Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/128 E. 2014/108 K. 04.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/128
KARAR NO : 2014/108
KARAR TARİHİ : 04.03.2014

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza
Günü : 18.12.2007
Sayısı : 89-158

Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan sanığın beraatına ilişkin, Kale Sulh Ceza Mahkemesince verilen 18.12.2007 gün ve 89-158 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 07.02.2012 gün ve 18517-3131 sayı ile;
“Sanığın ormana ikibinbeşyüz metre mesafede bulunan tarlasında anız yakma eyleminin, 6831 sayılı Kanunun 76/d maddesinde tanımlanan yasak sayılan eylemlerden olduğu, aynı kanunun 110/2. maddesinde yaptırıma bağlanan suçu oluşturduğu gözetilmeden mahkumiyet yerine yazılı şekilde beraat kararı verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.04.2012 gün ve 82180 sayı ile;
“…Sanık hakkında Kale ilçesi Karaköy kasabası Akçapınar mevkiinde bulunan tarlasındaki anızları yakmak suretiyle yangın çıkardığı iddiasıyla TCK’nun 170/2. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış, sanığın anız yaktığı tarlasının ormana olan mesafesi 02.10.2007 tarihli kolluk tutanağında 8 km. olarak tespit edilmiş, mahkemenin 04.12.2007 tarihli duruşmadaki ara kararı doğrultusunda, Orman İşletme Müdürlüğü’nde görevli orman muhafaza memurlarınca tutulan 07.12.2007 tarihli tutanakta ise anız yakılan yerin ormana uzaklığının 7 km. olduğu belirtilmiştir.
Mahkemece yapılan keşif sonucu orman yüksek mühendisi tarafından düzenlenen 15.12.2007 tarihli raporda ise, anız yakılan tarlanın, harita üzerinden yapılan tespite bağlı olarak en yakın devlet ormanına kuş uçuşu 2,5 km mesafede olduğu belirtilmiştir.
6831 sayılı Kanunun 76/d maddesinde ormana 4 km. mesafede anız veya benzeri bitki örtüsü yakmak yasaklanmış olup mesafenin tespitine ilişkin olarak ‘kuş uçuşu’ veya başkaca bir nitelendirmeye yer verilmiş değildir. Dolayısıyla söz konusu mesafenin tespitinde ‘arazi üzerinde’ yapılacak bir ölçümün esas alınması gerekir.
Şu halde, dosyada mesafeye ilişkin ‘arazi üzerinde’ yapılmış keşfe dayalı ve bilirkişi tarafından rapora bağlanmış bir tespitin bulunmamış olması karşısında, refakate teknik bilirkişi alınmak suretiyle mahalinde yeniden keşif yapılması, ‘arazi üzerinde’ yapılacak bir ölçüm neticesi dava konusu yerin ormana olan mesafesi hususunda bilirkişi raporu aldırılması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi ve yerel mahkeme kararının bu gerekçeyle bozulması gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 20.12.2012 gün ve 27186-39204 sayı ile; itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 6831 sayılı Kanunun 76/d maddesinde yazılı mesafenin tespitiyle ilgili eksik araştırma olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Ceza Genel Kurulunda yapılan görüşme sırasında Genel Kurul üyelerince öncelikle iddianamede 5237 sayılı TCK’nun 170/2. maddesine aykırı olarak vasıflandırılan yargılama konusu eylemin, vasıf değiştirdiği kabul edilerek 6831 sayılı Kanunun 76/d maddesinden hüküm kurulmasının mümkün olup olmadığı ve başka bir ifadeyle bu suçtan açılmış bir kamu davası bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerektiği ileri sürüldüğünden öncelikle bu hususun değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
5237 sayılı TCK’nun 170/2. maddesine aykırılık olarak vasıflandırılan yargılama konusu eylemin, vasıf değiştirdiği kabul edilerek 6831 sayılı Kanunun 76/d maddesinden hüküm kurulmasının mümkün olup olmadığı ve başka bir ifadeyle bu suçtan açılmış bir kamu davasının bulunup bulunmadığı;
Kale Cumhuriyet Başsavcılığınca sanık hakkında; “şüphelinin olay tarihi olan 02.10.2007 günü sabah 09.00-10.00 civarlarında Kale İlçesi Karaköy Kasabası Akçapınar Mevkiinde bulunan tarlasındaki anızları yakmak sureti ile yangın çıkardığı, olay mahalline gelen görevliler tarafından yangının kimseye bir zarar vermeden söndürüldüğü, şüphelinin alınan beyanında anız yaktığını ve yangını çıkardığını kabul ettiği, tüm soruşturma evrakı kapsamından anlaşılmış olmakla; şüphelinin tarlasında bulunan anızları yakmak sureti ile genel güvenliğin kasten tehlikeye düşürülmesi suçunu işlediği”, iddiasıyla kamu davası açıldığı, 5237 sayılı TCK’nun 170/2. maddesinin sevk maddesi ve suç adının ise “yangın çıkararak genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması” olarak gösterildiği,
Anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK’nun 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisnai hükümler bulunmakla birlikte, kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Anılan kanunun 170. maddesinin 4. fıkrasında da; “İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” düzenlemesine yer verilmiştir.
