Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/269 E. 2014/492 K. 18.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/269
KARAR NO : 2014/492
KARAR TARİHİ : 18.11.2014

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 03.05.2012
Sayısı : 35-67

Kasten yaralama suçundan sanık … hakkında açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, eylemin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturabileceğinden bahisle Karaman 1. Asliye Ceza Mahkemesince 03.03.2008 gün ve 40-97 sayı ile verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Karaman Ağır Ceza Mahkemesince 22.01.2009 gün ve 180-15 sayı ile; sanığın kasten yaralama suçundan 5237 sayılı TCK’nun 86/1, 86/3-e, 87/2-b , 29/1, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca 6 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiştir.
Hükmün sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 15.02.2012 gün ve 6703-809 sayı ile;
“…Katılan vekili ve sanık müdafiinin sair temyiz itirazlarının reddine; ancak;
Bizzat sanığın savunmasından da anlaşılacağı gibi, mağdurun kendisine tekme tokat saldırması üzerine, sanığın hamili olduğu bıçağı mağdurun karnına şiddetli bir şekilde sapladığı, daha sonra bıçağı mağdurun vücudu içerisinde çevirdiği, etrafta bulunanlarca mağdurun sanığın elinden alındığı, engel hal nedeni ile sanığın hareketlerine devam edemediği, mağdurun kalın barsak, karaciğer lezyonlarına ve sağ nefrektomiye neden olacak şekilde yaralandığı olayda; kullanılan vasıtanın elverişliliği, hedef alınan vücut bölgesi, yaranın niteliği ile meydana gelen zararın ağırlığı ve araya giren tanıklarca sanığın eylemine devam etmesinin engellendiği dikkate alındığında, sanığın fiili ile açığa çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu, bu nedenle kasten öldürmeye teşebbüs suçundan cezalandırılması gerektiği düşünülmeden, suç vasfının yaralama olarak kabul edilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 03.05.2012 gün ve 35-67 sayı ile;
“…Sanık ile katılan arasında öldürmeyi gerektirecek köklü bir husumetin olmayışı, katılanın kendisine sopayla vurması üzerine buna sinirlenen sanığın yaralama olayını aniden gerçekleştirmesi, karanlıkta kimse ne olduğunu anlamadan katılana daha fazla vurma imkanı var iken, bundan kaçınması, tek darbeyle yetinmesi karşısında eylemin öldürmeye teşebbüs olmayıp kasten yaralama olduğu kabul ve kanaatine varılmıştır. Çünkü sanık öldürme kastıyla hareket etmiş olsaydı kimse daha ne olduğunu anlamadan mağdura peş peşe darbeler indirip istediği sonucu elde edebilirdi. Ayrıca Adli Tıp Kurumu raporuna göre bıçağın batın içinde çevrilip çevrilmediği de saptanamadığından eylem yaralama olarak nitelenmiştir…” şeklindeki gerekçeyle ilk hükümde direnilmesine karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii, katılan ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istekli 05.03.2013 gün ve 172668 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın kasten yaralama suçundan mahkûmiyetine karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık … ile katılan …’ın kayınpederi Halil’in köyde çobanlık yaptıkları, suç tarihinden bir gün önce hayvanların tarlalara girmesi nedeniyle tartıştıkları ve sanığın Halil’i darp ettiği, bu olay nedeniyle Halil’in şikayette bulunduğu ve tarafların olay günü kollukta ifade verdikleri, sanığın aynı gün Halil’in damadı olan katılan …’ı elinde sopa ile çevresinde dolaşırken görünce tedirgin olduğu ve köyün ileri gelenleri ile mal sahiplerine haber verdiği, onların da önerisi ile konuşmak üzere akşam saat 22.00 sıralarında çeşme başına geldikleri, kendilerine haber verilen Halil, oğlu….. ve damadı olan katılan …’ın da geldiği, ellerinde 78 cm ve 94 cm uzunluğunda tahta sopalar olan….. ve ….’ın “Koca adamı niye dövdün” diye sanığa sordukları, sanığın da bir anlık sinirden olduğunu söylemesi üzerine kargaşa çıktığı, sanığın cebinden çıkardığı bıçak ile katılanı karın bölgesinden bir kez yaraladığı,
