Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/328 E. 2014/520 K. 25.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/328
KARAR NO : 2014/520
KARAR TARİHİ : 25.11.2014

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 16.12.2009
Sayısı : 251-1337

Kasten yaralama suçundan sanığın 5237 sayılı TCK’nun 86/1 ve 86/3-e maddeleri uyarınca bir yıl altı ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.12.2009 gün ve 251-1337 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 17.09.2012 gün ve 1659-29914 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise, 03.12.2012 gün ve 14699 sayı ile;
“1) Sanık … hakkında kasten yaralama suçundan yapılan yargılamada katılana ilişkin geçici ve kesin adli raporların hüküm kurmaya elverişli olup olmadığı;
Sanık …’in trafikte çıkan tartışma sırasında, ele geçirilemeyen bıçak ile …’ı kolundan yaraladığının kabul edildiği olayda, aynı tarihte düzenlenen adli raporda, hayati tehlikesinin bulunmadığı, sağ kolda cilt, cilt altı ve kas dokusunu içeren 8×2 santimlik kesinin mevcut olduğunun belirtildiği,
Adli Tıp Kurumu Ankara Şube Müdürlüğü tarafından geçici adli rapora dayanılarak 30.11.2008 tarihinde tanzim olunan raporda ise, kesi oluşturan yaralanmanın geçici raporun aksine sol kolda olduğu belirtilip, yaşamını tehlikeye sokmadığı ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte bulunmadığı gösterilmiştir. Dosya kapsamına göre aynı gün taburcu olan katılanın kesi şeklindeki yaralanması nedeniyle operasyon geçirdiğine dair herhangi bir belge ya da tedavi evrakı mevcut değildir. Yaralanmanın niteliği ve vücuttaki bölgesine göre, benzerlerine göre basit tıbbi müdahale ile giderilecek nitelikte olup olmadığı duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmemiştir.
Bu nedenle katılana ait raporlarla, varsa hasta dosyası getirtilerek, dava dosyası ile Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesine gönderilerek, yaralanmanın niteliğinin tereddüte yer vermeyecek şekilde tespiti gerektiğini gözetmeyen yerel mahkeme kararı yerinde değildir.
2) Türk Ceza Kanununun 62 ve 51. maddelerinin uygulanmama gerekçelerinin yasal ve dosya içeriğine uygun olup olmadıklarına ilişkin uyuşmazlık konusunun incelenmesinde;
Sanık suçun işlendiği tarihte kırkdokuz yaşındadır. Daha önce herhangi bir suçtan mahkumiyeti bulunmayan, evli ve iki çocuk babası olan sanık, doktor olarak kamu hizmetinde bulunmaktadır. İlk defa mahkeme önüne çıkan sanığın ceza alma korkusu ve nasıl savunma yapacağını bilmemesi nedeniyle yüklenen suçlamaları kabul etmemesi insani bir davranıştır. Ayrıca polis tarafından arandığının araç kiralama firması tarafından bildirilmesi üzerine de kendiliğinden karakola gitmiştir. Kaçak konumda bulunarak, soruşturma veya yargılamanın uzamasına neden olmamıştır. Geçmişi ve kişisel özellikleri itibarıyla ileride suç işleyeceğini, suç işlemeye meyilli olduğunu iddia etmek mümkün değildir. İşlenen suç ise yaralama olup, vahim nitelikte bir fiil değildir. Bu durum karşısında yerel mahkemenin sanığın fiilden sonra kaçtığı ve yargılama sürecinde atılı suçu inkar ederek pişmanlık göstermemesi nedenleriyle TCK’nun 62. maddesini uygulamama ve aynı gerekçeyle cezasının ertelenmemesi gerekçeleri yasal ve dosya içeriğine uygun değildir” görüşleriyle itiraz kanun yoluna müracaat ederek, Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasına ve sanık hakkında kasten yaralama suçundan kurulan hükmün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 18.02.2013 gün ve 38060-6020 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçe ile karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık … hakkında hakaret suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün kesin nitelikte olması nedeniyle müdafiinin bu suça ilişkin temyiz istemi reddedilmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme, kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanık …’in kasten yaralama suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Kasten yaralama suçundan katılan hakkında düzenlenen adli raporların hüküm kurmaya elverişli olup olmadığı,
