Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2012/1506 E. 2013/391 K. 24.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/1506
KARAR NO : 2013/391
KARAR TARİHİ : 24.09.2013

Sanık Mehmet B. hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan açılan kamu davasında, eylemin zincirleme biçimde resmi belgede sahtecilik ve mühürde sahtecilik suçlarını oluşturduğu kabul edilerek, 5237 sayılı TCK’nun 204/1, 43/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay; 202/2, 62 ve 53. maddeleri uyarınca da 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Antalya 8. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 22.12.2006 gün ve 985-1340 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 04.06.2007 gün ve 2724-3863 sayı ile;
“…Sair temyiz itirazlarının reddine; ancak:
1-Evrakta sahtecilik suçlarının konusunu oluşturan belgenin, taşınabilen bir şey üzerine yazılıp da hukuken hüküm ifade eden bir olayı kanıtlamaya yarayan yazı olduğu, 5237 sayılı TCK’nun 204. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, belgenin varlığının kabulü için yazılı kağıdın bulunmasının zorunlu olmadığı, bir metal levha üzerine yazı yazılması halinde de diğer unsurların varlığı durumunda, belgeden söz edilebileceği, bu bakımdan araç plakalarının da resmi belge olarak kabulü gerekeceğinin vurgulanması karşısında, sahte olarak düzenlenen mührün kullanılması ile oluşturulan araç plakalarında yapılan sahteciliğin 5237 sayılı TCK’nun 204/1. maddesinde öngörülen resmi evrakta sahtecilik suçunu oluşturacağı, somut olayda da; sanığın, işlerinin iyi gitmemesi nedeniyle hakkında başlatılan icra takibinden kurtulmak için, gerçekte 07 AFY 27 plakalı olan otomobiline, para karşılığı tanımadığı bir kişiye sahte olarak düzenlettirdiği motorlu araç trafik tescil belgesi ile 34 TU 7701 sayılı plakaları, söz konusu oto üzerinde kullanması şeklinde gerçekleşen eyleminin, bir bütün halinde 5327 sayılı TCK’nun 204/1. maddesinde öngörülen resmi evrakta sahtecilik suçunu oluşturacağı ve bu olaya özgü zincirleme suçun uygulanma koşullarının bulunmadığı gözetilmeden, eylemin 5237 sayılı TCK’nun 204/1, 43 ile aynı Yasanın 202/2. maddelerinde öngörülen sahtecilik suçlarını oluşturduğundan bahisle yazılı şekilde mahkûmiyet hükümleri kurulması,
2-5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan hak yoksunluğunun koşullu salıverilmeye kadar uygulanabileceği gözetilmeden yazılı şekilde hükümler kurulması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme 08.08.2007 gün ve 1057-374 sayı ile; eylemin “resmi belgede sahtecilik” ve “mühürde sahtecilik” şeklinde iki ayrı suçu değil de bir bütün halinde resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu ve hak yoksunluğu uygulamasında hata yapıldığına ilişkin bozma nedenlerine uymuş, ancak olayda zincirleme suç hükümlerinin koşullarının bulunmadığına ilişkin bozma nedenine ise;
“Zincirleme suç TCK’nun 43/1. maddesinde ‘bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda bir cezaya hükmedilir ancak bu ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır’ şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olayda sanık icra takibinden kurtulabilmek amacıyla gerçekte 07 AFY 27 olan aracın bu plakalarını sökerek yerine sahte olarak oluşturulan 34 TU 7701 sayılı plakaları takıp ve yine sahte olarak oluşturulan trafik tescil belgesi ve trafik belgesi ile birlikte bu aracı trafiğe çıkarıp kullanmıştır.
Bu durumda sanık bir suç işleme kararının icrası kapsamında sahte olarak oluşturduğu plakalarla birlikte değişik zamanlarda yine sahte olarak oluşturulan trafik tescil belgesi ve trafik belgesi bulundurarak trafiğe çıkmıştır. Sanığın tüm bu davranışlarının TCK’nun 204/1 maddesindeki tek bir sahtecilik suçunu oluşturduğunun kabulü mümkün değildir” gerekçesiyle direnerek, sanığın resmi belgede sahtecilik suçundan ilk hükümdeki gibi cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar vermiştir.
