YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/476
KARAR NO : 2014/203
KARAR TARİHİ : 22.04.2014
Mahkemesi : ANKARA 8. Ağır Ceza
Günü : 04.07.2012
Sayısı : 187-261
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve nitelikli yağma suçlarından sanığın beraatına ilişkin, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 03.05.2011 gün ve 100-150 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 06.02.2012 gün ve 17933-1440 sayı ile;
“… Oluş ve dosya kapsamına göre, diğer sanıkların şikayetçiler Orhan ve G..’in ortak kullandıkları eve getirdikleri, Gürkan’ın şikayetçi Mehmet’e kelepçe taktığı, sanıklar Selçuk ve Osman’ın silah doğrultarak 100.000 TL istedikleri, Mehmet’in bu kadar parayı bulamayacağını söylemesi üzerine Osman’ın; ‘Perşembe gününe kadar 30.000 TL’yi istediğim yere getireceksin’ dediği, Mehmet’in önüne senet koyduğu, elindeki kelepçe çıkarıldıktan sonra Mehmet’in boş senedi imzaladığı, şikayetci Hüseyin’in de tehdit altında kefil olarak imzaladığı, Osman’ın senedi aldığı olayda, Orhan ve Güner’in olay sırasında diğer sanıkların yanında bulundukları, teşhis tutanağında şikayetçi Hüseyin’in, Güner’i olay sırasında Mehmet’e ‘bunun kulağını keselim’ diyen kişi olarak teşhis ettiği anlaşılmakla, şikayetcilerin soruşturma aşamasındaki birbiriyle uyumlu beyanları ve teşhis tutanağı karşısında, sanıkların atılı suçlardan hükümlülüğü yerine, yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile beraatlerine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesince 04.07.2012 gün ve 187-261 sayı ile, sanıklar O.. K.. ve G.. K..’ın; mağdur Mehmet’e yönelik yağma suçundan TCK’nun 37. maddesi yollamasıyla 149/1-a-c-d-h, 35/2 ve 62. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 109/2-3, 62 ve 53. maddeleri gereğince 3 yıl 4 ay hapis, mağdur Hüseyin’e karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan aynı kanunun 109/2-3, 110, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası ile mahkumiyetlerine, mahsuba, hak yoksunluğuna ve hükmen tutuklanmalarına karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanıklar müdafii ile sanık O.. K..’ın yasal temsilcisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 25.02.2013 gün ve 22977-3140 sayı ile;
“Şikayetçilerin hükümlü Osman’ın ısrarıyla sanıklar Orhan ve Güner’in evine geldikten sonra şikayetci Mehmet’e kelepçe takıldığı, silah doğrultarak 100.000 TL istendiği, Mehmet’in bu parayı bulamayacağını söylemesi üzerine hükümlü Osman’ın ‘Perşembe gününe kadar 30.000 TL’yi istediğim yere getireceksin’ dediği, kelepçesi çıkarılan şikayetçi Mehmet’in önüne boş senet koyarak imzalatıldığı, Hüseyin’in tehdit altında kefil olarak senedi imzaladığı, Osman’ın senedi aldıktan sonra ‘polise giderseniz doğacak çocuğunu öldürürüm’ dediği ve 30.000 TL’yi getirme karşılığı şikayetcileri serbest bıraktıkları, daha sonra 10.000 TL’yi getireceklerini belirttikleri yerde kolluk görevlileri tarafından yakalandıkları olayda, sanıkların eylemlerinin tamamlandığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, sanıkların Hüseyin’i kendiliklerinden güvenli bir yerde serbest bırakma şeklinde eylemi bulunmadığı halde, cezalarından TCK’nun 110. maddesi gereğince indirim yapılması karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. …
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