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunun 05.12.2008 tarih ve 5361 sayılı raporunda, katılanın batın sol kısmında göbeğin 10 santimetre üzerinde başlayıp göbek altında sonlanan bir adet kesici delici alet yaralanması olduğu, batın boşluğuna geçerek kalın bağırsak, karaciğer lezyonları yaralanmalarına ve sağ nefrektomiye neden olan yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu, etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, sağ böbrek alınmasının organlarından birinin işlevinin yitirilmesi niteliğinde olduğu, kesici delici aletin batın içinde çevrilip çevrilmediğinin tıbben kesin olarak bilenemeyeceğinin belirtildiği,
Sanık hakkında düzenlenen adli raporda, sağ göz üstünde ve dirsekte sıyrık ve ağrı bulgusu olduğu, etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte bulunduğu tespitlerine yer verildiği,
Yakalama tutanağında, olayın bitiminde evine giden sanığın, bir saat sonra kolluğa gelerek, metal kısmı 11 cm uzunluğunda olan bir meyve bıçağını suçta kullandığını belirterek teslim ettiği açıklamasının yapıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Katılan … kollukta ve Cumhuriyet Savcılığında; kargaşa esnasında ayakkabısının çıktığını, eğilip onu ararken ….’nın önünde belirdiğini ve elinde bulunan bıçağı karnına saplayarak karnının içinde çevirdiğini ifade etmiş, asliye ceza mahkemesinde; kayınbiraderi…..’ın “niye dövdün” diye ….’ya saldırması üzerine kargaşa çıktığını, o sırada çıkan ayakkabısını yerde ararken bir anda ….’yla yüz yüze geldiklerini, ….’nın karnına bıçak saplayıp bıçağı içeride çevirdiğini, öleceğini zannettiğini, orada bulunanların ….’yı dövdüklerini, yaralanma nedeniyle bir böbreğinin ve karaciğerinin bir kısmının alındığını, bağırsağının üç yerinden bölündüğünü, ameliyattan sonra bağırsağındaki yaralardan birisi açık kaldığı için ikinci bir ameliyat daha olduğunu söylemiş, mahkemede de benzer şekilde anlatımda bulunmuş,
Tanık …; katılan …’ın çoban olan sanığa 2-3 kez sopa ile vurması üzerine ortalığın karıştığını, o sırada sanığın bıçakla katılanı yaraladığını, ancak karanlık olması nedeniyle bu eylemi göremediğini, çevredekilerin ….’yı bir kenara iteleyerek kavgayı ayırdığını, kalabalık dağıldıktan sonra olayda kullanıldığını tahmin ettiği bıçağı evinin 25-30 metre ilerisinde bulduğunu ve görevlilere teslim ettiğini ifade etmiş,
Tanık …; kargaşa sırasında katılan …’ın sanığa sopa ile vurduğunu, ortalık karşınca kalabalık ayırmaya çalışırken katılanın bıçaklandığını söylediğini beyan etmiş,
Tanık …; bir gün önce babası Halil’i darp etmesi nedeniyle olay günü toplandıkları çeşme başında katılan … ile birlikte sanığı itelediklerini, kargaşa sırasında sanığın elinde bıçak gördüğünü, ….’ın “yandım anam” diye bağırması üzerine yaralandığını anladığını bildirmiş,
Tanık …; bir gün önceki kavganın sebebini sormak üzere damadı olan ….’la birlikte ….’nın yanına gittiklerini, köyden bir çok kişinin olduğu ortamda tartışmanın alevlendiğini, kargaşanın arasında acıyla bağıran ….’ın bıçaklandığını farkettiğini, kalabalığın ….’ya vurarak olayı yatıştırdığını, bıçaklama anını görmediğini belirtmiş,
Sanık … kollukta; yere düşünce can havliyle pantolonunun arka cebinde bulunan bıçağı çıkarıp ….’ın karın bölgesine bir kere salladığını, etrafta bulunanlar tarafından kavganın ayrıldığını, bu sırada Mehmet’in yüzüne birkaç kez yumruk vurduğunu ve kalabalık tarafından olay yerinden uzaklaştırıldığını beyan etmiş, Cumhuriyet Savcılığında; gece saat 22.00 sıralarında kendisini darp etmeye başlamaları nedeniyle üzerinde taşıdığı meyve bıçağını ….’a salladığını, karnına isabet edince çevredekiler tarafından itelendiğini, olay yerinde bulunan…..’in müdahale edip kendisini olay yerinden uzaklaştırdıklarını belirtmiş, sorguda; saldırıya karşı korunmak için üzerinde bulunan bıçakla ….’a birkaç kez vurduğunu, ancak etrafta bulunan şahısların kavgayı ayırdıklarını, …. yaralanınca…..’in kavgayı ayırıp kendisini iteleyerek olay yerinden uzaklaştırdıklarını ifade etmiş, mahkemede ise; kendisini korumak ve savunmak amacıyla sürekli yanında taşıdığı bıçağı çekerek sağa sola sallaması nedeniyle yaralanmanın meydana geldiğini savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Suça teşebbüs” başlıklı 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” hükmü yer almaktadır.
Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kastolunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.
Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna sübjektif unsur denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir. (İçel Suç Teorisi, Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih S. Mahmutoğlu, Yener Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315.)
Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 765 sayılı TCK’nun yürürlükte olduğu dönemde verilmiş olup, kabul edilen ilkeler açısından 5237 sayılı TCK’nun teşebbüse ilişkin 35. maddesi yönüyle de varlığını devam ettiren 04.06.1990 gün ve 101-156 sayılı kararında da; “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır” şeklinde açıklanmıştır.
Kasten yaralama suçu ile kasten öldürme suçuna teşebbüs arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayandığından, sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun çözülmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.
İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.07.2003 gün ve 196-212, 30.09.2003 gün ve 226-229, 08.07.2008 gün ve 88-184, 31.03.2009 gün ve 248-82 ile 18.02.2014 gün 325-73 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesinde; fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı, varsa husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânının olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmalıdır.
Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken ölçütler farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak ele alınması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Katılan ile sanığın olay akşamı çeşme başındaki buluşmada bir gün önceki olay nedeniyle tartışmaya başladıkları, katılan ve tanık…..’ın ellerindeki sopalarla sanığa vurdukları, arbede sırasında sanığın arka cebinden çıkardığı bıçakla katılanın karın bölgesine vurduğu, olay yerinde bulunan şahısların sanığı itekleyerek olay yerinden uzaklaştırıp kavgayı ayırdıkları, olay yerinden ayrılan sanığın bir saat sonra yanında getirdiği ve metal kısmı 11 cm uzunluğunda olan bıçağı suçta kullandığını belirterek teslim olduğu somut olayda; katılanın vücudunda meydana gelen yaralanmanın mahiyeti ve ayrıntılarının açıklandığı Adli Tıp Kurumu raporu, katılanın tüm aşamalarda istikrarlı bir şekilde, sanığın bıçağı karnına sapladıktan sonra bıçağı içinde çevirdiği yönündeki anlatımları, katılanda meydana gelen yaralanmanın boyutunun katılanın bu anlatımını doğrulaması ve sanığın çevredekilerin müdahalesiyle olay yerinden ayrıldığı yönündeki savunmaları birlikte göz önüne alındığında, sanığın görevlilere teslim ettiği bıçak dışında öldürmeye elverişli nitelikte bir başka bıçakla eylemini gerçekleştirdiği, hedef gözeterek katılana bir kez vurduktan sonra bıçağı içeride çevirmek suretiyle ilerleterek sağ böbreğinin alınmasına ve karaciğer ile kalın bağırsakta birden fazla yaralanmaya neden olduğu ve çevredeki kişilerin müdahalesi nedeniyle eylemine devam edemediği anlaşıldığından, eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, sanığın kasten yaralama suçundan mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme direnme hükmünün, eylemin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi …; “Olay tarihinde, katılanın haksız bir şekilde, sopa ile sanığa vurması üzerine, tahrik altında kalan sanık, bıçak ile katılanın karın sol kısmına vurup, onu ağır şekilde yaraladığı dosya içeriğinden anlaşılmıştır
Yargıtay 1. Ceza Dairesi ile Karaman Ağır Ceza Mahkemesi arasındaki anlaşmazlık, sanığın kastının öldürmeye teşebbüs mü, yoksa yaralama suçunu mu oluşturduğu sorunundan ibarettir.
Öldürmeye teşebbüs ile yaralama kastlarını bir birinden ayırabilmek için aşağıdaki beş kurala uymamız gerekmektedir.