2- Sanık hakkında takdiri indirim hükmünün uygulanmamasının isabetli olup olmadığı,
3- Erteleme hükümlerinin uygulanmamasına ilişkin gösterilen gerekçenin yasal, yeterli ve dosya muhtevasıyla uyumlu bulunup bulunmadığı,
Noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay günü sanık ile katılanın kendi sevk ve idarelerindeki araçlarıyla ışık kontrollü kavşağa geldikleri, katılan ve onu takip eden araçta bulunan tanığın yeşil ışıkta kavşağa giriş yaptıkları, bu sırada kavşağa gelen ve kendi istikametine kırmızı ışık yanmakta olan sanığın durmayıp, gerek katılan, gerek tanık, gerekse diğer araçlar açısından tehlike oluşturabilecek şekilde kavşağa girdiği, katılan ile diğer sürücülerin korna çalarak kendisini uyarması üzerine katılana küfrettiği, katılan tarafından yanında eşi bulunduğu belirtilerek uyarılmasına rağmen hakaretlerine devam ederek katılanın otomobilinin önüne geçtiği, ardından aracından inip ele geçirilemeyen bıçakla, o sırada aracından inmiş bulunan katılana saldırdığı, katılanın yerde bulduğu bir odun parçasıyla kendisini savunmaya çalıştığı ve sanığın eline vurduğu, ardından yere düşen sanığı tekmeleyerek basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek şekilde yaralanmasına neden olduğu, yerden kalkan sanığın bıçağıyla katılanı koluna vurmak suretiyle adli raporlar doğrultusunda basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek şekilde yaraladığı ve aracına binerek olay mahallinden ayrıldığı, oto kiralama şirketine ait olduğu tespit edilen araç bilgilerinden kimliğine ulaşıldığı, söz konusu şirket görevlileri tarafından, arandığına ilişkin bilgi verilmesi üzerine altı gün sonra karakola gittiği daha önce kendisini tanımayan katılan tarafından karakolda teşhis edildiği,
Adli Tıp Kurumu Ankara Şube Müdürlüğünce tanzim edilen raporda; sanığın sol diz ve sağ el sırtında, olay tarihiyle uyumlu olan basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikte yaralar bulunduğunun tespit edildiği,
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesince düzenlenen rapora göre; katılanın sağ kol poteriyor triseps üzerinde cilt ve cilt altı kas dokusunu içeren kesici aletle meydana gelen 8×2 santimetrelik derin kesi bulunduğunun belirtildiği,
Adli Tıp Kurumu Ankara Şube Müdürlüğünce bir gün sonra düzenlenen raporda ise; önceki raporun özetlenmesinde yaranın sol kolda olduğu belirtildikten sonra, katılanın hayati tehlikesinin bulunmadığı, ancak yaralanmasının basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyeceğinin bildirildiği,
Sanığın Ankara Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesinde doktor olarak görev yaptığı ve suç tarihi itibarıyla sabıkasız olduğu,
Yerel mahkemece; “suçun işleniş şekli, sanığın kastı, suç sebep ve saikleri, işlendiği yer ve zaman, suç konusunun önem ve değeri” gözetilerek sanık hakkında alt hadden ceza tayin edildikten sonra, “sanığın fiilden sonra kaçtığı, yargılama sürecinde de atılı suçu inkâr ederek pişmanlık göstermediği” gerekçesiyle cezasında takdiri indirim yapılmadığı, “suçu işledikten sonra arabasına binerek olay yerinden kaçtığı, yargılama sürecinde suçunu inkâr ederek pişmanlık göstermediği, bu durumu dikkate alındığında cezasının ertelenmesi halinde ileride bir daha suç işlemeyeceğine ilişkin olumsuz kanaat oluştuğu, suçun vahametine göre hak ve nasafete de uymayacağı” gerekçesiyle