Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/125 E. 2014/543 K. 09.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/125
KARAR NO : 2014/543
KARAR TARİHİ : 09.12.2014

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 15.10.2010
Sayısı : 68-106

Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık …’nun 5237 sayılı TCK’nun 85/1, 62, 53/6 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sürücü belgesinin iki yıl süre ile geri alınmasına ve mahsuba ilişkin, Bergama Ağır Ceza Mahkemesince verilen 08.12.2006 gün ve 104-255 sayılı hükmün sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 08.04.2010 gün ve 9977-4097 sayı ile;
“…Diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak,
Tüm dosya kapsamına göre, sanığın idaresindeki araçla bölünmüş yolda karşı yön trafiğinin kullandığı şeride girmek suretiyle neden olduğu olayda bilinçli taksir koşullarının oluştuğu, bu nedenle tayin olunan cezanın 5237 sayılı TCK’nun 22/3. maddesi uyarınca arttırılması gerektiği gözetilmeden eksik ceza tayini” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 15.10.2010 gün ve 68-106 sayı ile;
“…Sanığın olay günü yönetimindeki otomobil ile Soma ilçesinden Bergama ilçesine seyir halinde iken gece 00.30 sıralarında Kınık ilçesi Poyracık kasabasına geldiğinde kasaba içerisinden geçen bölünmüş yolun başlangıcında ve öncesinde bölünmüş yol ikaz işaretleri, mecburi yön işaretleri, azami hız sınırına ilişkin levha, işaret ve çizgilere rağmen dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketle savunmasının aksine delil bulunmadığından, bölünmüş yola ilişkin işaret ve levhalara dikkat etmeyerek bölünmüş yolun karşı yönden gelen trafiğin kullanmak olduğu bölümüne girdikten 50 metre kadar sonra karşı yönden kendine ayrılmış yol bölümünden ilerlemekte olan tanık Ramazan Alpaslan’ın yönetimindeki kamyonun arkasından kamyonu sollamak üzere çıkan maktülün yönetimindeki motorsiklete çarpması sonucu motorsiklet sürücüsü maktulün ölümüne neden olmak suretiyle sabit görülen eyleminin, 5237 sayılı TCK’nun 85/1. maddesi kapsamında kaldığı yukarıda da kısmen açıklandığı üzere mahkememizce trafik işaret ve levhalarına yeterince dikkat edilmemesi halinde yolun doğrultusuna göre karşı yön trafiğine girmenin ihtimal dahilinde olabileceğine dair mahallinde yapılan keşifte yapılan ve keşif zaptına geçen gözleme aynı yere ilişkin fotoğraflara göre sanığın yanılgı ile yeterli dikkat ve özeni göstermeyerek ters yöne girdiği yolundaki beyanının aksine girmiş olduğu yolun ters yön olduğunu bilerek ve bu bilinç ile girdiğine dair delil bulunmadığı, olayın da hemen bölünmüş yolun girişine göre yakın mesafede meydana geldiği nazara alındığında sanığın yanılgı ile girmiş olduğu ters yönde bunu anladıktan sonra buna rağmen ters yön olduğunu bilerek devam ettiğinin de söylenemeyeceği ve sanığın olay sırasında alkollü olduğuna dair de kesin bir delil ve tespit de bulunmadığından olayda bilinçli taksir koşullarını bulunmadığı…” gerekçesi ile ilk hükümde direnilmesine karar vermiştir.
