Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/319 E. 2015/24 K. 03.03.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/319
KARAR NO : 2015/24
KARAR TARİHİ : 03.03.2015

Sanık M.. E.. hakkında tehdit suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda eylemin genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK’nun 170/1-c, 62, 50 ve 52. maddeleri uyarınca 3000 Lira, 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan aynı kanunun 13/1, TCK’nun 50 ve 52. maddeleri uyarınca doğrudan verilen 375 Lira, hapis cezasından çevrilen 6000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Bakırköy 28. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 20.02.2008 gün ve 464-57 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 20.06.2012 gün ve 15596-15290 sayı ile;
“1- Sanığa yükletilen 6136 sayılı Yasaya muhalefet eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemlerin sanık tarafından işlendiğinin yasaya uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı; böylece olaylara ilişkin sorunlarda gerekçenin yeterli bulunduğu,
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve yasada öngörülen suç tipine uyduğu,
Cezanın yasal bağlamda uygulandığı,
Anlaşıldığından sanık M.. E..’in ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, temyiz davasının esastan reddiyle hükmün onanmasına,
2- Tehdit suçundan kurulun hükmün temyizine gelince; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak, sanığın sabit görülen silahla tehdit suçundan, eylemine uyan TCK’nın 106/2-a maddesi uyarınca ceza tayini gerekirken, uygulanan kanun maddesinin, TCK’nın 170/1-c olarak belirtilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 21.11.2012 gün ve 948-977 sayı ile;
“Sanık M.. E..’in olay zamanı olan 08.09.2007 tarihinde akşam vakti evinin balkonunda oturduğu, alkol aldığı, aldığı alkolün etkisiyle saat 23.30 sıralarında evinde bulundurup taşıdığı tabancayı çıkartıp tabanca ile havaya bir kaç el ateş ettiği, tabancanın ruhsatının bulunmadığı tüm dosya kapsamından anlaşılmakla; mahkememizce oluşun bu şekilde kabulünde vicdani ve hukuki zorunluluk görülmüş,
Sanık savunmasında; atılı ruhsatsız tabanca bulundurmak suçunu kabul ettiğini, ancak silahla tehdit suçunu kabul etmediğini savunmuş, şikayetçinin anlatımından sanığın olay zamanı tabanca ile havaya ateş ettiği, sanık ile şikayetçi arasında sanığın şikayetçiyi tehdit etmesini gerektirir bir husumetin olmadığı belirlenmiş, kolluk tarafından mahalde bulunan 5 adet boş kovana elkonulmuş, el konulan boş kovanlar ateşli silahla ateş edildiğini teyid eder bulunmuş, dosya arasına giren İstanbul Polis Kriminal Laboratuvarının 16.11.2007 gün ve BLS-2007/16777 sayılı raporundan sanıktan zaptolunan tabancanın 7.65 mm çaplı 6136 sayılı Yasa kapsamında olduğu, mekanik herhangi bir arızasının bulunmadığı, atışa salih olduğu, vahim niteliğinin olmadığı anlaşılmış, tabancanın bu nitelikleri nedeniyle 6136 sayılı Yasa kapsamında kaldığı ve ancak ruhsat ile taşınabileceği izahtan vareste görülmüş, ancak sanığın savunmasından silahın ruhsatının da bulunmadığı tesbit olunmuş, bu