1- 5271 sayılı CMK’nın 150, 234 ve 239. maddeleri ile 5320 sayılı Yasanın 13. maddesine dayanılarak hazırlanan Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesi gereği, sanıklar için baro tarafından görevlendirilen zorunlu savunmanın ücretlerinin sanıklardan alınmasına hükmedilemeyeceği, bu ücretlerin Adalet Bakanlığı bütçesinde ayrılan ödenekten karşılanacağı gözetilmeden, yazılı şekilde sanıklardan alınmasına hükmedilmesi,
2- Kasten işlenen suçlardan hapis cezasına mahkûmiyetin yasal sonucu olan ve 5237 sayılı TCK’nın 53/1. maddesinin a, b, d ve e bentlerinde yazılı haklardan cezalarının infazları tamamlanıncaya kadar, (c) bendinde yazılı ‘kendi alt soyları üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri’ açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm oldukları hapis cezalarından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmalarına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar O.. K.. ve G.. K.. savunmanları ile Orhan’ın annesinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak bozulmasına, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından ’53. maddenin uygulanmasına’ ilişkin bölüm çıkarılarak, yerine ‘kasten işlemiş oldukları suçtan hapis cezasıyla mahkûmiyetin yasal sonucu olarak sanıkların 5237 sayılı TCK’nın 53/1. maddesinin a, b, c, d ve e bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezalarının infazları tamamlanıncaya kadar; kendi alt soyları üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm oldukları hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına’ cümlesi yazılmak suretiyle ve hükümden ‘soruşturma ve kovuşturma aşamasında görevlendirilen zorunlu savunmanların ücretlerinin sanıklardan alınmasına’ ilişkin bölümlerin çıkartılması suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün düzeltilerek onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 31.03.2013 gün ve 239267 sayı ile;
“Sanık O.. K..’ın diğer sanıkların eylemlerine katıldığına ve mahkûmiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Dairenin düzelterek onama kararının kaldırılması ve yerel mahkemenin adı geçen sanık hakkındaki hükmünün bozulması isteminde bulunmuştur.
CMK’nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 22.04.2013 gün ve 11505-8604 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçeyle karara bağlanmıştır.
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık O.. K.. hakkındaki hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulu tarafından çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve yağma suçlarının sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Mağdur H.. Ş..’nın teşhis için gösterilen şahıslardan birinci sırada bulunan sanık Orhan’ın kendilerine silah çekip senet imzalattıran şahısların yanında bulunduğunu, ancak olaya müdahil olmadığını belirttiği,
Kollukta; M.. K..’ın Gizem isimli bir kız arkadaşını kendisiyle tanıştırdığını, Osman’dan bahsedip; “benim yüzümden hapse giren var” dediğini, bir süre sonra ayrıldıklarını, Mehmet’in bir başkasıyla evlendiğini, olay tarihinden üç ay kadar önce karşılaştığı okul arkadaşı Osman’a Gizem’i tanıyıp tanımadığını sorduğunu ve eski kız arkadaşı olduğunu öğrendiğini, Gizem’in gazinoda çalıştığını, kısa bir süre arkadaşı ile beraber olduğunu, sonra ayrıldıklarını anlatması üzerine sinirlendiğini, olay günü kendisini arayıp diğer mağdurla konuşmak amacıyla çağırdığını, arkadaşının gitmek istemediğini, ısrar etmesi üzerine kabul ettiğini, birlikte buluşma noktasına gittiklerini, kendilerini bu kez marketin yanına çağırdığını, arabasıyla belirtilen yere gittiklerini, sanıkların arabaya binip gidecekleri yeri