Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2012/1519 E. 2013/613 K. 17.12.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/1519
KARAR NO : 2013/613
KARAR TARİHİ : 17.12.2013

Taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan sanık S.. G..’in 5237 sayılı TCK’nun 85/1, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 12.100 Lira adli para cezası ile cezalandırılma- sına ve cezanın 20 eşit taksitte ödenmesine ilişkin, Bucak Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.05.2007 gün ve 120-137 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 27.05.2009 gün ve 6814-6175 sayı ile;
“Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik CMK’nun 231. maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin düzenleme karşısında suçun niteliği, hükmolunan cezanın türü gözetilip dosyada bulunan adli sicil kaydı da değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması” nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması konusunda değerlendirme yaparak, zararın giderilmediğinden bahisle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmünü uygulamayan yerel mahkemece 11.11.2009 gün ve 458-952 sayı ile, bu kez sanığın 5237 sayılı TCK’nun 85/1, 62 ve 51/1-3. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve cezanın ertelenmesine karar verilmiştir.
Hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 05.04.2012 gün ve 12488-9380 sayı ile;
“…Bozmaya uyularak yapılan yargılama sırasında, sanığın 13.10.2009 tarihinde talimatla alınan beyanında, ‘işlerinin bozuk olduğunu, maddi durumunun iyi olmadığını’ beyan ettiği, bunun üzerine temyize konu hükümde sanığa hapis cezası verilerek ertelendiği, cezanın bireyselleştirilmesi ilkesi uyarınca adli para cezasına göre, erteli hapis cezasının sanık yönünden daha lehe olduğu kabul edilerek tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiştir” açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15.06.2012 gün ve 152338 sayı ile;
“Sanık S.. G.. hakkında bozma öncesi verilen 21.05.2007 tarihli hükümde hapis cezasının paraya çevrilip, taksitlendirilmesi ve hükmün yalnız sanık savunmanı tarafından temyiz edilmiş olduğu, adli para cezasının sanık yönünden hapis cezasından daha lehe olduğu gözetilmeden, bozma sonrası verilen hükümde hapis cezasının paraya çevrilmeyerek, ertelenmesi suretiyle CMUK’nun 326/son maddesine yasaya aykırı olduğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 15.11.2012 gün ve 27110-24113 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Suçun sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya kapsamı itibari ile herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yalnız sanık lehine temyiz edilen 12.100 Lira adli para cezasından ibaret olan hükmün bozulmasından sonra yerel mahkemece bu kez sanığın hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılmasına ve bu cezasının ertelenmesine karar verilmesi nedeniyle 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddesinin ihlal edilip edilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın 10.09.2005 günü saat 20.30 sıralarında yönetimindeki araçla Antalya istikametinden Uşak istikametine seyir halinde iken Burdur ili Bucak ilçesi U… köyüne geldiğinde yaya olarak karşıdan karşıya geçmeye çalışan ve yolun ortasında olan E.. M..’ın ölümüne neden olduğu, yapılan keşif ve alınan adli tıp raporuna göre meydana gelen kazada sanığın tali, ölenin ise asli kusurlu olduğu,
Sanık aşamalarda özetle; olay tarihinde şirkete ait olan … plakalı araçla Antalya’dan Uşak’a gittiğini, yanında ailesinin de olduğunu, Burdur ili Bucak ilçesi U… köyü mevkiine geldiğinde ölenin bir anda aracın önüne çıktığını, kendisine çarpmamak için sola doğru direksiyonu kırdığını, ancak aracın sağ ön far kısmından ölene vurduğunu, olay sırasında havanın karanlık olduğunu, karşıdan gelen araçların farları yanık olduğu için görüş mesafesinin çok dar olduğunu, öleni fark ettiğinde mesafe çok yakın olduğu için çarpmayı önleyemediğini, kaza sırasında süratinin 75-80 km olduğunu, havada yağış olmadığını, görüşün karşıdan gelen araçların farları nedeni ile kısıtlandığını savunduğu,
Sanığın cezanın şahsileştirilmesine ilişkin olarak herhangi bir talepte bulunmadığı, sanık müdafiinin ise son oturumda sanığın beraatine karar verilmesini ve lehe hükümlerin uygulanmasını istediği,