de erteleme hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan … kollukta; olay tarihinde sevk ve idaresindeki araçla seyir halinde bulunduğunu, yeşil ışık yanmakta olan kavşaktan sola döneceği sırada diğer taraftan kırmızı ışık ihlali yapan bir aracın aniden önüne çıktığını, ışık ihlali yaparak trafiği tehlikeye düşürdüğü için korna çalmak sureti ile araç sürücüsü olan sanığı uyardığını, sanığın aracını durdurup camı açarak kendisine küfür ettiğini, bu sırada kırmızı ışık yandığı için durduğunu, sanığın elinde bıçakla aracından inerek kendisine doğru geldiğini, eşinin yanında bulunması nedeniyle konuşmak için arabasından indiğini, sanığın bıçakla üzerine saldırdığını, kendisini savunmaya çalıştığını, bu sırada eşinin araçtan indiğini, sanığın eşinin bulunduğu istikamete doğru yürüdüğünü, sanığı engellemeye çalıştığını, olay mahallinde bulunan diğer sürücülerin araya girdiklerini, aracına doğru ilerlediği sırada eşinin; “dikkat et, bıçakla geliyor” dediğini, arkasına döndüğünde sanığın bıçağı kendisine saplamak üzere olduğunu gördüğünü, kolunu kaldırıp saldırıyı bertaraf etmeye çalıştığını, bıçağın sol kolunun arkasına girdiğini, darbenin etkisiyle kendisinden geçtiğini, ardından sanığın aracına binerek kaçtığını söylemiş,
Duruşmada; olay tarihinde yanında eşi olduğu halde sevk ve idaresindeki otomobille seyir halinde olduklarını, kavşakta kendilerine yeşil ışık yandığı için geçişine devam ettiğini, bu sırada daha önceden tanımadığı sanığın kendisine kırmızı ışık yanmasına rağmen hızlı bir şekilde gelip kavşağa girdiğini ve çarpışma tehlikesi oluşturduğunu, uyarmak amacıyla korna çaldığını, sanığın kendisine ve eşine küfür etmeye başladığını, “yanımda eşim var” demesine rağmen hakaretlerine devam ettiğini, bunun üzerine arabasından inerek sanığın aracına doğru yürüdüğünü, eşinin kendisini uyararak geri dönmesini istediğini, sanığın elinde bıçak olduğu halde aracından inerek bıçağı kendisine doğru sallamaya başladığını, yerde bulduğu bir odun parçasını alıp korunmak maksadıyla sanığın eline vurduğunu, çalının küçük ve zayıf olması nedeniyle bıçağı düşüremediğini, sanığın yere düştüğünü, daha sonra ayağa kalkarak bıçakla kendisini sol kolundan yaraladığını, ardından aracına binerek kaçtığını, sanıktan şikayetçi olduğunu beyan etmiş,
Tanık … kollukta; olay günü eşinin kullandığı araçla kavşağa geldiklerini, kendi istikametlerine yeşil yanmakta olduğunu, eşinin sola döneceği sırada sanığın ışık ihlali yaparak aniden önlerine çıktığını, eşinin korna çalarak sanığı uyardığını, sanığın elinde bıçak bulunduğu halde aracından indiğini, bu durumu gören eşinin arabadan çıktığını, kendisinin de indiğini, eşi ile sanık arasında tartışma başladığını, sanığın eşine saldırdığını, eşinin araca binmesi konusunda kendisini uyardığını, arabaya doğru gittiği sırada araç sürücülerinin araya girip olayı yatıştırmaya çalıştıklarını, eşinin arabalarına doğru yürümeye başladığını, sanığın elindeki bıçakla tekrar eşinin üzerine yürüdüğünü, eşine; “dikkat et bıçakla geliyor” dediğini, geri dönüp bıçağı gören eşinin kolunu kaldırdığını ve bıçağın koluna isabet ettiğini, darbenin etkisiyle kendinden geçtiğini, sanığın aracına binip olay yerinden ayrıldığını, bir sürücünün yardımıyla hastaneye gittiklerini ifade etmiş,
