Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/325 E. 2014/73 K. 18.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/325
KARAR NO : 2014/73
KARAR TARİHİ : 18.02.2014

Mahkemesi : ANKARA 4. Ağır Ceza
Günü : 25.02.2009
Sayısı : 143-70

Sanık hakkında neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesince 21.03.2008 gün ve 358-201 sayı ile, eylemin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğundan bahisle verilen görevsizlik kararı üzerine yargılama yapan Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince 25.02.2009 gün ve 143-70 sayı ile; sanığın 5237 sayılı TCK’nun 81, 35, 29, 62, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba karar verilmiş, hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 03.10.2012 gün ve 6647-7129 sayı ile;
“1-Sanık müdafıinin süresinde olmakla beraber, sanık hakkında verilen ceza süresi itibari ile yetkisi bulunmadığından, duruşmalı inceleme isteminin 1412 sayılı CMUK’nun 318. maddesi uyarınca reddine,
2- Oluşa ve dosya kapsamına göre;
Sanık ve mağdurun yakın arkadaş oldukları, olay tarihinde mağdura ait araç ile alkol almak için tenha bir yere gidip sohbet ettikleri, sanığın aksi kanıtlanamayan savunmasına göre, dönüş yolunda aracın içerisinde, mağdurun ekonomik açıdan zor durumda olduğunu söylediği, sanığın da mağdura sorumluluk sahibi olması konusunda nasihatte bulunduğu, buna sinirlenen mağdurun sanığa sinkaflı şekilde küfretmesi üzerine sanığın aldığı alkolün etkisi ile üzerinde taşıdığı bıçağı çıkarıp, mağdura batın ve uyluk bölgesinden vurması sonucunda, mağdurda yaşamsal tehlikeye yol açacak şekilde dalak laserasyonu ve omentum yaralanması geliştiği, sanığın mağduru olayın gerçekleştiği saat itibari ile tenha olan yerde aracın içerisinde yaralı vaziyette bırakarak kaçtığı, mağdurun kendi imkanları ile sağlık kurumuna müracaat ederek, yapılan tıbbi müdahale sonucu hayatta kaldığı olayda;
Sanığın kastının öldürmeye yöneldiği anlaşıldığından; nitelikli kasten yaralama suçunu işlediğine yönelen tebliğnamedeki bozma düşüncesi benimsenmemiştir.
3- Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık Ümit’in mağdur Oğuz’a karşı kasten öldürmeye teşebbüs suçunun sübutu kabul, oluşa ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdire ve tahrike ilişen cezayı azaltıcı nedenlerin niteliği ve derecesi takdir kılınmış, sanık savunması inandırıcı gerekçelerle kısmen reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde düzeltme nedeni dışında herhangi bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin vasfa, TCK’nun 27. maddesinin şartlarının oluştuğuna, teşebbüs nedeniyle aşağı hadden hüküm kurulması gerektiğine, ağır tahrikin varlığına ve sair nedenlere yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile;
Hak yoksunlukların uygulanmasına ilişkin hüküm fıkrasında, sanığın TCK.nun 53/1-c bendinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık haklarından şartlı salıverilme tarihine kadar, aynı maddenin 1-a,b,c,d ve e bendindeki diğer haklardan cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Yasaya aykırı olup, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, CMUK.nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak,
Hak yoksunluklarının uygulanmasına ilişkin hüküm fıkrasının hükümden çıkarılarak, yerine, ‘Sanık hakkında kasten işlediği suçtan ötürü hapis cezasına hükmedildiğinden, TCK.nun 53/1-a,b,c,d,e bentlerindeki haklardan cezasının infazı tamamlanıncaya kadar, aynı fıkranın c bendinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık haklarından koşullu salıverilme tarihine kadar yoksun bırakılmasına’ ibaresi eklenmek suretiyle düzeltilen hükmün tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.02.2013 gün ve 26887 sayı ile;
