Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/330 E. 2014/546 K. 09.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/330
KARAR NO : 2014/546
KARAR TARİHİ : 09.12.2014

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 02.10.2007
Sayısı : 115-212

Taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık …’ın 5237 sayılı TCK’nun 85/2, 62/1, 50/4, 52/2, 52/4, 53/6 ve 63. maddeleri uyarınca 48.600 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, taksitlendirmeyle, sürücü belgesinin üç yıl süreyle geri alınmasına ve mahsuba ilişkin, Giresun Ağır Ceza Mahkemesince verilen 02.10.2007 gün ve 115-212 sayılı hükmün, sanık müdafii ile katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 11.10.2012 gün ve 23023-21480 sayı ile;
“Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanığın asli ve tam kusurlu olarak dört kişinin ölümüne neden olduğu olayda, suçun işlenmesindeki özelliklere göre hapis cezasının para cezasına çevrilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise, 20.11.2012 gün ve 273001 sayı ile;
“Yerel mahkeme, olayda dört kişinin ölmesini, meydana gelen tehlikenin ağırlığını ve kusur oranını temel cezanın tayininde göz önünde bulundurarak alt sınırdan uzaklaşmıştır. ‘Meydana gelen zarar’ ölçütü, hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi sırasında göz önünde bulundurulabilecek bir kıstas değildir. Suçun işlenmesinde hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine engel teşkil edebilecek bir özellik bulunmadığı gibi, yerel mahkemenin gösterdiği gerekçeler de hukuki ve dosyaya uygundur. Zira kanun koyucunun hâkime tanıdığı takdir yetkisinin dosya kapsamı itibarıyla kötüye kullanıldığı yönünde herhangi bir tespit de bulunmadığına göre, hâkimin takdir hakkının sınırlandırılması anlamına gelebilecek şekilde verilen bozma kararı hukuka uygun görülmemiştir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma ilamının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK’nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 20.02.2013 gün ve 33347-3896 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçe ile karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçundan mahkûmiyetine karar verilen ve suçun sübutu ile fiilin vasıflandırılmasında isabetsizlik, bu kabulde de dosya muhtevası itibarıyla herhangi bir hukuka aykırılık bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; taksirle dört kişinin ölümüne neden olmak suçundan hükmolunan altı yıl sekiz ay hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesinin isabetli olup olmadığının tespitine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay tarihinde sanığın, gündüz ve havanın açık olduğu saatte, sevk ve idaresindeki minibüsle, inişe dik eğimli, çift yönlü, zemini kuru ve ham toprak vasfında olan, ancak araç kullanılmasını etkileyecek düzeyde bozukluk olmayan üçbuçuk metre genişliğindeki keskin virajlı yolda seyir halinde iken, olay yerine geldiğinde, yola gereken dikkati vermesi, süratini yol şartları ile aracın yük ve teknik özelliklerine göre ayarlaması, direksiyon hakimiyetine ve aracını yol üzerinde tutmaya özen göstermesi gerekirken, bu hususlara riayet etmeyerek, viraj bitimini müteakip, direksiyon hakimiyetini kaybedip, gidiş istikametine göre yolun solundaki tümseğe, akabinde çitlere çarparak eğimli araziye girdiği, hendek bulunan bölgeyi geçtikten sonra elektrik direğine çarparak ilerlediği ve bağlantı yoluna girerek takla attığı, ardından ana yolun dışarısındaki ağaca sürtünerek yeniden eğimli araziye girdiği, yirmiüç metre sonra bir başka ağaca vurarak durabildiği, meydana gelen trafik kazası sonucunda dört kişinin öldüğü, biri hayati tehlike geçirecek ve basit bir tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek, ikisi ise basit bir tıbbi müdahaleyle iyileşebilecek nitelikte üç kişinin yaralandığı, ancak mağdurların şikâyetçi olmadıkları,
Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi ve bilirkişi raporları ile trafik kazası tespit tutanağına göre; sanığın hızını, aracının yük ve teknik özellikleri ile yol ve zemin şartlarına uydurmaması nedeniyle tam kusurlu bulunduğu,
E sınıfı sürücü belgesine sahip olan sanığın, olay esnasında alkolsüz olduğu, adli sicil kaydında herhangi bir sabıkasının bulunmadığı, kazada kendisinin de yaralandığı, hastaneden taburcu edilmesinin ardından kaçtığı, sorgusunun yapılabilmesi amacıyla hakkında yakalama kararı çıkarıldığı,
Sosyal ve ekonomik durum araştırma tutanağına göre; kazaya neden olan minibüsün sanığa ait olduğu, geçimini taşımacılık yaparak sağladığı, aracın satın alınmasından kaynaklı 15.000 Lira borcu bulunduğu, minibüsü dışında başka bir malvarlığının bulunmadığı, evinin kira olduğu, eşinin çalışmadığı, birisi yüksekokul, diğeri lise öğrencisi olan iki çocuk sahibi olduğu, maddi durumunun iyi olmadığı,
Dosya içerisinde sanığın kazadan sonra veya yargılama aşamasında mağdurlarla veya ölenlerin yakınlarıyla ilgilendiği ya da temas kurduğuna ilişkin herhangi bir bilgi veya belge bulunmadığı,
Yerel mahkemece temel cezanın; “kusur oranı, meydana gelen tehlikenin ağırlığı ve ölen kişi sayısı” dikkate alınarak alt hadden uzaklaşılmak suretiyle sekiz yıl hapis olarak tayin edildiği, “sabıkasız oluşu, yargılama sürecindeki davranışları ve cezanın geleceği üzerindeki olası etkileri” gerekçe gösterilerek takdiri indirim hükümleri uygulanıp; “kişiliği, ekonomik ve sosyal durumu, mahkemece gözlenen yargılama sürecinde duyduğu pişmanlık” gözönünde bulundurularak hapis cezasının adlî para cezasına çevrildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur …; olay tarihinde öğlen saatlerinde sanığın sevk ve idaresinde bulunan minibüsle yayladan döndüklerini, sanığın bir eve yaklaşarak pancar almak istediğini, ev sahibi ile konuşurken aracın hareket halinde olduğunu, bu nedenle kontrolünü kaybederek virajı döndükten iki üç metre sonra yoldan çıkıp uçuruma yuvarlandığını, araçtan fırladığı için sonrasını hatırlamadığını, kendisine geldiğinde aracın ağaca çarpmış vaziyette bulunduğunu gördüğünü, kazada eşinin hayatını kaybettiğini, sanıktan şikâyetçi olmadığını belirtmiş,
Mağdur …; olay günü eşi, kız kardeşi ve akrabalarıyla birlikte sanığın sevk ve idaresindeki minibüsle yayladan inmekte olduklarını, sanığın birinden pancar aldığını ve tekrar yola çıktığını, viraja girdiğinde yolun üst kısmında evi olan bir kadına pancar olup olmadığını sorduğunu, konuştuğu sırada yavaşça ilerlediğini, birden aracın sallandığını, gidişe göre sol taraftan yoldan çıkarak araziye indiğini, sanığın aracı toparlamaya çalıştığını, ancak başarılı olamadığını, bir süre yolun kenarında ilerleyip çitleri kırdıktan sonra kayarak elektrik direğine çarptıklarını, aracın yan dönerek kaymaya devam ettiğini, ardından ağaca çarptığını, kaza neticesinde yaralandığını, ancak sanıktan şikâyetçi olmadığını beyan etmiş,
Mağdur …; olay günü sanığın pancar alacağını söyleyerek ana yoldan çıkıp köy yoluna girdiğini, kazanın meydana geldiği yerde kafasını aracın camından dışarıya çıkararak bir kadına pancar olup olmadığını sorduğunu, aracın hareket halinde bulunduğunu, sanığı kaza yapabileceği konusunda uyardıklarını, kısa bir süre sonra aracın yoldan çıktığını, hızla kayıp elektrik direğine çarptığını, sonrasını hatırlamadığını, tazminat hakkı saklı kalmak kaydıyla sanıktan şikâyetçi olmadığını ifade etmiş,
Tanık Melek Karakayalı; olay günü sanığın aracıyla evinin önünde durup lahana olup olmadığını sorduğunu, ardından virajı dönerken kontrolünü kaybedip yoldan çıkarak uçuruma yuvarlandığını anlatmış,
Sanık; olay tarihinde öğle saatlerinde içinde yedi yolcu bulunan minibüsle yayladan dönmekte olduklarını, stabilize yoldan ana yola inerken karşılaştığı bir kadına pancar bulunup bulunmadığını sorduğunu, ardından yola devam ettiğini, hareket halinde iken konuşmadığını, yolun çamurlu olması nedeniyle yavaş ilerlediğini, virajı döndükten sonra yol üzerinde bir taş gördüğünü, aracın lastiklerini taştan kurtarmak isterken direksiyon hâkimiyetini kaybederek yoldan çıktığını, minibüsü durdurmaya çalıştığını ancak başarılı olamadığını, elektrik direğine çarptığını, akabinde ikinci yolun devamındaki bir ağaca vurarak durduklarını, olay nedeniyle üzgün olduğunu savunmuştur.
Türk Ceza Kanununun “Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar” başlıklı 50. maddesinin uyuşmazlığa konu olan birinci fıkrasının (a) bendi ile dördüncü fıkrasında;
“1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adlî para cezasına, …
Çevrilebilir. …
4) Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı hâlinde birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir hâlinde uygulanmaz. …” hükmü yer almaktadır.
