Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/278 E. 2014/109 K. 04.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/278
KARAR NO : 2014/109
KARAR TARİHİ : 04.03.2014

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 24.09.2007
Sayısı : 145-59

Dolandırıcılık suçuna teşebbüsten sanık …’in 5237 sayılı TCK’nun 159, 35 ve 52. maddeleri uyarınca 1.800 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Aydıncık Asliye Ceza Mahkemesince verilen 12.09.2007 gün ve 145-59 sayılı hükmün, sanık müdafii ve o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine yerel mahkemece 24.09.2007 gün ve 145-59 sayı ile, hükmün kesin nitelikte olduğundan bahisle temyiz isteminin reddine karar verilmiş, temyizin reddi kararının da sanık müdafii ve o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 18.12.2012 gün ve 17878-45772 sayı ile;
“Temyiz istemlerinin suç vasfına yönelik olmadığı belirlenerek yapılan incelemede;
Hükmolunan cezanın miktar ve türüne göre hükmün CMUK’nun 305/1. maddesi gereğince hüküm tarihine göre, temyizi mümkün olmadığından sanığın bu suçtan kurulan hükme yönelik temyiz isteğinin aynı kanunun 317. maddesi gereğince reddine” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 26.01.2013 gün ve 31525 sayı ile;
“…O yer Cumhuriyet savcısının ‘suçun tamamlandığına, eylemin teşebbüs aşamasında kalmadığına’ ilişkin temyiz isteminin, suçun kesinlik sınırını aşar nitelikte bir yaptırıma yönelik olması nedeniyle 1.800 Liradan ibaret hükmü temyiz edilebilir hale getirdiği düşünülmektedir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Dairenin temyiz isteminin reddi kararının kaldırılmasına ve dosyanın hükmün esasının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 26.02.2013 gün ve 2013-3433 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Özel Dairece verilen temyizin reddi kararının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında dolandırıcılık suçuna teşebbüsten açılan kamu davasında yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda, eylemin bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenen dolandırıcılık suçuna teşebbüs niteliğinde olduğu kabul edilerek sanığın 5237 sayılı TCK’nun 159, 35 ve 52. maddeleri uyarınca sonuç olarak 1.800 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
Hükmün sanık müdafii ile o yer Cumhuriyet savcısı tarafından; “sanığın eyleminin tamamlandığı ve hakkında TCK’nun 35. maddesinin uygulanmaması gerektiği, dolayısıyla hükmün temyizen incelenebileceği” görüşüyle aleyhe temyiz edildiği, yerel mahkemece hükmün kesin nitelikte olduğundan bahisle temyiz isteminin reddine karar verildiği,
Temyiz isteminin reddi kararının da sanık müdafii ve o yer Cumhuriyet savcısı tarafından aynı gerekçelerle temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece suç vasfına yönelik olmadığı gerekçesiyle temyiz isteminin reddine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz kanun yoluna tâbidir.
Ancak yerel mahkeme hüküm tarihi itibarıyla;
1-İkimilyar liraya kadar (iki bin lira-ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümler,
2-Yukarı sınırı onmilyar lirayı (on bin lira) geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3- Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz kanun yoluna başvurulamayacaktır.
“İkimilyar liraya kadar (iki bin lira-ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümlerin” temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra verilen, ister hapis cezasından çevrilen, ister doğrudan hükmolunan adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 23. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nun 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde; “hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı” şeklinde yapılan değişiklik ve aynı kanunun 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanuna eklenen; “Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” şeklindeki geçici 2. madde gözönünde bulundurulduğunda, 14.04.2011 tarihinden sonra ise ancak doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyizinin mümkün hale geldiği konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05.04.2011 gün ve 262-35 sayılı kararında; “miktar itibarıyla kesin nitelikteki hükümlerin, kesinlik sınırını aşar nitelikle yaptırım içermek şartıyla temyiz edilmeleri üzerine, temyiz incelemesine konu olabilecekleri”, 10.03.2009 gün ve 43-56 sayılı kararında da; “mahkemelerce daha ağır bir cezayı gerektirecek ve doğru uygulama yapıldığında temyiz incelemesine konu olabilecek bir eylemde, suç niteliği doğru belirlenmesine karşın, yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sınırı içinde kalan bir cezanın verilmesi halinde, bu gibi hükümlerin aleyhe başvuru üzerine, temyiz denetimine konu olabileceği” hususları vurgulanmıştır.
Bu durumda, miktar itibarıyla kesin nitelikteki hükümlerin, kesinlik sınırını aşar nitelikle yaptırım içermek şartıyla, başka bir anlatımla kesinlik sınırından çıkaracak nedenlerle temyiz edilmeleri üzerine, temyiz incelemesine konu olabileceklerinin kabulü hakkaniyete uygun bir yaklaşım tarzı olacaktır.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece sanığın eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nun 159. maddesi gereğince, madde metninde yer alan seçenek yaptırımlardan adli para cezası tercih edilip temel cezanın 180 gün adli para cezası olarak belirlendiği, suçun teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilip adli para cezasının TCK’nun 35. maddesi uyarınca 90 güne indirildiği, 52. maddesi gereğince de günlüğü 20 Liradan hesaplanmak suretiyle sonuç olarak 1.800 Lira adli para cezasına hükmedildiği, o yer Cumhuriyet savcısının; “eylemin tamamlandığı ve TCK’nun 35. madddesinin uygulanmaması gerektiği” görüşüne dayanan aleyhe temyiz isteminin yerel mahkemece; “sonuç adli para cezasının 2.000 Liranın altında kaldığı” gerekçesiyle reddine karar verildiği, temyiz isteminin reddi kararının da o yer Cumhuriyet savcısı tarafından aynı nedenlerle temyiz edildiği, Özel Dairece de 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddine karar verildiği görülmektedir. O yer Cumhuriyet savcısının temyiz nedeni olarak ileri sürdüğü gibi, sanık hakkında teşebbüs hükümlerinin uygulanmaması halinde, miktar itibarıyla kesin nitelikteki yerel mahkeme hükmü, kesinlik sınırını aşarak temyizi mümkün hale gelecektir.
Bu nedenle, o yer Cumhuriyet savcısının kesin nitelikteki hükme yönelik olarak, kesinlik sınırını aşar nitelikle yaptırım içerecek gerekçeye dayalı olan temyiz isteminin kabulü ile temyiz incelemesi yapılması gerektiği gözetilmeden, yerel mahkemece temyiz isteminin reddine karar verilmesinde ve bu kararın da o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyizi üzerine Özel Dairece 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, yerel mahkemece o yer Cumhuriyet savcısının temyiz isteminin reddine karar verilmesi ve bu kararın da temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece verilmesi gereken kararın ne olması gerektiği konusu üzerinde de durulmalıdır:
1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan “Temyiz talebinin kabule şayan olmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi” başlıklı 315. maddesinde; “Temyiz isteği kanuni sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmişse veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan mahkeme bir karar ile temyiz dilekçesini reddeder.
Temyiz eden taraf ret kararının kendisine tebliğinden itibaren bir hafta içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar verilmesini taleb edebilir. Bu takdirde dosya Yargıtaya gönderilir. Şu kadar ki, bu sebepten dolayı hükmün infazı tehir olunmaz”,
“Yargıtayca temyiz isteğinin reddi” başlıklı 317. maddesinde de; “Yargıtay, süresi içinde temyiz dilekçesinin verilmediğini veya beyanının yapıldığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını görürse, temyiz isteğini reddeder, görmezse incelemesini yapar” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Buna göre temyiz başvurusunda bulunulması halinde hükmü veren mahkemece öncelikle temyiz başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığı araştırılacak, bu bağlamda da temyiz talebinin süresinde yapılıp yapılmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı ve başvuruda bulunanın hükmü temyiz etmeye hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı incelenecektir.
Temyiz başvurusu kanuni süre geçtikten sonra yapılmışsa ya da karar temyiz edilebilir nitelikte değilse veya başvuruda bulunanın temyiz etme hakkı bulunmuyor ise temyiz talebi ilk derece mahkemesince 1412 sayılı CMUK’nun 315. maddesi uyarınca reddedilecektir. Başvuru sahibi de ret kararına karşı tebliğden itibaren bir hafta içinde temyiz kanun yolu başvurusunda bulunabilecek ve bu durumda da dosya Yargıtaya gönderilecektir.
Dosyanın, hükmü temyiz olunan mahkemece verilen temyiz isteminin reddi kararına karşı yapılan başvuru üzerine yollanması halinde, Yargıtay tarafından; ret kararı usul ve kanuna uygun bulunursa temyizin reddi kararının onanmasına karar verilip dosya mahkemesine geri gönderilecek, ret kararının usul ve kanuna aykırı olduğu tespit edilirse, bu karar kaldırılıp hüküm esastan incelenecektir.
Somut olayda, yerel mahkemece o yer Cumhuriyet savcısının temyiz isteminin “hükmün miktar itibarıyla kesin nitelikte olduğu” gerekçesiyle reddine karar verildikten sonra bu red kararının da temyiz edilmiş olması nedeniyle, Özel Dairece temyizin reddi kararının isabetli bulunması halinde onanmasına karar verilmesi gerekirken, 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddine karar verilmesi de yerinde değildir.
Bu itibarla; itirazın kabulüne, Özel Daire ve yerel mahkeme temyiz isteminin reddi kararlarının kaldırılmasına, hükmün temyiz incelemesi yapılabilmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 18.12.2012 gün ve 17878-45772 ile Aydıncık Asliye Ceza Mahkemesinin 24.09.2007 gün ve 145-59 sayılı temyiz isteminin reddi kararlarının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, esasa ilişkin temyiz incelemesinin yapılması için Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.03.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.