Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/218 E. 2013/370 K. 17.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/218
KARAR NO : 2013/370
KARAR TARİHİ : 17.09.2013

Mühür bozma suçundan sanık Cemali Ö.’nün 5237 sayılı TCK’nun 203, 43/1, 62 ve 53 ve 51. maddeleri uyarınca 7 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, ertelemeye ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin, Adana 12. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 29.09.2009 gün ve 85-927 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 04.07.2012 gün ve 8080 – 13221 sayı ile;
“Katılan kurum vekili tarafından Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilen 17.10.2005 havale tarihli şikayet dilekçesi kapsamı, dilekçe ekindeki ASKİ Genel Müdürlüğü’nün 12.10.2005 günlü olur yazısı ve suçtan kaynaklanan ödenmemiş açma kapama masraflarını gösterir ayrıntılı borç dökümü dikkate alındığında, sanığın suç nedeniyle katılan kurumun uğradığı maddi zararı gidermediği, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi için 5271 sayılı Kanun’un 231/6-c bendindeki objektif koşulun gerçekleşmediği cihetle ‘koşulları oluşmadığından sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına’ hükmeden mahkemenin takdirinde bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir” açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.09.2012 gün ve 67723 sayı ile;
“Sanığın üzerine yüklenmiş olan ve 5237 sayılı TCK’nun 203. maddesinde düzenlenen mühür bozma suçu, kamu güvenine karşı ve kamu otoritesinin mühür koymaya yönelik iradesine karşı işlenen suçlardan olması nedeniyle, mühür bozma eyleminin meydana getirdiği bir zarardan ve bu sebeple eski hale getirmeden de söz edilemeyecektir. Kaldı ki, mühür bozma suçundan doğan zarar, suçtan kaynaklanan ve ödenmemiş bulunan açma kapama ve borç dökümü masrafları olarak da kabul edilmemelidir.
Dolayısıyla, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken ‘zararı gidermemiş olma’ gerekçesi de yasal dayanağa sahip olmamakta ve anılan düzenlemenin sanık hakkında uygulanabileceği düşünülmektedir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca Yargıtay 11. Ceza Dairesince 23.01.2013 gün ve 23605–1186 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; somut olayda katılan kurumun maddi bir zararının olup olmadığı ve bu bağlamda sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamında;
Katılan kurum vekilinin Adana Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazdığı şikayet dilekçesinde, sanığın borcundan dolayı defalarca suyunun kesilerek su sayacının mühürlenmesine rağmen mühür fekkiyle su kullanmaya devam ettiğinin belirtildiği,
Dilekçe ekinde bulunan Adana Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından Genel Müdürlük Makamına yazılan 12.10.2005 tarihli yazıda; sanığın 07.10.2005 tarihi itibariyle 26 dönemlik 8.871,10 Lira su borcunu ödemediğinden 12 defa suyunun kullanıma kapatılarak kapama zabıtları düzenlendiği, kapama zabıtlarına istinaden 198,24 Lira kapama-açma borcunun olduğunun ifade edildiği,
Şikayet dilekçesi ekinde ibraz edilen “su açma zaptı” isimli belgenin ayrıntısında, sanığın kaçak su kullanması nedeniyle su sayacına yedi kez conta ve iki kez aparat takıldığı, bir kez sayaç sökülüp kör tapa takıldığı, bir kez tel mühür ile kesildiği ve bir kez de şebekeden kesildiği, yapılan bu işlemlerin toplam 198,24 Lira maliyeti olduğu bilgilerinin yer aldığı,
Sanığın aşamalarda üzerine atılı suçu kabul etmediğini beyan ettiği,
Anlaşılmaktadır.
Mühür bozma suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun İkinci Kitap Üçüncü Kısımda, “Kamu güvenine karşı suçlar”ın düzenlendiği Dördüncü Bölümde yer almış olup, anılan Kanunun 203. maddesi;
“(1) Kanun veya yetkili makamların emri uyarınca bir şeyin saklanmasını veya varlığının aynen korunmasını sağlamak için konulan mührü kaldıran veya konuluş amacına aykırı hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklindedir.
