Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/320 E. 2013/360 K. 09.07.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/320
KARAR NO : 2013/360
KARAR TARİHİ : 09.07.2013

Tebliğname : 2011/357468
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi : MANAVGAT 1. Asliye Ceza
Günü : 28.07.2011
Sayısı : 166-473
Görevi kötüye kullanma suçundan sanıklar A. Ç.. ve N.Ş..’in beraatlerine ilişkin, Manavgat 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 05.02.2008 gün ve 184-38 sayılı hükmün, katılan tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 22.02.2011 gün ve 27677-2158 sayı ile;
“Katılan öğretmenin sicil amiri olan sanıkların 2003 yılı ile sınırlı olarak soruşturma geçirmeyen ve disiplin cezası bulunmayan katılan hakkında, geçerli bilgi ve belgeyle desteklenmeksizin bu dönemle ilgili olumsuz kanaat bildirip yetersiz puan vererek katılanın mesleğinde ilerlemesini engelleme eylemlerinde, mağduriyete yol açan idari işlemin aynı dönem için geçerli belge ve bilgi ile desteklenmediğinin dosyada mevcut Antalya 1. İdare Mahkemesinin 2004/932 E. 2006/483 K. ve 13.04.2006 tarihli kesinleşmiş kararıyla anlaşılmakla, lehe yasa saptanıp sonuca göre mahkumiyet kararları verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle beraat kararları verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 28.07.2011 gün ve 166-473 sayı ile;
“…Bozma ilamında dayanak olarak gösterilen Antalya 1.İdare Mahkemesinin 13.04.2006 tarih ve 2004/932 Esas – 2006/483 Karar sayılı ilamda belirtildiği üzere, davacı İ.. Ü..tarafından açılan davaya davalı idare tarafından savunulmada bulunulmadığı, ancak idare mahkemesi tarafından davalı idareden davacı ile ilgili tüm bilgi ve belgelerin istenmesi üzerine verilen cevap yazısını dikkate alarak davacı İ. Ü..ın 2003 yılında teftiş geçirmediği, soruşturmaya tabi tutulmadığı ve davacının disiplin cezasına uğramadığı sonucuna varan mahkemece sanıklar tarafından düzenlenen 2003 yılına kanaat raporunun iptaline karar verildiği aşikardır. Yani idare mahkemesi davalı tarafın kendini savunmadığı davada davalı idarenin doğru olduğu tartışılır cevabını dikkate alarak hüküm kurmak zorunda kalmıştır. Ancak dosyamız arasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesi halinde, katılanın 26.12.2002 tarihinde görev yaptığı okulun müdür başyardımcısı M. A..’a öğretmenler odasında alenen hakaret ettiğinin İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünce 07.01.2003 tarihinde öğrenilmesi üzerine Manavgat Kaymakamlığının 06.02.2003 tarih 4483/8 sayılı kararı ile katılan hakkında soruşturma izninin verildiği, Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığının 13.03.2003 tarih ve 2003/440-212 sayılı iddianamesiyle katılan hakkında görevli memura hakaret suçundan Manavgat Asliye Ceza Mahkemesine kamu davasının açıldığı, yapılan yargılama sonucunda Manavgat Asliye Ceza Mahkemesinin 16.03.2004 tarih ve 2003/251 Esas – 2004/371 Karar sayılı kararı ile sanığın cezalandırılmasına karar verildiği, kararın temyiz edilmesi üzerine dosyanın Yargıtay’a gönderildiği, yine katılanın günlük sınav görevlileri imza cetvelini kasıtlı olarak imzalamamakta ısrar etmesi üzerine katılanın sınavlarda görev almasına dair onayının Manavgat İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün 02.09.2003 tarihli yazısıyla iptal edildiği, bu iptal kararı aleyhine katılanın dava açması sonrasında Antalya 2.İdare Mahkemesinin 30.06.2004 tarih ve 2003/991 Esas – 2004/676 Karar sayılı kararı ve ‘davacının idarece belirlenen usul ve esasları yerine getirmemek konusunda ısrarcı tutumundan dolayı idarenin işleyişini ve kamu hizmetinin yürütülmesini engellememesi amacıyla idari tasarruf yetkisi çerçevesinde sınav görevinin iptal edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı’ gerekçesiyle katılanın davasını reddettiği, katılanın bu ve buna benzer davranışlarını sürdürmesi üzerine 04.09.2003 tarihinde katılanın sanık N. Ş.. tarafından yazılı olarak uyarıldığı, yine sanık N..in 08.09.2003 tarihinde İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne yazı göndererek katılanın davranışlarını 5 madde altında açıklayarak katılanı şikayet ettiği, bunun sonucunda Antalya Valiliğinin 30.09.2003 tarihli oluruyla hem katılan hakkında hem de sanık N. Ş..hakkında soruşturmanın açıldığı, ilköğretim müfettişi A.E..’nun 14.10.2003 – 24.03.2004 tarihleri arasında yaptığı soruşturma neticesinde hazırlamış olduğu 27.04.2004 tarihli raporda özetle, katılanın çeşitli eylemleri nedeniyle aylıktan kesme(4 kez), uyarma(2 kez) ve il içinde görev yerinin değiştirilmesinin teklif edildiği, sanık N.