Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2012/1590 E. 2014/7 K. 14.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/1590
KARAR NO : 2014/7
KARAR TARİHİ : 14.01.2014

Sanık K.. B..’un 2863 sayılı Kanuna muhalefet suçundan aynı kanunun 67/2, TCK’nun 62 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis ve 375 Lira adli para, ruhsatsız silah taşımak suçundan ise 6136 sayılı Kanunun 13/1, TCK’nun 62, 53 ve 54. maddeleri gereğince 10 ay hapis ve 375 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye ilişkin, Akyurt Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.12.2008 gün ve 5-384 sayılı hükmün, sanık müdafii ile katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 12.03.2012 gün ve 19932-6876 sayı ile;
“Diğer temyiz itirazının reddine, ancak;
1-Sabıkasız olan sanık hakkında erteleme kararı tartışılırken TCK’nın 51. maddesine uygun olmayan gerekçeler kabul edilerek ve aynı olumsuz gerekçeye dayalı olarak CMK’nın 231 ve TCK’nın 51. maddesinin uygulanmamasına karar verilmesi suretiyle yasal olmayan gerekçelere dayanılması,
2-Kendisini vekil ile temsil ettiren katılan lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince maktu vekâlet ücreti tayin edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15.06.2012 gün ve 265225 sayı ile;
“Yerel mahkemece erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmamasına ilişkin; ‘suçun işlenmesi sırasındaki ve suçtan sonraki davranışları, suça konu objelerin çokluğu ve niteliği birlikte değerlendirildiğinde, tarihi eser niteliğindeki objelerin pazarlamasını geçim vasıtası haline getirdiği ve bir daha suç işlemeyeceği yönünde kanaat oluşmadığından sanığa verilen hapis cezalarının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına’ şeklindeki gerekçe yerindedir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılması ve yerel mahkeme hükmünün, katılan lehine maktu vekalet ücretine karar verilmek suretiyle düzeltilerek onanması isteminde bulunmuştur.
CMK’nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 20.11.2012 gün ve 27116-24625 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

İnceleme, sanık K.. B.. hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmış olup, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkemece sanık hakkında hapis cezalarının ertelenmemesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin olarak gösterilen gerekçenin yasal, yeterli ve dosya içeriğiyle uyumlu olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık K.. B..’un nereden bulduğu tespit edilemeyen bir adet tescile tâbi sikke, tescile tabi olmayan yüz yirmi sekiz adet sikke, iki adet yüzük, bir adet ok ucu, bir adet bronz delici, bir adet antilop başı ile bir adet antika tabancayı satmak amacıyla, haklarındaki beraat hükmü onanmak suretiyle kesinleşmiş olan ve incelemeye konu olmayan sanıklarla birlikte Ankara’dan Akyurt İlçesindeki bir otele geldiği, diğer sanıkların aracın içerisinde bekledikleri, sanığın kiraladığı odaya çıkıp daha önceden telefonla irtibat kurduğu alıcıyı beklemeye başladığı, bir süre sonra alıcı kılığındaki jandarma görevlisinin odaya geldiği, sanığın suça konu eserleri jandarma görevlisine gösterdiği sırada yakalandığı,
Savunmasında; suça konu tarihi eserleri piknik yaparken poşet içerisinde bulduğunu, tarihi eser olduklarını bilmediğini, yakalandığı gün arkadaşının tanıdığı olan birisine gösterip ne olduklarını öğrenmek için otele geldiğini, satma amacı taşımadığını, silahın dedesinden kaldığını belirttiği,
Yerel mahkemece hapis cezalarının ertelenmemesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken; “suçun işlenmesi sırasındaki ve suçtan sonraki davranışları, suça konu objelerin sayısının çokluğu ve niteliği birlikte değerlendirildiğinde, tarihi eser niteliğindeki objelerin pazarlamasını geçim vasıtası haline getirdiği, bir daha suç işlemeyeceği yönünde mahkememizde kanaat oluşmadığından hapis cezasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına” şeklinde gerekçe gösterildiği,Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve ertelemenin nitelikleri ve uygulanma şartları üzerinde durulması gerekmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkrayla büyükler için de uygulamaya koyulmuş, aynı kanunun 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
Başlangıçta yalnızca yetişkin sanıklar yönünden şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen bu uygulama, 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
5560, 5728, 5739 ve 6008 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
c- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
d- Sanığın, hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Türk Ceza Kanununun “Hapis cezasının ertelenmesi” başlıklı 51. maddesi uyarınca; “İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir, bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır, ancak erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, gerekir. …”
Maddede iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezalarının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını ikmal etmiş olanlar bakımından bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
2- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Şartlarına bağlanmıştır.
Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûmiyet, hapis cezasının ertelenmesine yasal engel oluşturmaktadır. Bu durumda ayrıca suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının değerlendirilmesine gerek bulunmayacaktır. Birinci şartın gerçekleştiği hallerde ise, cezasının ertelenebilmesi için, kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir. Kanun maddesi gereği yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup, hapis cezasından çevrilen veya doğrudan hükmolunan adli para cezalarının ertelenmesine imkân bulunmamaktadır.
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 07.06.1976 gün ve 4–3 sayılı kararı ile Ceza Genel Kurulunun bu kararla uyumlu yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere; erteleme cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören kişiselleştirme kurumu olup, hapis cezasının ertelenmesi veya ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken mahalli mahkemece gerekçe gösterilmeli ve bu gerekçe, sanığın kişiliği ile ilgili bilgi ve belgelerin isabetli biçimde değerlendirildiğini gösterir şekilde yasal, yeterli ve dosya içeriği ile uyumlu bulunmalıdır. Gerekçenin bu niteliği, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşımaktadır.
Zira kanuni, yeterli ve dosya kapsamı ile uyumlu olmayan bir gerekçeye dayanılarak erteleme isteminin reddine karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, cezaların şahsileştirilmesi ilkesine aykırı olup, uygulamada keyfiliğe yol açabilecektir. Bu durum karşısında cezaların ertelenip ertelenmeyeceğine ilişkin takdir, mutlaka somut olay ve dosya muhtevası ile uyumlu olmalı, hâkim soyut düşüncelerine değil, somut nedenlere dayanmalı, sanığın yargılama sürecindeki davranışları göz önüne alınarak gelecekteki hayatı sezilmeli, tekrar suç işleyip işlemeyeceği hususundaki kanaat buna göre belirlenmelidir.
Uyuşmazlık bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Somut olayda sanığın sabıkasız hükmolunan hapis cezalarının iki yıldan az ve her iki suç bakımından karşılanması gereken herhangi bir zararın bulunmaması nedeniyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesinin sübjektif şartı olan; “sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, ileride yeniden suç işlemeyeceği hususunda olumlu bir kanaate ulaşılması” ile ertelemede; “suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda kanaat oluşması” şartının üzerinde durulmalıdır.
Yargılama sürecinde gerek soruşturma aşamasında, gerek istinabe suretiyle, gerekse mahkemesi tarafından alınan beyanında pişmanlığını gösteren ifade veya davranışı dosyaya yansımayan sanık hakkında, kendisini bizzat gözlemleyen yerel mahkemece, hapis cezasının ertelenmemesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin olarak gösterilen; “suçun işlenmesi sırasındaki ve suçtan sonraki davranışları, suça konu objelerin sayısının çokluğu ve niteliği birlikte değerlendirildiğinde, tarihi eser niteliğindeki objelerin pazarlamasını geçim vasıtası haline getirdiği, bir daha suç işlemeyeceği yönünde kanaat oluşmadığından hapis cezasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına” şeklindeki gerekçenin “tarihi eser niteliğindeki objelerin pazarlamasını geçim vasıtası haline getirdiği” ibaresi dışında dosya içeriğiyle uyumlu, denetime elverişli, kanuni ve yeterli olduğunun kabulü gerekmektedir. Gerekçede yer verilen “tarihi eser niteliğindeki objelerin pazarlamasını geçim vasıtası haline getirdiği” ifadesinin ise dosya içeriği ve gösterilen diğer gerekçe gözönüne alındığında, sonuca etkili olmayan ve gereksiz yere kullanılan bir ibare olduğu kabul edilmiştir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün sanık K.. B.. yönünden; “kendisini bir vekil ile temsil ettiren katılan lehine karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesine göre maktu vekalet ücretine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi” nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, hükmün ikinci fıkrasının sonuna; “Katılan Kültür ve Turizm Bakanlığının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından, karar tarihi itibarıyla yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 500 Lira maktu vekalet ücretinin sanıktan alınarak katılana verilmesine” cümlesi eklenmek suretiyle, diğer yönleri usul ve kanuna uygun olan hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan on beş Genel Kurul Üyesi; “yerel mahkemece erteleme hükümlerinin uygulanmamasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin gösterilen gerekçenin, dosya içeriğiyle uyumlu, yasal, yeterli ve denetime elverişli bulunmadığı” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 12.03.2012 gün ve 19932-6876 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Akyurt Asliye Ceza Mahkemesinin 24.12.2008 gün ve 5-384 sayılı hükmünün sanık K.. B.. yönünden; “kendisini vekille temsil ettiren katılan lehine karar tarihi itibarıyla yürürlükte olan avukatlık asgari ücret tarifesine göre maktu vekalet ücretine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliğinden BOZULMASINA,
Ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi gereği karar verilmesi mümkün bulunduğundan, hükmün ikinci fıkrasının sonuna; “Katılan Kültür ve Turizm Bakanlığının kendisini vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından, karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 500 Lira maktu vekalet ücretinin sanıktan alınarak katılana verilmesine” cümlesi eklenmek suretiyle, diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.12.2013 tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 14.01.2014 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.