Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/17 E. 2013/372 K. 17.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/17
KARAR NO : 2013/372
KARAR TARİHİ : 17.09.2013

Mühür bozma suçundan sanık Cemal A.’nın 5237 sayılı TCK’nun 203, 43/1, 62 ve 52. maddeleri uyarınca 3.740 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Bursa 11. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 04.12.2008 gün ve 675-1235 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 19.06.2012 gün ve 13684-6942 sayı ile;
“Sanığın yüzüne karşı verilen 04/12/2008 günlü kararı yasal süreyi geçirdikten sonra 15.12.2008 tarihinde temyiz etmiş ise de, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Dairemizce de benimsenen 30.01.2007 gün ve 2007/9-18 sayılı Kararına göre gerek yüze karşı, gerekse gıyapta verilen hükümlerde yasa yolunun, süresinin, merciin ve şeklinin belirtilmesi ve bu hususların hüküm fıkrasına yazılması zorunlu olduğu halde, hüküm fıkrasında temyiz süresinin ‘7 günlük süre içerisinde’ olarak gösterildiği, temyiz süresinin ne zaman başlayacağı belirtilmediği gibi yasa yoluna başvuru şeklinin de gösterilmediği, anlaşılmakla bu hatanın CMK’nın 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni sayılıp sanığın başvurusunun yasal süresinde olduğu kabul edilerek yapılan incelemede,
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Dairemizin 2011/13683 Esas sayılı dosyasının incelenmesinde sanık hakkında aynı yerle ilgili başka bir davanın da bulunduğunun anlaşılması karşısında; bu dosyaların derdest ise birleştirilmesi, karara çıkıp kesinleşmesi halinde ise tümüyle dosya içine alınıp iddianame tarihlerine göre hukuki kesintinin gerçekleşip gerçekleşmediği de belirlenerek, sonucuna göre zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının ve mükerrer dava bulunup bulunmadığının tartışılması gerekirken, eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 25.09.2012 gün ve 94110 sayı ile;
“5271 sayılı CMK.nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde de hüküm ve kararlarda, başvurulacak yasa yolu, başvurunun yapılacağı merci, başvuru yöntemi ve süresinin hiçbir tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi gerektiği hükmüne yer verilmiştir.Bu hükümlere aykırılık, aynı Yasanın 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturacaktır.
Hüküm ve kararlarda bulunması gereken bu hususlardaki amaç kanun yolu haklarının doğru ve etkin biçimde kullanımını sağlamak ve bu eksiklik sonucunda mağduriyete yol açılmasını önlemektir. Noksan veya tereddütlü tebliğ sonucunda eski hale getirme oluşturabilecek şekilde mağduriyete neden olup olmadığı önemlidir. Diğer yandan CMK’nun 264. maddesi, kabul edilebilir bir kanun yolu başvurusunda kanun yolu veya mercide yanılgının, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, bu durumda başvurunun yapıldığı mercice, başvurunun derhâl görevli ve yetkili olan mercie gönderilmesi gerektiği hükmüne yer vererek bu hakların kullanımını korumak için geniş bir düzenleme kanunda yer bulmuştur.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13/03/2012 gün ve 2011/319 E. 2012/93 K. sayılı ilamında belirtildiği üzere ‘kural olarak temyiz istemi süresinde verilen dilekçe veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla hükmü veren mahkemeye yapılacaktır. Ancak süresinde bulunmak koşuluyla, dilekçenin hükmü veren mahkeme dışındaki bir mahkemeye verilmesi veya bir istemde bulunulması ya da haklı nedenlerin varlığı durumunda Cumhuriyet savcılığına ya da bir başka mercie istemde bulunulması temyiz istemini geçersiz kılmayacak, bu durum mercide yanılgı kapsamında değerlendirilecek ve dilekçenin verildiği veya istemin yapıldığı merciince, istem veya dilekçe mahkemesine gönderilecektir. Yine aynı şekilde istemin temyiz yerine itiraz olarak belirtilmiş bulunması da bu kapsamda değerlendirilerek, başvuru sahibinin hakları korunacak, sürenin bildirilmemesi veya yanılgılı bildirilmesi halinde bunun ilgili taraf açısından bir yanılgı oluşturarak bir hakkın kullanılmasını engellemesi durumunda açıklamalı davetiye ile bu hususun tebliğinden sonra süreler işlemeye başlayacak, böylece olası hak kayıpları önlenecektir.’