Ş.. hakkında ise herhangi bir işleme gerek bulunmadığının belirtildiği, bu rapor sonrasında katılana aylıktan kesme cezasının ve il içinde görev yeri değişikliğinin uygulandığı görülecektir. Dolaysıyla 2003 yılında da katılanın davranışları nedeniyle katılan hakkında soruşturma izni verilmesi, soruşturmanın açılması kararlarının verildiği, 2003 yılı içerisinde katılanın soruşturma geçirdiği, bu soruşturma neticesinde 2004 yılında katılan hakkında çeşitli yaptırımların uygulandığı ortadadır. O halde sanıkların 2003 yılına ait sicilin doldurulmasında yukarıda bahsettiğimiz olayların ışığında kanaatlerini oluşturdukları konusunda tereddüt yoktur. Bu durumda sanıkların katılana şahsi husumet besleyerek ve keyfi davranarak sicil notu verdikleri düşünülemez. Nitekim katılanın sicil notu 2002 yılında 38 iken, katılanın, 2003 yılında görevinde bazı olumlu ilerlemeler göstermesi nedeniyle sanıklar katılanın sicil notunu 55’e yükseltmişlerdir. Ayrıca 2002 yılında katılanın sicil notunda mesleki ve yöneticilik ehliyeti konusundaki tüm konularda başarısız olarak belirtilmesine rağmen sanıklar tarafından tanzim olunan 2003 yılındaki sicil notunda mesleki ve yöneticilik ehliyeti kapsamında 11 konudan sadece üç tanesinde (amirlerine ve arkadaşlarına davranış, insan haklarına saygısı, disipline riayeti) başarısız, diğer sekiz konuda ise (sorumluluk duygusu, görevine bağlılık, mesleki bilgisi, intizam ve dikkati, göreve uyum sağlamada kabiliyeti, tarafsızlığı, çalışkanlığı ve kabiliyeti, yurt dışı görevlerde temsil yeteneği) başarılı olduğunun belirtildiği, 2003 yılında meydana gelen yukarıda açıkladığımız olaylar neticesinde sanıklarca katılanın amirlerine ve arkadaşlarına davranışı, insan haklarına saygısı ve disipline riayeti konularında başarısız gösterilmesinin hakkaniyete aykırı düşmediği, sanıkların suç işleme kasıtlarının olmadığı, bu nedenle sanıkların üzerine atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de katılan tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “onama” istekli 17.06.2012 gün ve 357468 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, suçun sübutuna ilişkin ise de; dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya İçeriğinden;
Sanıkların katılanın sicil amiri oldukları, katılanın 19.10.2006 tarihinde sanıkların 2002 ve 2003 yıllarına ait sicil raporlarını kasten ve husumet duygusuyla olumsuz doldurduklarını iddia ederek şikayetçi olduğu, şikayet nedeniyle Manavgat C. Başsavcılığı tarafından 06.11.2006 tarihinde 4483 sayılı Kanun uyarınca sanıklar hakkında Manavgat Kaymakamlığından soruşturma izni talep edildiği, Manavgat Kaymakamlığınca 31.01.2007 tarihinde soruşturma izni verilmemesine karar verildiği, katılanın itirazı üzerine Antalya Bölge İdare Mahkemesince 18.04.2007 tarihinde sanıklar hakkında soruşturma izni verilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan ve dava zamanaşımı yönünden lehe hükümler içeren 765 sayılı TCK’nun 102. maddesinde, kanunlarda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin dördüncü fıkrasında da beş seneden fazla olmamak üzere hapis ya da para cezalarını gerektiren suçlarda bu sürenin beş sene olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı kanunun 104/2. maddesi uyarınca kesen bir nedenin bulunması halinde kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak olan zamanaşımı, ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Ceza Genel Kurulunun 31.10.2012 gün ve 655-1823 sayılı kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup, davayı düşüren hallerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, yerel mahkeme ya da Yargıtay, re’sen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Zamanaşımının hangi tarihte durduğu ve yeniden işlemeye başladığının belirlenmesine gelince;
Dava zamanaşımını durduran nedenler 765 sayılı TCK’nun 107. maddesinde;
“Hukuku amme davasının ikamesi, mezuniyet veya karar alınmasına, yahut diğer bir mercide halli lazım gelen bir meselenin neticesine bağlı bulunduğu takdirde, mezuniyet ve kararın alınmasına, yahut meselenin halline kadar müruruzaman durur” şeklinde açıklanmıştır.