Bu hüküm de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli 06.12.2012 gün ve 242508 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; somut olayda zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın hacizli olan aracını sahte plaka ve tescil belgeleri ile kullanırken yakalandığı, yapılan incelemede, suça konu plakalar ile trafik-tescil belgelerinin tümden sahte olarak oluşturuldukları, üzerlerinde gerekli mühür izlerinin bulunduğu, sahteliklerinin iğfal kabiliyetini taşıdığının tespit edildiği, sanığın aşamalarda olaydan altı ay kadar önce İstanbul’da tanımadığı bir şahsa para karşılığında suça konu plaka ve tescil belgelerini yaptırdığını, yakalandığı ana kadar da bu plaka ve ruhsat ile aracını kullandığını, ekonomik olarak zor durumda olduğu için bu şekilde hareket ettiğini savunduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir biçimde çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle resmi belgede sahtecilik suçunun unsurları, daha sonra da zincirleme suç hükümleri ve uygulanma şartları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Resmi belgede sahtecilik suçunun temel şekli TCK’nun 204/1. maddesinde; “Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” biçiminde düzenlenmiştir.
Suçun konusu resmi belgedir. Suçla korunan hukuki yarar ise kamu güveni olup, suçun mağduru da toplumu oluşturan tüm bireylerdir. Bununla birlikte suçun işlenmesiyle haksızlığa uğrayan gerçek ve tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün olduğundan, gerçek ve tüzel kişiler de yargılamaya katılabileceklerdir.
Resmi belgede sahtecilik suçu seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıştır. Birinci seçimlik hareket, resmi belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Bu seçimlik hareketle, resmi belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir. İkinci seçimlik hareket, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmektir. Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan resmi belge üzerinde silmek veya ilaveler yapmak suretiyle değişiklik yapılmaktadır. Birinci ve ikinci seçimlik hareketle bağlantılı olarak belirtilmek gerekir ki; sahteciliğin, belge üzerindeki bilgilerin bir kısmına veya tamamına ilişkin olmasının, suçun oluşması açısından bir önemi bulunmamaktadır. Üçüncü seçimlik hareket ise, sahte resmi belgeyi kullanmaktır. Kullanılan sahte belgenin kişinin kendisi veya başkası tarafından düzenlenmiş olmasının bir önemi yoktur. Kullanma mütemadi suç şeklinde de gerçekleşebilir.
Suçun oluşabilmesi için düzenlenen veya değiştirilen ya da kullanılan belgenin, gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği bu suçun temel unsuru olup, özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte (nesnel) olup olmadığı ve beş duyuyla ilk bakışta anlaşılabilir olup olmadığı, şüpheye yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir.
5237 sayılı TCK’na hakim olan ilke gerçek içtimadır. Bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nun “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Zincirleme suç, 765 sayılı TCK’nun 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır” şeklinde düzenlenmişken, 5237 sayılı TCK’nun 43/1. maddesinde; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde düzenlenmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a)- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b)- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c)- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
765 sayılı TCK’nda yer alan “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer şartların da varlığı halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Nitekim, 765 sayılı TCK’nun yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.
5237 sayılı TCK’nun 43/1. maddesinde bulunan “değişik zamanlarda” ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu halde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nun 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde gözönünde bulundurulacaktır.
Ayrıca, kanunda “aynı zaman” ve “değişik zaman” kavramları konusunda bir açıklık olmadığından ve önceden kesin belirlemelerin yapılması da mümkün bulunmadığından, bu husus her somut olayın özelliği gözönüne alınarak değerlendirilmeli ve eylemlerin “değişik zamanlarda” işlenip işlenmediği belirlenmelidir.
Uyuşmazlığın çözümü açısından “aynı suç” kavramı da irdelenmelidir.