tarif ettiklerini, evde yedi kişi olduğunu, Osman’ın Mehmet’e; “kapının önünde diz çök” dediğini, olaya müdahale etmek isteyince “fazla konuşma otur oraya” şeklinde karşılık verdiğini, arkadaşının ellerini kelepçeyle bağladıklarını, Selçuk’a; “emaneti ver” dediğini, onun da belinden iki tabanca çıkarıp masaya koyduğunu, sanık Osman’ın silahlardan birini mağdur Mehmet’e doğrultup “kızı uğrunda ölecek kadar çok mu seviyorsun” diye sorduğunu, mağdurun; “o kadar çok sevmiyorum, zaten fazla sürmedi ayrıldık” dediğini, Osman’ın; “ben onu seni öldürecek kadar çok sevdim” dediğini, mağdurun tabancayı görünce korkup yalvarmaya başladığını, sanıklar arasında; “öldürelim, yüzünü keselim, bedelini ödesin” şeklinde konuşmalar geçtiğini, sanıklardan birisinin; “sıkalım bacağına gitsin” dediğini, sanık Osman’ın Selçuk’un elinden silahı alarak “otur yerine” dediğini, ardından mağdura; “ben içeride yedi yıl yattım, sen dışarıda kafana göre gezdin ve sevdiğim kızla birlikte oldun, bunun diyetini ödeyeceksin, yüz bin lira vereceksin” dediğini, o kadar parası olmadığını öğrenince; “perşembe gününe kadar otuzbin lirayı getireceksin” dediğini, mağdurun kabul etmesi üzerine ellerini çözdüklerini, sürünerek masanın önüne geldiğini, senede adını, adresini ve kimlik numarasını yazdırıp imzalattıklarını, kendisine de adresini teyit ettirip kefil olarak imza attırdıklarını, sanık Osman’ın elinde silah bulunduğunu, bu nedenle senedi imzalamak zorunda kaldığını, mağdur Mehmet’e bir sigara verdiklerini, “polise gidersen sana bir şey yapmam, çocuğun doğacakmış, onu öldürürüm” dediklerini, dışarı çıktıktan sonra bir süre arabayla kendilerini takip ettiklerini, sanıklardan şikâyetçi olduğunu; duruşmada ise, önceki ifadelerinin doğru olmadığını, sanıkların kendilerine silah doğrultup senet imzalatmadıklarını, şikâyetçi olmadığını beyan ettiği,
Mağdur M.. K..; Gizem isimli kızla üç dört ay kadar birliktelik yaşadığını, Gizem’i Hüseyin ile tanıştırdığını, gazinoda çalışması ve kendisine maddi olarak zarar vermesi nedeniyle ayrıldıklarını, bir süre sonra da evlendiğini, olay günü arkadaşının kendisini arayarak Osman’ın görüşmek istediğini söylediğini, arabayla marketin yakınlarına gittiklerini, sanıkların araca binip gidecekleri yeri tarif ettiklerini, kendilerini bir eve götürdüklerini, evde oturduğunu, Osman’ın; “kalk, kapının kenarına geç, diz çök” dediğini, arkadaşının ise kanepeye oturduğunu, Selçuk’un ellerini arkaya çevirip plastik kelepçe takmak istediğini ancak takamadığını, ardından ellerini önden kelepçelediğini, masanın üzerinde iki üç tabanca bulunduğunu gördüğünü, sanık Osman’ın birisini kendisine doğrultup; “ölecek kadar çok mu seviyorsun” dediğini, yalvararak ilişkilerinin bittiğini söylediğini ve serbest bırakmalarını istediğini, adı geçen sanığın etrafındakilere “ne yapalım” diye sorduğunu, sanıklardan birisinin; “içeriden yeni çıktım, küfür için sekiz yıl yattım, öldürelim,” kısa boylu olanın; “kulağını keselim,” bir diğerinin de; “yüzünü keselim” dediğini, Selçuk’un; “bırakın, ne uğraşıyorsunuz, sıkalım ayağına” diyerek silahını alıp arkasına geçtiğini, Osman’ın “geç otur” dediğini, kendisine dönüp; “sana ne diyet ödeteceğim, paran var mı” diye sorduğunu, “bırakın ne isterseniz bulurum” şeklinde karşılık verince; “yüz bin lira ödeyeceksin” dediğini, bu kadar parayı bulamayacağını söyleyince; “perşembe günü otuzbin lira getireceksin” dediğini, kabul etmek zorunda kaldığını, kelepçeyi kestiklerini, kelepçeyi takan şahsın önüne