Buna göre hükmün ve kararın bildiriminde bir yanılgıya neden olacak bir durumun olup olmadığı incelenmesi gereken ilk sorundur.
Somut olayımızda;
Sanığın yüzüne karşı verilen hüküm ‘7 gün içerisinde Yargıtay yolu açık olmak üzere’ denilmek suretiyle tefhim edilmiştir. Yüzüne karşı tefhim edilen hükmü süresinden sonra temyiz eden sanık temyiz dilekçesinde kanun yolu başvuru şekli ve süresinin ne zaman başlayacağı hususunda bir tereddüt yaşadığına ilişkin herhangi bir ifade bulunmadığı gibi, süresinden sonra temyiz dilekçesi verilmesine ilişkin eski hale getirme nedeni oluşturacak bir durumdan da bahsetmemiştir.
Halen yürürlükte olan 1412 sayılı CMUK’nun 310. maddesi uyarınca, 04.12.2008 tarihinde yüze karşı verilmiş olan karara yönelik temyiz isteminin tefhimden itibaren bir hafta içerisinde yapılması gerekmekte olup, sanık belirtilen bir haftalık süreden sonra 15.12.2008 hakim havaleli dilekçe ile temyiz başvurusunda bulunmuştur. Her ne kadar mahkeme hükmünde başvurulacak kanun yolu ilişkin bildirimde, sürenin başlangıcının ve başvuru şeklinin belirtilmemiş bulunması nedeniyle bildirimin noksan olduğu görülmüş ise de, yanılgıya veya kendisinden kaynaklanmayan bir kusura ilişkin bir beyanda bulunulmaması eski hale getirme nedeni olarak kabulünü gerektirir bir durumun olmadığını göstermektedir.
Bu açıklamalar karşısında, kanun yoluna başvuruda duraksamaya yol açacak bir bildirim noksanlığı olmaması sebebiyle halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca sanığın yasal süreden sonra olan temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiği düşünüldüğünden dairenizin kararının yeniden incelenmesini istemek gerekmiştir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca Yargıtay 5. Ceza Dairesince 22.11.2012 gün ve 11610-11909 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kanun yolu bildiriminin kanuna uygun ve yeterli olup olmadığı ile buna bağlı olarak sanığın temyizinin süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
04.12.2008 tarihli hükmün sanığın hazır bulunduğu oturumda verildiği ve kanun yolu bildiriminin; “7 gün içinde Yargıtay yolu açık olmak üzere, sanığın yüzüne karşı, C.Savcısı huzurunda isteme uygun olarak verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı” şeklinde olduğu, tefhim tarihi esas alındığında temyiz süresinin son günü olan 11.12.2008 tarihinin kurban bayramının son gününe isabet etmesi nedeniyle temyiz süresinin 12.12.2008 günü mesai saatinin sonuna kadar uzadığı, buna karşın sanık tarafından hükmün 15.12.2008 günü temyiz edildiği,
01.12.2008 gün ve 14331 sayılı Başbakanlık Genelgesinde, 12.12.2008 Cuma günü kamuda çalışan memur, işçi ve diğer personelin idari izinli sayılacaklarının belirtildiği,
Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkındaki 2429 sayılı Kanunun 2/B-2. maddesinin; “Kurban Bayramı; Arefe günü saat 13.00’ten itibaren 4,5 gündür” şeklinde olduğu,
Anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310. maddesinde, temyiz isteminin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olacağı, bu takdirde, beyanın tutanağa geçirilerek hâkime tasdik ettirileceği, yoklukta verilen kararlarda ise temyiz süresinin tebliğle başlayacağı belirtilmiştir.