Aynı suç; 5237 sayılı TCK’nun 43. maddesinde “bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır” denmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de “aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu”, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Buna göre suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz etmek mümkün iken, suçun ismi değiştiğinde artık aynı suçtan bahsetmek mümkün değildir. Örneğin dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hali de dahildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır. (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara, 2012. s.339; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, Ankara, 2012, s. 442; Osman Yaşar- Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuş, Türk Ceza Kanunu, 1. cilt, Ankara, 2010, s.1213-1215; Türkan Yalçın Sancar, Yeni Türk Ceza Kanununda “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, Sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253)
Konunun açıklığa kavuşturulabilmesi için mağdur kavramının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur sayılamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp, toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir.(Mehmet Emin Artuk – Ahmet Gökcen – A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7. Bası, Ankara, 2013, s.283 vd; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Ankara, 2013, s. 210-213; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, Ankara, 2012, s.105-107; Osman Yaşar – Hasan Tahsin Gökcan– Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2010, s.7702-7703)
Zincirleme suçu oluşturan suçların bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenmesi gerekir. Muhtelif suçları birbirine bağlayan, birleştiren ve müteselsil suçu yapısal olarak cezaların içtimaından ayıran da bu şarttır. (Türkân Yalçın Sancar, Müteselsil Suç, Ankara-1995, s.86.) Bu sübjektif şart, “aynı suç kasdı” olarak anlaşılmamalıdır. Her biri bağımsız olan ve ayrı ayrı kastlarla işlenen bu suçların, aynı kastın ürünü olduklarını söylemek, mümkün değildir. (Uğur Alacakaptan, Suçun Unsurları, Ankara-1973, s.56.). Bir suç işleme kararından kanunun aynı hükmünü birkaç defa ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyet anlaşılmalıdır. Fail, önceden belirlediği böyle bir plân veya niyet kapsamında, bunu bir defada gerçekleştirmek yerine, kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüş ve bu plâna göre hareket etmiş olduğundan, birden fazla olan kısımlar, yani ayrı suçlar, tek bir müteselsil suç meydana getirirler. (Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku, Cilt I, 14. bası, s.398)
Son olarak, uyuşmazlık konusu suçun seçimlik hareketli bir suç olması nedeniyle seçimlik hareketli suçlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağı üzerinde de durulmalıdır.
Seçimlik hareketli suçlar, suçun kanuni tanımında gösterilen alternatifli hareketlerden herhangi birisinin işlenmesi ile tamamlanabilen suçlardır. Alternatifli hareketlerin hepsinin işlenmesi şart olmayıp, sadece bir tanesinin yapılması dahi suçun oluşması için yeterlidir. Alternatifli hareketlerden bir kaçı ya da hepsi birlikte gerçekleştirilmiş olsa dahi ortada tek suç vardır. Bu nedenle seçimlik hareketli suçlarda hareketlerden birkaçının veya tümünün yapılması, birden çok suça, dolayısıyla zincirleme suça vücut vermez. (Türkân Yalçın Sancar, Yeni Türk Ceza Kanununda Zincirleme Suç, TBB Dergisi, Sayı 70, 2007, s. 249) Dikkat etmek gerekir ki, seçimlik hareketli suçlarda suçun konusu değişmemektedir. Bu seçimlik hareketlerden her biri aynı konu üzerinde, aynı konu ile ilgili olarak gerçekleşebilmektedir. Bu itibarla seçimlik hareketli suçtan söz edebilmek için seçimlik hareketlerin aynı konuya ilişkin olması gerekir. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 8. Bası, Ocak 2013, s.168)
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın hacizli olması nedeniyle gerçek plaka ve ruhsatı ile kullanamadığı aracını, başkası tarafından düzenlenen sahte plaka ve tescil belgeleri ile yakalandığı ana kadar kullandığı sabit olup, bu durumda resmi belgede sahtecilik suçu kanunda öngörülen seçimlik hareketlerden sahte belgenin kullanılması suretiyle işlenmiştir. Aynı belgelerin süregelen kullanımı ise tek bir suçu oluşturmakta olup, işlenmiş birden çok suç bulunmadığından somut olayda zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartları bulunmamaktadır.
Bu itibarla; somut olayda zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartları bulunmadığı halde uygulanmasına karar veren yerel mahkemenin direnme hükmü usul ve kanuna aykırı olup, bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Antalya 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.08.2007 gün ve 1057-374 sayılı direnme hükmünün, somut olayda zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartları bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.09.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.