Bu suçla korunan hukuksal yarar sadece mührün maddi varlığı veya mühürlenmek suretiyle dokunulmaması istenen eşya olmayıp, bu işlemi yapan kamu kurumunun otoritesi de olduğundan, mühür bozulmadan korunan eşya üzerinde tasarrufta bulunulması ile de suç oluşmaktadır. Başka bir anlatımla, maddede belirtilen seçimlik hareketlerden birinin yapılması ile suç oluştuğundan, ayrıca bir zarar veya somut bir tehlikenin doğması gerekli görülmemiştir. Bununla birlikte suçun işlenmesiyle mühürlemeyi yapan resmi kurumun, mührü sökülerek otoritesine karşı gelindiği için suçtan zarar gördüğü, ayrıca maddi bir zararın olup olmadığı da her somut olaya göre değerlendirilmelidir.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının niteliği ve uygulanma koşulları üzerinde de durulması gerekmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulaması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 günü yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanunun 40. maddesiyle de 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılık hariç olmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen bu uygulama, 5728 sayılı Kanunla 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
5560, 5728, 5739 ve 6008 sayılı Kanunlar ile 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
a) Suça ilişkin olarak;
1- Yapılan yargılama sonucunda, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edilmesi ve hükmolunan cezanın, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması,
2- Suçun, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
b) Sanığa ilişkin olarak;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
2- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi,
3- Mahkemece; sanığın, kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
4- Sanığın bu kurumun uygulanmasını kabul etmediğine dair beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif koşullarından birisi de, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesidir. Burada uğranılan zarardan kast edilen maddi zarar olup, manevi zarar bu kapsamda değerlendirilmemelidir.
Maddi zararın bizzat sanık tarafından yerine getirilmesi gerekmeyip, sanık adına onun bilgisi ve rızası tahtında üçüncü kişiler tarafından tazmin, aynen iade veya eski hale getirme suretiyle giderilmesi de mümkündür. Ancak herhangi bir zararın doğmadığı veya zarar doğurmaya elverişli olmayan suçlar yönünden bu şart aranmayacaktır.
Zararın belirlenmesinde hâkim, ceza yargılamasında şahsi hak davasına yer verilmediği gerçeğini de göz önünde bulundurmak şartıyla, kanaat verici basit bir araştırma yapmalı, hukuk hâkimi gibi gerçek zararı tam anlamıyla tespite çalışmamalıdır. Zira 5271 sayılı Kanunun 231. maddesindeki düzenleme, kişinin ileride hukuk mahkemesinde şahsi hak davası açmasına ve giderilmediğini düşündüğü gerçek zararının kalan kısmına da hükmedilmesini isteme yönünden bir engel oluşturmamaktadır.
Bunun yanında, bazı olaylarda zarar miktarının herkes tarafından kolaylıkla belirlenebilmesi mümkün ise de, bir kısım olaylarda zararın tespiti teknik bilgi gerektirdiğinden, ancak konunun uzmanı kişiler aracılığıyla belirlenebilmektedir. Bu gibi durumlarda zararın miktarı hâkim tarafından belirlenemiyorsa, bilirkişi incelemesi yaptırılmalı ve zararın karşılanması konusunda iradesini gösteren sanıktan belirlenen bu miktar zararı giderip gidermeyeceği açıkça sorulduktan sonra, sonucuna göre hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı tartışılmalıdır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun benzer nitelikteki uyuşmazlıkların değerlendirildiği 20.03.2012 gün ve 842-100 ile 10.04.2012 gün ve 479-145 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın, borcu nedeniyle 12 kez mühürlenmesine rağmen her defasında su sayacındaki mührü bozarak su kullanmaya devam ettiği sabit olan olayda, dosya kapsamından katılan kurum görevlilerinin mühürleme işlemi yaparken conta, aparat, kör tıpa, tel mühür gibi malzemeler kullandığının ve sanığın da mührü bozarken katılan kurum tarafından takılan bu conta, kör tıpa ve diğer malzemeleri sökerek, çıkararak veya kırarak bir şekilde su kullanmaya devam ettiğinin anlaşılması karşısında, katılan kurum tarafından mühürleme işlemleri sırasında kullanılan malzemelerin bedeli ile açma kapama masrafları da dahil olmak üzere toplam 198,24 Liranın, doğrudan suçtan kaynaklanan maddi zarar olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bununla birlikte sanığın, aşamalarda zararı karşılayacağına dair herhangi bir savunmada bulunmadığı gibi, zararı ödeme yönünde bir irade de ortaya koymadığı, dolayısıyla olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif şartlarından birisi olan mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi şartı yerine getirilmemiştir.
Bu itibarla, sanığın suç nedeniyle katılan kurumun uğradığı maddi zararı gidermediği, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi için 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin altıncı fıkrasının (c) bendindeki objektif şartın gerçekleşmediği cihetle, “koşulları oluşmadığından sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına” hükmeden yerel mahkemenin takdirinde bir isabetsizlik olmadığını kabul eden Özel Daire onama kararı isabetli olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; “mühür bozma suçunun kamu güvenine karşı suçlar arasında yer alıp, kamu idaresinin mühür koymaya yönelik iradesine karşı işlenmesi nedeniyle mühür bozma eyleminin meydana getirdiği bir maddi zarardan söz edilemeyeceği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.07.2013 günü yapılan birinci müzakerede gerekli çoğunluk sağlanamadığından, 17.09.2013 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi