YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/1557
KARAR NO : 2014/233
KARAR TARİHİ : 06.05.2014
Mahkemesi : ANKARA 8. Ağır Ceza
Günü : 20.05.2008
Sayısı : 148-167
Maktul R.. A..’ı kasten öldürme suçundan yargılanan sanık E.. G.. hakkında, meşru savunma sınırının mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşıldığı kabul edilmek suretiyle, 5237 sayılı TCK’nun 27/2. maddesi uyarınca ceza tayinine yer olmadığına ilişkin, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.05.2008 gün ve 148-167 sayılı hükmün katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 09.04.2012 gün ve 8943-2650 sayı ile;
“Oluşa ve dosya içeriğine göre; olay tarihinde gece saatlerinde okul bahçesinde alkol almakta olan maktul Recep ile arkadaşları Ömer ve Özge’nin içeceklerinin bitmesi nedeniyle alkol almaya gitmek için taksi çağırdıkları, sanık Erol’un, kullanmakta olduğu taksi ile maktul ve arkadaşlarını aldığı, maktulün arkadaşı Ömer’in, emekli bekçi olan sanığı tanıyarak taksimetreyi açmamasını istediği ve 10 TL karşılığında istedikleri yere götürüp getirmesi konusunda anlaştıkları, sanığın, gece saat 04.00 sıralarında maktul ve arkadaşlarını anlaştıkları üzere parkın yanında bırakmasına rağmen maktul ve arkadaşlarının kendisine eksik para vererek araçtan indikleri, olay yeri tespitine de uygun düşen ve o sırada parkta bulunan maktulün arkadaşı tanık Yasin’in beyanına göre; sanığın, bu duruma itiraz ederek araçtan inmesi üzerine Ömer’in, elinde bulunan içki poşeti ile sanığın alnına vurduğu, bunun üzerine sanığın, belinden tabancasını çıkarttığı, Ömer ve Recep’e tabancanın kabzası ile vurduğu, bir el havaya, bir el de yere ateş etmesine rağmen Özge’nin, ‘amca bizi kuru sıkı tabanca ile mi korkutacaksın’ dediği, bu sırada maktul Recep’in de, cebinden açılır kapanır sustalı bir bıçak çıkartarak, bıçağı sallayarak sanığın üzerine doğru yürümeye başladığı, sanığın 5-6 adım geri atarak yaklaşmamasını, yaklaşması durumunda ateş edeceğini 3-4 kez söylemesine rağmen maktulün, ‘vur lan delikanlı isen’ diye bağırarak taksicinin üzerine doğru yürüyüp bıçağı salladığı sırada sanığın, bir el ateşi sonucu maktulün göğüs bölgesinden aldığı isabetle öldüğü olayda;
Sanığın, kendisine yönelmiş ve gerçekleşmekte olan haksız bir saldırıyı, o anki hal koşullara göre, saldırıyla orantılı bir şekilde def etme zorunluluğunda bulunmasına rağmen, bu sınırı mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaşla aştığı anlaşıldığından, sanık hakkında TCK’nun 27/2. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, eylemin haksız tahrik altında kasten insan öldürme suçunu oluşturduğundan ve TCK’nun 27/2. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığından bahisle bozma öneren tebilğname düşüncesi benimsenmemiştir.
4) Temyiz kapsamına göre, sanık Erol hakkında maktul Recep’i kasten öldürme suçundan kurulan hükmün incelemesinde;
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunu meşru savunma sınırının korku, heyecan, telaş nedeniyle aşılması şartları içerisinde işlendiğinden bahisle, 5237 sayılı TCK’nun 27/2. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiş olduğundan, katılanlar vekilinin bir sebebe dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.05.2012 gün ve 169118 sayı ile;
“Özellikle tanıklar Özge Baran, K.. S.. ve Ö.. B.. ile temyize ve itiraza konu olmayan diğer suçtan aynı zamanda zarar gören sanık olan Ö.. Y..’un hemen olaydan sonraki ilk aşamadaki anlatımları, bunu doğrulayan tutanak, rapor, kroki ve dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, geceleyin saat 03.00-04.00 sıralarında, R.. A.., Ö.. Y.. ve Özge B…. bira da alarak sanığın kullandığı taksiye bindikleri, sanığın taksimetreyi açmak istemesi üzerine Ö.. Y..’un önceden tanıdığı ve emekli bekçi olduğunu bildiği sanığa taksimetreyi açmasına gerek olmadığı ve kendisine birşeyler atacakları yönündeki beyanından sonra 10 TL ücret ödemesi konusunda anlaştıkları, istenilen yere varıldığında Ö.. Y..’un 3 TL, ölenin de 4 TL verdiği, sanığın tepki gösterdiği, ölenin kalanı sonra vereceklerini söylediği, eksik ödeme nedeniyle çıkan tartışmada, sanığın belinden çıkardığı tabancanın kabzasıyla Ö.. Y..’un başına vurarak kanattığı, Ö.. Y..’un karşılık olarak elindeki bira şişesi içeren poşetle sanığa vurduğu, bu kez sanığın ciddiyetini göstermek amacıyla Ö.. Y..’a yönelik ve fakat havaya doğru ateş ettiği, tanık Özge B.sanığa yönelik kurusıkı tabancayla korkutmak mı istediği sorusunu yönelttiği, sanığın tabancanın kabzasıyla vurup Ö.. Y..’u başından yaralaması ve havaya da ateş etmesi üzerine, ölenin, yanında bulunan sustalı bıçağı çıkararak sanığa yöneldiği, aralarında 1,5-2 metre kadar mesafe varken sanığın ölenin göğüs bölgesini hedef alıp bir kez ateş ettiği, ölenin yaralanmasına rağmen, sanığın taksisine binerek olay yerinden uzaklaştığı, Ö.. Y..’un kaçan taksiye tahta fırlattığı, olay yerinde kalanların öleni başka taksiye bindirerek hastaneye götürdükleri, ancak ölenin kurtarılamadığı sabittir.