bir senet koyduğunu, “adını, soyadını yaz imzala” dediklerini, senedin ıslak olduğunu, bu nedenle başka bir senet getirdiklerini, adını, soyadını ve adresini yazdığını, kimlik numarasını ise bilerek yanlış yazdığını, arkadaşına da kefil olarak imzalattıklarını, ardından; “karakol aşağıda, istersen git, ama iki sene sonra çıkar çocuğunu öldürürüm, abime bir şey söyleme, dediğim gün, dediğim saatte orada ol, polise gitme” dediklerini, arabayı park ettikleri yere kadar geldiklerini, ardından bir süre kendilerini takip ettiklerini, iki gün sonra polise gidip şikâyetçi olduklarını; duruşmada ise, evde masanın üzerinde silah bulunduğunu, ancak kullanılmadığını, senet imzalatılmadığını, para istenmediğini, şikâyetçi olmadığını söylediği,
Mağdurların birlikte imzaladıkları şikâyetten vazgeçme dilekçesinde; olay tarihinde kız meselesini görüşmek üzere buluştuklarını, sokakta tartışma ve gürültü olduğundan eve gitmeye karar verip bekâr evine gittiklerini, evde kendilerine küfür ederek saldırmaya kalkıştıklarını, ev sahibi olan sanıkların kendilerini ayırdığını, diğerlerinin; “kızın peşini bırak, bedelini ödetiriz” Osman’ın da; “ben cezaevinde iken kız arkadaşıma nasıl takılırsın” diyerek kendilerini tehdit ettiğini, cezaevi geçmişi ve tehditlerin ağırlığından korkuya kapıldıklarını, zarar vermelerinin kesin olduğu kanısına vararak şikâyet ettiklerini, olayın meydana geldiği eve rızayla gittiklerini, kendilerine silah gösterildiğini, ancak senet imzalatılmadığını, tabanca doğrultulmadığını, evden ayrılmalarına engel olunmadığını, “bedelini ödetirim” sözü üzerine para istendiğini düşünerek, polislerin de yönlendirmesi ile telefonla arayıp sanıklara para vermeyi teklif ettiklerini, şikâyetçi olmadıklarını ifade ettikleri,
Hakkındaki mahkûmiyet hükümleri onanarak kesinleşen ve incelemeye konu olmayan G.. K.. kollukta; olayın gerçekleştiği bekâr evini arkadaşı ile birlikte kiraladıklarını, diğer sanıkları tanıdığını, olay akşamı yanlarında daha önce tanımadığı iki kişi ile geldiklerini, Mehmet’in ellerinin önden kelepçe ile bağlı bulunduğunu, ağlayarak içeriye girdiğini, sanıkların Hüseyin’i köşeye oturttuklarını, mağdura tokat attıklarını, kendilerini ayırmaya çalıştığını, sanık Osman’ın, mağdurun kız arkadaşına laf attığını söyleyip kendisini uzaklaştırdığını, ev arkadaşı Orhan’ın; “bunları niye içeri aldın” diyerek kızdığını, sanıklardan birinin belinden silah çıkarıp mağdura göstererek “kızla bir daha görüşmeyeceksin, seni öldürürüm” dediğini, silahı görünce korktuğunu, diğer odaya geçtiğini, sanıkların on dakika sonra gittiklerini dile getirdiği,
Sorguda; Selçuk’ta tabanca bulunduğunu gördüğünü, ancak silah çekilmesi ya da senet imzalatılmasının sözkonusu olmadığını, olayların başlangıcından sonra ev arkadaşı olan sanık Orhan’ın kendisini dışarı çağırarak; “bunları niye eve kabul ettin” dediğini, birlikte balkonda beklediklerini belirttiği, kolluk ifadesi ile sorgudaki anlatımı arasındaki çelişki sorulduğunda; kolluktaki ifadesinin tamamıyla doğru olduğunu, olayın poliste anlattığı şekilde gerçekleştiğini dile getirdiği,
Duruşmada ise; mağdurların el ve kollarının bağlanması, alıkonulması, tehdit edilmesi ve senet imzalatılması suçlamalarını kabul etmediğini, eski mahalle arkadaşının telefon ederek sanıklarla birlikte eve geldiğini, ardından mağdurların da geldiklerini, ellerinin bağlı olmadığını, kız meselesi yüzünden tartıştıklarını, silah görmediğini, tartışmayı yatıştırmak istediğini, senet imzalandığını görmediğini, tartışma sırasında dışarı çıktığını, sanıkların, kız arkadaşlarına laf atıldığını, karışmaması gerektiğini söyleyip kendisini geriye doğru çekerek uzaklaştırdıklarını, Orhan’ın da; “neden bunları içeri aldın” diyerek kızdığını belirttiği,
Hakkındaki mahkûmiyet hükümleri onanarak kesinleşen ve incelemeye konu olmayan G.. A.. kollukta; diğer sanıkları çocukluktan beri tanıdığını, mağdurları tanımadığını, sanıklarla birlikte arkadaşının bekâr evine gittiklerini, mağdurları da çağırdıklarını, bekâr evinde bulunanların olayla herhangi bir ilgileri olmadığını, ancak olay anında yanlarında olduklarını, Osman’ın Hüseyin’e; “beni ve kız arkadaşımı rahatsız etmeyin” dediğini, biraz oturduktan sonra mağdurların ayrıldıklarını, mağdurlara tabanca çekme, senet imzalatma ve kelepçe takma olayı olmadığını, sorguda ve duruşmada ise; olay tarihinde arkadaşına ait bekâr evinde buluştuklarını, Osman’ın; “yirmi yıllık infazım var, beni rahatsız etmeyin” şeklinde sözler söylediğini, tabanca çekilmesi, senet imzalatılması ve kelepçe takılması gibi bir olayın olmadığını, arkadaşında silah bulunduğunu, ancak silahı koltuğun kenarına koyduğunu, mağdurun evli olmasına rağmen kendi kız arkadaşını sevdiğini söylemesi üzerine arkadaşının kızdığını ve bir tokat attığını söylediği,
Hakkındaki mahkûmiyet hükümleri onanarak kesinleşen ve incelemeye konu olmayan S.. ..’nin; sanıkların mahalle arkadaşları olduğunu, mağdurları tanımadığını, arkadaşı olan Osman’ın cezaevine girmeden önce bir kızla birlikteliği bulunduğunu, cezaevine girdikten sonra Gizem isimli kızın pavyonda çalışmaya başladığını, mağdurların da pavyondan kovulduklarını söyleyip, pavyona girmek için yardım istediklerini, mağdurları arkadaşının evine çağırdıklarını, Osman’ın mağdurlara; “hem beni, hem sevdiğim kızı rahatsız ediyorsunuz, bir daha bu konu ile ilgili aramayın, yoksa sizin için kötü olur, sizin yüzünüzden infazımı yakamam” dediğini, zorla senet imzalatmadıklarını, tehdit edip kelepçe takmadıklarını beyan ettiği,
Hakkındaki mahkûmiyet hükümleri onanarak kesinleşen ve incelemeye konu olmayan Osman B.. k..; olay günü mağdurları aralarındaki kız meselesini konuşmak için arkadaşının evine çağırdıklarını, konuştuktan sonra ayrıldıklarını, silahla tehdit, zorla senet imzalatma ya da ellerini kelepçeleme olayı olmadığını, iki gün sonra kendisini arayan mağdur Mehmet’e; “bu konuda bir daha arama” dediğini, canı sıkıldığı için mağduru dövmek istediğini, telefon açtığını, mağdurun para ayarladığını söylediğini, bu kez neyin peşinde olduğunu sorarak işkembecide buluşmayı teklif ettiğini, mağdur ile konuştukları sırada polislerin gelip kendilerini aldıklarını, duruşmada; olay akşamı mağduru arayıp görüşmek istediğini, yanında sanıkların da bulunduğunu, mağdurlara bekar evini tarif ettiklerini, oturup sohbet ettiklerini, mağdurlara kız konusunda kendisini rahatsız etmemelerini, cezaevinden yeni çıktığını, şartla tahliyesi olduğunu ve yakmayı düşünmediğini söylediğini, arkadaşının üzerinde silah bulunduğunu, ancak mağdura doğrultup tehdit etmediğini, zorla senet imzalatmadığını ifade ettiği,
Sanık O.. K.. kollukta; olayın meydana geldiği iddia olunan evi arkadaşı Güner ile kiraladıklarını, sanıkları mahalleden tanıdığını, mağdurları tanımadığını, olay akşamı sanıklarla mağdurların eve geldiklerini, mağdurlardan birinin elinin kelepçeyle bağlı olduğunu, Selçuk’un elleri bağlı olan mağdura tokat attığını, ev arkadaşının araya girmeye çalıştığını, “sen karışma, kız arkadaşıma takıldı” diyerek kendilerini uzaklaştırdığını, mağdurlara silah gösteren Osman’ın; “kız arkadaşıma takılıyor muşsun, bir daha takılırsan öldürürüm” dediğini, cebinden senet çıkardığını, ancak imzalatıp imzalatmadığını bilmediğini, silahı görünce korktuklarını, ev arkadaşıyla birlikte diğer odaya geçtiklerini, daha sonra sanıkların evden ayrıldığını, sorguda ilk ifadesinden farklı olarak; mağdurların zorla getirildiği yolunda izlenim edinmediğini, konuşmak istediklerini söyleyerek kendilerinden dışarı çıkmalarını istediklerini, ev arkadaşıyla diğer odaya geçtiğini, sanıkların ve mağdurların ne yaptığını bilmediğini, gürültü duymadığını, yirmi dakika sonra çıktıklarını, senet imzalatılması ya da mağdurun eve kelepçe ile getirilmesinin sözkonusu olmadığını, böyle bir olaya tanık olmadığını, duruşmada ise; olay gecesi önce sanıkların, daha sonra da mağdurların geldiklerini, kız meselesini konuştuklarını, konuşmanın hararetlendiğini, koltuğun kenarında bulunan silahı gördüğünü, ancak mağdurlara silah çekildiğini, el ve kollarını bağladığını ya da senet imzalatıldığını görmediğini, olaya karışmadığını savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
765 sayılı Türk Ceza Kanununda “gasp” olarak adlandırılan ve 495 ila 499. maddelerde düzenlenen yağma suçu, 5237 sayılı TCK’nun 148 ila 150. maddelerinde hüküm altına alınmıştır. 5237 sayılı TCK’nun 148. maddesinin birinci fıkrasında yağma suçunun temel şekli, ikinci fıkrasında senedin yağması, üçüncü fıkrasında cebir karinesine yer verilmiş, 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddesinde ise kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla yağma suçunu işlemesi ile yağmada değer azlığı düzenlenmiştir.
Yağmanın temel şeklinin düzenlendiği 5237 sayılı TCK’nun 148. maddesinin birinci fıkrası uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu teşkil edecektir. Yağma suçu, anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.
Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedinin rızası bulunmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle alınması olduğundan, “zor yoluyla hırsızlık,” bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır. Yağma suçu, amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılmakta, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanmaktadır.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ise, 5237 sayılı TCK’nun “Hürriyete Karşı Suçlar” bölümünde yer alan 109. maddesinde düzenlenmiştir. Altı fıkra halinde hüküm altına alınan maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli, ikinci fıkrasında; cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi nitelikli hal olarak, üçüncü fıkrasında ise; altı bend halinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, ü.., a.. veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda olan kişiye karşı işlenmesi nitelikli haller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun neticesi sebebiyle ağırlaşmış haline, beşinci fıkrasında cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında da; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibariyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi halinde, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
TCK’nun 109. maddesinin birinci fıkrasında; “Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye … cezası verilir” şeklindeki düzenleme ile hem kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçu tanımlanmış, hem de suçun basit şekli yaptırım altına alınmıştır.