CMK’nun 225. maddesinde yer alan; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir” şeklindeki düzenleme gereğince de hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
Anılan kanuni düzenlemelere göre iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır.
Öğretide “davasız yargılama olmaz” ve “yargılamanın sınırlılığı” olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacaktır.
Ceza Muhakemesi Kanununun 226. maddesi ile de; “Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.
Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır” hükmü getirilmiştir.
Kanun koyucu bu düzenlemeyle, iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olmakla birlikte, o eylemin hukuki niteliğinde değişiklik olmasını anılan ilkeye aykırı görmemiş, bu gibi hallerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre bir hüküm kurulmasına imkan sağlamıştır. Bu düzenlemenin bir sonucu olarak mahkeme, eylemin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. Örneğin, iddianamede hırsızlık olarak nitelendirilen eylemin, suç eşyasının kabul edilmesi suçunu oluşturacağı görüşünde olan mahkeme, sanığa ek savunma hakkı vermek suretiyle suç eşyasının kabul edilmesi suçundan hüküm kurabilecektir. İddianamede anlatılan olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanması söz konusu olduğunda ise, suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması halinde de gerekli görüldüğünde davaların birleştirilmesi yoluna gidebilecektir.
Diğer taraftan 6831 sayılı Orman Kanununun 76. maddesinin “d” bendin de; “Orman- lara dört kilometre mesafede veya bu Kanunun 31 inci ve 32 nci maddeleri kapsamına giren köyler hudutları içinde anız veya benzeri bitki örtüsü yakmak yasaktır” şeklinde düzenlenmiş, aynı Kanunun 110. maddesinde ise; “ 76 ncı maddenin (b), (c) ve (d) bentlerinde belirtilen fiilleri işleyenler hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve adlî para cezasına hükmolunur” denilerek, 76. maddede yasaklanan eylemlerin cezai yaptırımlarına yer verilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
6831 sayılı Kanunun 76/d maddesinde ormana dört kilometre mesafede anız yakılması yasaklanmış ve bu yasağa uymayanların aynı kanunun 110/2. maddesi gereğince cezalandırılacağı öngörülmüştür. İddianamede genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması olarak vasıflandırılan eyleme ilişkin yapılan anlatımın 6831 sayılı Kanunun 76/d maddesinde düzenlenen suça uyabilecek şekilde olduğu ve bu nedenle TCK’nun 170/2. maddesine aykırılık suçundan açılan kamu davasında eylemin vasıf değiştirdiği kabul edilerek, sanığa ek savunma hakkı verilmek suretiyle 6831 sayılı Kanunun 76/d maddesinde düzenlenen suçtan yargılanmasının mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Önsorunun bu şekilde çözümlenmesinden sonra uyuşmazlık konusunun değerlendiril- mesine geçilmiştir.