TCY’nın 25. maddesinde yasal savunma, 27. maddesinde ise sınırın aşılması hali düzenlenmiştir. Yasal savunmadan söz edebilmek için saldırı ve savunmaya ilişkin iki grup koşulun varlığı aranmaktadır. Saldırıya ilişkin koşullar; bir saldırının varlığı, bunun bir hakka yönelik olması, haksız olması ve saldırının savunma anında halen var olmasıdır. Savunmaya ilişkin koşullar ise; savunmanın zorunlu olması, saldırana karşı yapılması, saldırı ile orantılı olmasıdır. TCY’nın 25. maddesinin uygulanabilmesi için bu belirtilen koşulların var olması gerekir. TCY’nın 27/1. maddesinde, sınırın kast olmaksızın aşılması halinde cezada indirim öngörülmüş, 27/2. maddesinde ise, sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi halinde faile ceza verilmeyeceği belirtilmiştir.
Suça konu olayda, ilk haksız hareketin 10 TL’lik taksi bedelini 3 TL eksik ödeyen ölen ve yanındaki Ö.. Y..’dan kaynaklandığı açıktır. Ancak ilk fiili saldırıyı başlatan ve gerek Ö.. Y..’un kafasını kanatacak şekilde kabza ile vuran, gerekse havaya ateş eden sanıktır. Sanığın, Ö.. Y..’un kafasına kanatacak derecede vurması ve havaya ateş etmesi ile ilk fiili saldırıyı başlatması üzerine, ölen, yanındaki bıçakla sanığa doğru hamle yapmış, henüz aralarında 1,5-2 metrelik mesafe varken sanık tabancayla ölenin göğüs bölgesine doğru ateş etmiştir. İlk haksız hareketin ücretin tamamının ölen tarafça ödenmemesi nedeniyle ölen tarafından oluşturulduğu kabul edilse bile ilk fiili saldırıyı başlatan sanıktır. Dolayısıyla tahriklerden her birini ağırlığının ve dolayısıyla ölçü aşımı olup olmadığının değerlendirileceği konu haksız tahrik kurumudur. Tabancanın kabzasıyla Ö.. Y..’un kafasına vurup havaya da olsa ateş eden sanığa karşı olsa olsa ölenin savunmasından söz edilebilir. Zira tabanca gibi öldürmeye elverişli, etkili bir silah kullanılmıştır. Kaldı ki bıçakla hamle yapılmasının sanıkta ne tür bir sonuca ulaşacağı da kuşkuludur. Silahla ateş edilmesi zorunlu değildir. Saldırı ile savunma orantılı değildir. Bu nedenlerle olayda yasal savunmanın varlığından söz edilemez.
Olayda yasal savunmanın koşulları bulunmadığına göre, yasal savunmanın sınırlarının aşımından da söz edilemez. Kaldı ki, mahkemenin kabulüne göre de, henüz ciddi yara oluşturacak bir girişim oluşmamışken, sanığın doğrudan göğüs bölgesini hedef alıp ateş etmesinin makul görülebilecek bir heyecean veya korku ile açıklanması olanaksızdır. Sanığın ölenin ayak bölgesine, eline ateş etmesi olanağı vardır. Ölen karşısında ayaktadır. Sanıkta bir korkunun veya paniğin oluşması makul değildir. Sanık ateş etmeden de aracına binip gitme olanağı varken bunu yapmamış, hatta göğsünden vurduğu öleni, olay yerinde kendi haline terketmiştir. Bu haliyle mahkemenin kabulüne göre de, olayda TCY’nin 27/2. maddesinin koşullarının uygulanma olanağı yoktur.
Olay, ölen ve arkadaşlarının 10 TL lik taksi ücretinin tamamını ödememelerinden kaynaklanan haksız tahrik altında kalınarak işlenen insan öldürme suçundan ibarettir. Bu nedenle tebliğname doğrultusunda yerel mahkeme kararının bozulması gerekirken Dairece onama kararı verilmesi yasaya aykırıdır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 04.12.2012 gün ve 4362-9042 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
İnceleme, sanık Erol hakkında kasten öldürme suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmış olup, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık Erol hakkında 5237 sayılı TCK’nun 27/2. maddesinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
13.04.2008 günlü olay yeri inceleme raporunda; “olay yerinde yapılan incelemede 3 adet 7,65 mm. çapında kovan ile bir adet sarı-beyaz saplı bıçak ele geçirildiği, ticari taksi üzerinde yapılan incelemede ise aracın sağ ön kapı camının kırık olduğu, sağ ön tavan üstünde kurşun isabetinden kaynaklanan sekme izi bulunduğu, sağ ön paspas üzerinde bir adet ağaç parçası ile el freni önünde bir adet 7,65 mm. çapında mermi ele geçirildiği” bilgilerine yer verildiği,
Adli Tıp Kurumu Ankara Şube Müdürlüğünce sanık Erol hakkında düzenlenen 13.04.2008 günlü raporda; sanığın olay sırasında 0,36 promil alkollü olduğu, sol frontal üst bölgede 2×3 cm. çapında kırmızı ekimoz, boyun sağ tarafında ortalama 15 cm. uzunluğunda tırnak izine uyan tarzda sıyrık mevcut bulunduğu, yaralanmanın hayatını tehlikeye sokmadığı ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğunun belirtildiği,
İnceleme dışı olan sanık Ömer hakkında düzenlenen 13.04.2008 günlü raporda ise; sanığın olay sırasında 0,24 promil alkollü olduğu, ocsipital bölgede 2×1 cm. cildi raddi yara, frontal bölgede ve burun sırtında ekimotik sıyrıklar bulunduğu, yaralanmanın hayatını tehlikeye sokmadığı ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu açıklamalarının yer aldığı,
Ankara Kriminal Polis Laboratuarınca düzenlenen 17.04.2008 günlü ekspertiz raporunda; maktulün olay sırasında üzerinde bulunan montunun sağ göğüs bölgesinde bulunan delik etrafındaki atış artıklarının dağılım yoğunluğuna göre atışın yakın atış mesafesinden yapıldığının belirtildiği,
Sanığın olaydan birkaç saat sonra 05.30’da olayın meydana geldiği yere gelerek burada bulunan kolluk görevlilerine suçta kullandığı silahı vererek teslim olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Tanık K.. S.. aşamalarda özetle; olay günü arkadaşları Özkan, Hasan ve Yasin ile gece saat 03.00-03.30 sıralarında Peyami Safa Parkı’nda oturduklarını, parkın yanından geçen yolda bir taksinin durduğunu fark ettiğini, oturdukları yer ile aracın durduğu yer arasında duvar olduğunu, gelen seslerden Ömer ve Recep’in sesini tanıdığını, anladığı kadarıyla Recep’in “tamam dayı sonra veririz”, taksi şoförünün de “olmaz hep böyle yapıyorsunuz” dediğini duyduğunu, bu arada karşılıklı olarak ağza alınmayacak şekilde birbirlerine küfürler ettiklerini, sesin geldiği tarafa gittiğinde taksi şoförünün Recep ve Ömer’in kafasına silahın kabzesi ile vurduğunu gördüğünü, Recep’in o an biraz uzaklaştığını, Ömer’in içerisinde bira şişeleri bulunan torbayı taksiciye doğru salladığını, torbanın taksiciye isabet ettiğini, taksicinin o an Ömer’e doğru ateş etmesi üzerine Ömer’in yana kaçtığını, taksicinin Recep’in üstüne doğru gelmesi üzerine Recep’in elindeki bıçağı açtığını, taksicinin bunun üzerine Recep’e doğru da bir el ateş ettiğini, ateş ettiği sırada aralarında 2 metre mesafe bulunduğunu, Recep’in biraz uzaklaştıktan sonra yere düştüğünü, taksi şoförünün de aracına doğru yöneldiğini, bu arada Ömer’in olay yerinde bulunan inşaattan aldığı tahtayı taksicinin aracına doğru fırlatarak aracın camını kırdığını, taksi şoförünün Ömer’e doğru bir el daha ateş ederek olay yerinden uzaklaştığını belirtmiş,
Tanık Ö.. B.. aşamalarda özetle; olay günü gece saat 04.00 sıralarında oturdukları parkın üst köşesinde bulunan bekçi kulübesinin üstündeki yolda şahısların birbirlerine bağırdıklarını duyduğunu, yukarı doğru çıktığında bir ticari taksinin yanında yüzünü tam olarak göremediği ve teşhis edemeyeceği 50-60 yaşlarında yaşlı bir şahıs, 14-15 yaşlarında bir bayan ve mahalleden tanıdığı Ö.. Y.. ile R.. A.. isimli şahısların birbirleri ile tartıştıklarını gördüğünü, şahısların birbirlerini iteklediklerini, şahısları ayırmak için yanlarına gittiğinde Recep ve Ömer isimli mahalleden arkadaşlarının “sen karışma” diyerek kendisini yanlarından uzaklaştırdığını, bunun üzerine oradan ayrılarak arkadaşı K.. S..’ın yanına gittiğini, olay yerine doğru gelmekte olan arkadaşlarına Ömer ve Recep’in taksi şoförü ile tartıştıklarını söylediğini, tekrar şahıslara yaklaştıklarında Ömer’in içinde şişe olduğunu tahmin ettiği torba ile taksi şoförünün kafasına vurduğunu, bunun üzerine taksi şoförünün de belinden tabanca çıkarıp ağzına mermi vermeden Ömer ve Recep’in kafasına kabzesi ile vurduğunu, daha sonra Recep’in cebinden bıçak çıkarttığını, aralarında arbede olduğunu, Recep’in taksi şoförüne bıçak bulunan eli ile yumruk attığını ve bıçağın yere düştüğünü, taksi şoförünün Ömer’e doğru bir el ateş ettiğini, ancak isabet edip etmediğini görmediğini, daha sonra taksi şoförünün Recep’e doğru döndüğünü ve yine tartışmaya başladıklarını, “neden böyle yapıyorsunuz” diyerek bir el de Recep’e doğru ateş ettiğini ve “kuru sıkı zannetmiştiniz değil mi” dediğini, ikisinin arasındaki mesafenin yaklaşık 2 metre olduğunu, Recep’in ateş etme sırasında elinde bıçak olup olmadığını görmediğini ifade etmiş,
Olayın başlangıcıyla ilgili olarak diğer tanıklarla benzer anlatımlarda bulunan tanık Y.. K.. aşamalarda özetle; taksi şoförünün Ömer ve Recep isimli şahıslara tokat attığını, sonrasında tabancanın kabzesi ile şahısların kafasına vurduğunu, arkadaşı Hasan’ın taksi şoförüne “abi işine git” diyerek olayı ayırmaya çalıştığını, bu sırada Ömer’in elinde bulunan siyah poşetle taksi şoförünün kafasına vurduğunu, bunun üzerine taksi şoförünün bir el yere, bir el de havaya doğru ateş ettiğini, olay yerinde bulunan Özge isimli bayanın taksi şoförüne; “amca bizi kurusıkı tabanca ile mi korkutacaksın” diye bağırdığını, Ömer’in ise “yaralandım” diye bağırdığını, daha sonra Recep’in cebinden açılır kapanır sustalı bir bıçak çıkarıp taksicinin üzerine doğru sallayarak yürüdüğünü, taksi şoförünün geri geri yaklaşık olarak 5-6 adım attığını ve Recep’e yaklaşmamasını, yaklaşması halinde vuracağını 3-4 kez söylediğini, Recep’in ise “vur lan delikanlı isen” diye bağırarak taksicinin üzerine yürüdüğünü ve elindeki bıçağı sallamaya devam ettiğini, bunun üzerine taksi şoförünün tabanca ile bir el daha ateş ettiğini, Recep’in vuruldum diyerek geriye döndüğünü, taksi şoförünün aracına binerek olay yerinden uzaklaştığını söylemiş,
Tanık Özge Baran aşamalarda özetle; olay günü arkadaşları olan Ömer ve Recep ile birlikte lisenin bahçesinde oturup bira içtiklerini, biraları bitince bira almak için çevrede bulunan büfelere baktıklarını, ancak büfeler kapalı olduğu için Akdere Dereboyunda bulunan taksi durağından taksi çağırdıklarını, taksi gelince taksiye bindiklerini, Ömer’in taksiciye taksimetresini açmamasını söylediğini, taksicinin de kabul ederek taksimetreyi açmadığını, taksiciye Çamlık bölgesinde bulunan tekel büfesinden bira alacaklarını söylediklerini, burada açık büfe bulamayınca Cebeci semtine gittiklerini, burada bir büfeden Ömer ve Recep’in bira alıp geldiklerini, taksiyle Peyami Safa Sokağında bulunan parkın yanına geldiklerini, taksi içerisinde taksi şoförü ile herhangi bir konuşmaya şahit olmadığını, Ömer’in elinde bulunan bozuk paraları Recep’e uzatarak üzerini tamamlamasını ve taksiciye vermesini söylediğini, Recep’in de taksiciye parayı uzattığını, taksi şoförünün paranın 2-3 Lira eksik olduğunu söylemesi üzerine taksiciye “abi