deliller karşısında sanığın üzerine atılı ruhsatsız tabanca bulundurma işlediği suçunu işlediği hususunda mahkememizde hiç bir tereddüt kalmamış, her ne kadar iddianamede sanığın ateşli silahla havaya ateş etme eylemi TCK’nın 106/2-a maddesi kapsamında silahla tehdit suçu olarak nitelendirilmiş ise de, sanığın olay zamanı evinin balkonunda alkol alıp ilerleyen saatlerde alkolün etkisiyle herhangi birisini tehdit kastı gütmeksizin ateşli silahı ile havaya ateş ettiği, eyleminin silahla tehdit suçu kapsamında değil, genel güvenliği tehlikeye düşürecek şekilde ateş etmek suçu olarak sabit olduğu vicdani kanaatine ulaşılmış,
İş bu nedenlerle sanığın üzerine atılı ateşli silah ile ateş etmek eylemi mahkememizce iddianamede belirtildiği üzere TCK’nın 106/2-a maddesi kapsamında değil, TCK’nın 170/1-c maddesi kapsamında genel güvenliği tehlikeye düşürecek şekilde ateşli silahla ateş etmek suçu kapsamında görüldüğünden mahkememizce sanığa ek savunma hakkı verilerek ek savunması tesbit olunmuş ve mahkememizce sanığın bu madde gereğince cezalandırılması cihetine gidilmiş, mahkememizin iş bu kararının temyiz edilmesi üzerine mahkememiz kararının Yüksek Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 20.06.2012 gün ve 2010/15596 esas ve 2012/15290 karar sayılı ilamı ile kısmen onanarak kısmen de sanığın sabit görülen silahlı tehdit suçundan dolayı eylemine uyan TCK’nın 106/2-a maddesi gereğince cezalandırılması gerekirken uygulanan kanun maddesinin TCK’nın 170/1-c maddesi olarak belirtilmesi bozma nedeni yapılarak mahkememize iade olunmuş, mahkememizce bozma sonrası yapılan yargılamada bozmanın yasa ve usule uygun olmadığı değerlendirilmiş, zira mahkememizce gerekçesi yazılarak eylemin silahlı tehdit olmadığı, alkollü sanığın gece yarısına doğru alkolün etkisiyle balkonundan ulu orta ateş ettiği, bu davranışını bir üçüncü şahsı tehdit ettiğine dair delil elde edilemediği vicdani kanaatine ulaşıldığı, bu nedenle sanığa ek savunma verildiği, ek savunmasının tesbit olunduğu ve hükmünde genel güvenliği tehlikeye düşürmek suçundan kurulduğu, kurulan hükümdeki sevk maddelerinin kabul olunan subuta tamamen uygun olduğu değerlendirilmiş, silahlı tehdit suçunun yasal unsuru itibarıyla ateşli silahla ateş ederek genel güvenliği tehlikeye düşürmek suçuna dönüşebileceği ve bu nedenle iddianamedeki anlatım gözetilerek genel güvenliği tehlikeye düşürmek suçundan açılmış bir davanın olmadığını söylemenin mümkün olmadığı, zira iddianamenin öykü bölümünde eylemin anlatılışı itibarıyla her iki suçun yasal unsurlarını da ihtiva eder mahiyette olduğu, bu nedenle de ek savunma vermenin yeterli olacağı, ek kamu davasına ihtiyaç bulunmadığı düşünülmüş, iş bu nedenlerle mahkememizce kurulan hükmün yasa ve usule uygun olduğu ve önceki kararda yasal isabet olduğundan bu kararda direnilmesi gerektiği düşünülmüş ve değerlendirilmiş,
Mahkememizce sanığın iddianamede silahlı tehdit olarak nitelenen eylemi verilen ek savunma sonrasında TCK’nun 170/1-c maddesi kapsamında ateşli silahla ateş ederek genel güvenliği tehlikeye düşürmek suçu olarak kabul olunmuştur.