5237 sayılı TCK’nda da benzer düzenleme yapılarak, 67/1. maddede dava zamanaşımını durduran nedenler, izin veya karar alınması ya da bekletici sorun olarak sayılmıştır.
Bu kanuni düzenlemelere göre, suçun işlenmesi ile başlayan dava zamanaşımı süresi, izin veya karar alınması için yetkili mercie başvurulduğu ya da bir bekletici sorunun ortaya çıktığı günde duracak, izin veya kararın alındığı tarihte ya da bekletici sorun çözümlendiğinde, kaldığı yerden işlemeye devam edecektir. Bu nedenle, durma süresinden önce geçmiş olan süre, durma süresinden sonra işleyen zamanaşımı süresine eklenecektir.
4483 sayılı Kanun uyarınca soruşturma izni istenmesi de, dava zamanaşımını durduran nedenlerden “izin” hali ile ilgilidir. Bir memurun işlediği görev suçu nedeniyle Cumhuriyet savcısının yetkili makama soruşturma izni almak için başvurmasıyla dava zamanaşımı duracak, 4483 sayılı Kanunda belirtilen “yetkili makam” tarafından verilen kararın kesinleşmesiyle süre kaldığı yerden işlemeye devam edecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanıklara yüklenen 765 sayılı TCK’nun 240. maddesinde düzenlenmiş olan görevi kötüye kullanma suçuna 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülmüş olup, suç 765 sayılı TCK’nun 102/4 ve 104/2. maddelerinde öngörülen 5 yıllık asli, 7 yıl 6 aylık kesintili dava zamanaşımına tâbi bulunmaktadır.
Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sanıklar hakkında 4483 sayılı Kanun hükümleri gereğince soruşturma izni talep edilen 06.11.2006 tarihinden, Manavgat Kaymakamlığının 31.07.2007 tarihli soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararına yapılan itiraz üzerine, Antalya Bölge İdare Mahkemesince kaldırılarak soruşturma izni verilmesine ilişkin 18.04.2007 tarihli karara kadar geçen 5 ay 12 günlük sürede 765 sayılı TCK’nun 107. maddesi uyarınca zamanaşımı durmuş bulunmaktadır.
Suç niteliği yönünden aleyhe temyizin olmadığı, daha ağır başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan, iddianamede 2002-2003 yılları olarak gösterilen, ancak Devlet Memurları Sicil Yönetmeliğinin 12/1. maddesi gereğince suç tarihi 31.12.2003 olarak kabul edilen olayda, 7 yıl 6 aylık kesintili dava zamanaşımı, zamanaşımının durduğu 5 ay 12 günlük sürenin de eklenmesi halinde dahi direnme kararının verildiği 28.07.2011 tarihinden sonra, ancak dosya henüz Ceza Genel Kuruluna gelmeden önce 12.12.2011 tarihinde dolmuş bulunmaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün olduğundan, sanıklar hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCK’nun 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CMK’nun 223. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Manavgat 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.07.2011 gün ve 166-473 sayılı direnme hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA,
Ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanıklar hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCK’nun 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.07.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.