ben yarın taksi durağına paranı getiririm” dediğini, Ömer ve Recep’in de paranın üstünü sonra veririz dediklerini, ancak taksi şoförünün küfür etmeye başladığını, ikaz etmelerine rağmen küfür etmeye devam ettiğini, taksiden inince şoförün üzerlerine yürüdüğünü ve belinden tabanca çıkardığını, silahın kabzesi ile Ömer’in kafasına vurduğunu, Ömer’in kafasını tutarak yere doğru eğildiğini, taksi şoförünün daha sonra 1-2 el havaya ateş ettiğini, tabancanın kabzesi ile Recep’e de vurduğunu, Recep ile taksi şoförüne ateş etmemesini söyleyip elinden tabancayı almak istedikleri sırada şoförün iteklemesi sonucu yere düştüğünü, Recep ve taksi şoförü arasında itişmenin devam ettiğini, Recep’in şahsın yanından ayrıldığı sırada bir el daha tabanca patlama sesi duyduğunu, bu sırada Recep’in yere düştüğünü ve göğsünden kan geldiğini, aracına binen taksi şoförünün ise hızla olay yerinden uzaklaştığını, olay sırasında Recep ve Ömer’in elinde herhangi bir bıçak görmediğini dile getirmiş,
Hakkında yağma suçundan beraat kararı verilen ve inceleme dışı olan sanık Ö.. Y.. aşamalarda özetle; olay gecesi arkadaşları Özge ve Recep ile birlikte bir okulun bahçesinde bira içtiklerini, biraları bitince bira almak için taksi çağırdıklarını, gelen taksinin şoförünün önceden tanıdığı, bekçi dayı diye hitap ettiği kişi olduğunu ve zaman zaman mahalle veya oto gazcıda karşılaşıp muhabbet ettiklerini, taksi şoförüne bira almak için Çamlık’a gideceklerini söyleyip 10 Lira paralarının olduğunu, bu kadar vereceklerini ve taksimetreyi açmamasını istediklerini, taksicinin de kabul ettiğini, Çamlık’ta Recep ile birlikte büfeden bira aldıklarını, daha sonra olayın gerçekleşmiş olduğu Peyami Safa Mahallesinde bulunan Peyami Safa Parkına geldiklerini, cebinde bulunan 3 Lira bozuk parayı şoförün yanında bulunan koltuğun üzerine attığını, Recep’e paranın üzerini tamamlamasını söylediğini, onun da tamam dediğini, ön tarafta bulunan ve içerisinde biralar olan poşeti alarak Özge ile arabanın bagaj tarafına doğru geldiklerini, bu sırada Recep ile taksi şoförünün tartıştığını duyduğunu, Recep’in taksi şoförüne “dayı 3 Lira eksiğimiz kaldı, sonra tamamlarız ne olacak”, Özge’nin de “abi kalan parayı sonra veririz” dediklerini, ancak taksi şoförünün bir anda yanına gelerek belinden çıkarttığı tabanca ile ateş ettiğini, kafasında bir acı hissederek yakında bulunan inşaata kendini attığını, sonrasında taksi şoförünün silahını Recep’e doğrulttuğunu gördüğünü, o anda Recep ile taksi şoförü arasında 1,5-2 metre mesafe olduğunu, Recep’in panikleyerek eli ile taksi şoförünün silah tutan eline doğru alttan vurduğunu, bunun üzerine taksi şoförünün silah tutan elinin aşağıya indiğini, o anda bir el silah sesi duyduğunu, silah sesi duyduğu sırada taksi şoförünün silahı Recep’e doğru yöneltmiş olduğunu, inşaat içerisinde bulunan bir odun parçasını alarak taksiye doğru fırlattığını, taksi şoförünün aracına binerek olay yerinden kaçtığını, yol kenarında asfalt üzerinde hareketsiz bir şekilde yatmakta olan Recep’in yanına gittiğini, olay anında ve daha öncesinde Recep veya Özge’nin elinde bıçak görmediğini, kendisinin de hiçbir zaman bıçak taşımadığını, olay esnasında taksiciye karşı bıçakla veya bıçaksız şekilde bir tehditlerinin olmadığını, kendisinden zorla para talep etmediklerini, tartışmanın sebebinin taksi ücretinin tamamını ödeyememeleri olduğunu beyan etmiş,