Sanığın sosyal ve ekonomik durumuna ilişkin tespitlere göre sabıkasız, evli, 3 çocuklu, ortaokul mezunu, zımpara imalatçısı ve aylık gelirinin 1.500-2000 Lira olduğu, yapılan yargılama sonucunda sanığın mahkûmiyetine, hükmolunan 1 yıl 8 ay hapis cezasının günlüğü 20 Liradan 12.100 Lira adli para cezasına çevrilmesine ve bu cezasının da taksitlendirilmesine karar verildiği, 21.05.2007 tarihli bu ilk hükmün sadece sanık müdafii tarafından temyiz edildiği, sanık müdafiinin 26.12.2007 tarihli gerekçeli temyiz dilekçesinde sanığın beraatına karar verilmesi gerektiğini ifade ettiği, ilk hükmün Özel Daire tarafından 5728 sayılı Kanunla değişik CMK’nun 231. madde kapsamında değerlendirilme yapılması amacıyla sair yönleri incelenmeksizin bozulduğu, yerel mahkemece bozmaya uyulduğu, bozma sonrası yargılamada sanığın “Lehime olan hükümler uygulansın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini talep ediyorum. Karşı taraf tazminat davası açmıştır. Benim herhangi bir gelirim yoktur. İşlerim bozuktur. Herhangi bir işim de yoktur. Bu sebeple karşı tarafa herhangi bir ödemede bulunmadım. Karşı tarafla anlaşmak için ben kendilerine aracı gönderdim. Ancak karşı taraf benimle görüşmek istemedi. Bu sebeple de kendilerinin zararlarını karşılayamadım” şeklinde savunmada bulunduğu,
Sanık müdafiinin ise lehe hükümlerin uygulanmasını talep ettiği, gerek sanığın gerekse müdafiinin paraya çevirme ve ertelemeyle ilgili olarak özel bir talepte bulunmadıkları, bozmaya uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda sanığın bu kez 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, zararı gidermediğinden sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına, hükmolunan hapis cezasının ertelenmesine, sanığın 1 yıl 8 ay denetim süresine tabi tutulmasına, denetim süresinde herhangi bir yükümlülük belirlenmesine yer olmadığına karar verildiği, bu hükmün de sadece sanık müdafii tarafından temyiz edildiği, sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde ertelemenin yasal olmadığına, kazanılmış hakkın ihlal edildiğine ilişkin herhangi bir itirazda bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Aleyhe bozma yasağı; “temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında, hükümde, yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir deyişle, aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın, sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması” şeklinde tanımlanmaktadır.
Latince “reformatio in pejus” olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada ise, “lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, aleyhe bozma yasağı, aleyhe bozmama zorunluluğu, yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe yasağı, yaptırımı ve sonuçlarını ağırlaştıramama kuralı” olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine de bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Anılan kural, 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326. maddesinin 4. fıkrasında; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz” şeklinde kanuni düzenlemeye kavuşturulmuştur. Ceza muhakeme hukukumuzda bu madde dışında yaptırım ve cezayı aleyhe değiştirmeme yasağını düzenleyen başka bir hüküm de bulunmamaktadır. Buna göre ceza hukukunda genel anlamda kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca 1412 sayılı CMUK’nun 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek bir “cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi” veya “aleyhte düzeltme yasağı”nın söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 307/4. maddesinde de; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz” düzenlemesine yer verilmek suretiyle, aleyhe bozmama ilkesi korunmuştur.
Kanunun açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere; yaptırım ve sonuçlarını aleyhe değiştirme yasağının kapsamı yalnızca ceza ve yaptırım miktarı ile sınırlıdır. Kanun koyucu suçun niteliği veya adı yönünden sanık yararına kazanılmış bir hak tanımamıştır.
Ceza miktarı yönünden kazanılmış hak ise; sanık veya onun lehine ilgililer tarafından temyiz davası açıldığında, bozma üzerine yeniden kurulan hükümle belirlenen cezanın ve sonucun önceki hükümle belirlenen cezadan ve sonuçtan daha ağır olmamasıdır.
Gerek bozma ilamında, gerekse yerel mahkemece bozmadan sonra kurulan hükümde yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe değiştirme yasağına bir aykırılığın söz konusu olup olmadığı, önceki ve sonraki hükümlerde yer alan ceza ve yaptırımların sanığın sosyal ve ekonomik durumu da gözönüne alınarak tüm yönleri ile karşılaştırılması suretiyle belirlenecektir.
Kişi hürriyetini sınırlaması nedeni ile hapis cezasının, malvarlığına yönelik olan adli para cezasından daha ağır nitelikte olduğu hususunda bir şüphe bulunmamaktadır. Ancak bu tespitten hareketle hemen bir sonuca varılmamalı, açıklandığı üzere önceki ve sonraki hükümlerde yer alan ceza ve yaptırımların tüm yönleri ile karşılaştırılmak ve bu kapsamda sanığın sosyal ve ekonomik durumu da göz önüne alınmak suretiyle kazanılmış hakkın ihlal edilip edilmediği belirlenmelidir.
Bu noktada, uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi için erteleme ve hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi kurumlarının hukuki nitelikleri ve sonuçları üzerinde de durulmalıdır.