Zira TCK’nun 170 maddesi; ‘1- Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;
a) Yangın çıkaran,
b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olan,
c) Silâhla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,
Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2- Yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır’ demek suretiyle genel güvenliği kasten tehlikeye düşerecek şekilde silahla ateş etmeyi cezalandırılması gereken eylem olarak belirlemiş, her ne kadar sanığın bu eylemi iddianamede silahla tehdit olarak belirtilmiş ise de, sanık ile şikayetçi arasında olay öncesinde bir husumetin saptanamadığı, şikayetçinin de sanığı olay zamanı ateş etmesi nedeniyle şikayet ettiği belirlendiğinden eylemi tehdit olarak nitelemeye yasal imkan görülmemiş, bu nedenle eylemi genel güvenliği kasten tehlikeye düşürme olarak nitelendirilmiş ve kanunun 170/1-c maddesine mümas görülmüştür” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.03.2013 gün ve 4155 sayılı “onama” istemli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunu mu yoksa tehdit suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
İddianamede sanığın eylemi “şüphelinin evinin balkonunda bulunduğu sırada, önceden aralarında husumet bulunan ve karşısında evde oturmakta olan şikayetçinin evde bulunduğunu görüp emanete kayıtlı tabanca ile evine doğru ve korkutmak amacıyla 5 el ateş ettiği, suça konu tabancanın 6136 sayılı Yasaya tabi olduğu, şüphelinin söz konusu tabancayı ruhsatsız olarak taşıdığı, şüphelinin eylemi ile şikayetçiye yönelik silahla tehdit ve 6136 sayılı yasaya aykırılık suçunu işlediği” şeklinde anlatılmak suretiyle, mağdur U.. P..’ya yönelik işlemiş olduğu tehdit suçundan TCK’nun 106/2-a maddesi ve 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan aynı kanunun 13/1. maddesi uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı,
Komşu olan sanık ile mağdurun İstanbul İli, ….numaralı binanın farklı dairelerinde ikamet ettikleri,
Olay yeri inceleme tutanağına göre, ….. numaralı bina önünde 5 adet 7.65 mm çaplı kovanın ele geçirildiği,
Sanığın kolluk görevlileri olay yerine intikal etmeden ikametinden ayrıldığından ifadesinin alınamadığı, olaydan yaklaşık iki ay sonra suçta kullandığı silah ile birlikte ikametinde yakalandığı,
Ekspertiz raporuna göre, olay yerinde elde edilen kovanların soruşturma sırasında sanıkta ele geçirilip emanete alınan silahtan atıldığı, söz konusu silahın 6136 sayılı Kanun kapsamında bulundurulması ve taşınması yasak silahlardan olduğu,
Yerel mahkemece, yargılama aşamasında eylemin TCK’nun 170/1-c maddesinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunu oluşturabileceğinden bahisle sanığa ek savunma hakkı verildiği,
Mağdur U.. P..; olay günü saat 23:30 sıralarında evinde bulunduğu sırada dışarıdan silah seslerinin gelmesi üzerine balkona çıktığını, yengesini balkonda çamaşır sererken gördüğünü, kimin ateş ettiğini sorduğunu, sanığın ateş ettiğini söylemesi üzerine komşu balkona baktığında sanığın elinde siyah renkli küçük bir silah olduğunu gördüğünü, rahatsızlığını dile getirip sanıkla tartıştığını, daha sonra durumu polise bildirdiğini, polis memurları gelmeden sanığın evden çıkıp aracına binerek mahalleden uzaklaştığını, sanığın doğrudan kendisine yönelik bir eylemi olmayıp silahıyla balkondan havaya ateş ettiğini, sanıktan şikayetçi olmadığını ifade ettiği,
Sanık savunmasında; olay günü saat 23.30 sıralarında evinin balkonunda oğlu ile birlikte otururken kendisini daha önce tehdit eden kayınbiraderi Bayram’ın aracıyla evinin önünden yavaş bir şekilde geçtiğini, B.. daha önce kendisini tehdit etmesi nedeniyle heyecanlandığını ve evde bulunan ruhsatsız tabancasıyla havaya beş el ateş ettiğini, mağdur ile aralarında herhangi bir husumet veya ihtilaf bulunmadığını, kendini ve oğlunu korumak için böyle bir şey yaptığını savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli şekilde çözülebilmesi için tehdit ve genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarının ayrı ayrı incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Tehdit suçu, 5237 sayılı TCK’nun 106. maddesinde, “(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Tehdidin;
a) Silahla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması olanaklı olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. 5237 sayılı Kanunun 106. maddesinde yer alan “bahisle” kelimesi ile yalnızca sözlü anlatımlar değil, fiili davranışlar da kastedilmektedir. Nitekim kanun koyucu bu maddenin 2. fıkrasının b bendinde tehdidin mektupla veya özel işaretlerle işlenmesini suçun nitelikli halleri arasında kabul etmiş ve basit şekline göre daha ağır bir ceza ile cezalandırılmasını öngörmüştür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır. (Mehmet Emin Artuk – Ahmet Gökcen – A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, 12. Bası, s.264)
Bu saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterlidir. Bunun sonucu olarak suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır. (Majno, C.II, s.127; A.P. Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s.517 ve 873)
Tehdit suçuyla korunan hukuksal yarar 5237 sayılı TCK’nun 106. maddesinin gerekçesinde; “tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir” şeklinde açıklanmaktadır.
Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu ise 5237 sayılı TCK’nun 170. maddesinde;
“(1) Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;
a) Yangın çıkaran,
b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olan,
c) Silâhla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,
Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde metninde, genel güvenliği kasten tehlikeye sokan fiiller, suç olarak tanımlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasında, bu suçu oluşturan seçimlik hareketler, yangın çıkarmak; bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olmak; silâhla ateş etmek veya izinsiz patlayıcı madde kullanmak olarak sayılmış olup suç, somut tehlike suçu olarak düzenlenmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, bir soyut tehlike suçu tanımına yer verilmiştir. Bu hükümde, yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olmak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Buna göre bu fıkrada düzenlenen suçun oluşabilmesi için somut bir tehlikenin meydana gelmesi gerekmemektedir.
TCK’nun 170/1. maddesinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu, belli bir kişiye yönelik olmayıp belirsiz sayıdaki kişilerin hayatı, sağlığı veya mal varlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda işlenen kasıtlı bir suçtur. Buna göre, belli bir amaç ve hedef gözetildiği takdirde bu maddede düzenlenen suç oluşmayacaktır.
Benzer suç tipinin düzenlendiği 765 sayılı TCK’nun 264/7. maddesinde; “…eylem başka bir suçu oluştursa bile…” ifadesine yer verilmiş olması nedeniyle, aynı eylemle başka bir suçun oluşması halinde, her suçtan ayrı ayrı cezalandırma sistemi getirilerek, bu suç bağlamında “fikri içtima” kurallarının uygulanması engellenmiş ise de, 5237 sayılı TCK’nun aynı suçu düzenleyen 170. maddesinde böyle bir ifadeye yer verilmemiş, dolayısıyla da, fikri içtima uygulaması açısından herhangi bir istisna getirilmemiştir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 26.12.2006 gün ve 317-319 sayılı kararında da; “…5237 sayılı TCK’nun 170. maddesinde, 765 sayılı TCK’nun 264/7. maddesindeki düzenlemeden farklı biçimde eylemin bir başka suçu oluşturması halinde ayrıca cezalandırılacağına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir. O halde, eylemin aynı zamanda bir başka suçu da oluşturması halinde 5237 sayılı TCK’nun 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren suçtan cezalandırılması söz konusu olur” denilmek suretiyle, 5237 sayılı TCK’nun 170. maddesi bağlamında aynı kanunun 44. maddesinde düzenlenen farklı nevi’den fikri içtima kurallarının uygulanmasının mümkün olduğu, tereddüte meydan verilmeyecek bir biçimde ortaya konulmuştur.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın olay günü saat 23.30 sıralarında mağduru hedef almaksızın nedeni belli olmayacak şekilde evinin balkonundan havaya beş el ateş ettiği anlaşılan olayda, sanığın bu eylemi ile meskun mahalde oturan kişilerde korku, kaygı veya panik yarattığı sabit olduğundan yerel mahkemece TCK’nun 170/1-c maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme gerekçesinin isabetli olduğuna, suç niteliği yönünden isabetli bulunan hükmün incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi R. Ö.; “CMK’nın 225. maddesine göre; hükmün konusunu sınırları belirtilerek dava konusu yapılan eylem oluşturur, iddianamede anlatılan eylem dışındaki bir olay nedeniyle hüküm kurulamaz ise de;
Son kararı veren hakim, eylemin niteliğini tayin ve takdirde iddianamedeki hukuki görüş ve sevk maddeleriyle bağlı değildir.
Direnmeye konu hükme dayanak olan iddianamede sanığın evinin balkonundan önceden aralarında husumet bulunan müştekinin evine doğru korkutmak amacıyla tabanca ile beş el ateş etmek suretiyle silahla tehdit suçunu işlediği ileri sürülerek TCK’nın 106/2. maddesi uyarınca cezalandırılması istenmiştir.
Sanık aşamalarda değişmeyen savunmasında kaynı B..ile aralarında husumet olduğunu, B..’un daha önceden kendisini tüfekle yaraladığını, olay günü saat 23 sıralarında evinin üçüncü kat balkonunda otururken B.. araba ile evinin önünden geçtiğini, kendisine doğru baktığını, kendisine zarar vereceğinden korktuğunu, bu nedenle ruhsatsız tabanca ile balkondan havaya doğru beş altı el ateş ettiğini söylemiştir.