“1-Arkadaş olan sanık ile mağdurun arabayla dolaşırken anlaşılmayan bir sebepten dolayı aralarında çıkan tartışma nedeni ile sanığın arabayı durdurup indiği ve arabanın önünden dolaşarak mağdurun batın ve uyluk bölgesinden vurması sonucunda, mağdurda hayati tehlikeye yol açacak şekilde dalak kapsülünde 2 cm.lik laserasyonu ve omentum yaralanması geliştiği, olayın ani gelişen olay olması, sanık ile mağdurun arkadaş olmaları, aralarında öldürmeyi gerektirecek bir sebebin bulunmaması, herhangi bir engel olmadığı halde eylemine kendiliğinden son vermesi, mağdurun, kendi imkanları ile sağlık kurumuna müracaat edecek kadar ağır yaralı olmaması, hususları dikkate alındığında, sanığın ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olmadığı, nitelikli yaralama suçu olduğu,
2- Sanığın bıçakla mağdurun batın ve uyluk bölgesinden vurması sonucunda, mağdurun hayati tehlike geçirecek ve basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek nitelikte yaralandığı, sadece batın bölgesindeki yaranın batına nafiz olduğu olayda; teşebbüse ilişkin 9-15 yıl arasında ceza öngören 5237 sayılı TCK’nun 35. maddesinin uygulanması sırasında, meydana gelen zararın ağırlığı dikkate alınarak alt ve üst sınırlar arasında makul bir ceza yerine, daha vahim hallerde uygulanabilecek şekilde en üst sınırdan 15 yıl hapis cezasına hükmedilerek fazla ceza tayin edildiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Dairesince 20.03.2013 gün ve 1068-2355 sayı ile;
“…Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz gerekçesi kısmen yerinde görülmekle itirazın kısmen kabulüne, Dairemizce sanık Ü.. B.. hakkında ‘öldürmeye teşebbüs’ suçundan verilen 03.10.2012 gün ve 2009/6647 esas, 2012/7129 karar sayılı onama kararının kaldırılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
1-Sanık müdafiinin, süresinde olmakla beraber, sanık hakkında verilen ceza süresi itibari ile yetkisi bulunmadığından, duruşmalı inceleme isteminin 1412 sayılı CMUK’nun 318. maddesi uyarınca reddine,
2-Oluş ve dosya kapsamına göre;
Sanık ve mağdurun yakın arkadaş oldukları, olay tarihinde mağdura ait araç ile alkol almak için tenha bir yere gidip, sohbet ettikleri, sanığın aksi kanıtlanamayan savunmasına göre, dönüş yolunda aracın içerisinde, mağdurun ekonomik açıdan zor durumda olduğunu söylediği, sanığın da mağdura sorumluluk sahibi olması konusunda nasihatte bulunduğu, buna sinirlenen mağdurun sanığa sinkaflı şekilde küfretmesi üzerine sanığın aldığı alkolün etkisi ile üzerinde taşıdığı bıçağı çıkararak, batın ve uyluk bölgesine vurduğu mağduru, batından aldığı darbe ile yaşamsal tehlikeye ve dalak laserasyonuna yol açacak, omentumu dışarı çıkaracak şekilde yaraladığı ve olayın gerçekleştiği saat itibari ile tenha olan yerde aracın içerisinde yaralı vaziyette bırakarak kaçtığı, mağdurun kendi imkânları ile sağlık kurumuna müracaat ederek, yapılan tıbbi müdahale sonucu hayatta kaldığı olayda;
Sanığın, mağduru hedef gözeterek yaralaması, olay saati itibari ile ıssız olan mahalde tek başına bırakıp kaçması, silahın elverişliliği, yara yerleri ve nitelikleri birlikte dikkate alındığında; sanığın kastının öldürmeye yöneldiği anlaşıldığından; nitelikli kasten yaralama suçunu işlediğine yönelen tebliğnamedeki bozma düşüncesi benimsenmemiştir.
3- Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın öldürmeye teşebbüs suçunun sübutu kabul, takdire ve tahrike ilişen cezayı azaltıcı nedenlerin niteliği ve derecesi takdir kılınmış, sanığın savunması inandırıcı gerekçelerle kısmen reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmediğinden, sanık müdafiinin TCK.nun 27. maddesinin koşullarının oluştuğuna ve haksız tahrik nedeniyle daha fazla indirim uygulanması gerektiğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle;
a-Sanığın üzerinde taşıdığı bıçak ile mağdura biri batına nafiz olacak şekilde sol kaburga kavisinin alt hizasından, diğeri uyluk bölgesinden olmak üzere iki darbe vurması sonucunda, mağduru batından aldığı darbe ile yaşamsal tehlikeye ve dalak laserasyonuna yol açacak, omentumu dışarı çıkaracak şekilde yaraladığı olayda;
Sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 9 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası öngören 35. maddesi ile yapılan uygulama sırasında, meydana gelen tehlike ve zararın ağırlığı birlikte göz önüne alındığında, sanık hakkında alt ve üst sınırlar arasında makul bir ceza yerine, en üst sınırdan ceza tayin edilmek suretiyle fazla cezaya hükmedilmesi,
b-Hak yoksunlukların uygulanmasına ilişkin hüküm fıkrasında, sanığın TCK’nun 53/1-c bendinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık haklarından şartlı salıverilme tarihine kadar, aynı maddenin l-a,b,c,d ve e bendindeki diğer haklardan cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bozulmasına, ‘suç niteliğine’ yönelen itiraz ise yerinde görülmediğinden, bu itiraz konusunda karar verilmek üzere Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine” karar verilmesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu mu yoksa kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü oluşturacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yakalama, üst arama, muhafaza altına alma ve teslim tutanağına göre; 30.01.2008 günü saat 21.30 sıralarında Ankara ili Yenimahalle ilçesi Yahya Kemal Caddesi ve Eşref Bitlis Caddesinin birleştiği yerde meydana gelen mağdur O.. Y..’ın kesici aletle yaralanması olayı ile ilgili olarak yapılan araştırmada eylemin sanık Ü.. B.. tarafından gerçekleştirildiğinin öğrenildiği, cep telefonundan sanığa ulaşılıp yakalandığı, sanığın suçta kullandığı bıçağı görevlilere teslim ettiği,
Ekspertiz raporuna göre; teslim edilen bıçağın tek tarafı kesici, sap kısmı 11, kesici kısmı 9,5 cm uzunluğunda, mandalı basılmak suretiyle içten açılan bıçak olduğu, 6136 sayılı Kanun kapsamına girmediği,
Olay yeri inceleme raporuna göre; mağdurun yaralandıktan sonra başvurduğu Başkent Doruk Tıp Merkezi önünde park halinde bulunan 06 TIV 93 plaka sayılı Ford transit marka araç içerisinde yapılan incelemede sağ ön koltukta 2 adet boş bira şişesi bulunduğu, araçta kan, kesici alet izi vesair başka bir iz ve emareye rastlanılmadığı,
Başkent Doruk Tıp Merkezi geçici adli raporuna göre; mağdurun 30.01.2008 günü saat 21.25’te genel durumu kötü, şuuru bulanık biçimde merkeze geldiği, yapılan muayenesinde toraks yan duvarda 3 cm genişliğinde toraksa penetre ve sol bacak yanda 2 cm genişliğinde 3 cm derinliğinde kesici alet yarasının tespit edildiği, hayati tehlikesinin bulunması nedeniyle 112 acil servisi aranarak daha ileri tetkik ve tedavisi için Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesine sevk edildiği,
Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesi geçici adli raporuna göre; saat 22.00 sıralarında hastanelerine gelen mağdurun bilinci açık, oryante ve koopere olduğunun, karın sol kadranda kesici alet giriş deliğinin ve delikte omentum mevcut olduğunun ayrıca sol bacak diz lateral kısmında 2 cm’lik kesici alet giriş deliği bulunduğunun ve mağdurun alkollü olduğunun tespit edildiği,
Adli Tıp Kurumu Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğünün kesin adli raporuna göre de; sol kaburga kavisinin alt hizasında, sol ön koltuk altı üzerinde 2,5 cm’lik, sol uyluk alt arka dış bölümünde 2 cm’lik kesici delici aletle yaralanan, batında iyileşmiş göbek üstü ameliyat yeri mevcut olup hasta müşahede evrakında ve geçici raporunda batın sol üst kadranda kesici delici alet yarası içerisinden omentumun dışarıya çıktığı, operasyona alındığı, yapılan laparatomide dalak kapsülünde 2 cm’lik kesici alet girişine ait laserasyon saptandığı ancak dalağın alınmadığı belirtilen mağdurun mevcut yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olduğu, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı,
Sanığın yapılan adli muayenesinde harici herhangi bir travmatik lezyon saptanmadığı,
Olayın görgü tanığı bulunmadığı,
Mağdur aşamalarda özetle; sanığın eskiden beri arkadaşı olduğunu, olay günü buluşup birlikte araç içinde alkol aldıklarını, dönüş yolunda alkolün tesiriyle tartışmaya başladıklarını, sanığın kendisine küfür ettiğini, kendisinin de cevap verdiğini, bu şekilde tartıştıkları sırada sanığın arabanın el firenini çekip aşağıya indiğini, kendisinin oturduğu şoför mahalli tarafına geçerek kapıyı açıp cebinden çıkardığı bıçakla bacağına ve karın boşluğuna bıçakla vurduğunu, üçüncü kez kalbine doğru vurmak istediğini, ancak sanığı bileğinden tutup engel olduğunu, sanığın olay yerinden kaçtığını, aracı kullanarak yakındaki bir tıp merkezine gittiğini, bilahare ambulansla hastaneye sevk edildiğini, sanıktan şikâyetçi olmadığını beyan ettiği,
Sanık aşamalarda özetle; mağdurun çocukluk arkadaşı olduğunu, olay günü birlikte alkol aldıklarını, mağdurun maddi durumunun bozuk ve borcu bulunduğundan bahsettiğini, mağdura sorumsuz davrandığını söyleyip onu uyardığını, buna sinirlenen mağdurun alkolün de tesiriyle kendisine ağza alınmayacak küfürler ettiğini, araçtan inmek istediğini, olay yerinde araçtan indiğini, mağdurun peşinden gelip elindeki bıçakla kendisine saldırdığını, bıçağın sağ elinin içine denk gelip kestiğini, mücadele ederek mağdurdan bıçağı aldığını, olay sırasında gerek kendisinin, gerekse mağdurun aşırı derecede alkollü olduğunu, bu nedenle mağdurun nasıl yaralandığını bilmediğini, hatırlamadığını, mağduru yaralamak ve öldürmek istemediğini savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Suça teşebbüs” başlıklı 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” hükmü yer almaktadır.
Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kastolunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.
Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna sübjektif unsur denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir. (İçel Suç Teorisi, K.İ. F. S.-A.İ.Ö. A.S., F.S. M. Y.Ü.2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315.)
Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.06.1990 gün ve 101-156 sayılı kararında da; “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır” şeklinde açıklanmıştır.
Kasten yaralama suçu ile kasten öldürme suçuna teşebbüs arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayandığından, çözülmesi gereken konu sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun belirlenmesine ilişkindir.
5237 sayılı TCK’nun 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.
İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.07.2003 gün ve 196-212, 30.09.2003 gün ve 226-229, 08.07.2008 gün ve 88-184 ile 31.03.2009 gün ve 248-82 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesi sırasında; fail ile mağdur arasındaki husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânının olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmaktadır.
Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken kıstaslar farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak ele alınması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Mağdur ile sanığın olay günü buluşarak birlikte alkol alıp sohbet ettikleri, dönüş yolunda alkolün tesiriyle tartışmaya başladıkları, mağdurun sanığa hakaret ettiği, el frenini çekip aracı durduran sanığın araçtan inerek mağdurun oturduğu şoför koltuğu tarafına geçip elindeki bıçakla koltukta oturan mağdurun sol bacağına ve sol karın boşluğuna toplam iki adet darbe vurduğu, mağdurun kalbine doğru üçüncü bir darbe vurmak için hamle yaptığı, ancak mağdurun sanığın bileğinden tutarak bu darbeye engel olduğu, mağdurun karın boşluğuna isabet eden darbenin iç organ yaralanmasına neden olduğu, sanığın mağduru yaralı halde bırakıp olay yerinden kaçtığı, mağdurun kendi imkanları ile genel durumu kötü ve şuuru bulanık biçimde yakındaki bir tıp merkezine gittiği, ilk müdahalesi yapılıp ambulansla hastaneye sevk edildiği, acil ameliyata alınıp hayatta kaldığı olayda; sanığın öldürmeye elverişli nitelikli bıçakla hedef gözeterek mağdura iki kez vurması, darbelerden bir tanesinin hayati bölgelerden olan karın boşluğuna isabet etmesi, üçüncü kez kalbe doğru vurmak amacıyla hamle yapması, ancak mağdurun sanığın bileğini tutarak bıçağın isabet etmesini engellemesi, karın boşluğuna isabet eden darbenin şiddeti, sanığın mağduru yaralı halde olay yerinde bırakıp kaçması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüs olarak kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, sanığın eylemini kasten öldürme suçuna teşebbüs olarak nitelendiren yerel mahkeme hükmü ile Özel Daire kararı isabetli olup, itirazın reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve dokuz Genel Kurul Üyesi; “sanıkla mağdur arasında öldürmeyi gerektirir herhangi bir husumetin bulunmaması, olayın alkolün tesiriyle aniden gelişmesi, toplam darbe sayısının 2 adetle, batına nafiz ve hayati tehlikeye yol açan darbenin ise 1 adetle sınırlı kalması, sanığın aracın içinde koltukta oturan ve savunma alanı sınırlı olan mağdura karşı eylemine devam etme imkânı varken bunu yapmamış olması, mağdurun olaydan sonra kendi kullandığı araçla yakındaki bir hastaneye gidebilmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde sanığın eyleminin kasten yaralama olarak kabulü gerekmektedir” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.02.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.