Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/479 E. 2013/532 K. 26.11.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/479
KARAR NO : 2013/532
KARAR TARİHİ : 26.11.2013

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 10.06.2008
Sayısı : 108-277

Nitelikli dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, eylemin resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturduğunun kabulü ile sanık …’nun 5237 sayılı TCK’nun 206/1, 62 ve 52. maddeleri gereğince 80 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.06.2008 gün ve 108-277 sayılı hükmün şikâyetçi … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine yerel mahkemece 26.06.2008 gün ve 108-277 sayı ile, şikâyetçi Hazinenin katılan sıfatının bulunmaması ve hükmün verilen ceza miktarı itibarıyla kesin nitelikte olması nedeniyle temyiz isteğinin reddine karar verilmiştir.
Ret kararının şikâyetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 25.03.2013 gün ve 21421-5325 sayı ile;
“Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04/10/1993 gün ve 187/227 sayılı kararında açıklandığı üzere, tür ve miktarı itibariyle kesin olan kararların suç vasfına yönelik temyizi halinde Yargıtay’ca inceleme yapılmasının olanaklı bulunması, müşteki kurumun temyizinin de suç vasfına yönelik olduğunun anlaşılması karşısında usul ve yasaya aykırı bulunan 26/06/2008 gün 2008/108 Esas, 2008/277 Ek Karar sayılı temyiz isteminin reddi kararının kaldırılarak, 10.06.2008 tarihli mahkumiyet hükmünün incelenmesinde; Hekimhan İlçe Tarım Müdürlüğü’nce 2006 tarihinde meydana gelen don felaketi nedeniyle zarar görenlere, 2090 sayılı ‘Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun’ gereğince yardım parası ödemesi yapıldığı, sanığın da kayısı bahçesinin dondan zarar görmesi nedeniyle yaptığı başvuru sırasında doldurduğu 21.11.2006 tarihli taahhütnamesinde 01.01.2001 tarihinden beri Emekli Sandığında emekli maaşı aldığı halde, herhangi bir kurumdan maaş almadığını beyan etmek suretiyle haksız olarak devletten yardım parası aldığının anlaşılması karşısında; suçtan zarar gördüğü anlaşılan Tarım ve Köyişleri Bakanlığının davaya katılmakta yararı bulunduğu gözetilmeden adı geçen idare adına … vekilinin katılma talebinin reddine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olmadığı anlaşılmakla, katılma talebinin reddi kararının kaldırılarak ve Hazinenin, katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar görmüş bulunduğu dikkate alınarak, 5271 sayılı CMK’nın 260. maddesinin 1. fıkrası uyarınca hükmü de temyize hakkı bulunduğu belirlenerek ve tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmeyerek yapılan incelemede;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli,kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
2090 sayılı Yasada, tabii afetlerden zarar gören çiftçilerle ilgili düzenlemelere yer verildiği, çiftçilerin zararlarının tespitleri, yapılacak ödemeler ve ödemelerin kimlere yapılacağı hususundaki ayrıntılara ise; 26272 sayılı Tabii Afetlerden Zarar gören Çiftçilere Ödenecek Yardımlar Hakkında Yönetmelikte yer verildiği, bu yönetmeliğin 5. maddesinde yardımın hangi koşullarda, kimlere verileceğinin düzenlendiği, buna göre;
(1) Bu Yönetmelikte yer alan yardımlardan, 5363 sayılı Tarım Sigortaları Kanunu kapsamında uygulama yılında yer alan riskler için tarım sigortası yaptırmamış üreticiler yararlanamaz.