5237 sayılı TCK’nın 106/2. maddesinde düzenlenen silahla tehdit suçu ile aynı Kanunun 170/1-c maddesinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarının en belirgin ayırımı sanığın hangi kasıtla silahla ateş ettiğidir.
Sanığın tehdit kastıyla hasmına doğru ateş etmesi halinde eylem TCK’nın 106/2-a maddesinde düzenlenen silahla tehdit suçunu oluşturacaktır.
İddianamedeki anlatımda açıkça sanığın aralarında husumet bulunan şahsa doğru silahla ateş ettiğinin anlatılmasına rağmen B.. adındaki şahsın mağdur olarak gösterilmemesi sanık hakkında silahla tehdit suçundan dava açılmadığı anlamına gelmez.
Ceza Muhakemesinin amacı hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır.
Yerel Mahkemece savunmada adı geçen B.. adındaki şahıs dinlendikten sonra suç vasfının belirlenmesi gerekirken eksik kovuşturma ile yetinilerek önceki hükümde direnilmesi kanuna aykırı olup, bu nedenle de hükmün bozulması görüşünde olduğumdan direnme hükmünün onanmasına ilişkin sayın çoğunluk kararına katılmıyorum” düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi V. Dirim; “Yargıtay 4. Ceza Dairesi ile İlk Derece Mahkemesi arasındaki uyuşmazlık; sanığın sübut bulduğu kabul edilen tabanca ile ateş etme fiilinin niteliğinin hangi suçu oluşturduğu, hususundadır.
İlk derece mahkemesinin de isabetli bir biçimde belirttiği üzere, sanık olay günü evinin balkonunda ruhsatsız tabanca ile ateş ederken, iddianamede şikayetçi olarak gösterilen U.. P..’yu hedef almamıştır.
Ancak sanık; yargılamanın tüm aşamalarında, hatta temyiz dilekçesinde dahi, özetle ‘…kayınbiraderi ile aralarında husumet olduğunu, olay günü adı geçen şahsın kendisini telefonla tehdit ettiğini, kısa bir süre sonra, evinin balkonunda oğluyla birlikte oturmakta iken adı geçenin evinin önünden arabayla geçtiğini, …kendisini korumak ve kayınbiraderini korkutmak maksadıyla, evin içerisinden tabancasını alıp iki ayrı aşamada ve toplam beş el olmak üzere havaya ateş ettiğini …’ belirtmiştir.
Bu durumda, sanığın kayınbiraderi olan şahsın kimlik ve adresinin tespit edilmesi, mağdur-tanık sıfatıyla dinlenilmesi, şikayetçi olduğu taktirde davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulması, daha sonra toplanması gereken yeni delil varsa toplanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Hükmün bu nedenle bozulması gerekir.
Açıklanan sebeplerle, ilk derece mahkemesinden verilen direnme hükmünün onanmasına dair çoğunluk görüşüne katılmıyorum” düşüncesiyle,Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi M. Kaya; “Suçun oluşumunda ve nitelendirmesinde manevi unsurun belirleyici olduğu, işlenen fiil ile kişi arasında var olan manevi bağın kurulması gerektiği, iradi davranışlarla oluşturulan amacın dış dünyaya yansıtılmasında failin ileri sürdüğü savunması dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda;
Sanık aşamalarda yaptığı savunmalarda;
Sanığın kayınbiraderi B.. Sürücü ile önceye davalı husumetin varlığını gösterir magdur-şikayetci sıfatıyla verdiği 22.8.2007 tarihli ifade tutanağı;
