Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/215 E. 2014/547 K. 09.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/215
KARAR NO : 2014/547
KARAR TARİHİ : 09.12.2014

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 12.06.2007
Sayısı : 151-372

Kasten yaralama, cinsel saldırı ve hakaret suçlarından sanık …’nin beraatına ilişkin, İzmir 18. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 12.06.2007 gün ve 151-372 sayılı hükmün müşteki tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 01.02.2012 gün ve 4182-602 ile;
“Müştekinin soruşturma safhasındaki kolluk ifadesinde yazılı adresinin 4200. sokak no:44 Karabağlar/İzmir olduğu, anılan adrese mahkemece çıkartılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi üzerine, 12.06.2007 tarihli ilk duruşmaya katılamayan müştekinin, mahkemece ilk celse verilen beraat hükmünü haricen öğrenip aynı gün verdiği temyiz dilekçesinde 4249. sokak no:44 Yunus Emre Mahallesi Karabağlar/İzmir adresinde oturduğu halde adresinin kollukta yanlış yazılmasından dolayı duruşmaya katılamadığını belirterek anılan hükmü temyiz ettiği, adreslerdeki semt ve numaraların aynı olmasına karşılık sokak numarasının iki hanesinin farklı yazılması ve yine kolluk ifadesinde mahalle adının yazılmaması nedeniyle müştekiye tebligatın ulaşamadığı, adresteki yanlışlığın eksik yazma ve maddi hataya dayalı olduğu anlaşıldığından tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir.
Suçtan zarar gören müştekinin verdiği yazılı kolluk ifadesinde sanıktan şikâyetçi olup cezalandırılmasını talep etmesi ve yargılama sonucunda mahkemece verilen hükmü temyiz etmesi karşısında, vaki talebi nazara alınıp doğru adresine tebligat çıkartılarak, temin edilecek müştekiye 5271 sayılı CMK’nun 238/2. maddesi gereğince davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulup bu hususta olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.04.2012 gün ve 205906 sayı ile;
” Ceza Muhakemesi Kanunun 234. maddesi mağdur ile şikayetçinin haklarını sayarken kamu davasına katılma ve davaya katılma şartıyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yoluna başvurma haklarını belirtmiş, hakların mağdur ve şikayetçiye anlatılarak tutanağa geçirilmesi gerektiğine işaret etmiştir.
CMK’nun 260. maddesi de yasa yoluna başvurma hakkına sahip kimseleri Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve katılan sıfatı almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış veya reddolunmuş veya katılan sıfatı alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar olarak saymıştır.
Somut olayımızda ise; iddianameyle açılan davanın yapılan yargılaması sırasında mahkemece müştekinin 25.12.2006 tarihinde kollukta şikayetinin tesbiti sırasında bildirdiği ikamet adresine duruşma gününü bildirir davetiye çıkartılmış ancak davetiye ‘belirtilen sokakta 44 hane olmadığı, muhatabının da ismen tanınmadığı’ belirtilip 22.03.2007 tarihinde tebliğ edilmeksizin iade edilmiştir.
