Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/470 E. 2015/188 K. 02.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/470
KARAR NO : 2015/188
KARAR TARİHİ : 02.06.2015

Sanık M.. D..’in bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan 5237 sayılı TCK’nun 85/1, 22/3, 62/1 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 2 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Balıkesir 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 27.12.2007 gün ve 707–1276 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 27.12.2011 gün ve 4936–9905 sayı ile;
“…Diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanığın köydeki evine oynamak için daha önce de sürekli olarak gelen, komşu çocuğu olan 3 yaşındaki ölen çocuğun olay günü yine sanığın evine gelip; salonda dikiş diken sanıktan habersiz olarak yatak odasına girip perde arkasında saklı olan dolu, 113 cm. uzunluk ve 3,5 kg ağırlığında olan av tüfeğini dipçiğinden sürükleyip salona getirdiğini gören sanığın, eşinin şehirde çalışması ve ayda bir evine gelmesi nedeniyle evinde bulundurduğu tüfeğini çocuğun elinde görünce korkup panikleyerek çocuğun elinden almak isterken tüfeğin ateş alıp çocuğun ölümüne neden olması biçiminde gerçekleşen olayda; sanığın o anki ruh hali, korkup paniklemesi, yaşadığı sosyal çevre bilgi ve kültür düzeyi de göz önüne alındığında olayda bilinçli taksirin koşullarının oluşmadığı gözetilmeden sanığa fazla ceza tayini…” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 03.04.2012 gün ve 160–318 sayı ile;
“…Sanık, eşinin sürekli şehir dışına gidip gelmesi sebebiyle, eşinin evde olmadığı zamanlarda, eşi adına ruhsatlı olan av tüfeğini dolu vaziyette, evde kolayca erişilebilecek bir yerde bulundurmaktadır. Her ne kadar perdenin arkasında saklı olduğu yolunda beyanlarda bulunmuş ise de; perde arkasının çocukların ulaşamayacağı bir yer olarak değerlendirilebilmesi mümkün değildir. Sanık savunmasında maktul küçüğün daha önceden de evlerine geldiğinde oynaması için tüfeği kendisine verdiğini beyan etmektedir. Yani küçük maktul daha önceden bu tüfeği görmüş ve oyuncak olarak oynamıştır. Olayın meydana geldiği gün ise belirtildiği üzere tüfek dolu olarak evin içerisinde serbestçe gezen maktulün ulaşabileceği bir yere bırakılmıştır. Var olan bu haliyle, sanığın maktulün bu tüfeği bulabileceğini ve bulması halinde de bir kaza olabileceğini öngörmediğini söyleyebilmek hayatın olağan akışına, normal bir insan bilgisine aykırıdır. Sanığın unutkanlığı, maktul eve geldiği sırada dikkatsiz davranması, tanımlanan bu kusurunu ortadan kaldırmaz. Bunu şöyle bir örnekle açıklamak da mümkündür: Evin bahçesinde tehlike oluşturan bir kuyu, yaprak parçalarıyla örtülmüş ve bahçeye gelen bir çocuk da bahçe içerisinde serbestçe dolaştığı sırada bu kuyunun içine düşüp ölmesi örneğiyle olayımız arasında benzerlik söz konusudur. Nasıl ki kuyuya düşen çocuğun ölmesi halinde bu sonucu öngördüğü ve hiçbir önlem almaksızın davranan kişinin eylemini bilinçli taksir olarak nitelendirmemiz gerekeceği gibi dolu silahı çocuğun ulaşabileceği yere bırakan ve silahın çocuğun eline geçmesi halinde böyle bir olayın olabileceğini öngören ve silahla ilgili bilgisi olan ve silah kullanan sanığın eylemini de bilinçli taksir eylemi içerisinde değerlendirmek gerekir. Olayımızda her ne kadar tüfek maktul tarafından çalıştırılıp ateş almamış ise de; zaten o aşamaya kadar sanığın eylemi bilinçli taksir kavramı içerisindedir. Sanığın daha sonra dikkatsizlik, korku ve kaygı nedeniyle tüfeği çocuğun elinden alırken patlaması, sanığın bilinçli taksir halini ortadan kaldırmaz. Bu yönüyle Yargıtay 12. Ceza Dairesinin bozma gerekçesinde belirttiği ‘yaşadığı sosyal çevre, bilgi ve kültür düzeyi’ hususlarının olayda gerçekleşmeyip, bilakis sanığın bilgi ve kültür düzeyinin, içinde bulunduğu sosyal çevrenin söz konusu olayda olumlu etki yapması ve bu olayın meydana gelmemesi gerekirken umursamamazlık, unutkanlık veya bilinçli dikkatsizlik nedeniyle devre dışı bırakıldığı kabul olunmuştur.