Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/38 E. 2014/493 K. 18.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/38
KARAR NO : 2014/493
KARAR TARİHİ : 18.11.2014

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ALİAĞA Asliye
Günü : 05.11.2009
Sayısı : 716-830

Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık …’un 5237 sayılı TCK’nun 85/1, 62 ve 50. maddeleri uyarınca 18.200 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Aliağa Asliye Ceza Mahkemesince verilen 05.11.2009 gün ve 716-830 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 31.05.2012 gün ve 14344-13701 sayı ile; onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 01.10.2012 gün ve 235118 sayı ile;
“…1- Dosyaya yansıyan ifadelerden de anlaşılacağı üzere depoya giriş yapan araçların giriş çıkışlarını düzenleyen kurallar mevcuttur. Buna göre kamyon sürücüsü sanık …’ın depoya giriş yapacağını depo görevlilerine bildirmesi sevk irsaliyesini verdikten sonra giriş yapması ayrıca genel trafik kuralları gereği olarak da geri manevra yapmadan önce geride kendisine yardımcı olacak bir kişi görevlendirmesi gereklidir. Sanık … bu gerekliliklere kendi inisiyatifiyle aykırı davranmıştır. Bu bakımından her türlü kural ve disiplin tedbiri uygulansa dahi olay sırasında orada bulunmayan sanık …’un diğer sanığın eylemini önleme imkanı bulunmamaktadır.
2- Olayın olduğu saatte depoda bulunan diğer işçi …’ün depodaki kulübe bölümünde bulunduğunu, işlerinin olmadığı zamanlarda kulübede oturduklarını beyan etmesi karşısında; işveren vekili olan sanığın, işçilere dinlenmeleri için yer temin etmediği iddiası yerinde değildir. Bununla birlikte bu kapsamda işçilere tahsis edilmiş bir dinlenme yerinin mevcut olmadığı hususu aşamalarda araştırılmamıştır.
3- İşveren vekili olan sanığın ağır nitelikteki işte ölene ve diğer işçilere gece saatlerinde fazla çalışma yaptırdığı konusunda tereddüt bulunmamakla birlikte meydana gelen kaza işçinin fazla çalışmasından kaynaklanmamıştır. Somut olayda işçi yorgunluğun etkisiyle bir yerden düşmüş olsa, herhangi bir makinaya vücudunu kaptırsa ya da ölüm olayı bu ve benzeri bir şekilde cereyan etmiş olsa işveren vekilinin eylemiyle netice arasında bir illiyet oluşabilir, ancak mütevefaa işçi yorgunluğunun etkisiyle normal sayılamayacak bir davranış sergileyerek serin olduğu ya da hava akımı nedeniyle sinek bulunmadığı düşüncesiyle kamyonların depoya giriş yaptığı yola, üstelik üzerini de çuvalla örterek yatmıştır. Ölenin bu şekildeki davranışının yorgunluktan kaynaklandığını düşünmek illiyet bağını hukuka aykırı şekilde ileri götüren bir yoruma neden olacaktır. Kısacası sanık işveren vekilinin ağır işlerde işçilere fazla çalıştırma yapmak eylemiyle meydana gelen netice arasındaki illiyet bağını ölen işçinin ve kamyon sürücüsü olan sanığın kusurlu eylemi kesmiştir. Bu durum karşısında sanık açısından meydana gelen olayda taksirle ölüme neden olmak suçunun yasal unsurları bulunmadığı halde sanık …’un beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi yasaya aykırı bulunduğundan mahkumiyet hükmünün bozulması gerekmektedir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının sanık … yönünden kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün adı geçen sanık yönünden bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 15.11.2012 gün ve 27315-24231 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık … hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün onanmasına karar verilmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanığın taksirle ölüme neden olma suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; taksirle ölüme neden olma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Ege Gübre Fabrikası deposunun Çetin İnşaaat Malzemeleri San. ve Tic. Ltd. Şti tarafından kiralandığı, şirket yetkilisi Ali Çetin’in Honaz’da ikamet ettiği, sanık …’ün adı geçen şirkette pazarlama departmanı şefi olarak görev yaptığı, ölen …’in de 19.04.2008 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesi ile aynı şirkette forklift operatörü işçi olarak çalışmaya başladığı,
