Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/47 E. 2014/101 K. 04.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/47
KARAR NO : 2014/101
KARAR TARİHİ : 04.03.2014

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 16. Hukuk Dairesi
Mahkemesi :İcra Ceza
Günü : 23.02.2012
Sayısı : 198-69

Ticaret şirketlerinde yönetim yetkisine sahip olanlarca alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticari işletmenin borçlarının kısmen veya tamamen ödenmemesi suçundan sanık …’ın beraatına ilişkin, İstanbul 6. İcra Ceza Mahkemesince verilen 28.06.2010 gün ve 13448-686 sayılı hükmün şikayetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 26.04.2011 gün ve 9430-2152 sayı ile;
“Atılı suçun oluşumu için, takibin kesinleştiği tarih itibariyle şirketin borcu ödeme gücüne sahip olması ve şirketi hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olan şirket yetkilisi sanığın alacaklıyı zarara uğratmak kastiyle şirket borcunu ödememesi gerekir. Hal böyle olunca, takibin kesinleştiği tarih itibariyle borçlu şirketin ödeme gücüne sahip olup olmadığı şirket defter ve kayıtları ile banka hesapları üzerinde bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılarak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdiri gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 23.02.2012 gün ve 198-69 sayı ile;
“…Takip dosyası incelendiğinde, borçlu şirketin adres bırakmadan faaliyet merkezini terk ettiği, faaliyetlerine son verdiği tutanakla tespit edildiği, yapılan araştırmaların ve takiplerin semeresiz kaldığı, borçlu şirketin taşınmazları üzerinde, takip dosyası alacaklısı dışında birden fazla alacaklının haczi ve ipoteklerinin bulunduğu görülmüştür. Borçlu şirket ticari sicil kayıtlarında kayıtlı tescil adresinde faaliyette bulunmaması, şirketin ticari faaliyette bulunduğu fiili ticari adresinin belirlenememesi, bu haliyle borçlunun defter, belge ve kayıtlarına ulaşılamaması, şirketin yönetim kurulunun mevcudiyetine rağmen, uzun süredir gereği gibi toplanmaması, borçlu hakkında bir çok takip bulunması esas olmak üzere tüm bu argümanların şirketin borca batık durumda olduğunu gösterir fiili karine oluşturduğu, böyle somut olgular karşısında, alacaklı vekili ancak anonim şirketin yönetim kurulunun mevcudiyetine rağmen, hiç veya gereği gibi toplanamamasını somut olgu göstermek suretiyle TTK’nun 435. maddesi gereğince ortaklığın alacaklısı olarak şirketin feshini isteyerek, şirketin tasfiyesi süresince girmesine ve bu şekilde alacağına kısmen de olsa tahsil yolunu tercih edebilecek iken, sanığın kasıtlı fiilini gösterir somut olgu ileri sürmeksizin, yani, sanığın, TTK’nun da öngörülen ve tazminle yükümlü olduğu sorumluluk nedenlerinden birini gerçekleştiren eylemleri gösterilmeden, doğrudan soyut olarak borçlu şirketin alacağını kasıtlı ödenmediğinin ileri sürüldüğü, alacaklı vekili şikayet dilekçesinde belirttiği üzere borçlu şirketin tescil adreslerini terk ettiğini beyanı ile aslında alacaklı vekili, borçlu şirketin ticari faaliyetini terk ettiğini kabul ettiği, aksine, şirketin ticari faaliyette bulunduğunu gösterir delil sunamadığı, yani ticari faaliyeti tespit edilemeyen ve ticareti fiilen terk eden borçlunun ticari defter ve kayıtlarına fiilen ulaşılmasının mümkün olmadığı gibi, defter ve kayıt tutmasının da beklenemeyeceği, ayrıca üçüncü şahısların haciz ihbarnamelerine itiraz etmesinin de borçlunun kastını göstermeyeceği, böyle bir durumda üçüncü şahıslara karşı İİK’nun 89. maddesi kapsamında hukuki yola başvurabileceği, sonuçta borçlu şirketin defter ve belgelere ulaşılsa dahi, yukarıda suç kastının izahı ile ilgili bölümde belirtildiği gibi, bir çok takiple borca batık olan borçlu şirketin, kayıtlarında ödeme yeterliliğine sahip olduğu halde kasti olarak bilerek ve isteyerek borçlarını ödemediğinin tespitinin mümkün olmadığı, böyle bir durumda alacaklıları arasında tercih etmeye zorlanacağı yada iflas erteleme yolunu tercih ile ticari hayatına devamının yolunun kesileceği açıktır. Zaten, belirtildiği üzere alacaklı vekili şikayet dilekçesi ile ticareti terk eden borçlu hakkında birden fazla takip olduğunu ileri sürerek, borçlunun batıklığını kabul etmiştir. Artık, borçlunun yönetim yetkisine sahip olan sanıkların kastı hareket ederek borcunu ödemediğini ileri sürmesi de çelişkilidir. Sonuçta, bir çok takip yapılan borçlunun batık olduğu, bu aşamadan sonra iflas şartlarının oluşup oluşmadığının tartışılması gerekeceği, alacaklının ileri sürdüğü somut olgularla ancak iflas istememek suçunun tartışılabileceği… ” gerekçesiyle direnerek, önceki hükmünde olduğu gibi sanığın beraatına karar vermiştir.
Bu hükmün de şikayetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07.01.2013 gün ve 150181 sayılı bozma istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında verilen beraat kararının eksik araştırmaya dayalı olarak verilip verilmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca direnme kararının “yeni hüküm” niteliğinde olup olmadığının öncelikle belirlenmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi;
a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
b) Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak,
c) Bozma sonrasında yapılan araştırma, inceleme ya da toplanan yeni delillere dayanmak,
d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak,
Suretiyle verilen hüküm, özde direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde ise incelemenin Yargıtay’ın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekmektedir.
Somut olayda, yerel mahkemece ilk hükümde sadece şikayetçi vekilinin iddialarının soyut olduğu gerekçesiyle sanığın suçu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle beraatına karar verilirken, direnme kararında, şikayetçi vekilinin şikayet tarihinde sanığın yöneticisi olduğu şirketin borca batık olduğunu bilmesi nedeniyle suçun kanuni unsurlarının oluşmadığının, bununla birlikte sanığın suç kastıyla hareket ettiğine ilişkin delillerin bulunmadığının belirtildiği, böylelikle ilk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni gerekçelerle hüküm kurulduğu anlaşılmakta olup, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, yeni hüküm niteliğindedir. Özel Daire denetiminden geçmemiş bulunan bu yeni hükmün doğrudan ve ilk kez Ceza Genel Kurulunca incelenmesi mümkün görülmediğinden, hükmün Özel Dairece incelenmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, yeni hüküm niteliğinde bulunduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
İstanbul 6. İcra Ceza Mahkemesince verilen 23.02.2012 gün ve 198-69 sayılı karar yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 16. Hukuk Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.03.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.