Bu hükmün de katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli 05.02.2013 gün ve 195408 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın bir kişinin ölümüne neden olma eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Suç tarihinde iki gündür eve gelmeyen kardeşinin Dikili’de olduğunu öğrenmesi üzerine gece saat 00.30 sıralarında 35 BTE 39 plaka sayılı Doğan SLX marka aracıyla Soma’dan Dikili’ye gitmek üzere yola çıkan sanığın, Kınık ilçesi Poyracık Kasabasına geldiğinde, kasaba içinden geçen bölünmüş yolun karşı yönden gelen trafiğin kullanmakta olduğu kısmına girdiği, yaklaşık 70 metre kadar ilerlediğinde bölünmüş yolun kendi istikametinde ve sağ şeridinde seyreden ve kazanın oluşumunda kusuru bulunmadığı belirlenerek hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen şoför Ramazan Alpaslan’ın sevk ve idaresinde bulunan kamyonun arkasından sollama amacı ile çıkış yapan ölen …’ın sevk ve idaresindeki motosiklete bölünmüş yolun orta şerit noktasında çarptığı, motosikleti kullanan Gültekin ve arkasında yolcu olarak bulunan Vedat’ın yaralandıkları, görgü tanıkları tarafından yeşil renkli Doğan SLX marka bir otomobili kullandığı belirlenen sanığın kaza sonrasında olay mahallinde durmayıp hemen ayrıldığı,
Şikâyetinden vazgeçen mağdur Vedat’ın hayati tehlike geçirmeyecek ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralandığı, Bergama Devlet Hastanesine kaldırılan motosiklet kullanıcısı Gültekin’in ise hayatını kaybettiği,
Bergama Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 11.04.2006 günü düzenlenen otopsi tutanağında; koklamakla yoğun şekilde alkollü olduğu tespit edilen …’ın multible organ travmasına bağlı solunum ve dolaşım durması sonucu yaşamını yitirdiğinin belirlendiği,
Aynı gün aracını tamir amacıyla sanayi sitesine götüren sanığın saat 15.00 de Soma’da yakalandığı, görevlilere alkollü olduğunu ve ters yöne girdiğini söylediğinin tutanak altına alındığı, fakat olaydan yaklaşık 15 saat sonra yakalandığı için alkollü olup olmadığına ilişkin tespit yapılamadığı,
11.04.2006 tarihli trafik kazası tespit tutanağında; ölen …’ın yönetimdeki motosiklet ile Bergama istikametinden Kınık istikametine bölünmüş yolda sol şeritte seyir halinde iken, bölünmüş yola ters istikamete giren sürücüsü ve plakası tespit edilemeyen yeşil renkli bir otomobilin sol aynasına çarparak yerde sürüklendiği ve o esnada aynı şeritte seyir halinde olan Ramazan Alpaslan yönetimindeki kamyonun sol çeker lastiğine çarpması sonucu meydana gelen ölümlü ve yaralamalı olayda plakası tespit edilemeyen otomobil sürücüsünün bölünmüş karayolunda karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şeride girmek suretiyle 2918 sayılı Kanun’un 84. maddesini ihlal etmesi nedeniyle tam kusurlu olduğunun belirtildiği,
Kınık Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından mahallinde 18.04.2006 tarihinde yapılan keşif sonrası düzenlenen 21.04.2006 tarihli bilirkişi raporunda; sanığın 2918 sayılı Kanun’un 84/b maddesinde yer alan “bölünmüş karayolunda karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit, rampa ve bağlantı yollarına girme” kusurunu işleyerek kazanın oluşumunda tam kusurlu olduğu görüşünün açıklandığı,
Yerel mahkemece olayın meydana geldiği gece saatlerinde yapılan 06.11.2006 tarihli keşifte, sanığın seyrettiği istikametten olay mahalline yol alınarak yapılan gözlemde bölünmüş yol başlangıcına ilişkin trafik işaretlerinin, uyarıcı yön levhaları, hız sınırı ve sollama yasağına ilişkin işaret, levha ve çizgilerin usulünce bulunduğunun, aydınlatma lambalarının bulunmaması ve bölünmüş yol işareti ile birlikte mecburi yol levhası bulunmaması halinde yolun seyir istikametine göre bölünmüş yol başlangıcında yolun ters yönüne girilmesinin imkan dahilinde olduğunun, fakat hız sınırına uyulması ve aracın uygun aydınlatma araçları olması halinde mecburi yön levhasının rahatlıkla görülebileceğinin gözlemlendiğinin belirtildiği ve bu hususun tutanağa geçirildiği,
Keşif sonrasında düzenlenen 30.11.2006 tarihli bilirkişi raporunda da; sanığın 2918 sayılı Kanunun 84/b maddesinde yer alan “taşıt giremez veya bölünmüş karayolunda karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit, rampa ve bağlantı yollarına girme”, ayrıca aynı kanunun 47/1-c maddesinde düzenlenen “trafik işaret levhaları, cihazları ve yer işaretlemeleri ile belirtilen ve gösterilen hususlara uymamak” kurallarını ihlal ederek kazanın oluşumunda birinci derecede tam kusurlu olduğunun ifade edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur Vedat Duruar; olay günü arkadaşı …’ın kullandığı motosiklet ile gece saat 24.00 sıralarında Poyracık Beldesi içerisinde bölünmüş yolun Kınık istikametinde olan kısmında seyrederken önlerindeki kamyonu sollamak için yolun soluna çıktıkları anda karşı yönden gelen bir aracın farlarını gördüğünü, sonrasını hatırlayamadığını beyan etmiş,