6831 sayılı Kanunun 76/d maddesinde yazılı mesafenin tespitiyle ilgili eksik araştırma olup olmadığı hususuna gelince;
İncelenen dosya kapsamından;
Olay yeri görgü ve tespit tutanağında, anız yakıldığı ihbarı üzerine jandarmanın olay yerine geldiği esnada sanığa ait tarlada anız yangınının devam ettiği, müdahale edilerek söndürüldüğü, olay yerinin Karaköy kasabasına 5 km, Ebecik köyüne 3 km, en yakın orman arazisine ise takriben 8 km. mesafede olduğu,
Suça konu yerde orman kadastrosunun yapıldığı, arazi kadastrosunun ise yapılmadığı,
10.12.2007 günü yapılan keşif sonucu orman yüksek mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen raporda; suça konu yerin orman sayılmayan alanlardan olduğu, çevrede herhangi bir orman ya da tarım arazisinin zarar görmediği, orman tahdit haritasını zemine uyguladığı, anız yakılan tarlanın en yakın devlet ormanına kuş uçuşu 2,5 km. mesafede olduğu tespitlerinin yapıldığı,
Orman muhafaza memurlarınca düzenlenen 07.12.2007 tarihli tutanakta, anız yangınının çevrede bulunan ormanlara herhangi bir zararının olmadığı ve ormana uzaklığının 7 km. olduğunun ifade edildiği,
Sanığın aşamalarda, anızları yakmak ve düzenlemek amacıyla olay günü tarlasına gittiğini, anızların yandığı sırada jandarmanın olay yerine gelerek tutanak düzenlediğini, çevredeki ormanların zarar görmediğini savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesinin amacı, usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda, somut gerçeğin her türlü şüpheden uzak bir biçimde kesin olarak ortaya çıkarılmasıdır. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, adaletin tam olarak gerçekleşmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edilebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
6831 sayılı Kanunun 76 ve 110. maddelerinde yer alan düzenlemeye göre, failin cezalandırılabilmesi için yasaklanan eylemlerin ormanlara 4 km. mesafede gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin şüpheye yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesi zorunludur. Kanunun 76. maddesinde öngörülen dört kilometrelik mesafenin tespitine ilişkin olarak “kuş uçuşu” veya başkaca bir ölçüm şekline yer verilmediğinden, anız veya benzeri bitki örtüsü yakılan yer ile orman arasındaki mesafenin kuş uçuşu değil, arazi üzerinde yapılacak tespitle belirlenmesi gerekmektedir. Nitekim anız veya bitki örtüsünün yakıldığı yerin en yakın devlet ormanına mesafesinin tespiti ile ilgili olarak öğretide de; “6831 sayılı Kanunun 76/d bendinde belirtilen 4 km. lik mesafe ormana, arazinin ölçümü neticesi bulunacak fiili uzaklıktır. Kuşbakışı uzaklık değildir” şeklinde görüşlere yer verilmiştir. (Mehmet Mestav, Orman Kanunu ve İlgili Mevzuat, Ankara 2009, 2. Baskı, 1. Cilt, s. 732; …, Mustafa Artunç, Türk Hukukunda Suçlar ve Kabahatler ile Tüm Özel Ceza Yasaları, 4. baskı, Cilt 2, s. 1881; Celal Aras, Orman Kanunu, 3. Baskı, 2013, s. 1082)
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Anız yakılan yerin en yakın Devlet ormanına olan mesafesi kolluk tarafından tutulan tutanakta 8 km, orman muhafaza memurlarınca tutulan tutanakta 7 km. ve keşif sonucu orman yüksek mühendisince verilen bilirkişi raporunda ise 2,5 km. olarak belirtilmiş olup, anız yakılan yer ile en yakın devlet ormanı arasındaki mesafe konusunda çelişki oluşmuştur. Bu nedenle teknik bilirkişi refakatinde mahallinde yeniden keşif yapılarak arazi üzerinden yapılacak bir ölçüm neticesinde dava konusu yerin ormana olan mesafesinin tereddüte yer vermeyecek şekilde belirlenmesi amacıyla bilirkişi raporu aldırılması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini zorunludur.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme kararının eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Genel Kurul Üyesi; “itirazın reddine karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 07.02.2012 gün ve 18517-3131 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Kale Sulh Ceza Mahkemesinin 18.12.2007 gün ve 89-158 sayılı kararının, teknik bilirkişi refakatinde mahallinde yeniden keşif yapılarak arazi üzerinden yapılacak bir ölçüm neticesi dava konusu yerin ormana olan mesafesi hususunda çelişkileri ortadan kaldıracak nitelikte bir bilirkişi raporu aldırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, eksik araştırmayla hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.03.2014 günü yapılan müzakerede önsoruna ilişkin uyuşmazlık yönünden oybirliğiyle, esasa ilişkin uyuşmazlık yönünden oyçokluğuyla karar verildi.