1- Olayda Kullanılan vasıtanın cinsi:
a- Ateşli silahlar:
Sanık tabanca veya av tüfeği gibi öldürücü nitelikte olan ateşli bir silahla, yakın mesafeden mağdurun, baş, göğüs ve karın gibi hayati önem arz eden bölgelerinden birine tek bir el ateş etmesi halinde, bu fiil öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturur.
b-Kesici ,delici ve bereleyici aletler :
Sanık, bıçak veya tornavida gibi kesici,delici ve bereleyici bir aletle, mağdurun karın gibi hayati önem arz eden bölgelerinden birine, tek bir kez vurup yaşamsal tehlike geçirmesine sebebiyet verirse, bu takdirde yaralama suçu oluşur.
2-Vücuda ika edilen darbenin adeti.
a-Darbenin tekliği :
Mağdurun, yaşamını tehlikeye sokan darbeler, yaralama suçunun en üst sınırıdır. Bu yaşamsal tehlike oluşturan darbenin sonuç itibariyle yaralanmayla son bulması halinde, sanığın yaralamayla cezalandırılması gerekmektedir.
Bunun aksine bu tek bir darbeden oluşan yaşamsal tehlike, yaralamayla kalmayıp, ölümün gerçekleşmesi halinde, tek darbe bile olsa kasten öldürmekten hüküm kurulur.
b-Darbenin çokluğu :
Sanığın bir birinden farklı iki ayrı darbe ile mağduru iki ayrı yerden yaralayıp, iki ayrı yaşamsal tehlike de geçirmesine sebebiyet vermesi halinde, bu takdirde yaralamanın en üst sınırı olan bir kez yaşamsal tehlike aşıldığından, artık yaralamadan bahsedilemez. Böyle hallerde, mağdur ölmüşse, kasten öldürmekten, ölmemişse öldürmeye teşebbüsten hüküm kurulmalıdır.
3-Mani engel bulunup bulunmadığı:
Kesici delici ve bereleyici aletler kullanılarak, yapılan yaralama sonucu, mağdur tek bir yaşamsal tehlike geçirmiş ise, öldürmeye teşebbüsten bahsedebilmek için, olayda ayrıca mani engel bulunup bulunmadığı hususu akla gelmektedir. Mani engelin söz konusu olabilmesi için, yaşamsal tehlike oluşturan birinci darbenin gerçekleşmiş olması, buna rağmen sanığın bununla yetinmeyip, ikinci darbeye kalkıştığı halde, mani bir engelin ortaya çıkması sonucu, bu ikinci darbenin gerçekleşmemesi gerekmektedir.
Öldürmeye teşebbüsten bahsedebilmek için, iki adet yaşamsal tehlikenin olayda mevcut bulunması hususu burada da ortaya çıkmaktadır. Bir olayda yalnız bir adet yaşamsal tehlike mevcutsa, bu yeterli değildir. Öldürmeye teşebbüsten bahsedebilmek için ayrıca olayda mani engelin de mevcut bulunması gerekmektedir.
4-Yaranın isabet ettiği bölgenin nahiyesi :
Sanık, mağduru batın nahiyesinden tek darbe ile yaralamıştır. Adli Tıp Kurumu İstanbul 2. İhtisas Kurulu raporuna göre, batın sol kısmında bir adet kesici delici alet yaralanması bulunduğu aynı kesinin kalın bağırsak ve karaciğeri yaralayıp, böbreğin alınmasına neden olduğu ve kişinin yaşamını tehlikeye soktuğu anlaşılmıştır. Olayda ikinci bir darbe söz konusu değildir.
Her hangi basit bir kesici alet karın nahiyesine nüfuz ettiğinde, periton yırtılır ve yaşamsal tehlike oluşur. Bu yara karın zarı olan peritonu yırtıp içeri girdikten sonra, ince bağırsak (jejenum) veya duedonuma 12 parmak bağırsağını da kesebilir. Veya göbekli bir kişi ise peritonun hafif kesilmesi ile bağırsaklar dışarı çıkabilir. Bu durumda da tek darbe eseri olduğundan, yaşamsal tehlike sınırını aşamaz verilecek rapor yaşamsal tehlike geçirmiştir şeklindedir.
Tek darbe ile oluşan bu tip yaralar Yargıtay’da sürekli yaralama olarak kabul edilmiş, iki darbe ile gerçekleşip, iki yaşamsal tehlike oluşturan yaralar ise öldürmeye teşebbüs olarak kabul edilmiştir.