Depodaki çalışma düzenine göre, saat 08.00-16.00, 16.00-24.00 ve 24.00-08.00 olmak üzere üçlü vardiya sisteminin uygulandığı, 16.07.2008 olan suç tarihinde ölenin saat 16.00-24.00 arasında çalıştığı, ancak gece depoya mal teslim edilecek ve limanda gemiye yükleme yapılacak olmasından dolayı fazla çalışma için depoda kaldığı, saati tam olarak belirlenemeyen bir zamanda depo girişinde yerde üzerine bir çuval örterek uyuduğu,
Sınırlı Sorumlu Aliağa Taşıyıcılar Kooperatifinde kamyon şoförü olarak çalışan …’ın Denizli’den getirdiği çimento yükünü Çetin İnşaaat Malzemeleri San. ve Tic. Ltd. Şti yetkililerine teslim etmek için 07 TM 316 plakalı tır ile saat 06.30 sıralarında olay yerine geldiği, deponun karşısındaki toprak yolda durduğu, aracın havalı kornasını birkaç defa çaldığı, ilgilenen bir yetkili göremeyince depoya girmek için daha önce çıkan bir aracın tekerlek izlerini takip ederek geri geri gittiği, giriş bölümünün dar olması nedeniyle 7-8 defa manevra yaptığı, depo girişindeki duvarda ve aracında çarpma izleri oluştuğu, manevralar sonucunda tıra takılı dorsenin iki metresinin içeri girdiği, tekrar manevra yapmak için ileri gittiğinde işçi olarak çalışan tanık …’ün gelip işçi Himmet’in elinin ezildiğini belirtmesi üzerine durduğu, yerde çuvalların üzerine oturmuş olan ve sol eli ile göğsünün sol bölümü ezilen Himmet’in ambulansla hastaneye kaldırıldığı, aynı gün saat 12.30 da genel vücut travmasına bağlı multiple kot kırığı ve iç kanama sonucu solunum dolaşım yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdiği,
16.07.2008 günlü olay yeri görgü tespit tutanağında, Ege Gübre Fabrikasında yaralamalı iş kazası olduğu yönünde gelen ihbar üzerine saat 08.45 de olay yerine gidildiğinde, olayın Ege Gübre Fabrikası yatay klinger deposu girişinde meydana geldiği, depo girişinde dorse kısmı içeriye doğru bir şekilde park halinde 07 TM 316 plakalı Scania marka çekici bu çekiciye bağlı 07 TAZ 12 plakalı Freuhout marka dorse içerisinde çuvallar halindeki yükün görüldüğü, depo girişinde hastaneye kaldırılmış bulunan …’ye ait kan izleri, girişin sağ tarafında üzerine taş parçası konmuş beyaz torba, çekicinin sağ arka köşesinde ve girişte sol taraftaki duvarda çarpma izleri, kan izlerinin arasında mavi bir kalem ve solunda lastik izlerinin görüldüğü bilgilerine yer verildiği,
Soruşturma aşamasında iki iş güvenliği uzmanından oluşan bilirkişi heyetinden alınan 15.09.2008 tarihli rapor ile kovuşturma aşamasında iki iş güvenliği uzmanı ve bir makine mühendisinden oluşan bilirkişi heyetinden alınan 22.05.2009 tarihli raporda, 4857 sayılı İş Kanunun 77. maddesine göre iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uyma zorunluluğu bulunan ve fakat depo girişinde yerde yatan ölen işçinin asli kusurlu olduğu, aynı maddeye göre iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gereken tedbirler, yasal hak ve sorumluluklar konusunda bilgilendirmekle yükümlü olan ve fakat işçileri çalışma süresinin üzerine çalıştıran, işçi davranışlarını denetlemeyen, depoya gelen araçları sorgulayacak, yönlendirecek ve işyerinde yapılan işleri ve çalışanları denetleyecek organizasyonu oluşturmayan şirket yetkililerinin asli kusurlu olduğu, işyeri görevlisini beklemeden işyeri sahasına giren, girişi dar olan depoya yanaşmak için yeterli kontrolleri yapmadan büyük dorseli tıra geri geri manevra yaptıran şoför Hakan’ın tali kusurlu olduğu görüşünün açıklandığı,
Anlaşılmaktadır.
