Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/102 E. 2014/128 K. 11.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/102
KARAR NO : 2014/128
KARAR TARİHİ : 11.03.2014

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 19.12.2010
Sayısı : 316-375

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanık …’nın 765 sayılı TCK’nun 179/2 ve179/3. maddeleri uyarınca 4 yıl hapis ve 600 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve 5271 sayılı CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin, Düzce Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.12.2010 gün ve 316-375 sayılı hüküm kanun yollarına başvurulmaksızın kesinleşmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.06.2012 gün ve 167974 sayılı ihbarnamesine konu edilen, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 11.06.2012 gün ve 34865 sayılı yazısı ile;
“…Sanık hakkında işlediği bir suçtan hükmedilen 4 yıl hapis cezası ve 600 lira adli para cezasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği dikkate alınmadan bu yönde karar verilmesinde isabet görülmediği” gerekçesine dayalı kanun yararına bozma istemi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 02.10.2012 gün ve 11591 – 9322 sayı ile;
“Sanık hakkında yapılan yargılama sonucunda hürriyeti tahdit suçundan hükmedilen ‘4 yıl hapis ve 600 TL adli para cezanın’ miktarına ve 5271 sayılı CMK’nun 231/5. maddesindeki düzenlemeye göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin mümkün olmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden, kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarname içeriğinin yerinde olduğu anlaşılmakla, Düzce Ağır Ceza Mahkemesinin 09.12.2010 gün ve 316-375 sayılı hükmünün, CMK’nun 309. maddesi uyarınca sanık aleyhine tesir etmemek kaydıyla bozulmasına, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.12.2012 gün ve 167974 sayı ile;
“…Sanık …’nın, hürriyeti tahdit suçundan 765 sayılı TCK’nun 179/2, 179/3. maddeleri gereğince 4 yıl hapis ve 600 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen davada, sanık hakkında tayin olunan hapis cezasının süresi 2 yıldan fazla olması nedeniyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi kanuna aykırı olduğundan, Özel Dairenin bu nedene dayanarak yerel mahkeme kararını kanun yararına bozması isabetlidir. Ancak, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 06.10.2009 gün ve 169-223 sayılı kararında da belirtildiği üzere, kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir hüküm değildir. Bunun sonucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar CMK’nun 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların kanun yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyeceğinden, Özel Dairenin yerel mahkemenin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını kanun yararına bozması ile yetinip ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar vermesi gerekirken ‘aleyhe sonuç doğurmamak’ üzere bozulmasına karar vermesinin hukuka aykırıdır. Bu nedenle kanun yararına bozma isteminin kabulü ile Düzce Ağır Ceza Mahkemesinin 09.12.2010 tarih ve 316-375 sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi uyarınca bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 18.12.2012 gün ve 15130–13233 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartları bulunmadığı halde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi ve bu kararın kanun yararına bozulması durumunda, bozma kararının ilgilinin aleyhine sonuç doğurup doğuramayacağının belirlenmesine ilişkindir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun 23. maddesi ile çocuklar hakkında, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de büyükler için kabul edilmiş, aynı Kanunun 40. maddesiyle 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle denetim süresindeki farklılık hariç olmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tâbi kılınmıştır.
Yetişkin sanıklar yönünden başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanunla 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
5560, 5728, 5739 ve 6008 sayılı Kanunlar ile 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanabilmesi için;
a) Suça ilişkin olarak;
1- Yapılan yargılama sonucunda, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edilmesi ve hükmolunan ceza ise iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması,
2- Suçun, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
b) Sanığa ilişkin olarak;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
2- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
3- Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
4- Sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasını kabul etmediğine dair beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu koşulların bulunması halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
Uyuşmazlık, Özel Dairece bu nedenle verilen kanun yararına bozma kararının hükümlü aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağına ilişkin olduğuna göre, burada kanun yararına bozma kurumunun üzerinde durulması gerekmektedir.
Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen ve 5320 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanununun 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK’nda “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nun 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı Kanunun 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak bu husus 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı Kanunun 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verebilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Maddenin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkeme tarafından yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde hükümler “mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşme kararları” olarak sayılmıştır. Yine “adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” da kanunyolu bakımından hüküm sayılır. Bunlardan mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide genel bir kabul bulunmaktadır.
Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 gün ve 70-159 sayılı kararında yer verildiği üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz kanunyoluna tâbi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek, gerekse itiraz kanunyoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi halinde, olağanüstü bir kanunyolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceğinde şüphe bulunmamaktadır. Ancak, kanun yararına bozma kanunyolunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı; 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinde aleyhe bozma yasağının sadece davanın esasını çözümleyen hükümlerle sınırlı olarak kabul edilmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ise 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde belirtilen hükümlerden olmaması nedeniyle, 5271 sayılı Kanununun 231. maddesinin 5-14. fıkralarındaki şartlar kapsamında denetlenerek, somut olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının bulunup bulunmadığı, ceza miktarı, daha önceden kasıtlı bir suçtan mahkûmiyet, zararın giderilip giderilmediği, suçun inkılap kanununda belirtilen suçlardan bulunup bulunmadığı ve denetim süresi ile denetim süresi içerisinde uygulanacak denetimli serbestlik tedbirinin doğru tayin edilip edilmediği gibi hususlara ilişkin hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulabilecek, belirlenen hukuka aykırılıkların yeni bir yargılamayı gerektirdiği ahvalde yeniden yargılama yapılarak karardaki hukuka aykırılığın giderilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilecek, yargılama gerekmeyen ahvalde ise hukuka aykırılık Yargıtay ilgili ceza dairesince veya Ceza Genel Kurulunca giderilecektir.
Özetlemek gerekirse; kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir. Bunun sonucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların kanun yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Özel Dairenin, yerel mahkemenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararını “5271 sayılı CMK’nun 231/5. maddesindeki düzenlemeye göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin mümkün olmadığı” gerekçesiyle kanun yararına bozma ile yetinmesi ve müteakip işlemlerin yerel mahkemece yapılmasına karar vermesi gerekirken, aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulmasına karar vermesinde isabet bulunmamaktadır. Ceza Genel Kurulunun 06.10.2009 gün ve 169-223 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, yerel mahkemece verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararının CMK’nun 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 02.10.2012 gün ve 11591–9322 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma isteminin kabulü ile Düzce Ağır Ceza Mahkemesinin 19.12.2010 gün ve 316-375 sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi uyarınca kanun yararına BOZULMASINA, MÜTEAKİP İŞLEMLERİN MAHALLİNDE YAPILMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.03.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.