Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2012/1521 E. 2013/576 K. 03.12.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/1521
KARAR NO : 2013/576
KARAR TARİHİ : 03.12.2013

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza
Günü : 11.02.2010
Sayısı : 865-302

Taksirle yaralama suçundan sanık …’ın 5237 sayılı TCK’nun 89/1, 62 ve 51. maddeleri gereğince 2 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve cezasının ertelenmesine ilişkin, İzmir 3. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 11.02.2010 gün ve 865-302 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 05.06.2012 gün ve 20512-14102 sayı ile;
“…Diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanığın tüm aşamalarda uzlaşmak istediğini beyan ettiği, katılanın istememesi sebebiyle uzlaşmanın sağlanamadığı anlaşılmakla mahkemece basit bir hesaplama ile katılanın uğradığı zarar tespit edilip sanığa bu zararı giderme imkânı tanındıktan sonra sonucuna göre, CMK’nın 231. maddesinin uygulanması hususunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.08.2012 gün ve 236646 sayı ile;
“Dosya arasında bulunan nüfus kayıt örneğine göre 01.07.1939 tarihinde doğan sanığın, suç tarihi olan 13.03.2009 itibarıyla 65 yaşının üzerinde olduğu, atılı suç nedeniyle eylemine uyan TCK’nun 89/1, 62/1 ve 51/1-3. maddeleri uyarınca 2 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılıp bu cezasının ertelendiği, TCK’nun 50/3. maddesinde; ‘Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir’ amir hükmünün yer aldığı, buna göre diğer bozma nedeninin yanısıra hükmün ayrıca anılan maddenin sanık lehine uygulanmaması sebebiyle de bozulması gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 13.11.2012 gün ve 27134-23799 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın taksirle yaralama suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkeme hükmünün, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasının değerlendirilmesi yanında ayrıca “Sanık hakkında tayin olunan hapis cezasının TCK’nun 50/3. maddesi uyarınca TCK’nun 50/1. maddesinde belirtilen seçenek yaptırımlardan birine çevrilme zorunluluğu bulunduğunun gözetilmemesi” nedeniyle de bozulmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın 13.03.2009 günü saat 17.30 sularında 35 AN 1123 plakalı araç ile Buca’dan Balçova’ya gitmek üzere Kıbrıs Caddesini takiben Dokuz Çeşmeler meydanı istikametinde seyrederken hukuk fakültesi önüne geldiğinde, yaya kaldırımı kenarındaki taşıt trafiğine ait kaplama üzerinden aynı yöne doğru yürüyen …’nın sol ayağına aracının sağ ön kısmıyla çarpması sonucu mağdurda hayatı tehlike oluşturmayacak ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralamalı trafik kazası meydana geldiği,
Trafik uzmanı bilirkişi tarafından düzenlenen raporda; mağdurun yayaların kullanımı için yapılmış yaya kaldırımı yerine taşıt trafiğine açık yol üzerinden yürüyerek 2918 sayılı Kanunun 68/a maddesinde yer alan kuralı ihlal etmek suretiyle arkadan gelen araç sürücüsünün seyrini ve kendi can güvenliğini dikkatsiz ve tedbirsiz hareketiyle tehlikeye düşürdüğünden kazada asli kusurlu olduğu, sanığın da dikkatini gereği gibi yola ve seyir yönüne verip, görüş alanı içinde taşıt trafiğine ait kaplama üzerinden aynı yöne yürüyen mağdur yayaya uygun zaman ve mesafedeyken yoldaki varlığını belli etmek için gerekli uyarı ve ikazda bulunup aracının hızını asgari hadde düşürerek yaklaşmak suretiyle fren yaparak durması gerekirken, sürücülerin meskun mahal içindeki yolda seyrederken almak zorunda olduğu kazayı önleyici tedbirleri almamak suretiyle aynı kanunun 52/1-b maddesinde yer alan kuralı ihlal ettiğinden kazanın oluşumunda tali kusurlu olduğu görüşünün bildirildiği,
Anlaşılmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 günü yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanunun 40. maddesiyle de 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılık hariç olmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması 5728 sayılı Kanunla 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
5560, 5728, 5739 ve 6008 sayılı Kanunlar ile 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
a) Suça ilişkin olarak;
1- Yapılan yargılama sonucunda, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edilmesi ve hükmolunan cezanın, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması,
2- Suçun, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
b) Sanığa ilişkin olarak;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
2- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
3- Mahkemece; sanığın, kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
4- Sanığın bu kurumun uygulanmasını kabul etmediğine dair beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Uyuşmazlığın çözümü açısından kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar konusu üzerinde de durulması gerekmektedir:
5237 sayılı TCK’nun “Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar” başlıklı 50. maddesi;
“1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre,
a) Adlî para cezasına,
b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,
Çevrilebilir.