Erteleme, 5237 sayılı TCK’nun 51. maddesinde düzenlenmiş, şartlı bir af olmaktan çıkarılıp, hürriyeti bağlayıcı cezanın bir infaz şekli hâline getirilmiştir. Cezası ertelenen hükümlü hakkında, mahkûm olunan ceza süresinden az olmamak kaydı ile bir yıl ila üç yıl arasında bir denetim süresi belirlenecektir. Mahkemece denetim süresi içinde; meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına devam etmesine, meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, on sekiz yaşından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmesine karar verilebilir. Cezası ertelenen hükümlü denetim süresini yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirdiği takdirde cezasını infaz etmiş sayılacak, ancak denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen uymamakta ısrar etmesi hâlinde, ertelenen cezasının kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilecektir.
Hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi ise 5237 sayılı TCK’nun 50. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde ile, kısa süreli ya da uzun süreli olmakla birlikte taksirli suçtan dolayı hapis cezasına mahkum olan kişilerin, belirlenecek bir miktar adli para cezasını ödemek suretiyle infaz kurumuna girmelerinin önlenmesine imkan tanınmıştır. Hapisten çevrilen adli para cezalarının infazı 5237 sayılı TCK’nun 50. maddesinin 6 ve 7. fıkraları uyarınca yapılmakta iken, 01.03.2008 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5739 sayılı Kanun ile 5237 sayılı TCK’nun 50. maddesinin 6. fıkrasında yer alan “yaptırım” ibaresinin “tedbir” olarak değiştirilmesi ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 106. maddesinin 4 ila 9. fıkralarının yeniden düzenlenip, 10. fıkrasının yürürlükten kaldırılması ile 5275 sayılı CGTİHK’nun 106. maddesindeki esaslara tabi kılınmış ve bu suretle doğrudan hükmolunan ve hapisten çevrilen adli para cezalarının infazında birlik sağlanmıştır. Buna göre artık, hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde hapisten çevrilen adlî para cezasını ödemezse, mahkemesinden bir karar alınmasına ihtiyaç olmaksızın Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarınca hapsedilecek, bu durumda hapsin infazı ertelenemeyeceği gibi, şartlı salıverilme hükümleri de uygulanamaya- caktır. Ancak, hapse çevrilmiş olmasına rağmen hak yoksunlukları bakımından esas alınacak olan adlî para cezasıdır. Hükümlü yakalandığında para cezasını öderse ceza infaz kurumuna alınmayacak, ceza infaz kurumuna alındıktan sonra hapis yattığı günlerin dışındaki günlere karşılık gelen parayı öderse de derhal hapisten çıkartılacaktır. 5739 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce işlenen suçlar bakımından ödenmeyen adli para cezası hapse çevrildiğinde hükümlünün şartla salıverilmeden yararlanması mümkün olacak, başka bir anlatımla 5237 sayılı TCK’nun 7/3. maddesi uyarınca şartla salıverilme bakımından hükümlünün lehine olan önceki kanun hükümleri uygulanacaktır.
Erteleme de, hapis cezasının seçenek yaptırım olarak adli para cezasına çevirmesi de cezanın suçlunun kişiliğine uydurulması, yani bireyselleştirilmesinin yollarından birisi olup mutlak olarak birinin diğerinden daha lehe olduğundan söz edilemeyecektir. Bu bağlamda ödeme gücü bulunmayan bir sanık için ertelemenin, ödeme gücü yerinde olan ve bu yönde talepte bulunan bir sanık için ise adli para cezasına çevirmenin daha lehe olduğunun kabulü mümkündür. Her somut olayda sanığın sosyal ve ekonomik durumu ile kişiliğine göre bir belirleme yapmak gerekir.
Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 04.06.2013 gün ve 1526-286 ile 02.10.2007 gün ve 160-192 sayılı kararların da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Adli para cezasının miktarı, para cezasının ertelenmesinin mümkün olmaması, ödenmediği takdirde zorunlu olarak hapse çevrilmesi, suçun taksirli bir suç olması, sanığın değişen sosyal ve ekonomik durumu, aşamalarda lehe hükümlerin uygulanmasını talep eden sanık müdafii ile sanığın hükmolunan hapis cezasının paraya çevrilmesi yönünde bir talepleri ile kazanılmış hakkın ihlal edildiğine ilişkin bir itirazlarının bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde; yalnız sanık lehine temyiz edilen sonuç 12.100 Lira adli para cezasından ibaret hükmün bozulmasından sonra yeniden hüküm kuran yerel mahkemece, sanık müdafiinin lehe hükümlerin uygulanması talebi ile sanığın sosyal ve ekonomik durumu göz önünde bulundurularak önceki hükümde 12.100 Lira adli para olarak tayin edilen sonuç cezanın, yeni hükümde hapis olarak belirlenmesinde ve bu cezanın ertelenmesine karar verilmesinde 1412 sayılı CMUK’un 326/son maddesine bir aykırılık ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına ilişkin Özel Daire kararında da bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, haklı nedenlere dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Genel Kurul Üyesi; “itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.12.2013 günü yapılan birinci müzakerede gerekli çoğunluk sağlanamadığından, 17.12.2013 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.