Tanık Türker Çullu; kazanın meydana geldiği yol üzerinde evinin bulunduğunu, olay gecesi balkonda otururken bir ses duyduğunu, çarpışma anını görmediğini, fakat marketin önünde yavaşlayıp bir dakika duran Doğan SLX marka bir otomobilin ters yönde hızla Poyracık istikametine devam ettiğini fark ettiğini belirtmiş,
Tanık Ramazan Alpaslan; olay gecesi saat 24.00 sıralarında Dikili’den Soma yönüne doğru seyir halinde olduğunu, karşı yönden gelen Doğan marka bir aracın kendi şeridinden ayrılarak ters yöne girip yol aldığını, yolun çift yönlü olduğunu, normal hızla gelen bu araca selektör yaptığını, bu aracın kendi aracı ile yan yana geldiğinde arkasından çıkan motosiklet ile çarpıştığını, kaza sonrası durduğunu ve yaralıları gördüğünü, fakat kazaya neden olan aracın durmayıp uzaklaştığını ifade etmiş,
Sanık aşamalarda; olay günü iki gündür eve gelmeyen kardeşinin Dikili’de olduğunu öğrenmesi üzerine aracıyla gece saat 23.00 sıralarında Soma’dan yola çıktığını, Kınık ilçesini geçtikten sonra Bergama yönüne seyrederken bu yoldan ilk defa geçtiği için olayın meydana geldiği Poyracık Kasabasına girdiğinde karşı yönden gelen kamyonun farlarına aldanarak ters yola girdiğini, motosikleti de o ana kadar görmediğini, ters yönde ilerlerken motosikletin aniden bir anda kamyonun arkasından çıktığını, aracının sol yan aynasına ve kapısına çarptığını, korkup paniklemesi nedeniyle olay yerinde durmayarak uzaklaştığını savunmuştur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, taksir ve bilinçli taksir kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.
Kural olarak ancak kastla işlenebilen suç, kanunda açıkça gösterilen hallerde taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirin unsurları;
1- Suçun taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülmeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi taksirin niteliğini de değiştirmez. 5237 sayılı TCK’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilir.
5237 sayılı TCK’nda taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tâbi tutulmuş, kanunun 22. maddesinin 3. fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanarak, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.
Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise gerçekleşmesini istemediği bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Görüldüğü gibi, bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin hali ile bir tutulamayacağından ve neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlü olduğundan, “neticenin fail tarafından öngörülmesi” ölçü alınarak basit ve bilinçli taksir ayrımına gidilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Olay gecesi Soma-Bergama karayolu üzerinde seyir halindeyken Kınık ilçesi Poyracık Kasabasında yer alan bölünmüş yolda ters yöne giren, kendi beyanına göre alkollü olan sanığın, aynı yolda kendilerine ayrılmış kısımda seyreden ve öndeki kamyonu sollamak için sol şeride geçen motosiklete çarparak sürücü Gültekin’in ölümüne, şikâyetinden vazgeçen Vedat’ın da yaralanmasına neden olduğu olayda; sanığın bölünmüş yol başlangıcı, hız sınırı ve sollama yasağına ilişkin trafik işareti, uyarıcı yön levhaları ve çizgilerin usulüne uygun olarak bulunduğu yolda, karşı yönden gelen trafik araçlarının kullandığı bölüme bilerek girdiği, ters yönde olduğunu bilmesine rağmen aracını sürmeye devam ettiği, karşı istikametten gelen bir araca çarparak yaralama ya da ölüme neden olabileceğini öngördüğü halde tecrübesine, şoförlük yeteneklerine, yolun gecenin geç saati olması nedeniyle boş olacağı ihtimaline, özellikle de şansına ve karşı yönden gelenlerin kendilerini koruma yönünde dikkatli davranacaklarına güvendiği, böyle bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek öngördüğü ancak istemediği neticeye neden olduğu anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, gerçekleşmesini istemediği ancak öngördüğü sonucun meydana gelmesini engelleyecek şekilde objektif özen yükümlülüğüne uygun davranmayan sanığın bir kişinin ölümüne neden olma eyleminde bilinçli taksirle hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirdiği gözetilmeksizin, taksirle gerçekleştirdiğinin kabulü ile hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bergama Ağır Ceza Mahkemesinin 15.10.2010 gün ve 68-106 sayılı direnme hükmünün, sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirdiği gözetilmeksizin, taksirle gerçekleştirdiğinin kabulü ile hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.12.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.