CMK’nun 235/1-3 maddesinde; ‘mağdur, şikayetçi veya vekilinin dilekçelerinde veya beyanlarında belirttikleri adresleri tebligata esas alınır. Belirtilen adresin yanlışlığı, eksikliği veya adres değişikliğinin bildirilmemesi nedeniyle tebligat yapılamaması hallerinde adresin araştırılması gerekmez’ hükümlerini içerdiği nazara alındığında tebliğnamede temyiz isteminin reddine ilişkin olarak belirtilen gerekçelerin yasal ve yerinde bulunduğu açıktır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve temyiz talebinin reddine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 26.12.2012 gün ve 11837-13731 sayı ile; itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kovuşturma aşamasında duruşmadan haberdar edilmeyen müştekinin temyiz talebinin kabul edilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Müştekinin 25.12.2006 tarihinde Konak İlçe Emniyet Müdürlüğü Alsancak Karakol Amirliğine müracaat ederek sanıktan şikayetçi olduğunu bildirdiği, müştekinin kimlik ve adres bilgilerinin tutanağa geçirildiği, ikamet adresi bölümüne “4200 Sokak No. 44 Karabağlar-İzmir”, telefon numarası bölümüne “237 82 13” yazıldığı, Konak İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanıp Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan fezlekede müştekinin adresi olarak aynı adresin belirtildiği, iddianamede müştekinin adresinin “4200 Sok. No.44 Karabağlar-İzmir” olarak gösterildiği, yerel mahkemece müştekinin duruşmaya davet edilmesine ilişkin tebligatın adres bölümüne de aynı adresin yazıldığı, posta görevlisince “4200 Sok. 44 hane nosu yoktur. Muhatap ismen tanınmıyor” açıklaması yazılmak suretiyle tebligatın bila ikmal iade edildiği,
12.06.2007 tarihinde yapılan duruşmaya sanığın katıldığı ve savunma yaptığı, duruşmadan haberdar olmayan müştekinin ise iştirak etmediği, Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşünü bildirdiği, yerel mahkemece duruşma sonunda sanığın beraatına karar verildiği, aynı gün karardan haberdar olan müştekinin hükmü temyiz ettiği, adresinin yanlış yazılması nedeniyle duruşmadan haberdar olmadığı ve delillerini bildiremediği gerekçesiyle yerel mahkeme hükmünün bozulmasını istediği, temyiz dilekçesinde adresini “4249 Sok. No:44, Yunus Emre Mah., Karabağlar/İzmir” olarak gösterdiği, dilekçeye ekli müştekinin abone olarak gözüktüğü elektrik faturasında adresin “4249 sk 44”, telefon numarasının ise müştekinin kollukta bildirdiği “237 82 13” nolu numara olduğu,
Gerekçeli kararın yerel mahkemece, tebliğnamenin ise Özel Dairece temyiz dilekçesinde gösterilen “4249 Sok. No:44, Yunus Emre Mahallesi-Karabağlar-İzmir” adresine tebliğ edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için mağdur veya şikayetçinin duruşmaya çağrılması ve bu davete uymamaları halinde yapılacak işlemler üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
5271 sayılı CMK’nun “Suçun mağduru ile şikâyetçinin çağırılması” başlıklı 233. maddesinin birinci fıkrası; “Mağdur ile şikâyetçi, Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrı kâğıdı ile çağırılıp dinlenir”,
“Mağdur ve şikayetçinin davete uymamaları” başlıklı 235. maddesi ise; “(1) Mağdur, şikâyetçi veya vekilinin, dilekçelerinde veya tutanağa geçirilmiş olan beyanlarında belirttikleri adresleri tebligata esas alınır.
(2) Bu adrese çıkartılan çağrıya rağmen gelmeyen kimseye yeniden tebligatta bulunulmaz.
(3) Belirtilen adresin yanlışlığı, eksikliği veya adres değişikliğinin bildirilmemesi nedeniyle tebligat yapılamaması hâllerinde adresin araştırılması gerekmez.
(4) Bu kimselerin beyanının alınması zorunlu görüldüğü hâllerde üçüncü fıkra uygulanmaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Yukarıdaki mevzuat hükümleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde; mağdur ve şikayetçinin, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında ise mahkeme başkanı veya hâkim tarafından usulüne uygun olarak çağrılıp dinlenmesi gerekmektedir.
Mahkemece kovuşturma aşamasının başlangıcı olan iddianamenin kabulünden sonra duruşma günü belirlenip, duruşmada hazır bulunması gereken kişilerden olduğunda tereddüt bulunmayan mağdur ve şikayetçi veya vekilleri duruşmaya davet edilmelidir. Bu davet CMK’nun 37 ve 233. maddeleri uyarınca kural olarak 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre çağrı kağıdıyla yapılacaktır.