Duruşmada ise; katılanın eşi olduğunu, olay günü eşinin sevk ve idaresindeki araçla seyir halinde olduklarını, kavşakta kendilerine yeşil ışık yandığı için eşinin devam ettiğini, bu sırada sanığın kırmızı ışıkta geçerek yanlarına geldiğini, hatta çarpışma tehlikesi doğduğunu, eşinin korna çalmak suretiyle sanığı uyardığını, sanığın küfür ettiğini, eşinin sanığa gitmesini söylediğini, sanığın bu kez aracı ile önlerine geçip durduğunu, “gelsene lan” diye bağırdığını, eşinin araçtan indiğini, kavga çıkacağını düşünerek eşine gitmemesini söylediğini, eşinin geri döndüğü sırada sanığın elinde bıçak bulunduğu halde arabasından inerek kendilerine doğru gelmeye başladığını, bıçağı eşine rasgele salladığını, eşinin de yerde bulduğu odun parçasını alıp kendisini korumaya çalıştığını, bir ara sanığın düştüğünü, ardından kalkıp yeniden eşine saldırdığını ve sol kolundan yaraladığını, daha sonra aracına binip kaçtığını, sanığın aracının plakasını aldığını, eşinin sanığa hakaret ettiğini duymadığını belirtmiş,
Tanık Yavuz Atınç; sanığı ve katılanı tanımadığını, olay günü sevk ve idaresindeki aracıyla seyir halinde bulunduğunu, kavşağa geldiğinde katılanın otomobilinin kendi aracının önünde olduğunu, birlikte kırmızı ışıkta beklediklerini, yeşil yanınca önce katılanın, ardından kendisinin kavşağı dönmek üzere ilerlediklerini, bu sırada diğer taraftan gelen sanığın kırmızı ışık yanmasına rağmen geçerek katılanın arabasının sağ tarafına geldiğini, çarpışma tehlikesi yaşandığını, kendisinin de katılanın aracına vurmaktan son anda kurtulabildiğini, kavşaktaki sürücülerin sanığı ikaz etmek için korna çaldıklarını, sanığın açık olan penceresinden katılana küfür ettiğini, katılanın “yanımda eşim var” diyerek sanığı uyardığını, buna rağmen hakaret etmeye devam ederek aracıyla katılanın arabasının önünde durduğunu, biraz konuştuklarını, ardından katılanın aracından inerek sanığın aracına doğru yürüdüğünü, eşinin katılandan geri dönmesini istediğini, kendisinin de; “uğraşmana gerek yok” dediğini, katılanın geri döndüğü sırada sanığın elinde sonradan bıçak olduğunu anladığı parlak bir cisimle aracından çıktığını, boyu bir karış olan bıçağı katılanın boynuna ve yüzüne doğru salladığını, katılanın kendisini korumak amacıyla yerden bir şey aradığını, bulduğu bir çalı parçasını sanığın elindeki bıçağa vurmaya çalıştığını, ancak düşüremediğini, bir ara sanığın yere düştüğünü, katılanın elindeki bıçağı almak için sanığın eline vurduğunu, tekmenin başka bir yerine gelmiş olabileceğini, ardından katılanın kendi aracına doğru yürüdüğünü, ayağa kalkan sanığın arkasından bıçakla katılana yeniden saldırdığını, bu durumu gören eşinin çığlık attığını, katılanın geri döndüğü sırada sol kolundan yaralandığını, sanığın saldırmaya devam ettiğini, katılanın karşı koymak için elini kaldırdığını, bu sırada yaralandığını, sanığın aracına binip olay yerinden kaçtığını, katılanı hastaneye götürdüğünü, tartışma esnasında katılanın sanığa; “şerefsiz, yanımda eşim var, terbiyeli ol, düzgün konuş” dediğini, sanığın diğer beyanlarının gerçeği yansıtmadığını ifade etmiş,
Tanık …; sanığın arkadaşı olduğunu, olayı görmediğini, sanığın kendisini arayıp kavga ettiğini ve dizinden yaralandığını, aracını kullanamayacağını söylediğini, onbeş yirmi dakika sonra tarif ettiği yere gittiğinde kaldırımın kenarında oturduğunu gördüğünü, bir süre dinlendikten sonra sanığı arabasına bindirip gönderdiğini dile getirmiş,
Sanık kollukta; olay günü kiralık arabasıyla seyir halinde olduğunu, kavşağa gelince durduğunu, yeşil ışığın yanması üzerine önündeki araçların ilerlemeye başladığını, kendisinin de harekete geçeceği sırada diğer yönden gelmekte olan katılanın aracına yeşil ışık yandığını, kavşak olması nedeniyle yavaşlaması gereken katılanın süratli bir biçimde geldiğini, katılana; “neden bu kadar hızlı geliyorsun” şeklinde işaret yaptığını, emniyet kemeri bağlı olduğu için aracından inemediğini, katılanın ise elindeki sopayla üzerine geldiğini, kendisine vurmasını önlemek amacıyla aracın kapısını hızla açıp katılana çarptığını, eşinin katılanı götürdüğünü, olay yerinde bulunan birinin trafiği açmak için aracını yolun sağına çektiğini, ayağında ağrı olduğundan onbeş dakika kadar olay yerinde beklediğini, ağrısı geçince olay yerinden ayrılıp görev yaptığı hastaneye gittiğini, olayı polise bildirmek istediğini, ancak katılanın arabasının plakasını almadığını, dört gün sonra aracı kiraladığı şirketin görevlilerinin kendisini arayarak karakola gitmesi gerektiğini söylediklerini, suçlamaları kabul etmediğini, katılanı kesinlikle bıçakla yaralamadığını, hakaret etmediğini, uzlaşmak istemediğini belirtmiş,
Duruşmada; suçlamaları kabul etmediğini, olay tarihinde sevk ve idaresindeki araçla seyir halinde olduğunu, kavşakta yeşil ışık yandığı için sola döndüğünü, döndüğü istikamette kırmızı ışıkta beklediğini, katılanın idaresindeki aracın hızlı bir şekilde geldiğini, hatta lastik sesini duyduğunu, “insaf” anlamında ellerini kaldırdığını, katılanın elinde sopa olduğu halde arabasından inip küfür ederek yanına geldiğini; “niye ellerini sallıyorsun” dediğini, aracının içerisinde emniyet kemeri bağlı vaziyette oturduğunu, katılanın sopayla omzuna vurduğunu, emniyet kemerini çözüp araçtan dışarı çıktığını, katılanın sopa ile kendisine vurmaya devam ettiğini, darbelerin etkisiyle yere düştüğünü ve ayağından yaralandığını, katılanın eşinin; “ne yapıyorsun adam yaşlı” diyerek katılana kızdığını, olay yerine gelenlerin katılanı aldıklarını, tanımadığı birisinin arabasını yolun kenarına çektiğini, ayağının acısından katılanın aracının plakasını alamadığını, polise de müracaat ettiğini, ancak plakasını bilmediğinden herhangi bir işlem yapılmadığını, katılana vurmadığını, katılanın genç olduğunu, kendisine vurmasının mümkün bulunmadığını, katılanın sopa darbeleri neticesinde omzunda ekimoz oluştuğunu, ayağının ise yere düşmesi sonucu yaralandığını savunmuştur.
Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
1) Katılan hakkında düzenlenen adli raporların hüküm kurmaya elverişli olup olmadığı;
Yerel mahkemece hükme esas alınan ve olay günü katılanın muayenesi neticesinde Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesince düzenlenen raporda; katılanın sağ kol poteriyor triseps üzerinde cilt ve cilt altı kas dokusunu içeren kesici aletle meydana gelen kesi olduğu, Adli Tıp Kurumu Ankara Şube Müdürlüğünce bir gün sonra düzenlenen kesin raporda ise; önceki raporun özetlenmesinde yaranın sol kolda bulunduğu belirtildikten sonra, ilk raporla uyumlu olacak şekilde hayati tehlikesinin bulunmadığı ve yaralanmasının basit bir tıbbi müdahaleyle giderilemeyeceğinin bildirildiği, katılan ve tanık beyanlarına göre de katılanın sol kolundan yaralanmış olduğunun sabit bulunması karşısında, raporlar arasında bir çelişki olmayıp, hüküm kurmaya elverişli bulunduğundan, bu konuda rapor alınmasına gerek bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, katılanın adli raporunun hüküm kurmaya elverişli bulunduğu anlaşıldığından, bu uyuşmazlık yönünden itirazın reddine karar verilmelidir.
2) Sanığa hükmolunan cezadan takdiri indirim yapılmamasının isabetli olup olmadığı;
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Takdiri indirim nedenleri” başlıklı 62. maddesindeki;
“1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir.
2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir” şeklindeki düzenleme, 765 sayılı TCK’nun 59. maddesindeki; “Kanuni tahfif sebeplerinden ayrı olarak mahkemece her ne zaman fail lehine cezayı hafifletecek takdiri sebepler kabul edilirse ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası yerine müebbet ağır hapis ve müebbet ağır hapis yerine otuz sene ağır hapis cezası hükmolunur. Diğer cezalar altıda birden fazla olmamak üzere indirilir” biçimindeki düzenleme ile temelde benzer olmakla birlikte, ikinci fıkra yönünden kısmen farklıdır.
5237 sayılı TCK’nun 62. maddesinin ikinci fıkrasında takdiri indirim nedenleri sayıldıktan sonra “gibi” denilmek suretiyle takdiri indirim nedenlerinin kanunda sayılanlarla sınırlı bulunmadığı, aksine bunların örnek olarak belirtildiği açıkça vurgulanmıştır. Kanunda sayılan; “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonra ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” gibi nedenler, uygulamada hâkimi sınırlayıcı değil, yol gösterici nitelikteki gerekçelerdir. Bunun sonucu olarak 5237 sayılı TCK’nun, tıpkı 765 sayılı Kanunda olduğu gibi takdiri indirim nedenleri yönünden sınırlayıcı sistemi değil, serbest değerlendirme sistemini benimsediği kabul edilmektedir.
Serbest takdir sisteminin sonucu olarak, sanık yararına takdiri indirim hükümlerinin uygulanmasını gerektiren nedenlerin varlığını veya yokluğunu belirleme yetkisi yargılamayı yapan hâkime ait olacaktır. Zira yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan hâkim, sanığı birebir gözlemleyen ve bu bağlamda takdiri indirim nedenlerinin varlığı ya da yokluğunu en iyi tespit edebilecek konumda olan kişidir. Hâkim; “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonra ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri”nin yanında, somut olaya göre değişebilecek ve önceden öngörülemeyecek nedenleri de birlikte değerlendirerek bu hususta hak, adalet ve nasafet kurallarına uygun biçimde uygulama yapacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece bıçakla kasten yaralama suçundan bir yıl altı ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında; “fiilden sonra kaçtığı, yargılama sürecinde atılı suçu inkâr ederek pişmanlık göstermediği” gerekçesiyle takdiri indirim hükmünün tatbik edilmemesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, bu konuya ilişkin itirazın reddine karar verilmelidir.
3) Sanık hakkında erteleme hükümlerinin uygulanmamasına ilişkin olarak gösterilen gerekçenin yasal, yeterli ve dosya muhtevasıyla uyumlu olup olmadığına gelince;
5237 sayılı TCK’nun “Hapis cezasının ertelenmesi” başlıklı 51. maddesi uyarınca;
“İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir, bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır, ancak erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, gerekir. …”
Maddede iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezalarının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını ikmal etmiş olanlar bakımından bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
2- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Şartlarına bağlanmıştır.
Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûmiyet, hapis cezasının ertelenmesine yasal engel oluşturmaktadır. Bu durumda ayrıca suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının değerlendirilmesine gerek bulunmayacaktır. Birinci şartın gerçekleştiği hallerde ise, cezasının ertelenebilmesi için, kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir. Kanun maddesi gereği yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup, hapis cezasından çevrilen veya doğrudan hükmolunan adli para cezalarının ertelenmesine ise imkân bulunmamaktadır.