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında, sanığın tehlikeli olduğunu bildiği tüfeği dolu ve atışa hazır vaziyette, gündüz vakti, herhangi bir önlem almaksızın, evde küçük çocuk bulunduğunu bilmesine rağmen, herhangi bir şekilde gizlemeksizin açıkta bırakması ve bu durumun sonucu olarak da tüfeği bulan maktulün elinden almaya çalıştığı sırada tüfeğin patlayarak küçük çocuğun ölmesiyle sonuçlanan olayda bilinçli taksirin oluştuğu…” gerekçesiyle direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.06.2013 gün ve 165336 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığı’na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin tespitine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın 1960 doğumlu, evli, bir çocuk annesi, okuryazar ve ev kadını olduğu, ölen N.. H..’ün ise sanığın komşusunun oğlu olup olay tarihi itibariyle 3 yaşında bulunduğu,
Sanık ile ölen N..ve ailesi arasında herhangi bir husumet bulunmadığı gibi komşuluk ilişkilerinin iyi olduğu,
Olay günü N.. daha önceden de sürekli olarak gelip gittiği sanığın evine yanında annesi olmadan 11 yaşındaki akrabası tanık E.. K.. ile birlikte geldiği, evin holündeki dikiş makinesinde çalışmakta olan sanıktan habersiz dolaşırken yatak odasına girdiği, sanık tarafından güvenlik amacıyla dolu vaziyette pencere kenarında perde arkasına bırakılan 113 cm. uzunluğunda ve 3,5 kg ağırlığındaki av tüfeğini bulup sürükleyerek hole getirdiği, bunu görüp panikleyen sanığın 3 yaşındaki ölenin elindeki tüfeği almak istediği sırada tüfeğin patladığı, N.., sağ kol ön üst tarafından girip, aynı kolun omuza bitişik koltuk altı arka tarafından çıkan saçmaların oluşturduğu yaralanma sonucu öldüğü,
Otopsi Tutanağında; ölümün av tüfeği ile yakın mesafe atışı sonucunda oluşan açık parçalı yaradan aşırı kan kaybıyla gelişen dolaşım ve solunum yetmezliğinden meydana geldiğinin belirtildiği,
Teknik bilirkişi raporunda; 3 yaşındaki bir çocuğun 3,5 kg ağırlığındaki bir tüfeği rahatlıkla taşıyabileceği, ancak 113 cm uzunluğundaki tüfeğin tetiğine dokunarak kendini yaralamasının mümkün olmadığı, sanığın tüfeği ölenin elinden bir an önce alabilmek için istem dışı tetiğe dokunması neticesi ölüme sebebiyet verebileceği kanaatinin bildirildiği,
Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Balistik Şubesinin 04.10.2007 tarih ve 2154 sayılı raporunda; tüfeğin ateş etmesine engel mekanik arızasının bulunmadığı, tüfeğin 3600 gram ağırlığında ve 113 cm uzunluğunda olup, atışa hazır halde iken fişeği patlatabilmesi için ön tetiğe 5-5,5 kg, arka tetiğe 4-4,5 kg basınç uygulanmasının gerekli olduğu bilgisine yer verildiği,
Müşteki R.. H..; sanığın komşusu olduğunu, olay öncesinde birbirlerine gelip gittiklerini, samimi olduklarını, sanığın, oğlu N..çok sevdiğini, evlerine gittiklerinde oğlu N..’in evin içerisinde serbestçe gezdiğini ancak bu zamana kadar kendisine oynaması için tüfek verildiğini görmediğini, oğlu N… olay günü teyzesinin kızı olan tanık E.. K.. ile sanığın evine gittiğini, 5-10 dakika sonra silah sesi duyduğunu, sanığın kucağında oğlu N.. ile birlikte geldiğini ve “N.. kendisini vurmuş” dediğini, N..’i alıp hastaneye götürdüklerini, sanığın N… karşı kasti bir hareketinin olmayacağını ve şikâyetçi olmadığını ifade ettiği,
Müşteki H.. H..; olayı görmediğini, eşinin beyanına iştirak ettiğini ve şikâyetçi olmadığını beyan ettiği,
Tanık E.. K..; olay günü arkadaşı Beyza’lara giderken N..’in peşine takıldığını, annesi R..’nin izin vermesi üzerine birlikte sanık M…evine gittiklerini, amacının sanık M..’ın kızı B..’e gözüne damla damlattırmak olduğunu, B..yuduğunu öğrenince uyandırmak için odasına gittiği sırada silah sesi duyduğunu, daha sonra korkup kaçtığını, yanında bulunduğu sürece sanık M..’ın dikiş diktiğini, N..’i ise fark etmediğini, N..’in yaramaz bir çocuk olduğunu, kendisinin oyuncaklarını da bozduğunu, orada bulunduğu sırada bir ara mutfaktan çakmak alıp geldiğini ve sanık M…göstererek “komşu seni yakarım” dediğini, sanık M…da kendisine “git, onu aldığın yere bırak” dediğini, bunun dışında aralarında başka bir şey olmadığını ifade ettiği,