(2)Yardımdan yararlanılabilmesi için, çiftçi veya çiftçilerin birlikte kurdukları kooperatifler aşağıdaki şartları haiz olmalıdır:
a-Tarımsal ürünlerinin, canlı ve cansız üretim araçları ve tesisleri dahil tüm tarımsal varlığının toplam parasal değerinin en az %40 ve daha fazla oranda zarar görmesi ile birlikte;
-Çiftçinin veya çiftçilerin birlikte kurdukları kooperatiflerin bu zararı diğer tarım ve tarım dışı gelirleri ile karşılayacak gücünün bulunmaması,
-Kredi veren banka, kooperatif ve benzeri kuruluşlardan zararlarını karşılayacak borç ve tazminat alma imkânlarının bulunmaması,
-Zarar ve ziyanlarının herhangi bir suretle karşılanmamış olması,
b-Tarımsal ürünlerinin, canlı ve cansız üretim araçları ve tesislerinin %40’dan daha az zarar görmesi ile birlikte, kredi alma imkânı bulunmaması, tarım dışı gelirinin yeterli bulunmaması dolayısıyla, tarımsal faaliyetlerini devam ettiremeyecek ve geçimini sağlayamaya- cak kadar muhtaç olması,ikinci fıkranın (a) veya (b) bentlerindeki şartları taşıyan yardıma muhtaç çiftçi ailesinin, bu Yönetmelikte yer alan yardımlardan yararlanabilmesi için, yıllık gelir toplamının, her yıl Bakanlar Kurulunca açıklanan 16 yaş ve üzeri asgari ücret brütünün yıllık toplamının üç katına tekabül eden miktar veya altında olması gereklidir hükmüne yer verildiği,
Somut olayda; sanığın gerçekte Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan, aylık ortalama 531.00 TL maaş alan emekli bir kişi olmasına rağmen, 2006 yılında, herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olarak çalışan veya emekli olmadığını belirtir şekilde taahhütname imzalayarak ilgili kuruma vermesi neticesinde kurum tarafından, don parası adı altında sanığa toplam 2.107.39 TL ödeme yapıldığı, bu şekilde sanığın, gerçeğe aykırı taahhütnameyi imzalayarak kamu kurumu zararına dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edilmesi karşısında; 27.08.2006 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 26272 sayılı genelgenin mahkemece değerlendirilen 5/b-3. maddesinin ‘bu yardımlardan yararlanılabilmesi için, yıllık gelir toplamının her yıl Bakanlar Kurulunca açıklanan 16 yaş ve üzeri asgari ücret brütünün yıllık toplamının üç katına tekabül eden miktar veya altında olması gereklidir’ hükmü karşısında, sanığın aldığı emekli maaş miktarına göre yardım almasının mümkün bulunması nedeniyle olayda dolandırıcılık suçunun unsurları itibariyle oluşmayıp, eylemin TCK’nın 206. maddesi kapsamında yalan beyanda bulunmak olarak kabul edilmesinde isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla,
Sanık hakkında resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak suçundan hükmolunan cezanın miktar ve türüne göre hükmün 21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 5219 sayılı Kanunun 3-B maddesi ile değişik 1412 sayılı CMUK’nun 305/1. maddesi gereğince hüküm tarihine göre, temyizi mümkün olmadığından katılan vekilinin bu suçtan kurulan hükme yönelik temyiz isteğinin aynı kanunun 317. maddesi gereğince reddine,” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 04.05.2013 gün ve 22062 sayı ile;
“…Somut olayda; sanığın gerçekte Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan, aylık ortalama 531 TL maaş alan emekli bir kişi olmasına rağmen, 2006 yılında, herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olarak çalışan veya emekli olmadığını belirtir şekilde taahhütname imzalayarak ilgili kuruma vermesi neticesinde kurum tarafından, don parası adı altında sanığa toplam 2.107.39 TL ödeme yapıldığının iddia edildiği olayda, Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.06.2008 gün ve 2008/108 Esas, 2008/227 Karar sayılı ilamı ile sanığın eylemi kül halinde memura yalan beyanda bulunma suçunu oluşturduğu kabul edilerek, eylemine uyan TCK’nun 206/1, 62/1, 52. maddeleri uyarınca 80 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, müşteki … vekilinin 10.06.2008 tarihli celsede müdahale talebinde bulunduğu, … vekilinin müdahale isteminin reddine karar verildiği, müdahale istemi reddedilen … vekilinin bu hükmü temyiz ettiği, Yerel mahkemenin ek karar ile temyiz isteminin reddine karar verdiği, bu hükmün 14.07.2008 tarihli dilekçe ile müşteki vekili tarafından temyiz edildiği, müşteki vekilinin temyiz dilekçesinde eylemin memura yalan beyan suçunu değil, nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturacağını iddia etmesi karşısında vasfa yönelik temyiz bulunması nedeniyle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.10.1993 gün ve 187/227 sayılı kararında açıklandığı üzere, tür ve miktarı itibariyle kesin olan kararların suç vasfına yönelik temyizi halinde Yargıtay’ca inceleme yapılmasının olanaklı bulunması nedeniyle ve 2090 sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun ve ilgili Yönetmelik