Erteleme, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören kişiselleştirme uygulaması olup, hapis cezalarının ertelenmesine ya da ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken yerel mahkemece gerekçe gösterilmeli ve bu gerekçe, sanığın kişiliği ile ilgili bilgi ve belgelerin isabetli bir biçimde değerlendirildiğini gösterecek şekilde yasal, yeterli ve dosya muhtevası ile uyumlu bulunmalıdır. Gerekçenin bu niteliği, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşımaktadır. Zira kanuni, yeterli ve dosya kapsamı ile uyumlu olmayan gerekçeye dayanılarak erteleme talebinin reddine karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun bulunmayacağı gibi, “cezaların şahsileştirilmesi” ilkesine de aykırı olup, uygulamada keyfiliğe yol açabilecektir. Bu durum karşısında hapis cezalarının ertelenip ertelenmeyeceğine ilişkin takdir, somut olay ve dosya içeriği ile uyumlu bulunmalı, hâkim soyut düşüncelerine değil, somut nedenlere dayanmalı, sanığın yargılama sürecindeki davranışları göz önünde bulundurularak gelecekteki hayatı sezilmeli, tekrar suç işleyip işlemeyeceği hususundaki kanaat buna göre belirlenmelidir. Diğer taraftan yerel mahkemece gösterilen gerekçenin hak, adalet ve nasafet kuralları ile dosya kapsamıyla uyumlu olup olmadığının Yargıtay denetimine tâbi olacağında da şüphe bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Afganistan asıllı olup, doktor olarak görev yapan, suç tarihinde kırkdokuz yaşında, evli, iki çocuk sahibi ve adli sicil kaydına göre sabıkasız olan sanık hakkında; “suçun işleniş şekli, kastı, suç sebep ve saiki, suçun işlendiği yer ve zaman, suç konusunun önem ve değeri” göz önüne alınarak alt hadden ceza tayin edilip; “suçu işledikten sonra olay yerinden kaçtığı, yargılama sürecinde suçu inkâr edip pişmanlık göstermediği, bu durum dikkate alındığında cezasının ertelenmesi halinde ileride bir daha suç işlemeyeceğine ilişkin olumsuz kanaat oluştuğu, suçun vahametine göre hak ve nasafete uymayacağı” gerekçesiyle hükmolunan cezanın ertelenmesine yer olmadığına karar verilen somut olayda, sanığın hangi davranışlarının aleyhe değerlendirilerek cezasının ertelenmesi halinde ileride bir daha suç işlemeyeceği sonucuna varıldığı gösterilmemiştir. Bu nedenle sanığa hükmolunan cezanın ertelenmemesine ilişkin olarak gösterilen gerekçenin dosya muhtevası ile uyumlu ve yeterli olduğunun kabulü mümkün değildir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı bu uyuşmazlık yönünden isabetlidir.
Sonuç olarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının eksik araştırma ile hüküm kurulduğuna ve yasal, yeterli ve dosya içeriği ile uyumlu olmayan gerekçeyle takdiri indirimin uygulanmamasına ilişkin olarak reddine, kasten yaralama suçundan sanık hakkında erteleme hükümlerinin uygulanmamasına yönelik olarak gösterilen gerekçenin yasal, yeterli ve dosya muhtevasıyla uyumlu olup olmadığına ilişkin olarak ise kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkemenin kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet kararının, yasal, yeterli ve dosya muhtevasıyla uyumlu olmayan gerekçeyle ertelee hükmünün uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Yerel mahkemece bıçakla kasten yaralama suçundan sanık hakkında erteleme hükümlerinin uygulanmamasına yönelik olarak gösterilen gerekçenin yasal, yeterli ve dosya muhtevasıyla uyumlu olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan dokuz Genel Kurul Üyesi; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının; katılan hakkında tanzim edilen adli raporun hüküm kurmaya elverişli olup olmadığı ve sanık hakkında takdiri indirim hükmünün uygulanmamasına ilişkin gerekçenin dosya içeriğiyle uyumlu bulunup bulunmadığına ilişkin uyuşmazlıklar bakımından REDDİNE,
2- Yerel mahkemece sanık hakkında erteleme hükmünün uygulanmamasına ilişkin gösterilen gerekçenin yasal, yeterli ve dosya içeriğiyle uyumlu bulunup bulunmadığına dair uyuşmazlık yönünden ise KABULÜNE,
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 17.9.2012 gün ve 1659-29914 sayılı onama kararının kasten yaralama suçu yönünden KALDIRILMASINA,
Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.12.2009 gün ve 251-1337 sayılı kararının, kasten yaralama suçu yönünden; yasal, yeterli ve dosya muhtevasıyla uyumlu olmayan gerekçeyle erteleme hükmünün uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, katılanın adli raporlarının hüküm kurmaya elverişli bulunup bulunmadığı ve sanık hakkında takdiri indirim hükümlerinin uygulanmamasına yönelik gösterilen gerekçenin yasal, yeterli ve dosya içeriğiyle uyumlu olup olmadığına ilişkin uyuşmazlıklar bakımından 18.11.2014 tarihinde oybirliğiyle, erteleme hükmünün uygulanmamasına ilişkin gerekçenin dosya muhtevasına uyumlu ve yeterli olup olmadığına dair uyuşmazlık yönünden ise 18.11.2014 tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 25.11.2014 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

1) 18.11.2014 tarihli oylama;