Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2013/1 E. 2013/371 K. 17.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/1
KARAR NO : 2013/371
KARAR TARİHİ : 17.09.2013

Davacının haksız tutuklanma sonucu uğramış olduğu zarar nedeniyle yasal faizi ile birlikte 10.000 Lira maddi ve 15.000 Lira manevi tazminatın davalı hazineden tahsiline yönelik isteminin kısmen kabulü ile 92,61 Lira maddi ve 1.540 Lira manevi tazminatın 20.07.1998 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine ilişkin, Hakkari Ağır Ceza Mahkemesince verilen 03.05.2007 gün ve 14-124 sayılı hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 20.01.2010 gün ve 9974-573 sayı ile;
“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.03.2000 gün ve 2000/8-44-48 sayılı kararı da gözetilerek; tazminat istemine ilişkin dava, beraat kararının verildiği tarihten 8 yılı aşan bir süre sonra açıldığı; davacı asilin bu uzun süre içinde hakkındaki hükmün kesinleştiğini bilmediğinden söz edilmesinin hayatın olağan akışına uygun bulunmadığı, bu durumda davanın 466 sayılı Kanunun 2. maddesinde öngörülen süre içinde açıldığının kabulünün mümkün olamayacağı gözetilmeden davanın süre yönünden reddi yerine kabulüne karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 25.05.2010 gün ve 122-175 sayı ile;
“Sonuç olarak her ne kadar davacı vekilinin dilekçesinde davacının tutukluluk süresi içinde esnaflık yaptığının dava dilekçesinde ifade edildiği ancak mahkememizce yapılan araştırmada mal müdürlüğü kayıtlarında tutuklu kaldığı süre öncesinde ve sırasında herhangi bir mükellefiyet kaydına rastlanmadığı bu gibi hallerde süreklilik gösteren Yargıtay uygulamaları nazara alındığında ‘kurumsal kayda bağlı olmaksızın yapılan çalışmalarda kazancın asgari ücret miktarı üzerinden tespit edilmesi’ esasının benimsendiği hususu gözetilerek davacı lehine 92,61 YTL maddi tazminat ile davacının ‘Yasa Dışı PKK terör örgütüne yardım ve yataklık’ suçundan yargılandığı, bu nedenle ağır hapis cezası tehdidi altında 66 gün süre ile hürriyetinden yoksun kaldığı,yapılan yargılama sonucunda delil yetersizliğinden beraat ettiği,özgürlüğünden yoksun kaldığı zaman dahilinde çektiği elem ve üzüntünün davacıyı manevi çöküntü içerisinde bırakıp bu şekilde zarara uğramasına sebebiyet vermiş olduğu anlaşıldığından,davacının sosyal ve ekonomik durumu,üzerine atılı suçun niteliği,tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre ve benzeri hususlarda gözetilmek sureti ile zenginleşme sonucu doğurmayacak şekilde hak ve nesafet kuralları gözetilerek hükmolunacak manevi tazminatın,ilk haksız işlem tarihi olan 20.07.1998 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir” gerekçesiyle direnerek, 92,61 Lira maddi, 1.540 Lira manevi tazminatın tutukluluk tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar vermiştir.
Bu hükmün de davalı hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.02.2012 gün ve 293879 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 466 sayılı Kanundan kaynaklanan tazminat istemine ilişkin davanın yasal süresinde açılıp açılmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Davacının 20.07.1998 tarihinde gözaltına alınıp, 30.07.1998 tarihinde tutuklandığı, hakkında 765 sayılı TCK’nun 169 ve 3713 sayılı Kanunun 5. maddeleri uyarınca kamu davası açıldığı, Van DGM’nce 24.09.1998 tarihinde tahliyesine, 12.11.1998 tarihinde ise beraatına karar verildiği, yüzüne karşı verilen kararın davacı yönünden temyiz edilmeksizin 20.11.1998 tarihinde kesinleştiği, kesinleşen beraat kararının davacı vekilinin talebi üzerine 19.12.2006 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiği, bu tarihten önce davacı ve vekili tarafından kesinleşen kararın öğrenildiğine ilişkin belge ve bilginin de dosya içerisinde bulunmadığı, incelemeye konu davanın ise 20.12.2006 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı CMK’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 18. maddesi ile 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı Kanunun Yedinci Bölümünde, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat ana başlığı altında, 141 ilâ 144. maddelerinde, tazminat isteme şartları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş ise de, 5320 sayılı Kanun’un 6. maddesindeki; “(1) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
(2) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 7.5.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur” hükmü uyarınca, 466 sayılı Kanun hükümlerinin 1 Haziran 2005 tarihinden önce gerçekleşen işlemler yönünden varlığını sürdürmelerine imkan sağlandığından, uyuşmazlık konusunun 466 sayılı Kanun hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
15.05.1964 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 466 sayılı Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasında, “1 nci maddede yazılı sebeplerle zarara uğrayanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilirler” hükmüne yer verilmiştir.
Kanun dışı yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat verilmesine ilişkin esasların ayrıntısına yer verilen Ceza Genel Kurulunun 23.03.2010 gün ve 256-57 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da belirtildiği üzere, 2. maddenin 1. fıkrasında belirtilen üç aylık dava açma süresi, 21.04.1975 gün ve 3-5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, davacı hakkında açılan ve beraatle sonuçlanan ceza davasının kesinleştiğinin tebliği veya bu kesinleşmenin öğrenilmesinden itibaren başlamakta olup, davacının gerek yokluğunda, gerekse yüzüne karşı hükmolunan beraat kararının kesinleşme şerhi ile birlikte ilgiliye tebliği zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Somut olayda, kesinleşen beraat kararının davacı vekiline 19.12.2006 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekili tarafından da davanın 20.12.2006 tarihinde açıldığı, kesinleşen beraat kararının davacı ve vekili tarafından 19.12.2006 tarihinden önce öğrenildiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin dosya içerisinde bulunmadığı anlaşıldığından, tazminat istemine ilişkin davanın 466 sayılı Kanunun 2. maddesinde belirtilen 3 aylık kanuni süre içerisinde açıldığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, davanın süresinde açıldığını kabul eden yerel mahkeme direnme gerekçesi isabetli olup, hükmün esasının incelenmesi için dosyanın 2797 sayılı Yargıtay Kanununun, 6110 sayılı Kanun’un 8. maddesi ile değişik 14. maddesi uyarınca Dairelerin İş Bölümüne ilişkin olmak üzere Yargıtay Büyük Genel Kurulunca alınan 12.05.2011 gün ve 2011/1 sayılı kararına göre, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davalarına bakmakla görevli Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinin 25.05.2010 gün ve 122-175 sayılı direnme kararındaki gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.09.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.