gereğince, don doğal afeti nedeniyle tarımsal ürünlerinin zarar gördüğünden bahisle haksız şekilde devlet yardımı almak suretiyle kamu kurumuna karşı dolandırıcılık suçundan doğrudan doğruya zarar gören şikayetçi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının katılma isteminin kabulüne karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle, temyiz isteminin reddi kararının kaldırılmasının talep edildiği, Yüksek Daire tarafından da temyiz isteminin reddine dair ek kararın kaldırıldığı, artık hükmün esastan incelenmesi gerektiği gözetilmeden, Yüksek Daire tarafından ‘21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 5219 sayılı Kanunun 3-B maddesi ile değişik 1412 sayılı CMUK’nun 305/1. maddesi gereğince hüküm tarihine göre, temyizi mümkün olmadığından katılan vekilinin bu suçtan kurulan hükme yönelik temyiz isteğinin aynı kanunun 317. maddesi gereğince reddine’ karar verilmesinin yerinde olmadığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, temyiz isteminin reddine ilişkin Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 03.06.2013 gün ve 12584-10195 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Nitelikli dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda sanığın resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmedilen sonuç adli para cezasının miktarı itibarıyla kesin nitelikte bulunan yerel mahkeme hükmüne karşı suç vasfına yönelik olarak yapılan temyiz isteminin Özel Dairece kabul edilmesinden sonra, hükmün incelenerek sonuçta hükmün kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle temyiz isteminin 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz kanun yoluna tâbidir.
Ancak yerel mahkeme hüküm tarihi itibarıyla;
1- İkimilyar liraya kadar (iki bin lira-ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümler,
2 -Yukarı sınırı onmilyar lirayı (on bin lira) geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3- Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz kanun yoluna başvurulamayacaktır.
“İkimilyar liraya kadar (iki bin lira-ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hüküm- lerin” temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra verilen, ister hapis cezasından çevrilen, ister doğrudan hükmolunan adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 23. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nun 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde “hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı” şeklinde yapılan değişiklik ve aynı Kanunun 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanuna eklenen, “bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” şeklindeki geçici 2. madde gözönünde bulundurulduğunda, 14.04.2011 tarihinden sonra ise, ancak doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyizinin mümkün hale geldiği konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Öte yandan, CGK’nun 27.12.2011 gün ve 370-302 ile 06.12.2011 gün ve 185-249 sayılı kararları başta olmak üzere pek çok kararında da; miktar itibarıyla kesin nitelikteki hükümlerin, kesinlik sınırını aşar nitelikle yaptırım içermek şartıyla suç vasfına yönelik temyiz üzerine, temyiz incelemesine konu olabileceklerine işaret edilmiştir.
1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan “Temyiz talebinin kabule şayan olmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi” başlıklı 315. maddesinde; “Temyiz isteği kanuni sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmişse veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan mahkeme bir karar ile temyiz dilekçesini reddeder.
Temyiz eden taraf ret kararının kendisine tebliğinden itibaren bir hafta içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar verilmesini taleb edebilir. Bu takdirde dosya Yargıtaya gönderilir. Şu kadar ki, bu sebepten dolayı hükmün infazı tehir olunmaz”,
“Yargıtayca temyiz isteğinin reddi” başlıklı 317. maddesinde de; “Yargıtay, süresi içinde temyiz dilekçesinin verilmediğini veya beyanının yapıldığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını görürse, temyiz isteğini reddeder, görmezse incelemesini yapar” düzenlemelerine yer verilmiştir.
1412 sayılı CMUK’nun 315. maddesinde, temyiz talebinin kabule değer olup olmadığı ön incelemesinin ilk derece mahkemesince yapılması öngörüldüğü halde, 317. madde ile aynı incelemenin Yargıtay’ca da yapılması hüküm altına alınmıştır.
Buna göre temyiz başvurusunda bulunulması halinde hükmü veren mahkemece öncelikle temyiz başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığı araştırılacak, bu bağlamda da temyiz talebinin süresinde yapılıp yapılmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı ve başvuruda bulunanın hükmü temyiz etmeye hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı incelenecektir.