Mağdur ile şikayetçi veya vekillerine tebligat yapılırken, dilekçelerinde veya tutanağa geçirilmiş olan beyanlarında belirttikleri adresler esas alınacaktır. Belirtilen adreslere tebligat yapılmasına karşın, gelmemeleri halinde ilgililere yeniden tebligat yapılmayacaktır. Mağdur ile şikayetçi veya vekillerinin dilekçelerinde ya da beyanlarında bildirdikleri adresin yanlış veya eksik olması ya da adres değişikliğinin bildirilmemesi nedenleriyle tebligatın yapılamaması hallerinde, adreslerinin araştırılması gerekmeyecektir. Aksi yönde bir uygulama yapılması yargılamanın gereksiz yere uzamasına neden olabilecektir. Ancak şikayetçi veya mağdurların beyanlarının alınmasının zorunlu görüldüğü durumlarda, ilgililerin yeni adresleri araştırılarak, bu adreslerden davetleri sağlanmalıdır. Bu durumda çağrı kağıdı tebliğine rağmen gelmeyenlerin de gelmelerini sağlama yoluna gidilmelidir. Zira maddi gerçeğin bulunması için zorunlu görüldüğü taktirde, şikayetçi veya mağdur mutlaka dinlenilmelidir. Çağrıya rağmen gelmeyen mağdur veya şikayetçi hakkında CMK’nun 146/7. maddesi uyarınca zorla getirme kararı verilebilecektir. Ancak maddi gerçeğin belirlenmesi açısından ilgililerin dinlenilmesinin zorunluluk arz etmediği durumlarda mağdur ve şikayetçi ile vekillerinin belirttikleri adreslere bir kez tebligat çıkarılması yeterli olacaktır.
Bu aşamada mağdur ile şikayetçinin hakları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
5271 sayılı CMK’nun mağdur ve şikâyetçinin haklarını düzenleyen “Mağdur ile şikâyetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi;
“Kovuşturma evresinde;
1. Duruşmadan haberdar edilme,
2. Kamu davasına katılma,
3. Tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek isteme,
4. Tanıkların davetini isteme,
5. Vekili yoksa, baro tarafından kendisine avukat atanmasını isteme,
6. Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma” şeklinde olup, buna göre mağdur ile şikayetçinin kovuşturma evresinde; duruşmadan haberdar edilme, kamu davasına katılma, tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek isteme, tanıkların davetini isteme, vekili yoksa baro tarafından kendisine avukat atanmasını isteme ve davaya katılmış olmak şartıyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma haklarının bulunduğu hüküm altına alınmış, maddenin, “Bu haklar, suçun mağdurları ile şikâyetçiye anlatılıp açıklanır ve bu husus tutanağa yazılır” şeklinde düzenlenen son fıkrasında ise, bu hakların mağdur ve şikâyetçiye anlatılıp açıklanacağı ve bu hususun tutanağa yazılacağı belirtilmiştir.
Anılan maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, duruşmadan haberdar edilme kanun koyucu tarafından, mağdur ve şikayetçi için kovuşturma aşamasında kullanılabilecek bir hak olarak düzenlenmiştir. Buna göre, mağdur ve şikayetçiye veya vekillerine usulüne uygun tebliğ işlemi yapılmadan “duruşmadan haberdar edilme” hakkının kullandırıldığından bahsetmek mümkün değildir. CMK’nun 234. maddesi uyarınca bu hakkın kullandırılmaması kanuna aykırılık oluşturacaktır.
Bununla birlikte kanun koyucu 234. maddeye aykırı davranılması durumunda anılan hukuka aykırılığın telafisine imkân sağlayacak şekilde bir düzenlemeye yer vermiş ve “katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş olanlara” kanun yoluna başvurma hakkı tanımıştır. Bu hakkın kullanılabilmesi için de yargılama sonucunda verilen kararın aynı kanunun 35. maddesi uyarınca mağdur, şikâyetçi veya suçtan zarar görene tebliği gerekmektedir. Böylece gerekçeli kararın tebliğ edilmesiyle suçtan zarar gören geç de olsa davadan haberdar olarak kararı temyiz etme imkânı bulmuş olacaktır. Gerekçeli kararın tebliğinden itibaren mağdur, şikayetçi veya suçtan zarar görenin hükmü temyiz edip etmemesine göre de temyizin kapsamı belirlenecektir.