2) Suç tanımında hapis cezası ile adlî para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hallerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adlî para cezasına çevrilmez.
3) Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.
4) Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz…” şeklinde düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nun 50/3. maddesindeki düzenleme ile fiili işlediği tarihte 65 yaşından büyük olan sanıkların daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak şartıyla, mahkûm olunan bir yıl veya daha az süreli hapis cezalarının, aynı maddenin 1. fıkrasındaki seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunlu kılınmış ve bu husus herhangi bir takdire bağlanmamıştır. Bu nedenle maddede yazılı şartların oluşması halinde hürriyeti bağlayıcı cezanın seçenek yaptırımlardan birisine dönüştürülmesi gerekmektedir.
Buna karşılık, 5271 sayılı CMK’nun 231/7. maddesi; “Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez” şeklinde düzenlenmiş olup, açıklanması geri bırakılan hükümde yer alan hapis cezasının ertelenemeyeceği ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırıma çevrilemeyeceği belirtilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 gün ve 346-25, 03.02.2009 gün ve 250-13 ile 29.09.2009 gün ve 130-213 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da açıkça belirtildiği gibi, şartlı bir düşme nedeni oluşturan hükmün açıklanmasının geri bırakılması, objektif şartların varlığı halinde, 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce re’sen, bu değişiklikten sonra ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair beyanının olmaması halinde mahkemece seçenek yaptırımlara çevirme ve erteleme hükümlerinden önce değerlendirilmesi gerekmektedir.
Öte yandan kanun koyucu, kişi hakkındaki hükmün hukuki sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile belirli şartların gerçekleşmesi halinde kişilerin işledikleri bir takım suçlardan dolayı adli yönden lekelenmemeleri için bir fırsat tanımak istemiştir. Kanun koyucu 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesine 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını düzenlediği 5-14. fıkralarını eklediği aşamada 5237 sayılı TCK’nun 50/3. maddesindeki kanuni düzenlemeyi ve zorunlulukları bilmektedir. Buna rağmen CMK’nun 231. maddesinin 7. fıkrasındaki düzenlemeyi yapmakla, açıklanması geri bırakılan hükümlerde 5237 sayılı TCK’nun 50/3. maddesindeki yaptırıma çevirme zorunluluğunun uygulanmamasını istediği yönündeki iradesini açıkça ortaya koymuştur. Aksi görüşün kabulü daha önce hapis cezasına mahkum olmamış çocuklar ve 65 yaşını ikmal etmiş yetişkinler hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanma- ması suretiyle adli yönden lekelenmeme haklarının ellerinden alınması sonucunu doğurur ki, bu sonuç hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının düzenleniş amacına açıkça aykırıdır.
Bununla birlikte, şartların gerçekleşmemesi nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi veya açıklanması geri bırakılan hükmün 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinin 11. fıkrası uyarınca açıklanması sırasında 5237 sayılı TCK’ nun 50/3. maddesinde yer alan seçenek yaptırımlara çevirme zorunluluğu mahkemece değerlendirilecektir.
Diğer taraftan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın itirazına, 1412 sayılı CMUK’nun temyize ilişkin hükümler içerisindeki 322/4. maddesinde; “Ceza Daireleri’nden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başsavcısı, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kurulu’na itiraz edebilir” biçiminde yer verilmiş, 5271 sayılı CMK’nda ise olağanüstü kanun yolları arasındaki 308. maddesinde; “Yargıtay Ceza Daireleri’nden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kurulu’na itiraz edebilir, sanığın lehine itirazda süre aranmaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü gibi, 5271 sayılı CMK’nun 308. maddesinde yer alan “lehe itirazda süre aranmayacağına” ilişkin cümle dışında madde metinleri tamamen benzerlik arz etmektedir.