Olayın gerçekleştiği Peyami Safa Parkına gelinceye kadarki aşamaları tanık Özge ve inceleme dışı olan sanık Ömer’in beyanlarına benzer şekilde anlatan sanık Erol aşamalarda özetle; Peyami Safa Parkının yanında aracı ile durduğunda arkada oturan Ömer’in araçtan indiğini ve aracın sağ ön kapısının yanına gelerek durduğunu, arkada oturan Özge’nin de araçtan indiğini, yanında oturmakta olan Recep’in ise elini sağ cebine atarak bir anda sustalıya benzer bir bıçak çıkarıp kendisine doğrultarak “cebindeki bütün paraları sökül” dediğini, Ömer’in taksiye bindikten sonra “dayı biz sana münasip bir şey atarız” diyerek taksi metreyi açtırmamasına rağmen, para vermeyip bir de zorla para istemeleri üzerine “sizin bana para vermeniz gerekirken benden para mı istiyorsunuz” dediğini ve kendini durmakta olan araçtan aşağıya attığını, Recep ve Ömer’in yanına gelerek üzerine çullandıklarını, Recep’in elindeki bıçağı kendisine doğru sallaması üzerine “gidin buradan başıma bela olmayın” şeklinde bağırarak araçtan 5-6 adım geriye doğru gittiğini, üstüne gelmeye devam etmeleri üzerine taşıma ruhsatlı silahını çekmek için elini beline attığını, bu sırada eline sarılan Ömer’den elini kurtararak kaçmalarını sağlamak amacı ile havaya doğru ateş ettiğini, Ömer’in büfeden aldıkları ve içerisinde bira şişeleri bulunan poşet ile kafasına vurması üzerine şahıslara “oğlum gidin buradan benim başıma bela olmayın, elimde silah var, sizden para da istemiyorum, bırakın yakamı gidin buradan” diye birkaç kez yüksek sesle bağırdığını, Ömer’in olay yerinden uzaklaşmasına rağmen Recep’in tabancayı tuttuğu eline sarıldığını ve elinde bulunan bıçakla saldırmaya devam ettiğini, park içerisinde bulunan ve tanımadığı 5-6 kişilik bir erkek grubun bulundukları yere doğru geldiğini gördüğünü, bu sırada elinde bulunan tabancanın isteği dışında olayın tesiriyle patladığını, bunun üzerine aracına binerek hemen olay yerinden uzaklaştığını, daha sonra tekrar olay yerine gelerek burada bulunan kolluk görevlilerine silahını vererek teslim olduğunu, emekli bekçi olduğunu ve maaşı yetmediği için geceleri taksi şoförlüğü yaptığını, daha önceleri duymuş ve yaşamış olduğu gasp ve cinayet olayları nedeniyle silahını yanında bulundurduğunu, şahısların taksi parasını vermeyip, kendisine saldırmaları üzerine isteği dışında olayın meydana geldiğini, Ömer isimli kişi her ne kadar kendisini tanıdığını söylemiş ise de şahısların hiç birisini tanımadığını, olaydan dolayı üzgün ve suçsuz olduğunu savunmuştur.
Meşru savunma, gerek 765 sayılı Kanunun 49/2. maddesinde, gerekse 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 25. maddesinde bir “hukuka uygunluk nedeni” olarak düzenlenmiştir. Meşru savunmanın şartlarına ilişkin olarak 765 ve 5237 sayılı Kanunlar arasındaki en önemli fark, “meşru savunma yoluyla korunan hakkın niteliğine” ilişkindir. Bunun dışındaki şartlar açısından her iki düzenleme ile yerleşik uygulamalar arasında ciddi bir fark bulunmamaktadır.
765 sayılı TCK’nun 49/2. maddesindeki düzenleme; “Gerek kendisinin, gerek başkasının nefsine veya ırzına vuku bulan haksız bir taarruzu filhal def’i zaruretinin bâis olduğu mecburiyetle işlenilen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” şeklinde olup, anılan düzenleme ile meşru savunmanın, kişinin kendisinin veya başkasının sadece nefsine veya ırzına yönelik saldırılarda söz konusu olabileceği hüküm altına alınmıştır. Uygulamada en geniş yorumla maddenin “diğer kişilik haklarına yönelik saldırılarda” dahi uygulanabileceği kabul edilmiş ise de, mal varlığına yönelik saldırıları önlemek maksadıyla işlenen fiiller bu kapsamda değerlendirilmemiştir.
Buna karşılık, 5237 sayılı TCK’nun 25/1. maddesinde; “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” şeklinde daha geniş bir hükme yer verilmiştir. Anılan düzenlemeye göre, meşru müdafaanın kabulü için saldırının “korunmaya değer nitelikteki herhangi bir hakka yönelmiş olması” yeterli görülmüştür.
Gerek öğretide, gerekse yerleşmiş yargısal kararlarda vurgulandığı üzere; 765 sayılı TCK’nun 49/2 ve 5237 sayılı TCK’nun 25/1. maddelerinde düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle de eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır. Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
1- Saldırıya ilişkin şartlar:
a) Bir saldırı bulunmalıdır.
b) Bu saldırı haksız olmalıdır.
c) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.
d) Saldırı ile savunma eşzamanlı bulunmalıdır.
2- Savunmaya ilişkin şartlar:
a) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkanının bulunmamasıdır.
b) Savunma saldırana karşı olmalıdır.
c) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.
Savunmanın, meşru savunma şartlarının bulunduğu sırada başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, “sınırın aşılması” söz konusu olabilmektedir.
Sınırın aşılmasını 765 sayılı TCK’na göre oldukça farklı şekilde düzenleyen 5237 sayılı TCK’nun 27. maddesinde; “(1)Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
( 2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez” denilmektedir. Kanun maddesi ve gerekçedeki anlatımın aksine öğretide kabul edilen görüşe göre, “Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması” ibaresini “Hukuka uygunluk hallerinde sınırın aşılması” olarak anlamak gerekir. (İ…….Ö……., Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. bası, Ankara, 2013, s. 413-425; E….. Ş…….,Yeni TCK Yorumu, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2006, C.1, s.74-77; M……. K……, Yeni TCK’nda Hukuka Uygunluk Nedenleri, Ceza Hukuku Dergisi, S.1, Ekim 2006, s.111 vd.; S……… B….. Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 2. bası, s.615 vd.; H…… M…….-A…… K……, TCK Genel Hükümleri, Ankara, 2008, C.1, s. 692 vd.) Nitekim 5271 sayılı CMK’nun hüküm çeşitlerini düzenleyen 223. maddesinin sistematiği de bu anlayışı desteklemektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununda dört hukuka uygunluk nedeni düzenlenmiş olup, bunlar; meşru savunma, hakkın kullanılması, kanunun emrini ifa ve ilgilinin rızasıdır. Hukuka uygunluk nedeninin bulunması, eylemin suç olmasını engelleyeceğinden, fail hakkında 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendi uyarınca beraat kararı verilecektir. Buna karşın, “sınırın aşılması” bir hukuka uygunluk nedeni olmayıp, TCK’nun 27. maddenin 1. fıkrasındaki durum itibarıyla kusurluluğu azaltan, 27. maddenin 2. fıkrasındaki durum itibarıyla da kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerden bir tanesidir. Başka bir deyişle, hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde “beraat” kararı değil, anılan maddenin 1. fıkrasına göre indirimli ceza veya 2. fıkrasına göre CMK’nun 223. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendi gözetilerek “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilecektir.
TCK’nun 27. maddesinin 1. fıkrasında, fail bir hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmakta ise de, bunu bilerek ve isteyerek yani kasten yapmamaktadır. Ancak, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılabiliyorsa, fail sınırı kast olmaksızın aşmış olması dolayısıyla taksirinden sorumlu tutulmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun 27. maddesinin 2. fıkrasında, hukuka uygunluk nedenlerinden sadece meşru savunma için sınırın aşılmasına ilişkin özel bir düzenleme öngörülmüştür. Buna göre bu hükmün uygulanabilmesi için;
1- Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,
2- Saldırıya ilişkin şartların var olması,
3-Savunmaya ilişkin şartlardan “ölçülülük ya da orantılılık” şartının, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,
4- Sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların birlikte gerçekleşmesi halinde, meşru savunmada sınırı aşan faile CMK’nun 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmeyecektir. Bu durumda, kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü heyecan, korku veya telaş dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir. Dolayısıyla, belirleyici olan maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira kişi sırf maruz kaldığı saldırının etkisiyle, “heyecan, korku veya telaşa” kapılarak meşru müdafaada sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık saldırının etkisinin yanında, saldırıdan kaynaklanmış olsa bile, öfke gibi nedenlerle sınır aşıldığında ise aynı korumadan faydalanılması söz konusu olmayacaktır. Başka bir deyişle, failin amacı, saldırının defedilmesinden çok, kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru savunmada sınırın aşılması değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 05.10.2010 gün ve 175-182 ile 31.03.2009 gün ve 201-81 sayılı kararlarda da aynı hususlara vurgu yapılmıştır.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Olay günü gece saatlarinde maktul ve arkadaşları olan Özge ile Ömer’in birlikte bira içtikleri, biralarının bitmesi üzerine etrafta bira alabilecekleri açık bir dükkan bulunmaması nedeniyle açık bir dükkan bulmak amacıyla taksi çağırdıkları, ticari taksi şoförlüğü yapan sanığın aracı ile gelerek onları aracına aldığı, Ömer’in 10 Lira paralarının olduğunu ve ancak bu kadar para verebileceklerini söylediği, sanığın da taksimetreyi açmadan istedikleri yerlere götürdüğü, burada bira alan maktul ve arkadaşlarının sanıktan kendilerini Peyami Safa Parkına bırakmalarını istemesi üzerine sanığın istedikleri parka bıraktığı, taksiden inen maktul ve arkadaşlarının başlangıçta vermeyi kabul ettikleri 10 Liralık taksi ücretini eksik vermek istedikleri, sanığın bunu kabul etmemesi nedeniyle aralarında tartışma çıktığı, tartışmanın devamında sanık ile maktul ve arkadaşı Ömer arasında arbede yaşandığı, sanığın kendisini korumak amacıyla yanında taşıdığı ruhsatlı silahı ile havaya ve Ömer’e doğru ateş ettiği, maktulün üzerinde taşıdığı açılır kapanır bıçakla sanığa saldırması üzerine sanığın geri geri giderek üzerine gelmemesi için maktulü uyardığı, maktulün elindeki bıçakla sanığın üzerine doğru gitmeye devam etmesi sonucu sanığın bu kez maktule doğru yakın mesafeden bir el ateş ederek ölümüne neden olduğu sabittir.