Duruşmadan haberdar olmayan mağdur, şikâyetçi veya suçtan zarar görene gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden sonra veya öğrenme üzerine hükmün temyiz edilmesi durumunda CMK’nun 260. maddesi uyarınca “katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar gören” sıfatı ile temyizi incelenecektir. Tebliğe rağmen hükmün temyiz edilmemesi durumunda ise Özel Dairece diğer temyiz talepleri kapsamında dosya incelenecek, ancak CMK’nun 233 ve 234. maddelerine aykırı davranılması gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilemeyecektir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Soruşturma aşamasında şikayetçi olduğunu beyan eden, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen iddianamede “müşteki” olarak gösterilen …’ün soruşturma aşamasında, emniyet görevlilerince alınan ifadesinde yazılı bulunan ikamet adresinin 4200. Sokak No:44 Karabağlar/İzmir olması, belirtilen adrese mahkemece çıkartılan tebligatın tebliğ edilmeksizin iade edilmesi, 12.06.2007 tarihli duruşmaya katılamayan müştekinin, mahkemece verilen beraat hükmünü haricen öğrenip aynı gün verdiği temyiz dilekçesiyle, 4249. Sokak No:44 Yunus Emre Mahallesi Karabağlar/İzmir adresinde oturduğu halde adresinin kollukta yanlış yazılmasından dolayı duruşmaya katılamadığını belirterek hükmü temyiz etmesi, kolluk ifadesinde yazılı adres ile temyiz dilekçesinde bildirilen adresteki semt ismi ve kapı numaraları aynı olup yalnızca sokak numarasının iki hanesinin farklı yazılması ve müştekinin kolluk ifadesinde bildirmiş olduğu ev telefonu numarasının temyiz dilekçesine eklediği elektrik faturasında yazılı olan telefon numarası ile aynı olması karşısında, adresin müşteki tarafından kasıtlı olarak yanlış veya hatalı bildirilmesinin söz konusu olmadığının ve adresteki yanlışlığın maddi hataya dayalı bulunduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu nedenle, kolluk ifadesinde sanıktan şikâyetçi olduğunu bildiren ve kollukta maddi hata sonucu yanlış yazıldığı anlaşılan adrese çıkartılan tebligatın bila ikmal iade edilmesi nedeniyle duruşmadan haberdar olmayan müştekinin temyiz talebinin Özel Dairece kabul edilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Öte yandan, iddianamede müşteki olarak gösterilen …’ün yerel mahkemece duruşmadan haberdar edilmesi, duruşmada CMK’nun 234. maddesindeki haklarının hatırlatılması, sanıktan şikayetçi olup olmadığının, şikayetçi olduğunu bildirmesi halinde ise davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulması, sonucuna göre katılma konusunda bir karar verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olduğundan, yerel mahkeme hükmünün Özel Dairece; “Suçtan zarar gören müştekinin verdiği yazılı kolluk ifadesinde sanıktan şikâyetçi olup cezalandırılmasını talep etmesi ve yargılama sonucunda mahkemece verilen hükmü temyiz etmesi karşısında, vaki talebi nazara alınıp doğru adresine tebligat çıkartılarak, temin edilecek müştekiye 5271 sayılı CMK’nun 238/2. maddesi gereğince davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulup bu hususta olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi” gerekçesiyle bozulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Zira temyiz dilekçesinde müştekinin şikayete ve davaya katılmaya ilişkin açık bir talebi bulunmayıp, davaya katılma hususunda CMK’nun 237/2. maddesi uyarınca temyiz aşamasında Özel Dairece bir karar verilmesi mümkün değildir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 16.04.2013 gün ve 1568-141 sayılı kararı da aynı doğrultudadır.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.12.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.