‘21.08.2007 günü saat 22.30 sıralarında eşim A.. ile memlekete dönmek için tartışmıştım daha sonra eşim yakınlarına haber verdi ve eşimin kardeşi olan B.. E.. S.. isimli şahıs benim kendime ait olan 0537 922 5450 nolu telefonumu gizli numaradan arayarak beni tehdit eden telefonun dinlenmesini ve kanıt olarak mahkemeye sunulmasını istiyorum. Bana senin ananı avradını çoluğunu çocuğunu s.k. ederim seni g… vuracağım gibi çok s.k.’lı kelimeler kullandı. Bende bu nedenle Polis Merkezine geldim, daha önceleri de şahıs beni pompalı tüfekle vurmuştu. Ben aylarca hastanede yatmıştım. Şu an can güvenliğim yoktur ve korkuyorum. Şu ev adresi F…. sayılı yerde ikamet eder ve …..nolu ev telefonunu kullanmaktadır. Ben bu şekilde hakaret ve tehdit eden kayınbiraderim … davacı ve şikayetçiyim’,
14.11.2007 tarihinde saat 22:30 da sanıkla-komiser arasında yapılan telefon görüşme tutanağı;
‘08.09.2007 günü saat 23.30 sıralarında kendisini tehdit eden kaynı B…. S.. isimli şahsın kendisi ve oğlu balkonda otururken kaynı B… S.. aracıyla birlikte adresini verdiğim ikametinin önünden kendisine bakarak yavaş bir şekilde geçerken, kendisi kaynının oğluna ve kendisine zarar vereceğini düşünerek; vefat eden babası S….. kendisine kalan ve tehdit edildiği için koruma amaçlı olarak ikametinde bulundurduğu BREVETS-259178-265491 -LIEGE-BELGIUM MARKA 7.65 çapındaki tabancayı alarak ikametinin balkonundan yaklaşık 5-6 el havaya ateş ettiğini, amacının kimseye zarar vermek olmadığını, sadece kendini ve oğlunu korumak için böyle bir şey yaptığını, kendisi olaydan bir ay sonra memleketine iş kurmak için gittiğini, daha sonra eniştesi ameliyat olacağından ve ikametini memleketine taşıyacağından kendisinin tekrar İstanbul’a geldiğini. Bugün yani 14.11.2007 günü saat: 19.30 sıralarında ikametine gelen Görevli Polis Memurları olayla ilgili olarak kendisine bilgi verdiklerini, kendiside onlara babasından kendisine kalan tabancayla kendisini korumak için havaya ateş ettiğini söylediğini ve kendi isteğiyle tabancanın ikametinin önünde park halinde olan aracının içerisinde olduğunu söylediğini, polis memurlarıyla birlikte park halindeki trafikte batan şirketin aracının yanına giderek tabancanın yerini polis memurlarına gösterdiğini. Polislerinde tabancayı park halindeki aracın koltuğunun arasından aldıklarını’,
Sanığın 15.11.2007 tarihinde saat 04:30 da Emniyet Müdürlüğünde verdiği ifadesinde;
‘08.09.2007 günü saat 23:30 sıralarında beni tehdit eden kaynım B.. isimli şahsın ben ve oğlum balkonda otururken kaynım B.. Sürücü aracıyla birlikte adresini verdiğim ikametimin önünden bana bakarak yavaş bir şekilde geçerken, ben kaynımın oğluma ve bana zarar vereceğini düşünerek; vefat eden babam S…’den bana kalan ve tehdit edildiğim için koruma amaçla olarak ikametimde bulundurduğum silahı alarak ikametimin balkonundan yaklaşık 5-6 el havaya ateş açtım. Amacım kimseye zarar vermek değildi. Sadece kendimi ve oğlumu korumak için böyle bir şey yaptı. Ben olaydan bir ay sonra memleketime iş kurmak için gittim. Daha sonra eniştem ameliyat olacağından ve ikametimi memlekete taşıyacağımdan ben tekrar İstanbul’a geldim..Bugün yanı 14.11.2007 günü saat 19:30 sıralarında silahla kendimi korumak için havaya ateş ettiğimi söyledim ve kendi isteğimle tabancamı ikametimin önünde park halinde olan aracımın içerisinde olduğunu söyledim. Polis memurlarıyla birlikte park halindeki trafikte batan şirketimin aracının yanına giderek tabancanın yerini Polis memurlarına gösterdim. Polislerde tabancayı park halindeki aracın koltuğunun arasından aldılar Polislerle birlikte polis merkezine gelerek olayla ilgili ifademi verdim’,
Sanığın 15.11.2007 tarihinde Cumhuriyet Savcısına verdiği ifadesinde;