İlk derece mahkemeleri kararlarının, temyiz edilmeleri üzerine Yargıtay ilgili Ceza Dairesince incelenmesi ile olağan kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ancak 5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca olağanüstü kanun yollarından biri olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı gündeme gelebilecektir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın itirazının, Özel Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevinin yanında, kamuoyunun tatminine yönelik bir etkisi de sözkonusudur. Ancak bu kanun yolu ile hangi hukuka aykırılıkların denetleneceği yönünde gerek 1412 sayılı CMUK’nun 322/4. maddesinde, gerekse 5271 sayılı CMK’nun 308. maddesinde bir açıklık bulunmamaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamı günümüze kadar çeşitli Ceza Genel Kurulu kararlarına konu olmuş, bu bağlamda; “eleştiriye ilişkin düşüncelerin reddine dair daire kararlarının itiraz olunabilecek nitelikte kararlardan olmadıkları” (CGK’nun 16.11.1964 gün ve 470-464), “kabule göre yapılan bozmalara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yoluna başvuramayacağı” (CGK’nun 17.03.1998 gün ve 18-91) “Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının olağanüstü bir kanun yolu olması nedeniyle sonuca etkili olmayacak türden hukuka aykırılıkların bu kanun yoluna konu olamayacağı” (CGK’nun 30.11.2010 gün ve 233-241) “Yargıtay Ceza Daireleri tarafından verilen sanığının tutukluluk halinin devamına ilişkin kararlara karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının olağanüstü itiraz kanun yoluna başvurma yetkisinin bulunmadığı” (CGK’nun 29.03.2011 gün ve 49-28), “görev konusunun Yargıtayca inceleme konusu dahi yapılamayacağı bir durumda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kesin nitelikteki merci tayini kararını hükümsüz kılacak bir sonuç doğmasına neden olacak şekilde itiraz kanun yoluna başvurma imkanının bulunmadığı” (CGK’nun 27.12.2011 gün ve 158-296) kabul edilmek suretiyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin belirli yönlerden sınırlandırılması gerektiğine karar verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 30.06.2009 gün ve 169-186 ile 30.09.2003 gün ve 230-236 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da; Özel Daireler tarafından “kabule göre” yapılan bozmaların yerel mahkeme uygulamasının hatalı görülen yönüne, uyarma ve yol gösterme amacıyla değinmekten ibaret olup, direnmeye konu olamayacağı istikrarlı olarak kabul edilmiş, 07.02.2012 gün ve 297-22 sayılı kararında ise,
Özel Dairelerce öğretici ve yol gösterici nitelikte yapılan “kabule göre” bozmalara Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin bulunmadığı vurgulanmıştır.
Görüldüğü üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz kanun yoluna başvurabilmesi için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerektiği, sonuca etkili olmayan kanuna aykırılıkların bu yöntemle denetlenmesinin, itirazın amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacağı söylenebilecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
01.02.2010 tarihli yerel mahkeme hükmünün Özel Dairece sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerektiğin- den bahisle bozulmasına karar verilen olayda, geçmişte sabıkası bulunmayan ve kısa süreli hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilen 65 yaşını bitirmiş sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi halinde 5237 sayılı TCK’nun 50. maddesinin uygulanması imkanı olmayacak, buna karşın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi halinde anılan maddenin uygulanması gerekecektir. Buna göre, hüküm tarihi itibariyle yerel mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının diğer kişiselleştirme nedenlerinden önce re’sen değerlendirilmesi zorunlu olduğundan, sanığa verilen kısa süreli hapis cezasının 5237 sayılı TCK’nun 50/3. maddesi uyarınca seçenek yaptırıma çevrilmesi gerektiğine ilişkin bozma nedeni ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmaması halinde geçerli olabilecek ve bu açıdan ‘kabule göre’ bozma niteliğinde kalacaktır.
Şu halde, sanık hakkında tayin olunan hapis cezasının TCK’nun 50/3. maddesi uyarınca TCK’nun 50/1. maddesinde belirtilen seçenek yaptırımlardan birine çevrilme zorunluluğu bulunduğunun gözetilmemesi isabetsizliğine ilişkin bozma nedeni hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi halinde sonuç doğurabilecek, 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinin uygulanması halinde ise bu bozma nedeninin geçerliliği kalmayacaktır.
Bu nedenle, “kabule göre bozma” niteliğinde kalacak bir hususta Yargıtay Cumuriyet Başsavcılığının olağanüstü itiraz kanun yoluna başvurmasında hukuki bir yarar bulunmamak- tadır.

Bu itibarla, itirazın reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.12.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.