Tanık H.. D..; sanığın eşi olduğunu, olayın oluş şekline ilişkin bilgisi olmadığını, geçmişte ailesinin başına gelen bir işten dolayı güvenlik amacıyla söz konusu tüfeği evde bulundurduğunu, evden ayrılırken tüfeği boş bıraktığını beyan ettiği,
Tanık B.. D..; sanığın, annesi olduğunu, tanık E.. ve N..’in eve geldiklerini görmediğini, silah sesi duyması üzerine dışarıya çıktığını, N..önce annesinin yanına oradan da hastaneye götürdüklerini, N.. sürekli evlerine geldiğini, bazen yanında annesi ve babaannesinin de olduğunu, onların izni ile oynaması için tüfeği N..’e boşaltarak verdiklerini, tüfeğin yatak odasında perdenin yanında durduğunu, annesinin kendilerine tüfeğe dokunmamaları için tembihlerde bulunduğunu söylediği,
Sanık kollukta; 05.05.2007 günü saat 10.30 sıralarında uzaktan akrabaları olan N.. H.. ve E.. K..’nın her zaman olduğu gibi evine geldiğini, olay sırasında kızı B..’e elbise diktiğini, E..n ise yanında olduğunu, bir ara N..elinde çakmak ile gelip “sizi yakayım mı” dediğini, bunun üzerine N..’i azarladığını ve çakmağı bıraktırdığını, ondan sonra elbise dikmeye devam ettiğini, bir anda oda içerisinde bir patlama olduğunu, etrafına baktığında N..’i yerde yatarken gördüğünü, hemen kucağına alıp evlerine gittiğini, bağırma sesleri üzerine komşuları M.. T..’un geldiğini ve beraber arabası ile N..’i hastaneye götürdüklerini, olay anında evde bulunan kızı B..’in yataktan yeni kalktığını, ölen N.. H..’ün her zaman evlerine geldiğini ve kendisi vurulmuş gibi taklitler yaptığını, silahlara merakı olduğunu, evlerine geldiğinde tüfekle oynadığını ve omzuna asıp gezdirmeye çalıştığını, vermediğinde ağlayıp bağırdığını, bu nedenle zaman zaman vermek zorunda kaldıklarını, tüfeğin eşine ait olduğunu, eşinin sezonluk işçi olarak çalışmak için İzmir’e gittiğini ve ayda bir eve gelebildiğini, tüfeği eşinin doldurmuş ve o şekilde unutmuş olabileceğini, N..’in tüfeği ne şekilde ateşlediğini görmediğini, olaydan sonra tüfeği yerden aldığını, tüfeğin ne kadar mesafede durduğunu hatırlamadığını, sadece yerden aldığında tüfeğin içine baktığında fişeklerden bir tanesinin patlamış olduğunu gördüğünü, tüfeği tekrar kapatıp yerine koyduğunu, kastının olmadığını, dikkatsizliğinin olaya sebebiyet verdiğini ifade ettiği,
Cumhuriyet savcılığında; ölen N..’in uzaktan akrabası olduğunu, devamlı evlerine oynamaya geldiğini, N..’i çok sevdiklerini, N..’in de kendilerini çok sevdiğini, olayda kullanılan av tüfeğinin eşine ait olduğunu, tüfeği yatak odasında perdenin arkasına bıraktığını, N..’in babaannesi Ayser ile birlikte geldiğinde, babaannesinin N..’in bu av tüfeği ile oynamasına izin verdiğini, olay günü N..’i tanık E.. K..’nın getirdiğini, kendisinin dikiş diktiği sırada yanında tanık E..’nin de olduğunu, N..’in yatak odasından av tüfeğini alıp salona getirdiğini görünce kötü bir sonuç olmasın diye elinden almak isterken tüfeğin patladığını, tüfeğin namlusunda mermi olduğundan haberi olmadığını, kasıtlı hareketinin bulunmadığını, olayın kazaen meydana geldiğini, suçunu bu şekilde kabul ettiğini beyan ettiği,
Sulh Ceza Hakimliğinde; Cumhuriyet savcılığı ifadesini tekrar ettiğini, çocuğa yönelik bir kastının olmadığını, olay günü annesinin kendisine sormadan E.. K.. ile N..’i gönderdiğini, N..’in kendisine emanet edilmediğini, elbise dikerken, arkasının yatak odasına dönük olduğunu, N..’in yatak odasına girdiğini görmediğini, baktığında N..’i elinde tüfekle görünce korktuğunu ve hemen kalkıp elinden tüfeği almaya çalışırken tüfeğin patladığını, tüfeğin dolu olduğunu bilmediğini, N..’in eline tüfeği kendisinin vermediğini, her hangi bir kastı ve kusurunun olmadığını, tuttuğu anda tüfeğin patladığını, emniyetinin herhalde açık olduğunu, jandarmada müdafi huzurunda verdiği ifadesinde, olayın şokuyla ne dediğini hatırlamadığını, sonraki ifadelerinin daha doğru ve ayrıntılı olduğunu, eşinin evde olmaması nedeniyle tüfeği dolu tuttuğunu, olay günü dolu olup olmadığını bilmediğini savunduğu,