Tanık …; şirkette işçi olarak çalışıp işyerindeki şirket sorumlusunun … olduğunu, olay günü ölenle birlikte 16.00-24.00 vardiyasında görevliyken saat 24.00’den sonra mesaiye kalarak sabah saat 04.30’a kadar çalıştıklarını, olayın meydana geldiği saatlerde kulübede oturduğunu, korna sesi üzerine olay yerine gittiğinde tırın duvara çarptığını ve yerde yatan Himmet’in elinin parçalanmış olduğunu fark edip şoföre de söyleyerek hemen ambulans çağırdığını, işyerinde uyunabilecek bir yer olmadığını, ancak yazıhane kısmında dinlenme yerinin bulunduğunu beyan etmiş,
Hakkındaki hüküm inceleme kapsamı dışında bulunan sanık …; sevk ve idaresindeki tır ve dorsesi ile Ege Gübre Fabrikası depo bölümüne çimento boşaltmak üzere yanaştığını, saat 06.00-06.30 sularında güvenliği geçerek depo bülümüne geldiğini, prosedür gereği irsaliyeyi orada bulunan kişilere paraf ettirip boşalttıklarını, ancak yanaşmadan önce defalarca havalı kornaya basmasına rağmen yetkili bir kişinin gelmediğini, bunun üzerine manevra yaparak hangara girmeye çalıştığını, giriş kapısı dar olduğundan yedi sekiz manevra ile dorsenin ucunu sokabildiğini, tekrar manevra yapmak isterken işçilerin gelerek bir kişinin elinin ezildiğini söylediklerini, ambulans çağırdıklarını ifade etmiş,
Sanık …; Çetin İnşaat Nakliyat San ve Tic. Ltd.Şti’nin pazarlama, satış ve limana gelen gemilere malın düzenli şekilde yüklenmesi işlerinden sorumlu, depodaki malın sevkiyatı ile çalışanların sevk ve idaresinde görevli şef olduğunu, işyerinde 08.00-18.00 saatleri arasında çalıştığını, dört girişi olan depoya her isteyenin rastgele giremediğini, malların belli bir istiflenme düzeni olduğunu, ölen … ile …’ün 15.07.2008 günü saat 16.00-24.00 arasında görevli olduklarını, ancak limana gemi geleceği için mesaiye kaldıklarını, depoya yük getiren kamyon şoförünün depo girişinde kendi kafasına göre yanaşması ve kimseye haber vermemesi nedeniyle kazanın meydana geldiğini, ölenin de yük getiren kamyondan irsaliye almak için depoya yattığını, işyeri yetkilisi olarak ölüm sonucunda kusurunun bulunmadığını savunmuştur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulması gerekmektedir.
Kural olarak suç, ancak kastla işlenebilecekken, kanunda açıkça gösterilen hallerde taksirle de işlenebileceği kabul edilmiştir. Failin cezalandırılabilmesi için kanunda açık bir düzenleme bulunmasının zorunlu olduğu istisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmıştır.
Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.02.2014 gün ve 10-80, 25.03.2008 gün ve 43-62; 01.02.2005 gün ve 213-3; 23.03.2004 gün ve 12-68; 09.10.2001 gün ve 181-204; 21.10.1997 gün ve 99-202 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında vurgulandığı üzere, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;
1- Suçun taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradiliği,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması şeklinde kabul edilmektedir.
Uyuşmazlığa konu olayda, diğer şartların gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmaması nedeniyle, 4. bentte yer alan hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
Taksirle gerçekleştirilen bazı eylemlerin suç olarak tanımlanıp cezaî yaptırıma bağlanmasıyla, insanların gittikçe yoğunlaşan ve karmaşık hale gelen toplum hayatı içinde daha dikkatli davranmalarının temin edilmesi amaçlanmaktadır. Kanun ve ortak hayat tecrübesinin sonucu olarak kendisine toplum tarafından yüklenen dikkat ve özen yükümlülüğünü ihlal eden ve bu hareketiyle öngörülebilir zararlı neticeye sebep olan kişinin taksirle işlenen suçlara ilişkin cezaî sorumluluğu benimsenmiş, fakat taksirden sözedilemek için de failin hareketi ile meydana gelen zararlı netice arasında nedensellik bağının bulunması aranmıştır. Diğer bir anlatımla tüm suçlarda olduğu gibi taksirli suçlarda da fiil ile netice arasında nedensellik bağının bulunması cezalandırmanın şartını teşkil edecektir.
5237 sayılı TCK’nun 22. maddesinin 4 ve 5. fıkraları; “(4)Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
(5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir” şeklinde düzenlenmiş,
Madde gerekçesinde de; “Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir.
Aynı şekilde birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir ameliyatın ölüm veya sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kişiler müştereken hareket etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan bu ameliyatta işlenen taksirli suçun işlenişi açısından suça iştirak kuralları uygulanamaz. Kanunun suça iştirake ilişkin hükümleri, kasten işlenen suçlarda suçun işlenişine iştirak eden kişilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kişinin katılımıyla yapılan ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kişinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte diğer kişilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz” açıklamalarına yer verilmiştir.
Failin hareketinin mağdurun ya da üçüncü kişinin hareketi ile birleşmesi sonucu zararlı neticenin meydana geldiği durumlarda, taksirle sorumluluk şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi açısından neticeye kimin sebebiyet verdiği ve failin iradi hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının kesilip kesilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Mağdurun ya da üçüncü kişinin hareketinin neticenin tek sebebi olduğu, zararlı neticenin yalnızca bu kişilerin kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı durumlarda failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı kabul edilmelidir. Buna karşılık failin kusurlu hareketine mağdurun ya da üçüncü bir kişinin kusurlu hareketinin eklendiği ve neticenin çeşitli kusurlu hareketlerin birleşmesinden meydana geldiği durumlarda nedensellik bağı kesilmeyip, 5237 sayılı TCK’nun 40. maddesine göre taksirli suçlarda iştirak ilişkisi de mümkün olmadığından, aynı kanunun 22. maddesinin 4 ve 5. fıkralarına göre herkes kendi kusurundan dolayı ve kusuruna göre sorumlu olacaktır.
Bu konuda öğretide de; “Üçüncü bir kişinin veya mağdurun hareketinin failin taksirli hareketine eklenmesi durumunda nedensellik ilişkisinin ortadan kalkıp kalkmadığı araştırılmalıdır. Eklenen hareketler kusurlu değilse, neticenin failin taksirli hareketinden kaynaklandığı kabul edilir. Diğer hareketler kusurlu ise bunların taksirin varlığını tamamen veya kısmen kaldırıp kaldırmadığına bakılmalıdır” (Nur Centel – Hamide Zafer – Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, 8. Bası, İstanbul, 2014, s. 366); “Birden fazla kişinin birleşen fiilleri ile bir neticeye neden oldukları hallerde, bu faillerin hareketi ile netice arasındaki nedensellik ilişkisi özel bir önem taşır. Belirtelim ki bu hallerde her bir kişinin hareketi ile netice arasında nedensellik ilişkisinin bulunması ön koşuldur… Ekip halinde faaliyeti gerçekleştirenlerden birisine diğerlerini denetleme ve kişiler arasında koordinasyonu sağlama yükümlülüğü yüklenmiş ise kişi bu yükümlülüğe uygun davranmadığı için neticeye sebebiyet vermiş olabilir. Bu halde bu kişi neticeden sorumlu olur.” (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 3. Bası, İstanbul, 2013, s. 276); “Failin kusurlu hareketine mağdurun kusurlu hareketi de eklenmiş ve netice bu iki kusurlu hareketin birleşmesinden meydana gelmişse (ortak kusur) failin sorumluluğu ortadan kalmış olmaz. Nitekim bu ihtimalde taksirler arasında takas söz konusu olmayıp, fail kusuru oranında taksirli suçtan cezalandırılır.” (Mehmet Emin Artuk – Ahmet Gökçen – Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 8. Bası, Ankara, 2014, s. 341); “Birden çok kişinin davranışı birlikte neticeye sebebiyet vermiş ve tüm katılanlar özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmişse netice objektif olarak isnad edilebilir ve herkes kendi taksirli fiilinden dolayı kusuruna göre sorumlu olur. Bu gibi hallerde önceki taksirli hareket ile netice arasında illiyet bağının bulunmamasından veya kesilmesinden söz edilmesi doğru değildir.” (Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 7. Bası, Ankara, 2014, s.214); “Fail zaten taksirli hareket ediyor ve bir başkasının da taksirli hareketi buna ekleniyorsa, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağı mevcut olmaya devam eder. Bu durumda mesele artık nedensellik bağı meselesi değil, failin ve üçüncü kişinini kusurunun tespiti meselesidir. Bir inşaatın yıkımı sırasında yoldan gelip geçenlere zarar verilmemesi hususunda gerekli tertibatı almayan, örneği yıkım alanını tahta perde ile çevirmeyen müteahhit, iki işçisinin binadan sökülen kalası dikkatsizce sokağa atmaları sonucu meydana gelen neticeden her iki işçisiyle beraber taksirinden dolayı sorumludur.” (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 16. Bası, Ankara, 2013, s.241) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Bu genel açıklamalardan sonra, Türk Ceza Kanununun taksirle öldürme suçuna ilişkin hükmü ile İş Kanununun konuyla ilgili düzenlemelerinin gözden geçirilmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun konu ile ilgili olan “Taksirle öldürme” başlıklı 85. maddesi;
“Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasına göre, taksirle bir insanın ölümüne neden olmak suçu yaptırıma bağlanmıştır. Fiil birden fazla insanın ölümüne veya bir ya da birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir ya da birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise fail maddenin ikinci fıkrası gereğince cezalandırılacaktır.
4857 sayılı İş Kanununun suç tarihinde yürürlükte bulunan 63. maddesinde yer alan; “Genel bakımdan çalışma süresi haftada en çok kırkbeş saattir. Aksi kararlaştırılmamışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölünerek uygulanır.
Tarafların anlaşması ile haftalık normal çalışma süresi, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine, günde onbir saati aşmamak koşulu ile farklı şekilde dağıtılabilir. Bu halde, iki aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini aşamaz. Denkleştirme süresi toplu iş sözleşmeleri ile dört aya kadar artırılabilir.
Çalışma sürelerinin yukarıdaki esaslar çerçevesinde uygulama şekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.
Sağlık kuralları bakımından günde ancak yedibuçuk saat ve daha az çalışılması gereken işler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı tarafından müştereken hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir” şeklindeki hükümle haftalık çalışma süresi ve dağıtım esasları düzenlenmiş,
Aynı kanunun 77. maddesinde ise; “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.
İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar…” hükmüne yer verilmek suretiyle, işverenlerin işyerinde iş sağlığı ve güvenliği için gerekli önlemleri alma ve bu önlemlere uyulup uyulmadığını denetleme yükümlülükleri öngörülmüştür.
Haftalık İş Günlerine Bölünemeyen Çalışma Süreleri Yönetmeliğinin “Günlük Çalışma Süresi” başlıklı 6. maddesinde de; “Günlük çalışma sürelerin uygulanmasında;
a) Günlük iş süresi 11 saati, gece çalışma süresi 7,5 saati, profesyonel ve ağır vasıta ehliyeti ile taşıt kullananların günlük çalışma süresi de 9 saati geçemez…” düzenlemesi getirilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın pazarlama, satış ve limana gelen gemilere malın düzenli şekilde yüklenmesini sağlamadan sorumlu olduğu Çetin İnşaat Nakliyat San. ve Tic. Ltd. Şti’nde forklift operatörü olarak çalışan ölen …’in, suç tarihinde saat 16.00-24.00 arasında görevli iken fazladan çalışmaya kaldığı, kanuni çalışma süresini geçecek şekilde işyerinde bulunduğu, yorgun düşüp uykusuz kaldığından saat 06.30 sıralarında depo girişinde bir çuvalı üzerine örterek uyuduğu, çimento getiren ve kullandığı tır aracını geri geri manevra yaptırarak depoya girmeye çalışan inceleme dışı diğer sanık …’ın kullandığı araçla ezilmesi sonucu kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği olayda, şirket yetkilisi olan sanığın işçi olan ölene kanuni süreyi geçecek şekilde mesai yaptırması, mesaiye kalan işçilerin dinlenebilmeleri açısından uygun bir yer temin etmemesi, iş sağlığı ve iş güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlememesi, araçların gerekli önlemler alınmak suretiyle depoya girmesi hususunda yeterli denetim ve gözetim faaliyetlerinde bulunmaması şeklindeki kusurlu eylemlerinin, ölen … ve tır şoförü Hakan’ın dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketleri ile birleşmesi sonucunda ölüm neticesinin meydana geldiği, ölen ile hakkındaki mahkumiyet hükmü kesinleşen tır şoförü Hakan’ın kusurlu davranışlarının sanığın hareketi ile netice arasında nedensellik bağını kesmediği gibi adı geçenlerin kusurlu hareketleri ile birlikte ölüm neticesinin meydana gelmesinde etkili olduğu anlaşıldığından, taksirle ölüme neden olma suçunun sabit olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, sanığın mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmün onanmasına dair Özel Daire kararı isabetli olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; “Ölüm sonucu ile sanığın kusuru arasında illiyet bağı bulunmadığından bahisle itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.11.2014 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.