5271 sayılı CMK’nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde de hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu, başvurunun yapılacağı merci, başvuru yöntemi ve süresinin hiçbir tereddüte yer vermeksizin açıkça belirtileceği hükümlerine yer verilmiş olup, bu hükümlere aykırılık, anılan Kanunun 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturacaktır. Bu bildirimlerdeki temel amaç sujelerin başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması ve bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilecek veya eski hale getirme nedeni oluşturacak husus, eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bir hakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır.
5271 sayılı CMK’nun 264. maddesinde ise, kabul edilebilir bir kanun yolu başvurusunda kanun yolunun veya mercide yanılgının, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, bu hâlde başvurunun yapıldığı merciince, başvurunun derhâl görevli ve yetkili mercie gönderilmesi gerektiği hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, kural olarak temyiz istemi süresinde verilen bir dilekçe veya zabıt kâtibine yapılacak bir beyanla hükmü veren mahkemeye yapılacaktır. Ancak süresinde olması şartıyla, dilekçenin hükmü veren mahkeme dışındaki bir mahkemeye verilmesi veya istemde bulunulması ya da haklı nedenlerin varlığı halinde Cumhuriyet Savcılığına ya da bir başka mercie istemde bulunulması temyiz istemini geçersiz kılmayacak, bu durum mercide yanılgı kapsamında değerlendirilebilecek, dilekçenin verildiği veya istemin yapıldığı merci tarafından, istem veya dilekçe mahkemesine gönderilecektir. Yine aynı şekilde istemin temyiz yerine itiraz olarak belirtilmiş olması da bu kapsamda değerlendirilerek, başvuru sahibinin hakları korunacak, sürenin bildirilmemesi veya yanılgılı bildirilmesi halinde bunun ilgili taraf açısından bir yanılgı oluşturarak bir hakkın kullanılmasını engellemesi durumunda açıklamalı davetiye ile bu hususun tebliğinden sonra süreler işlemeye başlayacak, böylece muhtemel hak kayıpları önlenecektir.
Öte yandan Ceza Genel Kurulunun 22.06.2010 gün ve 119-155 sayılı kararında da belirtildiği üzere, Başbakanlık genelgesi uyarınca 12 Aralık 2008 Cuma günü hizmetlerin aksamaması açısından gerekli tedbirin alınması ve asgari seviyede personelin bulundurulması kaydıyla idari izin günü olarak belirlenmiş ise de, bu günün resmi tatil olmaması nedeniyle süreler ve bu bağlamda temyiz süresi işlemeye devam etmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın yüzüne karşı verilen hükümde yasa yolu bildirimi “7 gün içinde Yargıtay yolu açık olmak üzere” şeklinde olup, temyiz süresinin başlangıcı belirtilmediğinden, bu durumun sürenin tebliğden mi, yoksa tefhimden mi başlayacağı konusunda tereddüte yol açtığı, nitekim sanığın 15.12.2008 tarihli temyiz dilekçesinde yer alan “…bugün tarihi itibariyle mahkemeniz kaleminden tebliğ ettim, yasal süresi içinde temyiz ediyorum” şeklindeki beyanından da sürenin başlangıcı konusunda tereddütte kaldığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, yerel mahkemece tefhim edilen kararda kanun yolu bildiriminde bulunması gereken temyiz süresinin başlangıcının belirtilmemesi CMK’nun 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni olup, sanığın 15.12.2008 tarihinde vermiş olduğu dilekçesinin eski hale getirme talebi mahiyetinde olduğunu kabul eden Özel Dairece temyiz isteminin süresinde yapıldığı belirtilerek hükmün esasının incelenmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, yerinde olmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.09.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.