Anılan maddenin gerekçesinde de; “Belli bir süreyle hapis cezasına mahkûm olmak, cezanın uyarı fonksiyonunu ve kişinin etkin pişmanlık duymasını sağlayabilir. Kişi, gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlakî eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir. Ayrıca kısa süreli hapis cezasının infaz kurumunda çektirilmesinin doğurduğu sakıncalar nedeniyle, kısa süreli hapis cezasına mahkûm olan kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek seçenek yaptırımlara hükmedilmesi gerekebilir” denilmek suretiyle, tüm şartların oluşması halinde, hapis cezasına mahkûm olan kişilerin ceza infaz kurumuna girmesini önleyecek seçenek yaptırımlara hükmedilebileceği açıklanmıştır.
Kanun koyucu, taksirli suçlardan hükmolunan özgürlüğü bağlayıcı cezaların paraya çevrilmesi hususunda bir sınırlama getirmemiş, sanık lehine hareketle, bilinçli taksir hali hariç hapis cezalarının uzun süreli de olsa paraya çevrilebileceğini kabul etmiştir.
Maddenin dördüncü fıkrası uyarınca, taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hürriyeti bağlayıcı ceza, uzun süreli olsa dahi, diğer şartların varlığı halinde birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilecek, bilinçli taksir hâlinde bu hüküm uygulanamayacaktır. Öte yandan, taksirli suçlardan hükmolunan kısa süreli hapis cezaları gerek adlî para, gerekse diğer seçenek tedbirlere dönüştürülebilirken, kısa süreli olmayan hapis cezaları yalnızca adlî para cezasına çevrilebilecek, diğer seçenek yaptırımlara çevrilemeyecektir.
İstikrarlı yargısal kararlarda belirtildiği üzere; kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın paraya ya da diğer seçenek tedbirlere çevrilmesi, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören şahsileştirme kurumu olup, bu konuda değerlendirme yapılırken yerel mahkemece gerekçe gösterilmeli ve bu gerekçe de, sanığın kişiliği ile ilgili bilgi ve belgelerin isabetli bir biçimde değerlendirildiğini gösterir şekilde kanuni, yeterli ve dosya muhtevası ile uyumlu bulunmalıdır. Gerekçenin bu niteliği, hem keyfiliği önlemek, hem de tarafları tatmin etmek özelliklerini taşımaktadır. Zira yasal, yeterli ve dosya içeriği ile uyumlu olmayan bir gerekçeye dayanılarak para veya diğer seçenek yaptırımlara çevirme isteminin kabulüne ya da reddine karar verilmesi, kanun koyucunun amaçlarına uygun düşmeyeceği gibi, cezaların şahsileştirilmesi ilkesine aykırı bulunup, uygulamada keyfiliğe yol açabilecektir. Dolayısıyla kısa süreli hapis cezalarının, para ya da bir başka seçenek yaptırıma çevrilip çevrilmeyeceğine ilişkin takdir, somut olay ve dosya kapsamı ile uyumlu bulunmalı, hâkim soyut düşüncelerine değil, somut nedenlere dayanmalı, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu ve yargılama sürecindeki davranışları göz önünde bulundurularak, gelecekteki hayatı sezilmeli ve buna göre bir kanaat belirlenmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sevk ve idaresindeki aracıyla, inişe dik eğimli, keskin virajlı ve toprak zeminli yolda, yolcuların bütün uyarılarına rağmen, bir yandan seyrine devam edip, diğer yandan minibüsün dışındaki bir kişiyle konuşan, bu sırada direksiyon hâkimiyetini kaybederek aracının uçuruma yuvarlanmasına ve dört kişinin ölümüyle birlikte, şikâyetçi olmayan üç kişinin yaralanmasına neden olan sanık hakkında hükmolunan altı yıl sekiz ay hapis cezasının paraya çevrilmesine yasal engel bulunmamakta ise de, tamamen kusurlu olduğu kazada kendisinin de yaralandığı, hastaneden çıktıktan sonra kaçtığı, şikâyetçi olmamalarına rağmen mağdurlarla veya ölenlerin yakınlarıyla ilgilenmediği, soruşturma aşamasında yakalama kararıyla ulaşılarak tutuklanması istemiyle sevk edildiği sulh ceza mahkemesindeki sorgusunda “üzgün olduğunu” beyan etmek dışında dosyaya yansıyan herhangi bir olumlu davranışının ya da pişmanlığının bulunmadığı hususu, yukarıda açıklanan suçun işlenmesindeki özelliklerle birlikte nazara alındığında, sanık hakkında hükmolunan hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi, dosya muhtevası ile hak ve nasafete uygun olmadığından, Özel Dairenin bu yöndeki bozma ilamında herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Bu itibarla, itirazın reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.12.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.