‘Ben 15.11.2007 tarihinde polis merkezinde vermiş olduğum ifadeyi aynen tekrar ederim. Burada da ifade etmiş olduğum gibi benim kaynım olan B.. E.. ile olay tarihi olan 08.09.2007 tarihinden önce aramızda husumet vardı. Kendisi ile aramızda düğün nedeniyle bir tartışma çıkmıştı. Sonra kayınbiraderim ile aramda çıkan tartışma sonucu kendisi beni karnımdan pompalı tüfek ile vurdu ve tehditlerde bulundu. Ben bu olayla ilgili Bakırköy C. Başsavcılığına şikayette bulundum. Bu olay sonrasında 08.09.2007 günü saat 23:30 sıralarında oğlum A.. E.. ile birlikte üçüncü katta olan evimin balkonunda oturuyordum. Bu sırada kaynım B..beyaz bir kartal ile balkonun önünden geçiyordu. Alttan yukarıya doğru bize bakıyordu. Ben korktum. Bize bir şey yapacağını, zarar vereceğini düşündüm. Bu nedenle içeriye girerek yatak odamda komidinin içinde bulunan ruhsatsız tabancamı aldım. Balkona çıkarak 5-6 el havaya ateş ettim. Amacım kimseye zarar vermek değildi, sadece oğlumu ve kendimi korumak istedim’,
Sanığın 04.12.2007 tarihinde mahkemedeki ifadesinde;
‘Ben üzerime atılı suçu kabul etmem, huzurdaki şikayetçi (U.. P..’yu kasdetmektedir) ile aramda hiçbir ihtilaf yoktur, olay zamanı evimin balkonunda çocuğumla beraber oturmaktaydım, 3. katta oturuyorum, yoldan kaynımın arabayla geçtiğini gördüm, hemen öncesinde bana telefon açıp tehdit ettiği için heyecanlandım ve bana babamdan kalan ruhsatı olmayan silahı aldım, havaya doğru 4-5 el ateş ettim, aramım bozuk olduğu kaynım biraz sonra tekrar geçti yine 4-5 el havaya ateş ettim, müsadereye bir diyeceğim yoktur’,
Sanık 08.05.2008 tarihli temyiz dilekçesinde;
‘Şikayetçi olmadığını mahkemede belirten U.. ben şikayetçi değilim dedi ve de tehdit edilmediğini söylediği halde, tehditten ceza aldığımı saygılarımla sunar, gereğinin yapılmasını arz ederim. Tehdit edilen ben olduğumu mahkemede belirtmiş olup, silahı beni tehdit eden kaynımı korkutmak için havaya attığımı belirtir ve aynı şahıs olan kaynım tarafından karnımdan pompalı tüfekle daha önceden vurulmuş olup, o korkuyla silah attığımı belirtmiştim. Silahı attığım tarih de kaynım yine beni tehdit ediyor ve silahı attığımda ben ve oğlum balkonda otururken oradan geçiyordu ve aynı gün yine telefonda beni tehdit edip seni ve oğlunu gelip geberteceğim demişti. Kaynım beni vurduğunda altı ay hastanede yattım ama beni vuran kaynım bir buçuk ay ceza evinde yatmadı. Bunun vermiş olduğu cesaretle bana telefonda seni vurdum içerde yatmadım diyerek beni tehdit ederek, yine yapacağını defalarca bana telefonda söyleyip tehdit etti. Bende korkuyla onu caydırma amaçlı silah attım. Mağdur olduğumu belirtip gereğinin yapılmasını arz ederim’, şeklinde savunmasını derinleştirmiştir.
Somut olayda; sanığın tüm savunmalarında aralarında husumet bulunan ve sokaktan geçmekte olan kayınbiraderi B……’ye yönelik, havaya ateş açmak biçimindeki eyleminin silahla tehdit suçunu oluşturduğu düşüncesiyle sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum” düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan on Genel Kurul Üyesi de; “yerel mahkeme direnme hükmünün isabetsiz olduğu” düşünceleriyle karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Bakırköy 28. Asliye Ceza Mahkemesinin 21.11.2012 gün ve 948-977 sayılı direnme hükmünün suç niteliğinin belirlenmesi yönünden İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Hükmün sair yönlerinin incelenmesi için dosyanın Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.03.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.