Bu suç ile yaptırıma bağlanan husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı bir biçimde kaldırılması ya da kısıtlanmasıdır. Nitekim bu husus madde gerekçesinde de, “bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir” şeklinde belirtilmiştir.
Fail, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yönelik fiili, doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanarak gerçekleştirilebilir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Suçun manevi unsuru; failin, mağduru şahsi özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi istemesi ve bilmesi, yani genel kasttır. Kanunun metni ve ruhundan anlaşılacağı üzere, 5237 sayılı TCK’nun 109. maddesinde öncekine benzer biçimde düzenlenmiş olan bu suçun temel biçimi bakımından saik (özel kast) aranmamıştır. Nitekim bu görüş öğretide (Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Çetin Özek-Sahir Erman, İstanbul 1994, s. 130; Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ayhan Ö.., 4. Bası, İstanbul 1994, s. 31; Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Ankara 2008, s. 363; Ceza Hukuku Özel Hükümler, Mehmet Emin Artuk-Ahmit Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ankara 2009, Cilt 3, s. 2830) ve yargısal kararlarda da (Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 gün ve 110-161, 23.01.2007 gün ve 275-9, 03.12.2002 gün ve 288-419 sayılı kararları) benimsenmiştir.
Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden kurmak olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak isimlendirilen kuralın uzantısı olan, Latince; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önüne alınması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin mutlaka sanık lehine değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmiş ise sanık tarafından işlenip işlenmediği ve gerçekleştirilme şekli konusunda şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiç bir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme biçimi şüpheli ya da tam olarak aydınlatılamamış olay veya iddialar sanık aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkan vermeyecek açıklıkta bulunmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanarak sanığın mahkumiyetine karar vermek, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm kurmak anlamına gelecektir.
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Sanık O.. K..’ın olayın meydana geldiği evi, hakkındaki mahkumiyet hükmü onanmak suretiyle kesinleşen ve incelemeye de konu olmayan sanık G.. K.. ile birlikte kiraladığı, gerek mağdurları, gerekse mağdurlarla aralarında önceye dayalı husumet bulunan ve haklarında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve yağma suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri onanarak kesinleşen sanıkları tanımadığı, bu sanıkların fiilleri sırasında mağdurlara yönelik herhangi bir davranışta bulunmadığı, hatta sanıkları eve kabul eden arkadaşına “neden bunları eve alıyorsun” şeklindeki sözlerle kızarak olayın cereyan ettiği odayı terk edip balkona geçtiği, bu durumun teşhis tutanağı, mağdur beyanları ve diğer sanık savunmaları ile sabit olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, müsnet suçlara iştirak etmediğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu nedenle, üzerine atılı yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işlediği hususunda her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmayan sanığın beraatı yerine cezalandırılmasına karar veren mahalli mahkeme hükmü ile bu hükmün onanmasına ilişkin Özel Daire kararında isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire onama kararının sanık O.. K.. yönünden kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün adı geçen sanık yönünden bozulmasına ve sanığın başka bir suçtan tutuklu değilse tahliyesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan on Genel Kurul Üyesi; “sanığın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve yağma suçlarının sabit olduğu, bu nedenle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 25.02.2013 gün ve 22977-3140 sayılı düzelterek onama kararının sanık O.. K.. yönünden KALDIRILMASINA,
3- Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.07.2012 gün ve 187-261 sayılı hükmünün sanık O.. K.. yönünden, sanığın yüklenen suçlardan beraatına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, mahkumiyetine hükmolunması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Bozma kararının niteliği göz önünde bulundurularak sanığın TAHLİYESİNE, başka bir suçtan tutuklu ya da hükümlü değilse derhal serbest bırakılabilmesi amacıyla YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA YAZI YAZILMASINA,
5- Dosyanın, mahalline gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.04.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.