” başlıklı 4. maddesinin ilk fıkrasında; “Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulune ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkum edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkum edilemez” şeklinde ifade edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
10.01.2005 tarihli ilk iddianame ile sanıkların 07.01.2005 tarihinde katılana karşı gerçekleştirdikleri iddia olunan ırza geçme suçunun yanında, 765 sayılı TCK’nun 499. maddesinde düzenlenmiş olan adam kaldırmak suretiyle yağma suçundan da dava açıldığı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eyleminin bu suçun unsuru oluğu, diğer taraftan Yargıtay 6. Ceza Dairesinin kararında yer alan ibareye yanlış anlam verilerek 04.02.2008 tarihli iddianeme ile sanıkların 07.01.2005 tarihinde katılana karşı gerçekleştirdikleri iddia olunan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ayrı bir dava açıldığı, 04.02.2008 tarihli ikinci iddianamede içerik itibarıyla, sanıkların 10.01.2005 tarihli ilk iddianemede belirtilen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eyleminden farklı bir eylemlerinden bahsedilmediği anlaşılmakta olup, 07.01.2005 tarihli kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eylemi nedeniyle açılan ikinici dava “mükerrer dava” niteliğinde olduğundan 5271 sayılı CMK’nun 223/7. maddesi uyarınca reddine karar verilmelidir.
Öte yandan, 10.01.2005 tarihli iddianamede adan kaldırmak suretiyle yağma suçu olarak nitelendirilen eylem 765 sayılı TCK’nun 499/1-son cümle maddesi ile suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 149/1-a-c-h ve 109/2, 109/3-b, 109/5 maddeleri kapsamında kalmakta olup, sonuç cezalar gözönünde bulundurulduğunda 5237 sayılı TCK sanıklar lehine olduğundan, sanıkların bu kanun gereğince hem yağma hemde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından ayrı ayrı cezalandırılmaları gerekmektedir. Dolayısıyla 13.12.2005 gün ve 25-342 sayılı kararla sanıkların sadece 5237 sayılı TCK’nun 149/1-a-c-h maddesi uyarınca yağma suçundan cezalandırılmasına hükmeden buna karşın açılmış bulunan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan hüküm kurmayan Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesince, yağma suçundan kurulan mahkumiyet kararını onayan Yargıtay 6. Ceza Dairresi kararında yer alan; “sanıklar hakkında özgürlüğü kısıtlamak suçu ile ilgili olarak zamanaşımı içersinde hüküm kurulması olanaklı görülmüştür” şeklindeki açıklama doğrultusunda aynı esas numarası üzerinden duruşma açılarak ek kararla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan da mahkumiyet kararı verilmesi gerekirken, kamu davası açılması amacıyla Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulması usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün, mükerrer açılan davanın 5271 sayılı CMK’nun 223/7. maddesi uyarınca reddi yerine, duruşmaya devamla hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABÜLÜNE,
2- Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 20.12.2012 gün ve 5210-13411 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 29.05.2008 gün ve 93-142 sayılı kararının, mükerrer açılan davanın 5271 sayılı CMK’nun 223/7. maddesi uyarınca reddi yerine, duruşmaya devamla hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.10.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.