Mahkemece temyiz isteğinin kabul edilebilir bulunması halinde herhangi bir karar verilmeden aynı kanunun 316. maddesi uyarınca tebligat işlemleri tamamlandıktan sonra dosya temyiz incelemesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilecektir. Buna karşılık, temyiz başvurusu kanuni süre geçtikten sonra yapılmışsa ya da karar temyiz edilebilir nitelikte değilse veya başvuruda bulunanın temyiz etme hakkı bulunmuyor ise temyiz talebi ilk derece mahkemesince CMUK’nun 315. maddesi uyarınca reddedilecektir. Başvuru sahibi de ret kararına karşı tebliğden itibaren bir hafta içinde temyiz kanun yolu başvurusunda bulunabilecek ve bu durumda da dosya Yargıtaya gönderilecektir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesi ile daireye gönderilen dosyanın esasına girilmeden önce, Yargıtay ilgili Dairesince de öncelikle temyiz başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığı araştırılacak, bu bağlamda da temyiz talebinin süresinde yapılıp yapılmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı, başvuruda bulunanın hükmü temyiz etmeye hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı incelenecektir. Temyiz başvurusunun kanuni süre geçtikten sonra yapılması ya da kararın temyiz edilebilir nitelikte bulunmaması veya başvuruda bulunanın temyiz etme hak ve yetkisinin olmaması halinde ise ilgili Dairece temyiz talebi 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca reddedilecek, temyiz talebinin reddi nedenlerinin bulunmaması durumunda da esas yönünden temyiz incelemesi yapılacaktır.
Dosyanın, hükmü temyiz olunan mahkemece verilen temyiz isteminin reddi kararına karşı yapılan başvuru üzerine yollanması halinde de Yargıtay tarafından; ret kararı usul ve kanuna uygun bulunursa temyizin reddi kararının onanmasına karar verilip dosya mahkemesine geri gönderilecek, ret kararının usul ve kanuna aykırı olduğu tespit edilirse, bu karar kaldırılıp hüküm esastan incelenecektir. Diğer bir anlatımla, temyiz başvurusunun kabul edilebilirliği belirlendikten sonra Yargıtayca yapılacak inceleme ilk derece mahkemesince verilen hükmün esasına yönelik olacaktır. Dolayısıyla, hükmedilen sonuç adli para cezasının miktarı itibarıyla kesin nitelikte bulunan yerel mahkeme hükmüne karşı suç vasfına yönelik olarak yapılan temyiz talebinin Yargıtay ilgili Dairesince kabul edilerek, hükmün temyizen incelenebilir olduğunun belirlenmesinden sonra, hükmün esası incelenerek bir karar verilecek, temyizen incelenebilir olduğu kabul edildikten sonra artık hükmün kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle temyiz isteminin 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca reddine karar verilemeyecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Hükmolunan adli para cezası miktarı itibarıyla kesin nitelikte olan ve temyiz yeteneği bulunmayan yerel mahkeme hükmü, şikâyetçi vekilinin suç niteliğine yönelik açık temyiz talebi nedeniyle temyiz edilebilirlik niteliği kazanmıştır. Bu nedenle Özel Dairece hükmün temyizen incelenebilir olduğu vurgulandıktan sonra, temyizin reddine dair ek kararın kaldırılmasına ve şikâyetçi vekilinin kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilerek katılma talebinin reddine dair kararın kaldırılıp davaya katılmasına karar verilmesi yerinde bir uygulamadır. Ancak hükmün temyizen incelenmesine geçildikten sonra usul ve kanuna uygun bulunması halinde onanması, hukuka aykırılık belirlenmesi halinde bozulması ya da 1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesinde yazılı şartların bulunması durumunda ise düzeltilerek onanması, başka bir anlatımla esasa ilişkin bir karar verilmesi gerekirken, sanığa atılı eylemin dolandırıcılık suçunu oluşturmayıp, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturduğu belirtilerek, hükmün kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle temyiz talebinin 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır. Nitekim Ceza Genel Kurulu’nun 24.09.2013 gün ve 1513-386; 1455-387 ile 01.10.2013 gün ve 1403-399 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Dairenin temyiz isteğinin reddine ilişkin kararının kaldırılmasına ve hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 25.03.2013 gün ve 21421-5325 sayılı temyiz isteğinin reddi kararının KALDIRILMASINA,
3- Hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.11.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.