Kovuşturmada; müştekiler ile komşu olduğunu, evlerinin arasında 100 metre mesafe olduğunu, olay günü daha önceden evine gelip oynayan N..’in, E.. K..’nın peşine takılıp geldiğini, kendisinin o sırada dikiş diktiğini, N..’in evde kendi kendine oynadığı sırada yatak odasına gittiğini fark etmediğini, N..’in yatak odasına koymuş oldukları tüfeği sürükleyerek salona doğru getirdiğini, tüfeği N..’in elinde görünce bir şey olur diye hemen almak istediğini, ancak bu sırada elinin tetiğe değdiğini, ancak kendisinin fark etmediğini, bu sırada tüfeğin patladığını, olay nedeniyle çok üzgün olduğunu, ciğerinin yandığını, tüfeğin dolu olduğunu bildiğini, çünkü eşinin evde olmadığı zamanlarda tüfeği kendisinin doldurduğunu ve dolu olarak bıraktığını, daha önceden adam öldürme suçundan sabıkası olduğunu, öldürme olayının namus yüzünden meydana geldiğini, daha önceden de N..’in evine geldiğini, oynaması için ona tüfeği boş olarak verdiklerini ifade ettiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, taksir ve bilinçli taksir kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.
Kural olarak suç; ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Öğretide de benimsendiği üzere, Ceza Genel Kurulunun birçok kararında taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
5237 sayılı TCK’da taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tâbi tutulmuş, kanunun 22. maddesinin 3. fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı hükme bağlanmıştır.
Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir halinde ise gerçekleşmesini istemediği bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin hali ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Failin somut olayda tam ya da tali kusurlu olmasının ya da nedensellik bağını kesmediği sürece sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunmasının suçun “bilinçli taksirle” işlendiğinin belirlenmesi açısından belirleyici bir önemi bulunmamaktadır. Failin taksire dayalı kusurluğunun ağırlığı ya da hafifliği ancak TCK’nun 61/1-f maddesi uyarınca temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Olay günü onbir yaşındaki akrabası tanık E.. K.. ile birlikte evine gelen üç yaşındaki N..’in, yatak odasına girip güvenlik amacıyla dolu olarak pencere yanındaki perdenin arkasına bırakılan 113 cm. uzunluğunda ve 3,5 kg ağırlığındaki av tüfeğini bulup sürükleyerek hole getirdiğini gören sanığın, doğabilecek tehlikeyi önlemek için panik ve telaş içerisinde tüfeği almaya çalıştığı sırada tüfeğin patlaması sonucunda küçük N..’in ölümüne neden olduğu olayda, sanığın tüfeğin dolu olduğunu gözetmeksizin panikleyerek dikkatsiz şekilde tüfeği ölenin elinden almaya çalışması ve tüfeği alırken tetik kısmından tutması nedeniyle kusurlu ise de, sosyal çevre, bilgi ve kültür düzeyi de gözönüne alındığında meydana gelen ve öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmediği anlaşıldığından bilinçli taksirin şartları oluşmamıştır.
Bu itibarla; sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirdiğinin kabulü ile uygulama yapan yerel mahkemenin direnme kararı usul ve kanuna aykırı olup, bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı; “üç yaşındaki maktül N..’in sanığın evine sık sık gittiği, her gittiğinde ölümüne neden olan tüfekle oynadığını sanık ve tanık olarak dinlenen sanığın eşinin beyan ettikleri, dolayısıyla tüfeğin nereye koyulduğunun maktülün bildiği halde, tüfeğin maktül tarafından ulaşılamayacak bir yere koyulması gerekirken, aksine maktülün kolayca ulaşabileceği yerde muhafaza eden, gerekli özen ve ihtimamı göstermeyen sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirdiği”, sekiz Genel Kurul Üyesi de benzer düşüncelerle direnme kararının onanması yönünde karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Balıkesir 2.Asliye Ceza Mahkemesinin 03.04.2012 gün ve 160–318 sayılı direnme hükmünün, sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirmediğinin gözetilmemesi, isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.06.2015 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.