1.CD. 31.3.2004 tarih 2003-2783 E. 2004-1103 sayılı karar aynen şöyledir.
Sanığın olay günü alkolün etkisi ile geceleyin mağdurun bulunduğu yere gidip mağduru dışarıya çağırarak bıçakla vurduğu bıçak darbelerinden sadece birinin karaciğer-jejenum ve diaframda yaralanmaya sebebiyet verdiği diğer yaraların basit düzeyde kaldığı, sanıkta öldürme kastının kabul edilmeyeceği, müessir fiil kastı ile hareket ettiğinden bahisle yaralamadan hüküm kurulması için karar bozulmuştur.
1.CD. 03.05.1993 tarih 820-963 sayılı karar;
Sanığın emanete alınan öldürmeye elverişli büyükçe bir bıçakla mağdura, biri batın diğeri göğüsten olmak üzere ikisi de hayati tehlike yaratacak ve iç organlarda yaralanmaya sebep olan müteaddit bıçak darbeleriyle vurduğu ve tanıkların araya girmeleri ile sanığın neticeyi almasının engellendiği, mağdurun acil ameliyatla kurtulduğu oluş ve dosya kapsamından anlaşıldığına göre sanığın öldürmeye teşebbüsten tecziyesi gerekirken müessir fiilden hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
Katılan … tüm aşamalarda, sanığın bıçağı karnına sapladıktan sonra bıçağı vücudunda çevirdiğini iddia etmektedir. Sanık ise tüm aşamalarda bıçağı mağdurun karnına sapladıktan sonra bıçağı çevirmediğini ileri sürmüştür. Mağdura ait tüm tedavi evrakları Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas Dairesine gönderilmiş bu husus sorulmuş, batın içinde kesici delici aletin çevrilip çevrilmeyeceğinin tıbben bilinemeyeceğini belirtmiştir. Mahkeme, mağdurun raporunu değerlendirerek, şüpheden sanık yararlanır kuralını dikkate alarak, bıçağın vücutta çevrilmediği kanaatine varmıştır. Mahkemenin uygulamasında bir isabetsizlik görülmemektedir. Sanık bıçağı mağdurun vücuduna sapladıktan sonra bıçağı çevirmiş olsa idi, iç organlar parçalanır basit dikişlerle organ tedavi edilmesi mümkün olamazdı.
İnsanoğlu günlük yaşamında, vuku bulan bir tartışma sırasında, aniden sinirlenip çok sevdiği bir yakınını bile yaşamsal tehlike oluşacak şekilde bir kez yaralayabilir. Bu yaralamayı gerçekleştirdikten sonra vurma imkanı varken, kastını sürdürmeyip tek bir darbe ile yetinmesi halinde, sanık hakkında artık yaralamadan bahsedilmelidir. Birinci darbe ile yetinmeyip, ikinci darbeyi gerçekleştirdiği takdirde öldürmeye teşebbüsten bahsedilmelidir. Olayın kesici delici ve bereleyici bir aletle gerçekleşmesi halinde yaralama ile teşebbüsü ancak bu şekilde birbirinden ayırabiliriz.
Tek darbeyi öldürmeye teşebbüs olarak kabul ettiğimizde, 1. Ceza Dairesine giden tek darbeli yaralamalar öldürmeye teşebbüs olarak çıkacak, aynı tip tek darbeli diğer yaralamalar ise 3. Ceza Dairesinden yaralama olarak çıkacaktır.
Sanık birinci darbeyi gerçekleştikten sonra, diğer tanıklar yetişinceye kadar katılanı birkaç kez daha yaralayabilirdi. Hiç bir tanığın, ikinci darbeyi katılana vuracağı sırada, araya girip,sanığı tuttum, bu darbeyi önledim, ben olmasaydım, mağdura daha çok vuracaktı, şeklinde bir anlatım olayda mevcut değildir. Sanığın ikinci darbe kastını önleyen ortada mani bir engel bulunmamaktadır. Dolaysıyla Karaman Ağır Ceza Mahkemesinin kararının onanması gerektiği” düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi de; benzer şekilde eylemin kasten yaralama suçunu oluşturduğu gerekçesiyle, yerel mahkeme direnme hükmünün onanması gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Karaman Ağır Ceza Mahkemesinin 15.02.2012 gün ve 6703-809 sayılı direnme hükmünün, sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİNE, 30.10.2014 tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 18.11.2014 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.