Taksi ücretini eksik vermek isteyen maktul ve arkadaşlarının, bunu kabul etmeyen sanığın vücut bütünlüğüne yönelik olarak saldırıda bulunmaları karşısında, kendisini savunma hakkı doğan sanığın, Ömer’e karşı yaptığı gibi kendisine bıçakla saldıran maktule yönelik olarak da vücuduna hedef almaksızın maktulün bulunduğu yöne doğru ateş ederek saldırıyı bertaraf etmesi mümkün iken, yakın mesafeden ateş ederek maktulü göğsünden vurarak öldürmesi eyleminde, saldırı ve savunmaya ilişkin diğer şartların bulunduğunda şüphe bulunmamakta ise de, “gerçekleştirilen savunmanın, maruz kalınan tecavüzü bertaraf edecek ölçüde olması” yani “saldırı ile savunma arasında oran bulunması” şartı gerçekleşmediğinden meşru savunmanın şartlarının oluştuğundan sözedilemez. Bir başka anlatımla, savunma ile saldırı arasındaki denge savunma lehine tartışmasız biçimde bozulmuş, dolayısıyla da ölçülülük ya da orantılılık ilkesi ihlal edilmiştir.
Savunmanın, meşru savunma şartlarında başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilemeyecek olmasına göre bu durumda, 5237 sayılı TCK’nun 27. maddesinde düzenlenen “sınırın aşılması”nın söz konusu olup olamayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir. Sanığın, mağdurun göğüs bölgesine doğru tabanca ile ateş ettiği ve sınırın kastla aşıldığı sabit olduğuna göre, maddenin 1. fıkrasının olayda uygulanma şartlarının bulunmadığı açıktır.
Kanun koyucu tarafından sadece meşru savunmaya ilişkin olarak kabul edilen ve anılan maddenin 2. fıkrasında düzenlenen mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelen nedenlerle sınırın aşılmasının olayda uygulanmasının söz konusu olup olamayacağına gelince; ticari taksi şoförlerine yönelik olarak özellikle geceleri gerçekleştirilen yağma ve öldürme olaylarının sanığın üzerinde olumsuz bir psikolojik etki oluşturmuş olması, olay tarihi itibariyle 61 yaşında olan sanığın yirmili yaşlarda bulunan maktul ve arkadaşlarının kendisine zarar vereceklerinden korkmuş bulunması, olay sırasında parkta olup tarafları ayırmak için gelen ve maktulün mahalleden arkadaşları olan tanıkların da maktul ve arkadaşları ile birlikte kendisine saldıracaklarını düşünmesi göz önüne alındığında, meşru savunmada sınırın mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaş ile aşıldığının kabulü zorunludur. Sanığın, maruz kaldığı saldırının etkisiyle içine düştüğü psikolojik hal nedeniyle heyecanlanması, paniğe kapılması ve hatta korkması, bunun sonucunda da meşru savunma sınırını aşması hayatın olağan akışında beklenebilecek bir durum olup, somut olayda TCK’nun 27. maddesinin 2. fıkrasının uygulanma şartları gerçekleşmiştir.
Bu itibarla, sanığın olayda meşru savunma sınırını mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaş ile aştığını kabul ederek 5237 sayılı TCK’nun 27. maddesinin 2. fıkrası uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar veren yerel mahkeme ile bu kararı onayan Özel Daire görüşünde bir isabetsizlik olmayıp, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve dört Genel Kurul Üyesi; “Somut olayda meşru savunmada sınırın mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaş ile aşılması şartlarının bulunmadığı, sanığın olay yerini terk etme imkanı varken terk etmeyip, maktül ve arkadaşlarıyla tartışmaya devam ettiği, maktül yaralandıktan sonra arabasına binen sanığın bir elde aracından ateş ettiği, dolayısıyla sanığın haksız tahrik altında kasten öldürmeden sorumlu olması gerektiği” düşüncesiyle itirazın kabulü yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.05.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.